Bir kadın devrimi olarak Cumhuriyet-2 Dönüştürücü etkisi olan üç kanun

Hilafetin kaldırılması, Şer’iyye ve Evkaf İdaresi’nin lağvedilmesi, eğitim ve öğretimin birleştirilmesi… 1924’teki bu üç kanunun ardından atılan yeni adımlarla Türk ulusu modern toplumdaki yerini aldı.

“Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler… İşte Türk Genel Devrimi’nin bir kısa ifadesi…”(1)

“Türk Devrimi-Türk Devrim Kanunları nelerdir?” sorusunun en doğru yanıtı, Türk Devrimi’nin lideri ve Türk Devrim Kanunlarının inşacısı büyük Atatürk’ün üstteki tanımlamasıdır. Bu çerçevede şunları söylemeliyiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan başlayıp yıllar boyunca süren ve devamında Türk modernleşme ve sekülerleşme sürecinde yer alan bir dizi kanun, genç Türk devletinin Orta Çağ kalıntısı unsurlarını artık terk edip, çağdaş bir yaşama geçişinin temellerini oluşturmuştur.

Genellikle Türk Devrim Kanunları dendiğinde, genç Türk Cumhuriyeti’nin yapılanmasında dönüştürücü etkisi olan 3 kanun akla gelir.

3 MART 1924

1- Hilafetin ilgası: Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından, vakıflar konusundaki düzenlemeler halifelik ve şer‘î işlerin idaresi gibi çalışmalarda hilâfete karşı gösterilen aşırı ilgi nedeniyle varılan ortak görüş üzerine, bu 3 kanun ve “Hânedân-ı Osmânî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memâliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” kabul edildi. Bu yasa, Osmanlı İmparatorluğu'nun son halifesi olan Abdülmecid Efendi'yi halifelikten azletti ve hilafeti resmen ortadan kaldırdı.

2-Şer’iyye ve Evkaf İdaresi’nin kaldırılması: Lağvedilen, din temelli devlet idaresinin kurumsal ifadesi olan Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti’nin yerine, İslâm dininin itikad ve ibadete dair hüküm ve işlerinin yürütülmesi ve dinî müesseselerin idaresiyle görevli Diyanet İşleri Reisliği ile vakıfların idaresi ve işleriyle ilgilenen Evkaf Müdüriyet-i Umûmiyyesi kuruldu ve her ikisi de başvekâlete bağlandı. Ülkedeki bütün cami, mescid, tekke ve zâviyelerin yönetimiyle imam, hatip, vâiz, şeyh, müezzin ve kayyım gibi görevlilerin işlemleri Diyanet İşleri reisinin yetkisindeydi; müftüler de Diyanet İşleri Reisliği’ne bağlandı. (2)

3-Eğitim ve öğretimin birleştirilmesi: Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu ile ülkedeki bütün eğitim ve öğretim kurumları, Şer‘iyye ve Evkaf Vekâleti’ne bağlı olan veya vakıflarca yönetilen mektep ve medreseler Maarif Vekâleti’ne devredildi.(3)

TAMAMLAYICI KANUNLAR

Türk Medeni Kanunu (1926): Türk Medeni Kanunu, 17 Şubat 1926'da kabul edilmiştir. Bu kanun, Türk toplumunun aile hukuku ve medeni haklarına ilişkin temel yasayı oluşturur ve kadın haklarını gelişkin haline sokar. Atatürk bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor: “Efendiler, milletimizin toplumsal, ekonomik, kısaca bütün uygar işlemlerinde ve ilişkilerinde verimli sonuçların dayanağı olan yeni yasalarımız da, kadın özgürlüğünü sağlayan ve aile yaşamını sağlamlaştıran Medenî Yasa da bu sözünü ettiğimiz dönemde oluşturulmuştur”(4).

Şapka ve Kıyafet Devrimi (1925): Şapka ve kıyafet devrimi, Türkiye'de geleneksel Osmanlı giyim tarzının değiştirilmesini ve Batılı kıyafetlerin benimsenmesini amaçlayan bir dizi kanun ve düzenlemeyi içerir. Şapka ve Kıyafet Devrimi, 25 Kasım 1925 tarihinde kabul edilen 677 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile başlatıldı. Bu değişiklikler, Türk toplumunun modernleşme ve laikleşme sürecinin bir parçası olmuştur.

Türk Borçlar Kanunu (1926): Türk Borçlar Kanunu, 22 Ekim 1926'da kabul edilmiştir. Bu kanun, borç ilişkilerini ve sözleşmeleri düzenlemiştir.

Türk Ceza Kanunu (1926):Türk Ceza Kanunu, 1Temmuz 1926'da kabul edilmiştir. Bu kanun, ceza hukuku ve ceza uygulamalarını düzenlemiştir.

Latin Alfabesi İle İlgili Düzenlemeler (1928-1934): Türk alfabesinin Latin harfli bir alfabeye dönüştürülmesi, 1928'den 1934'e kadar süren bir süreçte gerçekleşmiştir.

Bu değişikliğin temelini atan kanunlar ve düzenlemeler şunlardır:

- Türk Harf Devrimi Kanunu (1 Kasım 1928): Yeni Latin alfabesini tanıtıldı.

- İnkılap Kanunu (3 Temmuz 1934): Yeni alfabenin resmi olarak kullanımı başlatıldı ve Arap alfabesini kullanan yazıların kullanımı yasaklandı.

- Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu (1937): Bu kanun, tarikatların ve dini zaviyelerin kapatılmasını ve faaliyetlerinin yasaklanmasını içeriyordu. Hedefi dini kurumların devlet denetimi altına alılınmasıydı, Laiklik ilkesine uygun olarak din ve devlet işlerinin ayrılmasının temeli olan bu kanun, en önemli devrim kanunlarındandır.

Türk Devrim Kanunları, “Çağdaş Uygarlığın Üzerine Çıkma”yı hedefleyen Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin pusulası sayılabilir. Orta Çağ kurumlarını, adetlerini, kanun ve uygulamalarını terk ederek her alanda, dünyada uygarlığın ölçüsü kabul edilen unsurları, özellikleri kendi ülkesinin kadınına ve erkeğine eşit ağırlıkta olmak kaydıyla daha da yüksek düzeyde lâyık gören Atatürk, hedefe ulaşma durumunda Türkiye Cumhuriyeti’ni nasıl gördüğünü bize şöyle açıklamıştır (1935):

“Yeni harfleri, ulusal tarihi, öz dili, bilimsel teknik kurumlarıyla kadını erkeği her hakta eşit modern Türk toplumu, bu son yılların eseridir. Türk Ulusu ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çerçeveledikten sonradır ki onun yüksek gücü ve erdemi uluslararasında tanınır. Türk ulusuna doğuştan rengini veren bu devrimlerden her biri, çok geniş tarihsel dönemlerin övünebileceği büyük işlerden sayılsa yeridir.”(4)

DİPNOTLAR

(1) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt.l, s. 365.

(2) https://islamansiklopedisi.org.tr/seriyye-ve-evkaf-vekaleti

(3) https://islamansiklopedisi.org.tr/seriyye-ve-evkaf-vekaleti

(4) Nutuk II, s. 894-897

(5) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt.l, s. 366.

Sonraki Haber