Aydınlık Sinciang Uygur Özerk Bölgesinde-3: Uyumun kenti fırsatın kapısı

Çin’de yaşayan 56 etnik grubun tüm hakları anayasal güvence altında. İnanç özgürlüğünün önünde hiçbir engel yok. Tarihi zenginlik korunuyor, kültürel yaşam için de projeler geliştiriliyor. Yoksullukla sıkı bir şekilde mücadele ediliyor. Yaşanabilir kentler için ayrıntılı kalkınma planları yapılıyor.

İli Kazak Özerk Vilayeti, Sinciang’ın en güzel duraklarından birisi. Çin’in Orta Asya’ya açılan kapısı burası. Başkenti Gulca ya da Çince ismiyle Yining. Urumçi’nin 500 kilometre batısında, Kazakistan sınırında yer alıyor. Tarihte kervanların, bugün de ticaretin kilit noktası. İpek Yolu için “kralın tacındaki elmas” diyelim; ya da “kremanın kreması”…

13 ETNİK GRUP BİR ARADA YAŞIYOR

Kent merkezinde bir bölgeye gidiyoruz. İsmi Altı Yıldız Sokağı. 1934 yılında bir Alman mimar tarafından tasarlanmış. Öyle kullanışlı bir şehir planlaması ki, daha sonra başka kentlere de ilham olmuş. Altıgen şekilde dışa doğru genişleyen bir örümcek ağı düşünün. Tüm yollar merkeze çıkıyor. İyi bir altyapı, güzel ışıklandırma, her evin avlusunda rengarenk açmış çiçekler… Ancak daha ilginç olan, kültürel çeşitliliğin vitrini olması.

Altı caddede 1420 müstakil ev var. Toplam nüfus 3 bin civarında. Rus, Kazak, Mançur, Han, Uygur, Tatar, Tacik, Özbek… Her sokakta farklı milliyetten insanlar yaşıyor. Tam 13 farklı etnik gruba ev sahipliği yapıyormuş. Evlerin mimarisi de yaşayanların kültürünü yansıtıyor. Bir evde Özbek mantısı pişiyor, yan evde Rus ekmeği tütüyor. Ayrıları gayrıları yok. Tüm bayramları birlikte kutluyorlar. Böylece ülkedeki çeşitlilik ve uyum rahatça gözlenebilliyor. Her şeyiyle yaşanabilir bir yer burası…

AKORDEONUN TÜM NOTALARI

Altı Yıldız Sokağı’nda ilginç de bir müze var: Akordeon Müzesi. 800 akordeondan oluşan özel bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Dünyanın en büyük akordeonu da buradaymış. Tam 3,06 metre büyüklüğünde. Meğerse herkesin Batı’ya ait olarak düşündüğü akordeon, aslında Çin’de ortaya çıkmış.
İçeride 12 kişilik bir müzik grubu, mini bir gösteri için bizi karşılıyor. Her biri kendini tanıtıyor önce. Hepsi ayrı milliyetten. Hepsinin farklı bir işi varmış. Ancak hobi amaçlı bir araya gelmişler. Kendi kültürel kıyafetlerini de giymişler, müthiş bir müzik ziyafeti veriyorlar. Sırayla farklı ülkelerin bestelerini çalıyorlar. Sonunda da Çav Bella ile uğurluyorlar bizi.

İli’ye yolunuz düşerse, bu ziyafeti kaçırmayın.

OKÇULUĞUN ÜSTATLARI ‘ŞİBE’LER

Altı Yıldız Sokağı’ndan çıkıp bir ilçeye gidiyoruz. Adı Çapçal ilçesi. Burası Çin’de ‘Şibe’lerin toplu yaşadığı tek ilçe. 40 bin kişi bulunuyor. Zaten dünyada 190 bin kişilermiş. Şibelerin Han Çinlileri ile de bir akrabalığı yokmuş. Bu insanlar, 1764 yılında Mançu İmparatoru Qianlong tarafından Çarlık emperyalizmine karşı sınırı savunmak için Moğolistan’da Batı'ya gönderilmişler. 5 bin kilometrelik 16 ay süren zorlu bir göçün ardından 5 bin 50 kişi gelerek İli’ye yerleşmişler. Tarım yapmışlar, sulama kanalları açmışlar, hayatı yeşertmişler. Marifetleri ise okçuluk.

Çin Devleti bu ilçeyi koruma altına almış. Şibe kültürü özenle yaşatılıyor. İçeride bir okçuluk okulu da kurulmuş. Şampiyonlar bu ilçeden çıkıyor.

40 bin kişi için devlet desteği ile Şibe’de gazete yayımlanıyor. Hem de 1956’dan beri. Bu gazeteye kimler konuşmamış ki: Mao Zedung, Deng Xioping, Xi Jinping… Çinlilerin bize söylemek istedikleri açık: Her etnik gruba, her kültüre saygı duyuyor, onları yaşatmak için çaba sarf ediyoruz. Yeter ki teröre karışmasınlar…

İMPARATOR YOLUNDA…

İli bir sınır bölgesi olduğu için tarih boyunca iyi korunması gerekmiş. Çin yönetimi buraya bir general ve emrinde 60 bin asker tayin etmiş. General her 5 yılda bir değişirmiş. İşte yeni durağımız generalin kaldığı tarihi karargâh. Normalde orta kapı yalnızca imparator için açılır, konuklar yan kapılardan girermiş. İmparatoriçe de buna dahilmiş. Ancak bize orta kapıyı açıyorlar. Sonra da imparator yolundan yürümemize izin veriyorlar. Karargâhı gezerken ortaokul öğrencilerine rast geliyoruz. Selamlaşayım derken etrafımı sarıyorlar. Bir anda kendimi, en sevdiğim karelerden birinin ortasında buluyorum. Yolları açık olsun…

İŞ İNSANLARIMIZIN DİKKATİNE!

Şimdi gelelim bölgenin en kritik noktasına. Yining’den çıkıp 115 kilometre daha batıya, yani Kazakistan sınırındaki Horgos bölgesine gidiyoruz. Aydınlık okuyucuları geçen aylarda burayı Adnan Akfırat’tan ayrıntılı şekilde okumuştu. Onun yazısından şu kısmı “aşırarak” başlayayım anlatmaya:

“Horgos, Moğolcada ‘deve kervanlarının geçtiği yer’ anlamına geliyor; aynı kelime Kazakçada ise ‘zenginliğin biriktiği yer’ anlamında.”

Hakikatten de öyle. Burada bir Uluslararası Sınır İşbirliği Merkezi bulunuyor. Yani serbest ticaret bölgesi. Pasaport kontrolü ile giriyorsunuz alana. Merkez, 2003 yılında Kazakistan ve Çin arasında yapılan bir anlaşma ile kurulmuş. Böylece Pekin’in yabancı bir ülke ile yaptığı ilk sınır işbirliği olmuş. Alanın toplam genişliği 5,6 kilometrekare. Bunun 3,43 kilometrekaresi Çin toprağı, kalanı Kazakistan’a ait. İçinde çok sayıda alışveriş merkezi bulunuyor. Hem toptan hem perakende… Bunun yanında depolama hizmetleri veriliyor. Ticari görüşmeler, finansal hizmetler cabası... Dünyanın çeşitli ülkelerinden firmalar buraya gelip mağazalar açmışlar. Her Çinli için gümrüksüz alışveriş sınırı günlük 8 bin yuan. Buraya gelip koli koli götürüyorlar malları… Türkiye’den de bazı şirketler merkeze ilgi göstermeye başlamış. Ancak daha yolun başındayız. Hepimizi doyurur burası. Sevgili iş insanlarımız, buyurmaz mısınız?

DENİZSİZ LİMAN

Merkezden çıkıp Horgos Sınır Kapısı’na gidiyoruz. Burada da Urumçi’dekine benzer bir kara limanı kurulmuş. 6’ncı nesil tam donanımlı. Orta Asya’ya uzanan en büyük liman burası. Geçen yıl taşınan mal 3 milyon tonu bulmuş. Giriş çıkış yapan turist sayısı ise 5 milyonu geçmiş. Lioningyang’dan başlayarak St. Petersburg’a uzanan 8 bin kilometrelik karayolu da buradan geçiyor. Daha da önemlisi, burası Kazakistan’ın Nur Yolu Projesi ile Çin’in Kuşak ve Yol’unun birleşim noktası. Kazakistan tarafında da yeni bir şehir inşa ediliyormuş. İsmi Nurkent. Böylece bölge, ticaretin kalbi olacak. İşte size fırsatlar kapısı…

SONUÇ OLARAK

Üç günlük yazı dizimizin burada sonuna geliyoruz. Özetin özeti şu: Çinli dostlarımız bize, ülkede yaşayan 56 etnik grubun da tüm haklarının anayasal güvence altında olduğunu, bu gruplar ile Han Çinlileri arasında hiçbir ayrım bulunmadığını, inanç özgürlüklerinin devlet tarafından koruma altına alındığını, tarihi zenginliğin muhafaza edildiğini, kültürel zenginliğin yaşaması için projeler üretildiğini, bölgeye yapılan yatırımlar ile yaşanılabilir kentler kurulduğunu, insanların işe, aşa, modern evlere kavuştuğunu anlattılar. Bu konuda samimi olduklarını gösterecek çok sayıda örneği de önümüze koydular. Batı basınının bölge hakkında yaptığı yalan haberleri piksel piksel çürüttüler. ABD’nin Çin’de istikrarsızlık yaratmak için yaptığı kışkırtmaları bir bir sıraladılar. Kendi mücadelelerinin ise yalnızca ve yalnızca teröre karşı olduğunu vurguladılar.

Biz de 17 ülkeden 22 gazeteci olarak, hiçbir menfi durumla karşılaşmış değiliz. Ne özel sohbetlerimizde ne de gezilerimizde aksi bir uygulamaya rastlamadık. Öyle polis yoğunluğu falan da görmedik. İnsanlar şen şakrak, oldukça da konuşkan… Ancak burayı gezince Türkiye’de birilerinin Uygurlara nasıl bir kötülük tezgahladığını daha iyi anlıyorsunuz. Birileri çıkıp “Doğu Türkistan” deyince Uygurların yaşamının güzelleşmeyeceğini görüyorsunuz. Türkiye, DEAŞ’tan bozma ayrılıkçılara kulak verdikçe, Çin’in kapıları kapatmak zorunda olduğunu fark ediyorsunuz. Halbuki ne çok yapılacak iş var burada. Bir Türk iş insanımız şöyle dedi: “Türkiye’de biri Uygur konusunu açıyor, bizim burada işlerimiz sıkıntıya giriyor.” Doğru da söylüyor.

Uygurlar, Türkiye ile Çin arasında iyi ilişkiler geliştirmemiz için çok büyük bir fırsat. Yaşamları, inançları, kültürleri bizimle aynı. O kadar çok ortak kelimemiz var ki, hiç Türkçe bilmeyen birine bile kolayca derdinizi anlatabiliyorsunuz. Üstelik İpek Yolu’nun kalbinde yaşıyorlar. Dünyanın en hızlı gelişen bölgesi burası. Türkiye, devleti ve özel sektörüyle yönünü hızla buraya çevirmeli. Yoksa yerimizi bir dolduran çıkar.

TANRI DAĞLARI’NIN LÜTFU

Sayram Gölü, Bortala Moğol Özerk İli sınırları içinde. 2073 rakımda. Burası Tanrı Dağları arasındaki bir vaha. Çevresi 90 kilometre, derinliği 90 metre. O kadar temiz ki, 12 metre derinliğe kadar gözle görülebiliyor. Zaten Sayram; nimet, lütuf, şükran, bereket anlamındaymış. Mübalağasız hayran kaldım.

Terör ve Aşırıcılığa Karşı Mücadele” başlıklı bir konferansa katıldık. Sunumu yapan Prof. Wang Jiang’a, “Bir grubu terör örgütü olarak kabul etme ölçütleriniz neler? Suriye’deki PYD/YPG’yi ne zaman terör örgütü olarak kabul edeceksiniz?” diye sordum. Konferans sonunda bu konuda daha geniş bir röportaj sözü aldım. Yanıtları yakında paylaşacağım.
İli kenti bir dönem Sovyetler Birliği’nin yönetimindeydi. Kaldığımız otel de eski Sovyetler Birliği Başkonsolosluğu binasıymış. Burası şimdi belediyeye ait bir otel olarak hizmet veriyor.
Tanrı Dağları Urumçi’den İli’ye kadar uzanıyor. Gökyüzünden izlemesi harika.
Sonraki Haber