Malezya izlenimleri-1! Bangkok’tan Kuala Lumpur’a trenle yolculuk
Malezya yolculuğumuzla ilgili izlenimlerimizi yazıyoruz. Tayland’ın başkenti Bangkok’tan Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’a yolculuğumuz trenle başlıyor...
24 Nisan 2024 tarihinde Tayland’ın başkenti Bangkok’tan Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’a gitmek için Bangkok ve Malezya’nın Tayland sınırında yer alan Padang Besar arasında faaliyet gösteren Tayland Devlet Demiryolları’nın 45 numaralı özel ekspresine bindim
Trenin kalktığı istasyon “Krung Thep Aphiwat Merkez Terminali” Güneydoğu Asya’nın en büyük tren istasyonu olarak 2023’te şehirler arası seferlere başladı. Bu istasyon hem bölgesel ve hem kıtasal ölçekte büyük bir öneme sahip.
2020 yılında Aydınlık’ta çıkan “Aynı Asya trenindeyiz” adlı yazımda Çin’in en önemli demiryolu inşaat projeleri arasında yer alan ve Çin’i Laos ve Tayland üzerinden Singapur’a bağlayacak olan “Pan-Asya Demiryolu Ağı Projesi”nden bahsetmiştim. Merkezi rota, Çin’in Kunming, Laos’un Vientiane, Tayland’ın Bangkok ve Malezya’nın Kuala Lumpur şehirlerinden geçip Singapur’a ulaşıyor. Şu anda Çin ve Singapur arasında trenle seyahat etmek mümkün ama bu demiryolu hattındaki hatların çoğu eski demiryollarından oluşuyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Tayland’da Nong Khai-Nakhon Ratchasima ve Nakhon Ratchasima-Bangkok hatlarının yapılması gerekiyor. Nakhon Ratchasima-Bangkok arasında yüksek hızlı tren demiryolu hattının inşaatı devam ediyor ve 2026 yılında bitirilmesi planlanıyor. Laos-Tayland sınırında yer alan Tayland’ın Nong Khai şehri ile Nakhon Ratchasima arasındaki hattın ise 2029-2030 arasında bitirilmesi planlanıyor.
Güneydoğu Asya’nın kaderini değiştirecek bu tren istasyonundan hareket ederken aklımın bir ucunda da bu projenin bitişini hayal ediyordum. Bangkok, Güneydoğu Asya’nın en büyük ve yeni tren istasyonuna sahip ancak kullanılan trenler hala eski. Birçok kişi bu trenleri gördüğü zaman artık bu trenlerin müzeye kaldırılması gerektiğini söylüyor. Bu kişiler haklı ancak Tayland gibi gelişmekte olan bir ülkede kalkınma yavaş gerçekleşiyor. Batımerkezci bir bakış açısıyla Tayland’ın eski trenlerini eleştirmek yanlış olur. 2000’li yıllara kadar Atlantik’in etkisi altında kalan Tayland’da Türkiye’dekine benzer bir şekilde karayolu ulaşımına ağırlık verilmiş ve demiryolları uzun yıllar boyunca ihmal edilmiş. İşte Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi, Tayland’a ulaşım altyapısını güçlendirmesi ve bölgedeki ticari bağlarını geliştirmesi açısından önemli fırsatlar sunuyor.
BİSİKLETÇİ VE HUKUKÇU YOLCULUK ARKADAŞIM PHIBUN
Bangkok-Kuala Lumpur yolcuğuna bu düşüncelerle başladım. Karşımdaki koltukta oturan adam trene bisikletiyle bindi. Ben de bir süredir bisiklet sporuyla ilgilendiğim için bu kişiyle sohbete başlamak gerçekten de kolay oldu. Phibun adındaki bu Tay adam Malezya’daki sınır şehri Padang Besar’da bir bisiklet etkinliğine katılacakmış. 65 yaşındaki Phibun hukuk mezunu olduğunu söyledi. Bisiklet ve hukuk konularında konuşurken konu uluslararası siyasete geldi. Phibun, Filistin konusunu açtı, İsrail ve ABD’yi eleştirdi. Ben hiç görüş belirtmeden Phibun’un bu şekilde cesurca konuşması beni şaşırtmıştı. Tayland’da şimdiye kadar Batı’ya eleştirel bakan çok az kişiyle karşılaştım. Phibun’un Batılı ülkeleri ve Batı hegemonyasını eleştirmesi beni bu açıdan şaşırttı. Tayland, geçmişinde sömürgecilik deneyimi yaşamadı ve bir milli kurtuluş savaşı vermedi. O yüzden Tay halkı emperyalizmin ne olduğunu acı ve sıkıntı çekerek deneyimlemiş bir ülke değil. Böyle bir ülkede de Batı hegemonyası karşıtı biriyle karşılaşmak gerçekten çok düşük bir ihtimal.
Phibun ile tren yolculuğu sırasındaki keyifli sohbetimiz devam ediyordu. Phibun, ABD’de halkın iki partiden birini seçmek zorunda olduğu için gerçek anlamda bir demokrasi olmadığını söyledi. Ben de bu siyasi sistemin bir tiyatrodan ibaret olduğunu belirttim. Konu İsrail’e geldi. Phibun, bir zamanlar Nazilerin kurbanı olan İsraillilerin şu anda aynı kötülüğü Filistinlilere yaptığını söyledi. Ben de ABD’nin günümüzde çok fazla üretim yapan bir ülke olmadığını ve dünyanın çeşitli bölgelerinde ve ülkelerinde silahlı çatışmalar çıkararak silah satmaktan başka bir şey yapamadığını ekledim. Phibun ile birçok konuda benzer düşüncelerimiz vardı.
Phibun Türkiye’ye gitmese de Türkiye’yi biliyor ve takip ediyor. Havayolları taşımacılığı konusunda dünyada çok iyi bir noktada olduğumuzu, savunma sanayi alanında uçaklar ve gemiler yapabilen başarılı bir ülke olduğumuzu söyledi. Güneydoğu Asya’da Türkiye’nin bu başarılarını bilen insanlarla ara sıra karşılaşıyorum. Türkiye, kendisine faydası olmayan denge politikasını bırakarak yüzünü kesin ve net bir şekilde Asya’ya dönse şu anda çok daha farklı bir noktada olurduk diye içimden geçirdim. Dış politikada zigzaglar çizen ve yalpalayan, üretim devrimi gerçeğini anlayamayan Türkiye’nin şu hali bile Türkiye’nin imajını olumlu bir şekilde etkiliyor. Potansiyel olarak Asya’nın yıldızı olabilecek Türkiye’nin hak ettiği noktanın bu olmadığını düşündüm ama hiçbir şey demedim.
Tren, Bangkok’tan Nakhon Pathom’a, daha sonra Ratchaburi vilayetine doğru yol alıyordu. Güneş batmak üzereydi. Yolculuk sırasında trenden dışarı seyretmek tarif edilmesi imkansız duygular yaratıyordu. Yemyeşil ağaçlar, pirinç tarlaları, çiftçiler, göletler ve kuşlar güneşin batışı yaklaştıkça daha da güzel görünmeye başladı. Tayland’ın bu doğasını trenden seyretmek paha biçilemezdi. Akşam 7 olunca tren idare memuru yataklı vagondaki yatakları yapmak için geldi ve Phibun ile muhabbete ara verdik.
Yataklar yapılınca üst ranzaya çıktım ve bu seyahatimi kaleme almaya başladım. Uzun zamandır bir tren yolculuğu yapmadığım için çocukluğundan beri duymayı sevdiğim demiryolu ve tren sesleri bana çok iyi geldi. Güney Kore’de 1996 yılında yapılan Daewoo marka ikinci sınıf yataklı vagon klimalı olduğu için yolculuk sırasında sıcak hava bizi etkilemedi. Ranzalara serilen çarşaflar ve battaniyeler son derece temizdi. Tayland Devlet Demiryolları’nın trenleri eski olmasına rağmen çok değerli bir kamu hizmeti verdiğini düşünüyordum. Tren biletlerinin fiyatları yüksek olmadığı için maddi durumu iyi olmayan insanlar da bütçe dostu trenlerle seyahat edebiliyordu. Bir süre daha yazı yazdıktan sonra uykuya daldım.
Sabah 6’dan sonra hava aydınlanmaya ve trendeki bazı kişiler uyanmaya başladı. Tren idare memuru bu sefer yatakları toplamak ve koltukları eski haline getirmek için gelmişti. Koltuklar eski haline gelince koltuklarımıza oturduk. Paralel koltukta oturan yolcu arkadaş ile de tanışmıştık. Endonezyalı Willyco, Bangkok’tan Malezya’nın Penang adasına gidiyordu. Willyco ve Phibun ile sohbete başladık. Phibun çok büyük bir yazıcı kullandığını, bir yıllık garanti süresinden sonra cihazın bozulmaya başladığını ve bu cihazların belli bir süre sonra bozulmak üzere tasarlandığını söyledi. Ona göre para toplumu haline gelmiştik. Aslında kapitalizmin en vahşi aşaması emperyalizmi tarif ediyordu.
ULAŞIMDA, SAĞLIKTA VE BARINMADA KAMUCULUK
Konu enflasyona geldi. Tayland’da enflasyonun düşük olduğundan bahsettim. Phibun, enflasyonun düşük olduğunu ama halkın gelirlerinin de bununla paralel olarak düşük bir seviyede olduğunu belirtti. Daha sonra ulaşım, barınma, ve sağlık hizmetleri hakkında konuşmaya başladık. Bangkok’ta şehir içi metro ve skytrain ulaşım araçlarının pahalı olmasını eleştirdim. Bangkok’ta metro ve skytrain ulaşımı şehrin her noktasına ulaşmıyordu. Bu ulaşım araçları asgari ücretle çalışan insanlar için oldukça pahalıydı. Phibun, özel şirketlerin bu durumdan para kazandığını ve aslında toplu taşımanın Çin’de olduğu gibi kamulaştırılması gerektiğini söyledi. Phibun’un evli olan oğlu ABD’nin Michigan eyaletinde yaşıyormuş. Oğlunun oturduğu evin aylık kirası 2700 dolar olunca 1600 dolara daha küçük bir eve çıkmak zorunda kalmış. ABD’deki yüksek kiraların ve artan yaşam maliyetlerinin yaşamı zorlaştırdığını söyledi.
Endonezyalı Willyco ise Ckarta’da metro ulaşımının biraz pahalı olsa da devletin elinde olduğunu söyledi. Şehir içi ulaşımında otobüsler ucuzmuş. Willyco kapitalizmin başarısız olduğunu ve çalışmadığını belirtti. Konu Endonezya’dan açılınca Phibun Endonezya’nın geçmişine gitti. 1965 ve 1966’da Endonezya’daki etnik Çinliler, solcular, komünistler ve sendikacılar toplu bir şekilde ordu tarafından katledilmişti. Bu katliamları daha önce okumuştum. Katliamlarda ölen kişi sayısının yarım milyon ile iki milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Phibun’a göre bu katliamlar olmasa bugün Endonezya daha güçlü ve zengin bir ülke olacaktı. ABD, Endonezya’nın Güneydoğu Asya’da güçlü bir ülke olarak model alınmasından korkmuştu ve katliamları desteklemişti. Ordunun başkomutanı General Suharto ve ABD dış politikası komünizm karşıtlığında buluşunca Çinliler, Hıristiyanlar ve ılımlı Müslümanlar ordunun toplu katliamlarına maruz kaldı. Phibun, bu olayların Endonezya’yı 20 yıl geriye götürdüğünü ama bugün Endonezya yönetiminin akıllı bir şekilde hareket ederek emperyalizmin oyunlarına gelmediğini söyledi.
Konu sağlık hizmetlerine geldi. Tayland, Endonezya ve Türkiye’deki sağlık hizmetlerini bu üç devlet de destekliyordu. Üçümüz de devletçilik ve kamuculuğun önemli olduğunu konusunda bir fikir birliğine vardık. Phibun, ABD’deki oğlunun üç farklı sağlık sigortası olduğunu, aksi takdirde sağlık masraflarını karşılamanın mümkün olmadığını belirtti. Ben de İngiltere’de okurken Türk arkadaşlarla diş sorunu yaşamaktan çok korktuğumuzu ve Batılı ülkelerde sağlık sisteminin çok iyi olmadığını anlattım. 16 saatlik yolculuğumuz sona ermek üzereydi. Önce Phibun ile vedalaştık. O Padang Besar’ın Tayland tarafında trenden indi. Bisikletlerini Malezya topraklarına doğru süreceklermiş. Willyco ile de Padang Besar’da vedalaştık.
KUALA LUMPUR TRENİNDE MUHAMMED AMCA İLE SOHBET
Padang Besar’dan Kuala Lumpur’a doğrudan giden trene aldığım biletin tarihi yanlış olduğu için Kuala Lumpur’a gitmek için önce Butterworth’e gittim. Butterworth’te bindiğim Kuala Lumpur treninde yanıma oturan kişi 68 yaşında Malezyalı Muhammed amca idi. Nereli olduğumu soran Muhammed amcaya Türkiye’den geldiğimi söyledim. Bana Türkiye’deki siyasi durumu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeyi nasıl yönettiğini sordu. Ekonominin yüksek enflasyon nedeniyle iyi olmadığını, Erdoğan’ı destekleyen kesimin bile ona karşı bu yüzden tepkili olduğunu ve son yerel seçimlerde bu tepkilerini sandığa yansıtıp muhalefet partisi CHP’nin birinci olmasını sağladıklarını anlattım. Beni dikkatle dinleyen Muhammed amca, Türkiye’ye gittiğini İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok yere gittiğini söyledi. Beni en çok şaşırtan amcamızın Ankara’da Anıtkabir’i ziyaret etmiş olması oldu. Samimi bir dindara benziyordu. Sömürgecilik konusu açılınca İngiliz sömürgeciliğinin Malezya’ya zarar verdiğinden bahsetti. Türkiye’nin güçlü ve ve tarihi açıdan köklü bir ülke olduğunu belirtti. Ben, Türkiye’deki Batıcı iç ve dış politikaların Türkiye’ye bir fayda sağlamadığını, yüzümüzü tam olarak Asya’ya dönmediğimiz için Asya’da birçok fırsatı kaçırdığımızı, Türkiye’nin mevcut potansiyelini yansıtamadığını açıkladım. Malezyalı Muhammed amca ile muhabbet etmek keyifliydi. Trenden inmeden önce elimi sıktı ve vedalaştık.
ASYA’NIN ÇOK KÜLTÜRLÜ VE ÇOK DİNLİ HOŞGÖRÜ ÜLKESİ
Gece 11’de Kuala Lumpur’un merkez tren istasyonu Sentral’a vardım. Başkentin gelişmiş ve biraz karmaşık bir raylı taşımacılık sistemi olduğunu gördüm. Bukit Bintang’da kalacağım otele gidecektim. Monorail durağında indikten sonra rengarenk binalarla ve canlı müzik yapan kişilerin etrafını sarmış bir kalabalık ile karşılaştım. Bukit Bintang bölgesini görünce katı bir şeriat ülkesi olarak tanıtılan Malezya’nın aslında hiç de öyle olmadığını gözlemledim.
Elbette sadece Bukit Bintang’a bakarak Malezya’yı tanıdığımı söylemiyorum. Malezya’da Müslümanların aile ve din ile ilgili davalarına şeriat mahkemeleri bakıyor ancak Çinlilerin ve Hintlerin davaları kamu mahkemelerinde görülüyor. Malezya’nın yüzde 64’ü İslam dinine, yüzde 18’i Budizme ve yüzde 9’u Hinduizme inanıyor. Malaylar, Çinliler ve Hintler birbiriyle kavga etmeden uyum içinde yaşıyor. Müslüman olmayanlara alkol satışı yapılıyor. Changkat Bukit Bintang’ta gece kulüpleri ve barlar var. Malezya kısaca hoşgörünün hakim olduğu gerçek bir Asya ülkesi. Bir zamanlar “Türkiye Malezya olur mu?” şeklinde çıkan tartışmaları hatırladım. Malezya’yı gördükten sonra bu tartışmaların ne kadar temelsiz ve sığ olduğunu, Malezya’yı hiç tanımadığımızı anladım. Meğer Malezya, yükselen Asya medeniyetinin hoşgörü felsefesini çoktan uyguluyormuş. Malezya’ya ilgili gözlemlerimi daha sonraki yazılarda anlatmaya devam edeceğim.