Benlik

DR. EREN FIRAT

Ruhbilimin en önemli temsilcisi Sigmund Freud’dur. Freud'a göre insan kişiliği karmaşıktır ve birden fazla bileşeni vardır. Freud, ünlü ruh bilim kuramında kişiliğin id, ego ve süperego olarak bilinen üç unsurdan oluştuğunu belirtir. Bu unsurlar, karmaşık insan davranışları oluşturmak için birlikte çalışır. Her bileşen, kişiliğe kendi benzersiz katkısını ekler ve üçü, bir birey üzerinde güçlü bir etkiye sahip olacak şekilde etkileşime girer. Kişiliğin her öğesi yaşamın farklı noktalarında ortaya çıkar. Freud'un teorisine göre, kişiliğinizin belirli yönleri daha ilkeldir ve sizi en temel dürtülerinize göre hareket etmeye zorlayabilir. Kişiliğinizin diğer bölümleri bu dürtülere karşı koymak için çalışır ve sizi gerçekliğin taleplerine uydurmaya çabalar.

Yapısal kuram, zihni üç birim ya da yapıya böler: İd, ego, süper ego. Bilinçdışı, id, biyolojik gereksinimleri karşılamak için insanlığın en ilkel isteklerinden oluşur. Superego (o da biliçdışı), sosyal açıdan uyarılmış vicdanları içerir ve tinsel ve etik yasaklamaları ile ide karşı koyar. Genellikle bilinçli ego, ikisi arasındaki arabulucu işlevini görür. Ego, süper ego ve id, psikanalitik kuramda insan ruhunun üç parçadan oluşan bölümleridir ve zihinsel faaliyet alanını üç enerjik bileşene ayırma işlemi de şöyledir: İçgüdüsel ihtiyaçlardan ve dürtülerden türetilen psikolojik enerjinin kaynağı olan id, içe özgü kişi ile dış gerçek arasındaki örgütlü bilinçli arabulucu olan ego, kurallar, çatışma, ahlak, suçluluk gibi şeyler tarafından hafifletilmiş bilinçli zihnin içselleşmesi olan süper ego…

BUZDAĞI

Freud’un kuramında id bilinçdışına, ego bilince ve süper ego bilinç öncesine karşılık gelir. Bilinçli zihin, bir insanın herhangi bir anda farkında olduğu şeydir (gerçeklik). Bilinç öncesi  “kullanılabilir bellek” olarak tanımlanabilir. Bir insanın “şu anda” düşünmediği fakat kolaylıkla hatırlayabildiği şeylerdir. Bununla birlikte Freud’a göre bu ikisi sadece buzdağının tepesiydi: İnsan zihninin en büyük kısmı gizlidir – bilinçsizdir– insanların kolayca farkına varmadığı durumlardır. Bunlar ya bilinçsiz, örneğin dürtüler ve içgüdüler olarak ortaya çıkar, ya da hayatın belli bir yerinde “gizli” olabilirler, çünkü insanlar böylesi travmatik hatıraların farkında olmaya katlanamazlar.

Zihnin üç bileşeninden, gerçeklik, toplum (süper ego tarafından temsil edilir) ve biyoloji  (id tarafından temsil edilir) kavşağında olan ego en zorlu konumdadır. Bu nedenle, bazen ego ya da “ben”, bu bölümlerin talepleri tarafından bunaltılmış ya da tehdit edilmiş hissedebilir ve onları uzlaştırmaya gücü yetmeyebilir.

KURAMIN GELİŞİMİ

Freud’un ardından bir dizi psikanalist, onun ego anlayışını ayrıntılı olarak incelemiştir. Egonun çeşitli işlevlerini ve onların psikopatoloji bünyesinde nasıl bozulduklarını detaylandırmak için geniş çaplı gayret sarf edilmiştir. Yaptıkları çalışmaların çoğu, egoyu güçlendirmeye odaklanmıştır, böylece ego genel olarak id, süper ego ve gerçeklikten gelen baskılarla daha iyi başa çıkabilecektir.

TEK ANAHTAR

Freud’un üç parçalı kuramının en büyük sorunu, idin (bilinçdışı) insan ruhunun en önemli parçası olduğu iddiasıdır. Özellikle sorunsal olan şey, onun idin dürtüleri ve içgüdüleri tarafından canlandırılan baskın rol üzerindeki vurgusu ve tüm insan davranışlarının temel dayanağı olarak cinsel dürtülere özgü sabit fikirleridir. Bu, “insanlık görüşünü sadece azaltmıyor aynı zamanda verimsizleştiriyordu”. Freud’un insanoğlunu yalnızca mekanik olarak bilinçsiz dürtüler ve içgüdüleri tarafından yönetilen başka bir hayvan türü olarak görmesi, yetersiz bulundu. “Bütün sırları tek bir anahtarla açma” konusundaki çabası, insan doğasını ve davranışını aşırı basitleştirdi.

Tüm ruhsal sorunlarımızın bastırılmış cinsel arzulara atfedilmesi, psikanaliz geçirirken hastalara, fiili olarak hiçbir zaman olmadığı halde cinsel istismarları “hatırlamak” ve hatta insanları bu tür davranışlar ile suçlamak ile sonuçlanabilir. Freud’un idin güçlü cinsel dürtülerine gömülmüş ve süper egonun toplumsal kısıtlamaların içselleştirilmesi ile hayal kırıklığı yaratan insani kişilik görüşü, kendini savunmak için açık bir yol bulamayan egoyu, kendi savunma mekanizmalarında tutuklu bırakır.

Sonraki Haber