Aydınlık Halk Korosu yeniden toplanıyor! ‘13 Ekim’de ülkemiz ve değerlerimiz için ses veriyoruz!’
Yazarımız, besteci, kompozitör, radyo ve tv programcısı Ekrem Ataer’e ‘Aydınlık Halk Korosu’nun kuruluş amacını ve çalışmalarını sorduk: İthal değil gerçekten milli, özenerek değil özendirerek. Başı eğik ve eksik hissederek değil, başı dik ve müzikteki tarihsel öncü üretim gücünü canlandırmalıyız
- İlk defa 1970’li yıllarda kurulan Aydınlık Korosu'nu yeniden kuruyorsunuz. Ne hissediyorsunuz?
Tabii ki çok gurur ve heyecan verici. Aslında bu heyecanın içinde birçok unsur mevcut olacak. ''Aydınlık Halk Korosu ve Müzik Akademisi'' geçmişin tüm değerlerini ve müzikal üsluplarını harmanlayarak geleceğe yürüyecektir diye düşünüyorum. Aydınlık Halk Korosu hem toplanıyor hem de yeni seslerle, yeni yol haritasıyla yeniden kuruluyor!
- ''Aydınlık Halk Korosu ve Müzik Akademisi'' ni tarif eder misiniz?
Koro; aynı duygu ve inanç bütünlüğü içinde insan sesine dayalı müzik yapılan topluluklardır. Her alanda olduğu gibi profesyonel, yani bu işi meslek edinmiş olanlarla ya da amatör (amour / amateur), yani aşk ile gönül bağı ile yapanlarla kurulur. Dilimize yanlış girmiş olan profesyonel ve amatör tanımlamalarını ayrı tutarsak bu çalışma tam anlamıyla ''amatör'' bir çalışmadır.
Yani sokaktaki insanın da gönül rahatlığıyla çekinmeden, kendini eksik hissetmeden içinde bulacağı bir yapıdan bahsediyorum. Konuya ''aşk'' ile bağlı, hiçbir maddi karşılık, şan şöhret beklemeden katılan, öncü ruhlu insanlarımızdan bahsediyorum. Yani bu toplumun asıl taşıyıcı kolonlarından. Bu tanıma toplumun her kesimi dahildir; ocağını kapatıp gelen ev kadını da zamanını ayıran öğrenci de emekli de… 80’li yıllardan beri koro çalışmaları içindeyim.
Şimdi bütün meselemiz geçmişteki Aydınlık Korosu'nun ışığını da üzerimizde hissederek tüm birikimleri ve disiplinleri harman edip geleceğe yürümek olacaktır.
ZOR DEĞİL Mİ?
Hayır aslında olması gereken bu.
Bireyler ve toplumlar üzerinde müziğin etkisi, diğer sanat dallarından çok daha farklı ve doğrusunu söylemek gerekirse daha operasyonel ve hızlıdır. Onun için stadyumlarda şarkılar, grevlerde halaylar çekilip türküler söylenir… Marşlar, bandolar, mehter hep bu mantığın ve gücün sistematik halidir. Bizim meselemiz yüzyıllardır var olan ve kaybettiğimiz duygu ortaklıklarımızın yıkılan köprülerini yeniden inşâ etmektir. Bunun için de önce dinlemek gerektir!
- Açar mısınız?
Bu halk bin yıldır ne söylüyor, ne dinliyor, ne duymak istiyor, neden duymak istiyor? Bunun tahlilini çok iyi yapmamız gerekir. Ülkemin her tarafında geleneksel çizgide korolar kuruluyor farkında mısınız? İnsanlar özenle giyinip, işlerini güçlerini bırakıp, defter kalemlerini alıp koşarak geliyorlar. Kültürel genetik, onları evlerinden çıkartıp salonlarda yan yana getiriyor. Bu millet düpedüz kendi sesini arıyor.
Kısacası bunun yanıtını ''bordrolu sanat''ta bulamadı ve iş başa düştü. Millet sanatın patronu olmak istiyorsa bize görev düşüyor demektir. Bunu artık görüp, duymamız ve öncü olmamız gerektir. Dayatarak değil kulak vererek. İthal değil gerçekten milli, özenerek değil özendirerek. Başı eğik ve kendini eksik hissederek değil, başı dik ve müzikteki tarihsel öncü üretim gücünü canlandırarak.
Buna yalnızca müzikte değil her alanda ihtiyacımız var. Kendini sevmeyen bir millet haline dönüştürülüyoruz önce buna izin vermememiz gerekir. Onun için yeniden çıkış noktamızın adı ''Aydınlık Halk Korosu ve Müzik Akademisidir''
- Akademi iddialı değil mi?
Nereden baktığınıza bağlı. Önceki koro çalışmalarım yıllardır her eserin çözümlemesi, dönem içindeki sosyolojik, siyasal, ideolojik ve sanatsal karşılaştırmaları ve tartışmaları ile geçti. Bundan sonra da öyle olacak. Repertuvarlarımız bu tartışmalardan sonra oluşuyor. Böylelikle herkes meselesine sahip çıkıyor. Gelenler yalnızca şarkı-türkü söyleyip, öğrenip evlerine gitmiyorlar.
Akademi aslında tartışma ve müzakere alanıdır, bilginin küfeyle getirilip kapının önüne yığıldığı yerler değil. Çalışmalarımız tam anlamıyla sivil akademi kimliğinde yürütülecektir.
24 Şubat 1991'de düzenlenen İstanbul Kültür Kurultayında; Cem Karaca, Ali Kocatepe, Selmi Andak, Yıldırım Gürses ve benim de içinde olduğum bir oturumda ''Halk Akademisi'' projesi olarak sunduğum tebliğ şaşkınlık yaratmıştı. Sonraları Belediyelerce kullanılan ve gerçek amacının dışına itilen bu sistemi, 1996 da İsviçre'de ''Zürih Halk Akademisi'' olarak kurmuş ve buna yakın çalışmalar yapmıştım.
Şimdi tüm bu birikimler ''Aydınlık Halk Korosu ve Müzik Akademisi''nde harman olacaktır. Kısacası buluşmalarımız; Platon'un söyleşilerini, tartışma ve derslerini yaptığı zeytinlik (Akademeia) misâli, halkın toplanıp sanat ve bilgi alışverişi yaptığı özgür bir alan yaratacaktır.
- 1970'lerde de Sarper Özsan, bir dönem Cem Karaca gibi isimlerin başında bulunduğu Aydınlık Korosu'nun devamı diyebilir miyiz? Bu da aslında size tarihi bir görev de yüklüyor.
Tabii ki bundan onur duyarım. 70'lerdeki Aydınlık Korosu sürecinde ben çocuk yaşlarındaydım. İleri yıllarda tanık oldum ve dinledim. Büyük emekle hayat bulan bir çalışma. Konservatuvar yıllarımda Sarper Özsan ile tanıştık ve dost olduk. Hiç unutmuyorum İTÜ Taşkışla'da Türk Müziği Sempozyumu'nda tebliğlerimiz vardı; Ergüder Yoldaş, Çinuçen Tanrıkorur, Sarper Özsan, Timur Selçuk sempozyum sonrasında farklı noktalardan bakarak ve bazen de hafif çatışarak harika bir sohbet yapmıştık. Bütün ustalarımızın, dostlarımızın manevi elleri çalışmalarımızın üzerinde olacaktır.
- Koro ne tür çalışmalar yapacak? Eskiden daha çok marş seslendiriyordu. Bugün nasıl bir yol izlenecek?
Birlikte karar vereceğiz. Müzakereler, tartışmalar ve ihtiyaçlar yolumuzu açacak. Daha önce çalıştığım arkadaşlar bilir… Saplantılarımız, müzikal türlerde tabularımız olmayacak. Çok sesli, tek sesli, Batı, Doğu, modern, çağdaş, çağdışı, eski, yeni gibi tarihsel ve kısır parantezlerin dışında yol alacağız.
Pir Sultan deyişleri de Yunus ilahileri de Dadaloğlu yiğitlemeleri de bizim. Devrimci marşlar da tarihi mehter heyecanı da bizim. Gerekiyorsa Sadettin Kaynak'ın Yanık Ömer'ini, gerekiyorsa 1 Mayıs Marşı'nı da okuyacağız.
''Aydınlık Halk Korosu ve Müzik Akademisi'' bu milleti kendine yabancılaştıran, kalıplara sıkıştıran, günlük siyasetlerle önünü kapayan ve milleti yalnızlaştıran bütün klasörlerin dışında yol alacaktır. Bizim hânemizde her şey tartışılır; kimse dinlediği ya da beğendiği müziği saklamamayı, o müzikten utanmamayı öğrenir. Ya da kimse dinlediği müzikle daha modern ya da çağdaş olduğunu zannetmenin nasıl bir yanılgı olduğunun farkına varır.
Özetle; aslında bizim söyleyecek şarkı, türkü, marş, ağıt, arya, lied'den ziyade sözümüz ve bir iddiamız var!
- Nedir o?
Sanatın öncü gücünün, yaşadığımız toplumla mutabakat sonunda oluşacağı ve bunun dışındaki yol haritalarının çok da etkili olamayacağı. Öncü sanat hareketi yeni bir harita çizecekse toplumsal kodları göz ardı edemez. Sanat, Feodal ve toplumları yozlaştıran kodların en kolay sızdığı alandır. Bu alanı arındırırken cerrah hassasiyetinde operasyonlar yapmak zorundayız. Hasta masada kalır!
- Şu anki durum ne?
Dedim ya! iş başa düştü her yanımızda kendi şarkılarını, türkülerini söyleyen insanlar inatla yan yana geliyor. Okuyabilene bu tarihsel bir mesajdır bence.
- Her isteyen koroya katılabiliyor mu? Katılım şartları neler?
Hani derler ya! 7'den 77'ye herkes katılabilir. Yaş sınırımız yok. Büyük aile yapısının ortadan kalktığı ve bireylerin dahi birbirine yabancılaştığı günümüzde açık ara yaş gruplarını yan yana getirmemiz başka bir konuya işaretimizdir. Çalışmalarımız tamamen ücretsizdir… Bilgi ve sağlık satılmaz herkesin hakkıdır ben meseleye böyle bakarım.
İyi ses değil öncü enerji arıyoruz…Yıllardır tecrübe ettim; Koro dediğimde ilk refleks eller boğaza gider ve ''benim sesim pek iyi değil'' derler. Bu aslında sesin iyiliği kötülüğü değil; kültürel yapımız içinde genelde sanatın, özelde müziğin nerede olduğu ve biraz da uzak durulması gerektiği tabusudur. Bu yavaş yavaş yıkılıyor ki onun için korolar arttı. Bundan da kimse pay çıkarmasın sakın halk kendi kendine yıktı.
Müzik hepsinde olmasa da çoğu siyaset için değiştirici ve dönüştürücü bir unsur olmasından ziyade hâlâ salt propaganda alanıdır. Devlet ise değişen iktidarlara ve hatta aynı iktidardaki değişen bakanlara göre yön tayin eden eğitim ve kültür politikalarından pek kafayı kaldıramıyor. Dedim ya iş başa düştü, insanlarımız kendiliğinden yan yana geliyor ve ''Heeey! biz buradayız arkamızda da binlerce yıllık birikim var'' diye sesleniyor.
Bazen arada ''Hocam bu biraz da halk kuyrukçuluğu olmuyor mu?'' diye soran da oluyor hani. ''Halk kuyrukçuluğu'' tamlamasının bozuk Türkçesini muhatap almasam da yanıtlamak zorundayım tabii:
Mahzuni Şerif, Viktor Jara, Paul Robeson, Balaban, Ahmet Arif, Mehmet Akif, Timur Selçuk, Levent Kırca ve daha niceleri ne kadar halkın kuyruğundaysa bizlerde aynı mevzideyiz..
- Koro çalışmaları aslında birlikte hareket etmeyi ve dolayısıyla duygudaşlığı gerektiriyor.
Bu millet bin yılı aşkın sanatıyla, diliyle, kültürüyle zaten duygudaş. Sorun işine karışan çok bilmişlerde.
Bu çalışmanın öncü gücünü ve ruhunu tetikleyen ve desteğini esirgemeyen; Aydınlık Gazetemize, Ulusal Kanalımıza, Vatan Partisine, TGB'li ve Öncü Gençlerimize, Kadınlarımıza her düşüncenin, inancın, siyasetin mensubu asıl mülkün sahibi halkımıza bin çiçek bin şükran olsun…
Hepinizi bekliyoruz… Gerçekten hepinizi! Burası bize emanet edilen 1000 yıllık kültürün ortaklar sofrası… Bu sofrada kibrin, ayrılığın, özelin, seçkinin değil sizin yeriniz hazır. Sandalyenizi boş bırakmayın sahip çıkın!
İletişim için: 0539 483 33 48