Aytaç Arman: Sinemanın zarif beyefendisi
Arman sinemadaki durumunu ve duruşunu şu sözlerle tanımlıyor: Sistem destekli olsaydım, sistem yıkıldığında ben de yok olacaktım. Sistem hangi dönemde, nasıl sallanırsa sallansın ben hep var oldum.
Parçalanmış ailelerin saf ve masum yüzlü oğlu rolü ile izlediğimiz, çok ödüllü filmlerin ödülsüz oyuncusu, sinemanın beyefendisiydi Aytaç Arman…
Güzel yaşamayı bildi, gülümsedi, endişelendi, sardı, sarmaladı. Mesleği adına tüm endişeleri de 26 Şubat 2019 tarihinde onunla birlikte gitti…
22 Haziran 1949’da, Adana’da dünyaya geldiğinde ailesi ona, Arapça kökenli “Veys El İnce” adını verir. Bir gün ailesinin kendisine verdiği adın bile değiştirildiği bir sanatçı olacağından habersiz büyür.
Ailesi köy kökenlidir ve bu ailede, şehirde doğup büyüyen ilk kişi Veysel’dir. Okul hayatı, Birinci İnönü İlkokulu’nda başlar. Yıllar sonra bir röportajında bu dönemi şöyle tanımlar; ”İlkokuldan sonra teknik okullarda okudum. Yapılanmanın temelinde geometri ve matematik, giderek logaritma, trigonometrik değerler ve dengeler olduğunu öğrendim.” Adana Erkek Sanat Okulu’nda öğrenimine devam eder. Ardından da Adana Erkek Lisesi’ne gider. Ancak bu okula uyum sağlayamaz. İstanbul Sanat Enstitüsü’nden mezun olur. Üniversite eğitimi için İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünü kazanır. Ancak 3. sınıfa kadar devam edebilecektir. Okulu bırakma sebebini de şöyle açıklar. “Sinemaya başladığım için eğitimimi bırakmış değilim. Ekonomik yetersizlikten dolayı eğitimimi sürdüremediğim için tesadüfen sinemaya başladım.”
Hayatı bir yarışma ile değişecektir Veysel’in. Yine 21 yıllık oyunculuğunu tamamladığı 1991’de verdiği bir röportajında kendisine yöneltilen; “Çok sıcak bakıyorsunuz, gözlerinizde pırıltılar var. Çocukluğunuz sevgi ortamı içinde mi geçti?” sorusunu şöyle yanıtlar; “Ben hüzünlü bir coşku ya da coşkulu bir hüzünüm diye tanımlarım kendimi. Hayat da öyle değil mi zaten? İnsanlar genellikle hayatın ya hüznüne kaptırır gider ya da coşkusuyla sürüklenir. O bir bileşkedir ve ikisini birden yaşamak lazım. Çünkü mutluluk ve mutsuzluk bir med-cezir halinde gelir ve gider.”
O dönemde sinema oyuncu gereksinimi düzenlenen yarışmalar üzerinden karşılanmaktadır. Veysel de, uzun boylu, yakışıklı bir gençtir. 1969’da Ekstra Ekspres Gazetesi, “Artist Yarışması” açtığını duyurmuş; arkadaşları da kendisinden habersiz bir fotoğrafını göndermiştir yarışmaya. Sadece fotoğraf göndermekle kalmazlar, ona yeni bir isim de bulurlar; “Aytaç Arman”. Veysel matematik dersini de öğretmenini de çok sevdiğinden onun soyadını almanın uygun olacağını düşünürler. Bu soyadına uyacak Aytaç ismini seçerler. Böylece Veysel İnce bundan sonra Aytaç Arman olacaktır. Ancak yarışmada birinciler zaten önceden belirlendiğinden, Aytaç erkek adaylar arasında yarışmada ikinci olur.
SİNEMAYA İLK ADIM
1971’de ise, bu kez ciddiye alacağı bir yarışmaya katılır. Ses Dergisi’nin “Kapak Yıldızı Yarışması”nda ikinci olur. Birinci ise Tarık Akan’dır. Böylece sinemaya ikinci sınıf rollerle ilk adımını atar. İhsan Yüce’nin 1971 yapımı ilk filmi “Hayat Cehennemi” Aytaç’ın da ilk filmi olur. Yine aynı yıl kendisi gibi aynı topraklardan gelen Yılmaz Güney’in “Baba” filminde oğul Ali karakterine hayat verir. Bu filmi ile ilk defa dikkat çeker. Yılmaz Güney ile ilk tanıştığında kendisine verdiği öğüdü unutmadan yoluna devam eder. “Aytaç, ne bulursan oyna, aslolan kameradır. Kamerayla olan meseleni çöz.” Bu öğüdü dinlemenin kendisine büyük artıları olduğuna inanır.
21 yıllık oyunculuk yaşamının sonunda verdiği bir röportajında o günleri ve içinde bulunduğu anı ise şöyle değerlendirir; “Bugün taşıdığım bütün değerleri tesadüfen başlayan bu yolculuğa borçluyum. Bu işe başladığımda, saygıyla izlediğim sinemayı tanıdığımda, bana her şey çok garip gelmişti. Kırsal kökenli olduğum ve Adana gibi bir yerden geldiğim için tepkilerim sert oldu. Dayatılan hiçbir şeyi kabul edemedim ve sistemin dışına itildim. Dolayısıyla çok dikkatli olmam, kendime sahip çıkmam gerekiyordu. Sistem destekli olsaydım, sistem yıkıldığında, zaafa uğradığında ben de yok olacaktım. Sistem hangi dönemde, nasıl sallanırsa sallansın hep var oldum. Diğerleri gibi bana da bahşedilen sanatçı kimliğiyle bugünlere geldik, ama ben bir sanatçı değilim, ben sinema oyuncusuyum. Yıllarca süren sinema oyunculuğu geçmişime rağmen henüz yolun başındayım, kişiliğimin sanatçı boyutunu yetkinleştirebildiğim noktada kendime sanatçı diyebileceğim.”
Kendi özgür iradesiyle sinemaya ara verir. 70’ler bitmektedir. Üzerine bir de 12 Eylül darbesi yaşanır. O günleri şöyle anlatır Aytaç; “Nereden geliyorum? Ne yaşadım? Bu ülkede ne yaşandı? Sinema neydi? Sanat neydi? Bunun içinde ben neydim? gibi sorularla kendimle hesaplaşmaya yönelik bir süreç yaşadım. İyi ki öyle yaşamışım. Hayatı, sanatı, sinemayı, yaşadığım ilk on yıllık oyunculuktaki birinci dönemimi, bunların hepsini harmanlayarak ‘Adı Vasfiye’ye varacak bir süre içerisinde kendimi daha iyi tanıdım.”
Hayatını onurla sürdüren gerçek sanatçılardandır. Naif ve ilkeli bir görüntüsü vardır. Yeşilçam prensiyken, köklü bir kopuş ve keskin bir geçişle, sinemanın topluma ve gerçeklere ayna olmayı seçen sanatçısı olur.
ÖRGÜTÇÜ BİR EMEKÇİ
80’li ve 90’lı yıllarda Süreyya Duru gibi Ömer Kavur’un da gedikli oyuncularından biridir. “Av Zamanı”, “Biri ve Diğerleri”, “Gece Yolculuğu”, “Bir Avuç Gökyüzü” gibi filmlerde canlandırdığı tiplemeler genellikle geçmişte yaşadığı acılar ve işkenceler sebebiyle suskunluğa bürünmüş siyasi düşünce suçlularıdır veya kendisi ile iç hesaplaşmalar yaşayan yorgun düşmüş entelektüellerdir.
Aytaç Arman, sadece kameranın önünde değil, kameranın olduğu her yerde, sinema meslek örgütlerinde de çalışmalarını sürdürür. 12 Eylül 1980’de Sinema Emekçileri Derneği üyeliğinden 18 yılla yargılanır ve beraat eder. 1 Mayıslarda Yılmaz Zafer ile birlikte Sinema Emekçileri pankartını taşıma görevini üstlenir.
O düşüncelerin insanıdır, popüler kültürden uzak, sade bir yaşamın güzel ve onurlu yüzüdür. Sinemanın düşünen, kendini sürekli geliştiren, sanatına kafa yoran, emek harcayan insanıdır. Sinema dünyası gibi çok zorlu bir alanda ayakta kalma, var olma ve hayat mücadelesi verdi Aytaç Arman; çizgisinden, duruşundan ödün vermeden, yaşamından ödünler vererek, işsizliği, açlığı, sinemadan uzak kalmayı göze alarak sürdürdü bu mücadelesini.
Sinema, bir yıl önce, bu günlerde, 26 Şubat 2019 tarihinde, az sayıdaki onurlu ve devrimci emekçilerinden birini daha kaybetti.
Yıldızlar yoldaşın olsun Veysel İnce. (Aytaç Arman)…