Bilim araştırmalarında patent almanın önemi

Yayın sayımız değil ürettiğimiz ürün-patent sayımız ve çeşitliliğimiz değerlidir. Bilgi koruma ve bilgi gücü patentle elde edilir. Nasıl ki ülkelerin kıta sahanlığı, mavi vatanı, münhasır çıkar bölgeleri söz konusudur, bilim alanında da bilgi sahanlığı söz konusudur ve pek çok önemlidir

Bilimsel çalışmaların amacı patent almak mı yayın/makale yazmak mı olmalıdır? Neden patent için çalışmalıyız; neden uyduruk makaleciliğe son vermeliyiz.

İnsanoğlu düşünmeyi öğrendiğinden beri yaşaması için gerekli temel değerlerin üretimiyle uğraşıyor. Düşünmeyi düşündüğünü düşündüğünden beridir de, bilgiye esas olan doğal ve sentetik süreçlerin kuram ve teorisini üreterek, en kolay yöntemlerle ve defalarca bunlardan ürün geliştirme düzeylerinde yararlanmaya çalışıyor.

Şu halde, düşünmekle başlayan bu süreçteki ana yol; somut doğal olayların soyut bilgi kavram ve teorilerini üretmek ve hemen ardından da tekrarlanabilir somut ürün aşamasına geçmektir. Soyut bilgi bu şekilde somut ürüne oda yeniden soyut yaşam gücüne dönüşmektedir.

BİLGİ ÜRETİMİ

Buradan şu tartışmaya geçilebilir; ürün olan bilgi/fikir (soyut ya da somut) nerede üretilir, kim üretir, neden üretilir, nasıl değerlendirilir, nasıl korunur, nasıl korunmalıdır.

Ülkemizdeki mevcut durum göz önüne alınarak bunların kısa cevaplarını verecek olursak şunları söylemek uygun olur: Bilgi yüzde 90-95 oranında üniversitelerde yüksek lisans ve doktora çalışmaları gibi akademik çalışmalarda bir son ürün olarak üretilir. Ayrıca, özel tasarlanmış, bütçelenmiş projeler çerçevesinde de kamu kuruluşu özel sektör üniversite işbirlikleri ile de üretilmektedir.

Kimler bilgi üretir sorusunun cevabı ise, doğal olarak akademisyenler, akademik personel denetiminde yüksek lisans ve doktora öğrencileri gibi uzman bilim insanlarıdır.

Bilgi neden üretilir sorusuna gelince, yukarıda giriş kısmında verdiğim açıklama, tüm çağlar ve coğrafyalar için pek uygundur; ama günümüzde ülkemizde bunun cevabı biraz acıklı düşmektedir. Dünya bilim çağlarının hiçbirinde ve dünyanın gelişmiş ülkelerinin hiç birinde asla verilemeyecek acıklı bir cevaba indirgenir. Ülkemizde bu soruya cevap vermek gerçekten çok zordur ya da çok acıklı bir cevap verilir.

Acıklı cevap: Üniversitelerimizde üretilen bilgi doçent ya da profesör olmak amacıyla üretilir. Bunun yanında yayın başına para kazanmak amacıyladır da… Yani saf bilme tutkusundan kaynaklanmaz, bu üretme isteği.

Oysa yukarıda bahsettiğim gibi bilimsel araştırma yapmak aşağıda verilen çerçeveyi ve amaçları kapsar olmalıdır. 1- Doğal olay süreçlerinin soyut bilgi kuramlarını tümdengelim yöntemleri ile ortaya çıkarmak. 2- Elde edilen soyut bilgi/kavramlardan yararlanarak doğala yakın sentetik üretimler yapmak ve ayrıca tümevarım yöntemlerini kullanarak, doğada olmayan yeni ürünler üretmek gücüne ulaşmaktır. İnsanın en büyük güdüsü olan doğanın/maddenin hâkimi olmak onu dönüştürmek; sonsuz güç kaynağı olan doğadan maddi manevi güç üretmektir amaç.

YÖK yasası gereği akademik yükselmede yayın gereklidir, yayın yazabilmek için bilgi gereklidir, dolayısı ile doçent ya da profesör adayı bu ihtiyacını gidermek için bilgi üretir. Ulvi bir amacı yoktur. Yani doğanın, evrenin, enerjinin bilgisini kavramak için bilim yapılmaz.

BİLGİ KORUMASI

Nasıl değerlendirilir üretilen bilgi: Bilimsel çalışmanın ulvi bir amacının olmadığını biraz önce belirttim. Dolayısı ile üretilen bilginin değeri ve değerlendirilmesi de basittir. Üretilen bilgi ortalama ve ortalama altı dergilerde yayınlanarak değerlendirilir. Temel bir kavram, fikir ve yenilik içermeyen, zaten bilinenleri kapsayan birkaç veriden oluşan bir yayın şeklinde değerlendirilir. Bunlardan ne kadar çok olursa o kadar kolay doçent o kadar kolay Prof. olunur hatta parça başı para kazanılır.

Şunu da belirteyim; bu yayınlar çok pahalıya da mal olmaktadır. Neden? Yanıt verelim; 1-Bu yayın/makalelerde ülkemizin bir sorunun çözümü yoktur. Yani bir katma değer üretmemektedir. Bu anlamda içeriksiz ve boştur. 2- Bu makaleler (fizik, kimya, biyoloji ve mühendislik bilimleri için) tamamen yurtdışı alımlarla temin edilen kurulan araştırma merkezlerinde ve laboratuvarlarda yapılan çalışmalardan üretilir, bu nedenle çok pahalıdır. 1-Yani içeriksiz vasat altı bir makale için harcanan para ve harcanan emek göz önüne alındığında, 2- Bir de makale muhtevasının zayıflığı üstüne binince, 3-Ülkemiz açısından hiçbir sorunun çözümüne dönük olmadığı ilave edilirse, 4- ve bir de yayınlatmak için üstüne para verildiği göz önüne getirilirse varın siz düşünün maliyeti.

Bilgiler nasıl korunmalıdır? Bu sorunun doğal olan yanıtı; üretilmiş bilginin hemen ürüne dönüştürülmesi eş zamanlı olarak patent alınması ve ürünün ticarileştirilmesinin ardından ürün bilgisinin yayılması için yayın yapılmasıdır. Ama maalesef amaç başka olduğundan, bu nitelikte bilgi üretilmediği için ürün ve patent aşaması mümkün olmuyor. Yukarıda ifade ettiğim gibi sadece yayın olarak orta ve orta altı dergilerde değerlendiriliyor.

Bilgi koruma biçiminin iyileştirilmesi. Ülkemizde bilim insanlarının yüzde 99’u ürettiği bilgiyi yayın yaparak korumaya alma ekolünü benimser. Kim neden ve nereden öğrendi ise yayıncılık bir tutku ve zorunluluk halini almış bulunuyor ülkemizde. Oysa bilimsel araştırma ve bilgi üretme süreçleri adı üzerinde süreçtirler ve uzun erimlidir. Çok emek, çok azimli uzun çalışmalar gerektirir. Bu nedenledir ki, bu tür çalışmalarda üretilen özgün öncü bilgi ve fikirler hemen yayımlanmamalıdır. Bilgiler başlangıçta gizli tutulmalı açıklanmamalıdır, paydaşlarla tartışılıp olgunlaştırılmalı adeta mayalandırılmalıdır. Tümevarım kuralları çerçevesinde daha ileri düşünüş ve buluş basamaklarının zemini haline dönüştürülmelidir. Bina inşa etmek gibi, bilimsel araştırma süreci de tuğla tuğla, kat kat ilerlemelidir. Halı örmek gibi olmalıdır ilmek ilmek.

Ancak Türkiye’mizde bilim araştırma ve yayın yapmak bitmemiş halıyı satmak veya bitmemiş apartmandan daire satmak gibidir. Hiç yarım duvar ya da bitmemiş halı satılır mı? Tam olgunlaşmamış turşu ya da şarap tüketilir mi?

EMEK SABIR ÜRETİM

Bilimsel araştırma ya da bilimsel buluş çok çalışkanlık, çok bilgi ve çok sabır gerektirir.

İstenilen sonuçlara ulaşıldıktan sonra ise (fikir, kavram, teori ve dahi ürün) derhal patent alma aşamasına geçilmelidir. Bilimsel araştırma sonuçlarının, ister fikri ister fiziki ürün olarak patentlenmesi hem ülkemiz, hem de bilim insanları için kaçınılmazdır. Şayet bilimsel çalışmanın ürünleri ticari üretime uygunsa hemen üretim aşaması değerlendirilmelidir. Bütün bu aşamalar geçildikten sonra patentli ürünü tanıtıcı maksatla bilimsel yayın yapılmalıdır. Burada şunu da ifade etmeliyim ki; bir bilim insanı, bu tarz ve yoğunlukla elde ettiği bilgiyi patent ve ürün yapmadan yayınlamaya kıyamaz zaten.

Neden bilgi korumada patent en önemlidir. Günümüzde içinde çırpındığımız bilgi savaşlarında, bizim üstünlüğümüzün gücümüzün göstergesi, başka bir deyişle bilgi sahanlıklarımız ve silahlarımız, yaptığımız yayınlar değil tam aksine sahip olduğumuz patentlerdir. Çin, Rusya, Japonya ve diğer Batılı ülkelerde de olduğu gibi… Denilebilir ki bu ülkelerde yayın sayısı da pek çoktur. Doğru, yayın sayıları pek çoktur ama patentli ürünlerine dair yayınların sayısı çoktur. Yoksa özel çalışmalarını yayınlamak şöyle dursun tam aksine gizlerler.

YAYIN SAYISI DEĞİL ÜRÜN ÖNEMLİ

Özetle, yayın sayımız değil ürettiğimiz ürün-patent sayımız ve çeşitliliğimiz değerlidir. Bilgi koruma ve bilgi gücü patentle elde edilir. Nasıl ki ülkelerin kıta sahanlığı, mavi vatanı, münhasır çıkar bölgeleri söz konusudur, bilim alanında da bilgi sahanlığı patent sahanlığı söz konusudur ve pek çok önemlidir. Gelecek 10-20 yılda patent sahanlığı, patent vatanı, patent/bilgi çıkar alanları gündeme gelecek, nitekim gelmekte biz farkında olmasak da.

Deniz yetki alanlarından benzetme yaparsak, Batının kuklası Yunan, kıta sahanlığını arttırmaya kalkışınca (sıkar biraz!) adalar denizinde yüzecek yer kalmıyor, bilgi denizinde de başkalarının bilgi sahanlığında bilgi vatanında bilgi bulamamak, bilgi darlığı söz konusudur. Para karşılığında bile... İlaç, aşı ve gıda temini için verilen savaşlar apaçık ortada. Bu nedenle artık vakit kaybetmeden, yayıncılık hastalığı ve zorunluluğundan kurtulup; bilgi denizlerinde/okyanuslarında ürün-patent adalarımızı, ürün-patent sahanlıklarımızı inşa etmeliyiz, kurmalıyız oluşturmalıyız.

Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür çok çalışkan Türk bilim insanları; birlik beraberlik içinde maddi ve manevi tüm imkânlarını kıskanmadan, küçümsemeden paylaşarak birleştirerek, yardımlaşarak, Toros sıradağları gibi bereketli, senfoni orkestrası gibi uyumlu çalışmalıdır…

ÜRETİM DEVRİMİ

Mademki ülkemiz üretim devrimine geçmeye hazırlanıyor, o halde üniversitelerimizde, kamu kurumlarımızda, özel sektörümüz ve bilumum bilgi üreten bilim/üretim obalarımızda üretilen tüm bilgilere ve ürünlere sahip çıkmalıdırlar ve bu esasla öncelikle patent almaları teşvik edilmelidir. Çok zahmetli süreçlerden geçilerek çok pahalıya mal edilen her bilgi kıskançlıkla kendi bilim ve teknoloji çalışmalarımız için değerlendirilmelidir. Zaten az olan bilgi hazinemiz, insanlar doçent ya da profesör olsun diye, yayıncılık saçmalığı ile zayi/heder edilmemelidir. Dünyada yayıncılık savaşı yok; patent savaşları var. Bundan dolayı gelecekte patent adaları olmayan ülkeler bilgi denizine, okyanusuna ve uzayına başkalarından izin almadan çıkamayacaklar. Hayatın her alanında bilgi ve ürün kısıtları yaşayacaklar. Bu kısıtlamalar hemen yakın zamanda denizlerde, karalarda, uzayda, tarımda, sağlıkta ve mutfaklarda da görülecektir. Patent hayatidir.

Sonraki Haber