‘Ben şanslı bir dönemde, yeni sanatçı olarak tanıtıldım’

‘Bugün 200 kanal var. Yeni bir sanatçı kendini meşhur edecek, kabul ettirecek ortamı çok zor bulur. Benim şansım tek kanal olmasıydı...’

Emine Sağlam Akfırat, Tuğrul Şan, İbrahim Can

Bu hafta, TRT sanatçısı İbrahim Can ile birlikte, Tuğrul Şan hocamız ile türkü kavramını, ilk plak çalışmalarını konuştuk. Tek kanallı televizyon yayıncılığı dönemde sanatçı olmanın avantajlarını gelin birlikte dinleyelim.

  • Sizce türkü nedir?

Türkü, halkın acısı, sevinci, üzüntüsü, hasreti, hepsiyle yoğrulmuş olarak ortaya çıkan söz ile birleşen müziktir.

İ. Can: Ordu türkülerinden, Ordu'nun tabiatını, kültürünü hemen resmediyorsunuz. Ordu fındık memleketi. Ordu'nun Boztepe’si var. Ordu'nun dereleri budur diye.

“Fındık dalını eğilmiş” diye bir türkü var, geçenlerde onu gönderdim. Eski Tokat Valisi, benim çocukluk arkadaşım Ayhan Nasuhbeyoğlu, şimdi emekli. 1975 yılında ondan almıştım, hala duruyordu. Bir de “Melet Irmağı'na Atlayan Adam” diye bir türküsünü iki sene önce almıştım. İkisini de gönderdim. Sonucunu bekliyorum.

SARISÖZEN’DEN KALMA KURAL

İ. Can: Eskiden türküyü veriyorsunuz anonim olduğu için solist kendisi okumak istiyordu. Hocalar izin vermedikçe Tuğrul'un türküsünü kimse okuyamazdı. 

O bizde yoktu. Sarısözen’den kalma bir kuraldır. Sonrasında yazısız bir kural halinde kaldı.

Benim meşhur ettiğim türküleri herkes okurdu.

İ. Can: Tuğrul Abi, “Melet ırmağına atlayan at” türküsünü repertuara verdin. Fakat senin okumana fırsat verilmeden başkası aldı okudu. Bu güzel ama derlemecinin ilk okuma hakkı olmalı. Onu söylemek istiyorum.

Tabi ki… O zaman hazıra konmuş oluyorlar tabi.

Ayrıca, Cengiz Dilaver’den de 1975 yılında, “Emine’m pazar mısın” diye bir türkü derledim. O zaman geçmişti repertuvara. Hatta ölçü bozukluğu vardı. Dokuz sekize tamamlayarak verdim.

  • Radyoda başladıktan sonra ilk plak çalışmanızı anlatır mısınız?

1976’dan itibaren soloya başladığımda, siyah beyaz televizyon yeni kurulmuştu ve tek kanaldı. İsmim duyulduğu için, bütün programcılar her hafta beni televizyona çıkarıyordu. Ayda bir mutlaka yarım saatlik bir solo programım olurdu. Ben şanslı bir dönemde, yeni sanatçı olarak tanıtıldım. Bugün 200 kanal var. Yeni bir sanatçı, kendini meşhur edecek, kabul ettirecek ortamı çok zor bulur. Benim şansım tek kanal olmasıydı.

Tuğrul Şan Adana’da Gramofon Evinde kendi film afişi ve Lp plağı ile

EŞREF TÜRKÜSÜNÜ SÖYLEDİM, PLAK TEKLİFİ GELDİ

İ. Can: O zaman Türkiye tek yürekti. Bütün ev aynı anda dinliyordu.

Tabii ki… Türkiye aynı anda, aynı kişiyi izliyor. Eşref türküsünü ilk ben okudum ve meşhur ettim. Plak şirketi Ankara'ya plak yapmam için hemen adam göndermiş. Gittik, plak yaptık. Arkasına da hareketli bir türkü koyduk.  Bir 45'lik, bir Longplay, üç kasetim var.

  • Başka hikayesi olan türkü var mı?

Aslında bütün türkülerin hikayesi vardır. Mutlaka bir olaya dayanarak ortaya çıkmıştır. Sözlerinden de hikayeyi çıkartabilirsin.

İ. Can: “Ordu'nun dereleri” türküsünü hep okuruz. Orada, “Oy Memedim memedim, sana bir şey demedim, seni bana kesmişler”  onun hikayesini kimse araştırmaz. Niye Memedi kesmişler.

Bıçakla kesmişler değil, “beni sana kötülemişler, hakkımı yiyerek aleyhimde konuşmuşlar” anlamında kullanılmış.

  • “Varıp Neylemeli Sılaya Gayrı” türküsünün derleme sürecini anlatır mısınız?

“Varıp neylemeli sılayı gayrı” bu türküyü, Diş Doktoru Çetin Özülkü’den derlemiştim. Derlemenin de şöyle bir hikayesi var. Birçok türkü derledim. Bütün Adana türkülerini bilirim, repertuar olarak. Giresun’un repertuarının hepsi bende var. Giresun’da Cemil Özal vardır, rahmetli, kaynak kişi, onunla çok muhabbet ettik. “Varıp neylemeli”, repertuara gönderirken kaynak kişi İboş Ali Ağa yazmışım yanlışlıkla. İboş Ali Ağa da Adana'nın kaynak kişisi tabi. Dolayısıyla türkü şak diye geçti. Sonra türkü meşhur oldu. Doktor Çetin Özülkü bir mektup yazıyor Repertuar Müzik Dairesine. “Bu türkünün sözleri de müziği de bana ait, İboş Ağa diye anons ediliyor. Bunun düzeltilmesini istiyorum” diyor. Yücel Paşmakçı mektubu okuyor, bu besteymiş deyip, hemen repertuardan çıkartıyor. Oysa halka mal olmuş, ben onu meşhur etmişim.

Neşet Ertaş'ın türkülerini niye alıyorsunuz o zaman? Kütahyalı Hisarlı Ahmet'in bütün türkülerini repertuara geçirdiniz. O beste olmuyor? Bir ay önce de tekrar gönderdim repertuara, yeniden alındı. Yeni numara verilecek.

İ. Can: Beste türkü konusunu ayrı işleyelim diye düşünüyoruz. Diğer üstatlarla da konuştum, sizinle de konuşmak istiyorum. Çünkü düşünceniz çok önemli. Örneğin, Tuğrul Şan eğer türkü ile yoğrulmuş ise, türkü namusu ile yaşıyorsa başka bir şeye meyil eder mi? Muhakkak türkü ondan çıkar. Ali Ekber Çiçek arabesk bir beste yapabilir mi? Yapamaz çünkü bunun kültürü yok.

Yok, yok, mümkün değil…  Fazla çalışma yapmadım ben bu konuda. Ama bir ay önce gönderdiğim türkülerin içinde Karacaoğlan'ın bir sözüne müzik yazdım, repertuvara girdi.

İ. Can: Karacaoğlan’ın bütün kitaplarını okudum. Bizim üstatlar ismi lazım değil, çok güzel sözleri almışlar, bestelemişler. Bugün radyolarda türkü olarak okunuyor.

Önümüzdeki hafta türkümüz, Ordu-Mesudiye yöresinden: “Emine’m Pazar mısın”

Sonraki Haber