AYDINLIK’a dokunmak
Mart’ın gelişini bekliyorum, bütün gece uyumayacağım o ilk günün doğuşunu görebilmek için. Ben şanslı değilim Misak ı Milli sınırlarında yaşayan Türkler kadar sadece hissedebileceğim Mart ayından itibaren Aydınlık’ı ama bilseniz ne çok isterdim her sabah Aydınlık’a dokunmayı. Ne şanslı Türkiye’de yaşayan insanlar, ne şanslı hatta Silivri’de ve Hasdal’da yatanlar dahi, onlar da dokunabilecekler her sabah Aydınlık’a.
ORDAYDIM
29 Ekim 2000’de ben de ordaydım. Bugün Aydınlık’ı çıkaran ekibin içinde yer alan başta Ferit abi, Serhan abi, Ruhsar abla, Cüneyt hoca, Hasan abi ve hasta Galatasaraylı Sabuncu bana arkadaş olmayı, devrimci olmayı öğreten daha pekçok önderimle birlikteydim o gün. O gün bir füzeye dokunuyorduk, “soba borusundan füzeye” Adı: Ulusal Kanal’dı... Tahir abiyle, Hüseyin Mert’le Halil Alkan’la, Yılmaz Tunçok’la, Hıdır Hokka’yla eski binadan çıkan molozları çuvallarla taşırken sanki o “bin atlı gibiydik”, “çocuklar gibi şendik” ve sanki Gorki’nin hikayesinde, Brecht sahnesindeydik. Aynı türkü vardı dilimizde, “Hakkın yok senin ölmeye bile, haydi gel katıl bize.”
AYDINLIK’LA YÜZ YIKAMAK
Bugün sanal dünyadan katılıyorum Aydınlık toplantılara, gerçekten güneşi görmeye başladım çok zaman sonra. Aydınlık’la uyanıyorum yine her sabah ve yine her sabah Ferit İlsever alay ediyor kilolarımla. Sonra haber yağıyor, yüzümü o yağmurla yıkıyorum eskisi gibi. Her haber bir kez daha uyanmamı sağlıyor sonra Silivri’ye gidiyor aklım onlar Aydınlık’a dokunabilecekler belki ama ellerinde internet olmadığı için uzaklar toplantılara. Ama yine de dokunmak istiyor gönül Aydınlık’a, her sabah bir ekmek bir Aydınlık demek istiyor köşe bakkala ve Kaplanlar Kahvesi’ne gidip “Duydun mi Hamit amca Aydınlık artık günlük çıkıyor al iki tane de koy masalara bakem” demek istiyor gönül. O’da olacak... O ne ki? Aydınlık geldi artık heyhat duyun bre DEVRİM OLACAK!!! 8 Sütun hazırladı, Melih, Hicran ve Mahmut gün geldiğinde, manşet atılacak: “DEVRİM OLDU”