Güldüren, direnen, cesur, devrimci şair

Başyazarımız Aziz Nesin’i kaybedişimiz üzerinden 29 yıl geçti. Nesin’in yarım asırlık edebi hayatına sığdırdığı eserleri bugün de öğretiyor bugün de güncel

Aziz Nesin gülmecenin dahi ustası…

Zindanlara, sürgünlere, işsizliğe, tehditlere rağmen yaşamı ve mücadelesi tutarlılık ve direnmeyle geçen

cesur devrimci…

Asıl adı Mehmet Nusret.

Küçük Nusret hafız olur. Sonra askeri okula gider.

Askerlikten ayrılır ve yayın dünyasına geçer.

O artık zor dönemlerin devrimcisidir.

Dahi kalemi ile muhalif…

Ve memleketine her daim sevdalı…

Sınırları dünyaya yayılan bir yazar.

ŞİİR KİTABINI YAKTI

Gülmece ustası Aziz Nesin, daha çok romancılığı ile bilinir. Oysa o çokça şiir de yazdı. 1955’te, On Dakika adlı ilk şiir kitabını İlhan Selçuk’un sahibi olduğu bir basımevinde bin 500 adet basar. Yahya Kemal ve Faruk Nafiz’in etkisinde kaldığından ve Nâzım’a öykündüğünden, kitapları dağıtıma vermeden (iki üç tanesini bırakır), Düşün Yayınevi’nin bahçesinde yakar.

Aziz Nesin’in ilk şiir kitabını yaktığı tarihten 1965’e kadar şiir yazmadığı söylenir. Bu tarihten sonra şiir Aziz Nesin’in yaşamında yeniden girer.

İlk başarısızlığının etkisi geçmiştir ve o kendine özgü inatla, şiirde kendi sesini bulmaya çalışır.

Kendi deyimiyle “acemice” yazdığı şiirlerini, 1984 yılında, Sondan Başa adlı kitabında toplar.

Şiirlerinde çocuklar ön plana çıkar. Nesin Vakfı’nı da çocuklara olan sevgisinden kurmamış mıydı?

Çünkü o maddi olanaklarını, kimsesiz çocukların eğitimine harcayan, bir eğitimcidir aynı zamanda…
Çocuklara seslenişi her daim gündemde olacak türdendi. Bugün ise bu şiiri Filistin’li çocuklara adayalım ve Aziz Nesin’le birlikte söyleyelim.

ÖYLE BİR ÖLSEM

Öyle bir ağlasam
Öyle bir ağlasam çocuklar
Size hiç gözyaşı kalmasa.

Öyle bir aç kalsam
Öyle bir aç kalsam çocuklar
Size hiç açlık kalmasa.

Öyle bir ölsem
Öyle bir ölsem çocuklar
Size hiç ölüm kalmasa.

‘ÖLÜRKEN DE SEVDALI KAL’

O Türk edebiyatının mizah ustasıdır.

Toplumsal sorunları ironik bir dil ve zekice bir yaklaşımla ele alır…

İçinde yaşadığı toplumun bilincini geliştirmeyi ve farkındalığını artırmayı görev bilir.

Aziz Nesin şiirleri ile yeteneğinin sadece küçük bir parçasını gösterir.

KENDİME ÖĞÜT

Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal...

DÜNYANIN OKUDUĞU DÖRDÜNCÜ TÜRK YAZAR

20 Aralık 1915’te, Heybeliada’da doğdu. 1937 senesinde Ankara Harp Okulu’ndan mezun olan şair, 1944 senesinde subaylık mesleğini bırakarak gazete yazarlığına geçer.

Aziz Nesin, meslek hayatına 1944 senesinde Millet Dergisi ile adım atar. Daha sonraları ise Sabahattin Ali ile beraber Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Alibaba isimli dergilerini çıkarır.

UNESCO’nun yayınladığı Dünya Çeviri Bibliyografyasına göre; yabancı dillere en çok çevrilen dördüncü yazar.

Özgürleşmek için okurunu güldürerek anlatmayı seçti Aziz Nesin. Eleştirileri hep yapıcıydı. Sözünü esirgemez dobra dobra söyleyen çağdaş gülmecenin öncüsü olmuştu. Sadece bizim edebiyatımızın değil dünyanın da önemli gülmece usta bir yazardı. Nasreddin Hoca’yla başlamış olan mizah kültürü, Aziz Nesin’le devam etmişti.

AŞK ŞİİRLERİ OLMADAN OLMAZ

Nesin aşk şiirleri de yazar. Bu konuda yazdığı şiirleri, Aşk Şiirleri başlığıyla kitap haline getirerek okuruna ulaşırtırır.

SUSARAK

- Güneş altında söylenmedik
söz yokmuş…
- Bu yüzden geceleri söylüyorum
sevdiğimi…
- Ne gece ne gündüz yokmuş
söylenmemiş söz…
- Bende söylenmişleri söylüyorum
yeni biçimde…
- Hiçbir biçim kalmamış dünyada
denenmedik...
- Bende susuyorum sevgimi
saklayıp içimde...
- Duyuyorsun değil mi suskunluğumu
nasıl haykırıyor...
- Susarak sevgisini ilan eden çok var
sevgilim...
- Ama bir başka seven yok benim
sustuğum biçimde...

MİZAHI ALAYLI DEĞİL YOL GÖSTERİCİ

Aziz Nesin, yarım asırlık edebi hayatı boyunca öyküden romana, şiirden oyuna ve çocuk kitaplarına kadar birçok türde eser verdi. Güldürürken düşündürme görevini üstlenerek, bütün yalınlığıyla gerçeği gözler önüne sermeyi hedefledi.

2 Temmuz 1993 Madımak’ta boğulmaktan, yanmaktan son anda kurtulmuştu.

Onun yangın merdivenlerinde uğradığı saldırı hafızalardadır.

1993’te Madımak’ta, beraber gülmeyi unutmuş bir toplumun başına neler geleceği tarihin karanlık sayfalarına kazındı.

Bu nedenle Aziz Nesin’in insanlığa hitap eden evrensel üslubu ve bütün eserlerindeki ortak unsur olan mizah, topluma karşı bir alay değil; yol göstericidir. Aziz Nesin, bir söyleşide yazma amacını şöyle anlatır;

“Yaşadığımız toplum ve bu toplumsal yapı adaletli değildir ve içinde bulunduğumuz koşullar da güzel değildir. Adaletsizliklerden, çirkinliklerden kurtulmak için, başta kendimiz olmak üzere, çevremizi, toplumumuzu, dünyamızı değiştirme özlem ve isteği yaratmak.” Gülmeceye yönelmesini ise; “Başta gülmeceyi ben seçmedim. Ama gülmeceyi bir yazı türü olarak tercih ediyorum. Çünkü gülmece etkin ve yaygın bir yazın biçimi… Ayrıca gülmece yoluyla istediğim mesajları daha kolay ve etkili iletebiliyorum.”

BAŞYAZARIMIZ ŞAİR NESİN

1993 yılında Aydınlık gazetesi yeniden günlük yayınına başladığında ekibin içinde yer alır.

Aydınlık gazetesinin başyazarıdır artık.

Yine zor zamanlarda olması gereken yerdedir.

Başyazarı olduğu gazeteyi, Doğu Perinçek’le birlikte meydanlarda satar.

1 Mayıs 1993 günlü Aydınlık’taki “Merhaba” yazısında şunları yazar; "(…) Aydınlık halkın doğrularını halka yansıtan bir gazetedir. Halk deyince, bu kapsama giren işçileri, köylüleri, emekçileri, dar gelirli memurları, esnafı ve bunların içinden sömürdüğünden çok sömürülenleri anlıyoruz. İşte bu anlamda, Aydınlık halkın gözü, halkın kulağı, halkın dili olacak ve halkın doğrularını halka bildirecek ve yorumlayacaktır. Okurlarımız bize sormalıdır: Hani halkın gözü kulağı, dili olacaktınız, hadi olun da görelim. Büyük bir çaba ve özveriyle halkın gazetesi olmaya çalışacağız, söz veriyoruz.”

CENAZE TÖRENİ İSTEMEDİ

Yazar, söyleşi ve imza günü için gittiği Alaçatı’da 1995’te 5 Temmuz’u 6 Temmuz’a bağlayan gece sabaha karşı geçirdiği kalp kriziyle hayatını kaybetti. Cenazesi Çeşme Cumhuriyet Savcısı’nın isteğiyle otopsi yapılmak üzere 6 Temmuz’da Çapa Tıp Fakültesine getirildi.

7 Temmuz 1995’te vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalca’daki Nesin Vakfının bahçesine gömüldü.

Sonraki Haber