Az bilinen Avrupa’nın tek sosyalist ülkesi

Meclisi, ordusu, polisi kendi anayasası, ulusal marşı, posta sistemi var. Siyasi simgeleri Lenin ve Karl Marx. Birleşmiş Milletler üyesi olan hiçbir ülke tarafından tanınmıyor

Güneydoğu Asya ülkesi olan Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti, tek partili sosyalist cumhuriyet olarak bilinir. Bilinmeyen Cazim Gürbüz’ün Rafine Sosyalizm kitabının önsözünde dipnot olarak verdiği Transdinyester Cumhuriyeti’nin de sosyalist cumhuriyet olduğu…

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde Moldova Sosyalist Cumhuriyeti topraklarında bulunan, Sovyetlerin dağıldıktan sonra tek taraflı bağımsızlığın ilan eden Transdinyester (Transnistria) Cumhuriyeti, Avrupa’da sosyalist sistemle yönetilen tek ülke olma özelliğini taşıyor; Transdinyester Cumhuriyeti orak-çekiç bulanan bir bayrağa sahip.

Meclisi, ordusu, polisi kendi anayasası, ulusal marşı, posta sistemi var. Siyasi simgeleri Lenin ve Karl Marx. Birleşmiş Milletler üyesi olan hiçbir ülke tarafından tanınmıyor. Yalnızca Güney Osetya, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti ve Abhazya tarafından tanınıyor. Haritada yerini bulmak bile neredeyse sorun. Moldova ile Ukrayna arasına sıkışmış durumda. 2 Mayıs 2009'da yapılan referandumda yüzde 99,6 sosyalist yönetime güvenoyu vermiş.

RAFİNE SOSYALİZM

Gürbüz, Rafine Sosyalizm’de Çin, Küba, Vietnam gibi ülkelerde sosyalizmin başkalaştığını, Nepal’de çok partili rejime dönüştüğünü, Kuzey Kore ve Laos’ta “kafa, göz yararak” varlığını sürdürdüğünü belirtiyor. Gürbüz’ün savı da bu, var olan sosyalizmlerin ontolojik yapılarını genetiğinin evrimsel olarak değiştiğini, asıl olanın sosyalizmin ontolojik temeline oturtmak için yeniden sentezlenip kırılmış genetik dokuların onarılarak, doğal yapısal biçimine döndürülerek ‘rafine’ edilmesi.

“Her ideoloji ve din, özeleştiri yapmak, kendisiyle ve tarihiyle yüzleşmek, yeni koşullara uyum sağlayıp, kendini yeniden konumlandırmak zorundadır.” Gürbüz bunu yapmanın, “rafine olmaktan” geçtiğini ileri sürüyor. “Geçmişin teorisini ve pratiğini” eşeleyerek “iyi ve doğru yanlarını en çarpıcı biçimde” ortaya koyarak, “olumsuzlukları”, “kısır döngüleri”, “saplantıları”, “takıntıları” “tutuculukları” bir yana bırakmakla yapılabileceği kanısında. Bu yüzden kitabının adı Rafine Sosyalizm.

SOSYALİZM ÜTOPİK OLMAKTAN ÇIKTI

Sosyalizm’in platonik biçimleri sanayi toplumu öncesi site devletlerine kadar uzanır. Sosyalizm olarak anmasa da Platon aristokratik bir sosyalizm tanımından söz eder Devlet’te. Platon’un devleti komünal yaşam görüşünü içerir. Platon’a göre varsıllık ayrıcalıklı bireylerin değil devlet içinde yer alan site halkının olmalıdır.

Sosyalizm 19. yüzyıla kadar ütopik sosyalizm olarak var oldu. Kavram 1827’de İngiltere’de, Robert Owen’ın, Fransa’da 1832 yılında l’Encyclopédie N’ouvelle’de Saint-Simon, Pierre Leroux ve J. Regnaud’un düşüncelerini adlandırmak için kullanıldı. Kendinden önceki sosyalizmleri ütopik olmaktan çıkaran, daha somut daha bilimsel yapıya dönüştüren Karl Marks, evrensel boyutlarda kapitalist sistemin ortadan kaldırılarak yerine bilimsel sosyalist sistemi geliştiren Lenin’di.

Sosyalizm politik bir sistem değil ekonomik bir sistemdi. Karl Marks’ın tanıladığı sosyalizm klasik Alman felsefesi, Fransız sosyalizmi ve İngiliz siyasal düşüncesini ekonomik bir model öngörüsüyle bileşimidir. 20. Yüzyılda sosyalizm ekonomik / toplumsal bir teori olmaktan uzaklaştırarak siyasal pratiğe dönüştürdü. Ontolojik bir kavram olan sosyalizm yap-boz parçaları gibi ütopik sosyalizm, bilimsel sosyalizm, ihtilalcı sosyalizm, reformcu sosyalizm, liberal sosyalizm, demokratik sosyalizm, reel sosyalizm, feodal sosyalizm, evrimci sosyalizm gibi ekonomi dışı politik, Arap sosyalizmi, Afrika sosyalizmi etnik, İslâm sosyalizmi, Hıristiyan sosyalizmi gibi teolojik, hatta Nasyonal Sosyalizm gibi faşist parçacıklara ayrıştı.

Bu ayrışma o denli aşkınlaştırıldı, ortaya başka sosyalizmler çıkartıldı, Aybar, Güler yüzlü sosyalizm kavramını getirdi. Oysa Sosyalizmin kökenleri kapitalist ekonomiyi aşmak, ortak mülkiyet anlayışına dayalı ekonomi oluşturmaktı.

Cazim Gürbüz

AKIL MERKEZLİ TOPLUMSAL DEĞİŞME

18. Yüzyıl “Aydınlanma Çağı” olarak adlandırılır. Aydınlanmayı yaşayanlar Horatius’un ya da Kant’ın aklını kendi kullanma cesaretini gösterdi. Aydınlananlar aklın özgürleşmesini engelleyen zincirleri kırdı, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da söyledikleri gibi özgürleşmek için koyu orta çağ karanlığındakiler için zaten karanlık dogmalardan başka yitirecekleri yoktu.

Geleneksel, aklı doğmalarla karartan önyargılar, karanlık orta çağın teolojik ideolojisi bu çağda değişmez / değiştirilemez varsayılan teolojik inanç safsatalarını inanca değil bilgiye yönelik gelişmeyle ortadan kaldırıldı. Toplumsal gelişmeler din merkezli değil, akıl merkezli olarak gerçekleştirilmeye başlandı. Dönemin ayrıcalıklı sınıfları yeni bir dünya görüşü karşısında ayrıcalıklarını ve inanırlılıklarını yitirdiler. Fahişeler, kilise merdivenlerinde fuhuş yaparak kazandıkları paraları, kilise babalarına teslim etmekten vazgeçtiler. Topraksız emekçiler de öte dünyadan toprak almaktan! 

Orta çağ karanlığı aydınlıkla birlikte dağılmaya başlayınca gölgeler kayboldu, gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Aklın bilgiyle aydınlattığı gerçeklik, teolojik dayatmaların ve kabullerin karanlığını yırttı. Aydınlanma giderek ‘evrensel yasa’ biçimine dönüştü. Artık teolojik korkutmalarla aklı teslim alınanlar, Kant’ın söylediği gibi aklı kendileri kullanma yürekliliğini gösterdi. 

21. Yüzyıl, aydınlanma devriminin duraksadığı, aydınlık insancıl gelişmelerin yerini çağdışı ve karanlık karşı devrimin baskın çıktığı bir süreçle sakatlandı. Batının iki büyük devrimi olarak nitelendirilebilecek olan Reform ve Rönesans’ın hurafelerden arınmış, bilimsel bilgisi, çağdaş felsefeye ve yaratıcı özgün sanatlara önderlik eden aydınlanma devinimi duraksatılmak; aydınlanma öncesi karanlık orta çağ yeniden hortlatılmak istenildi.

Aydınlanmadan rahatsız olanlar bir biçimde tarihin tekerini -diyalektik olarak olanaksız olsa da- geriye döndürebilecek, Yeni orta çağ Teolojisi’nin karanlığı dayatılarak, çağdaş yaşam gericileştirmeye çalıştı. Çağdaş devlet nitelendirmesine ilişkin tüm yapılanmalar, eğitim kurumları çağdaş laik yaşam biçimlerine değin karanlığın koyu bataklığına çekilmiş durumdalar. Yeni orta çağ, tek devlet topografyasında ilerici / gerici, laik / anti laik, dinsel / seküler / etnik devletçik tasarımlarıyla farklı ideolojilerle dayatılıyor. Değiştirilmek için çaba harcanan altyapıyla birlikte üst yapı bu ideoloji doğrultusunda yeniden tasarlanıyor. Yozlaşmaya eğimli ideolojik yapılaşma, Ulusal Bağımsızlık Savaşı sonucu kazanımların karşısında ve ona karşı.

Cazim Gürbüz’ün Rafine Sosyalizm’i, sosyalizmin olumsuzluklarının ortadan kaldırılması, yeniden bilimsel niteliğiyle kavranması gerekliliğini bir kez daha gösteriyor.

Tabi aklını kendi kullanma cesaretini gösterenler için!

Sonraki Haber