Bir kadın devrimi olarak Cumhuriyet-3: Cumhuriyet’in özgürleştirdiği üretici kadın

Onlar hem tarlada, hem fabrikada… Her iş alanında var. Üretimin doğrudan içindeler. Aynı zamanda anneler. Geleceğin tasarımcısı, yaratıcısı ve yetiştireni. Fakat Cumhuriyet’in kazanımlarından yeterince yararlanamayan, emekleri görmezden gelinen, değeri küçümsenen de onlar.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk kadınının özverili çalışmalarını yakından izlemiş, tarihin akışı içerisinde yaptıklarını birleştirmiş, içinde bulunduğu vahim durumu kökten değiştirmeyi aklına koymuş. Bu nedenle yapacağı devrimler sıralamasında bu konuya önemli bir yer ayırmıştır.

Bu bağlamda kadınların toplumsal bireyler olarak yerlerini almalarını, bir uygarlık yolu olarak gören ve kadının bu anlamda değersiz görüldüğü bir toplumun kesinlikle kalkınamayacağını bilen Atatürk, kadının sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel durumunu düzelten düzenlemeleri başlatmıştır. Başta eğitim olmak üzere, hukuk, çalışma, siyasal katılım, toplumsal yaşamda ve aile yaşamında eşit haklara sahip biçimde yerini alması için gereken tüm atılımları kısa zamanda gerçekleştirmiştir.

Atatürk, 1-28 Temmuz 1918'de Viyana-Karlsbat'ta tedavi edilirken tuttuğu notlarda "Kısacası kadın meselesinde cesur adımlar atalım, kuruntuyu bırakalım, açılsınlar, onların zihinlerini ciddi ilimler ve fenler ile süsleyelim, şeref ve gurur sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim" diyerek gelecekle ilgili planlarını oluşturmuştur. Bulunduğu her ortamda, mecliste, toplantılarda, yurt gezilerinde, arkadaşları ile yaptığı konuşmalarda kadın ile ilgili görüşlerini dile getirmiş, yapılması gerekenleri açıklamıştır.

Cumhuriyetin ilân edilmesinin ardından eğitim, hukuk, kılık kıyafet alanında yapılan devrimlerle, bir yandan toplumsal kalkınma, çağdaşlaşma, uluslaşma sağlanmaya çalışılırken öte yandan, kadının toplumdaki yeri, hakları, ödevleri, çalışma hayatına katılması için gerekli önlemler alınmıştır.

Bir milletin çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkabilmesi için, eğitim ve öğretimin, kadın erkek tüm halka en iyi şekilde verilmesi gerektiğini bilen Atatürk, bu konuya gereken önemi vermiş ve gereklerinin yerine getirilmesi için çalışmalara önderlik etmiştir.

MEDENİ KANUN VE SEÇME-SEÇİLME HAKKI

Nezihe Muhiddin öncülüğünde, 1924'te kurulan "Türk Kadınlar Birliği" siyasi haklar elde etmek için çalışmış, bu derneğin çabalarıyla sonradan “Dünya Kadınlar Birliği (1935)” kongresi Türkiye'de yapılmıştır. Yerel ve merkezi yönetimlerde seçme ve seçilme hakkı kazanmış olan Türk kadını, ev sahipliği sırasında Ata’sı ve devrimleri ile ne çok gurur duymuştur.

17 Şubat 1926'da Türk Medeni Kanunu kabul edildiğinde, erkeğin çok evliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenleme kaldırılır. Kadınlara velayet hakkı, boşanma hakkı, mallar üzerinde söz hakkı tanınır. Böylece kadın, erkek ile eşit haklara sahip olur.

Kadınlar, 1930 yılında yerel seçimlerde seçme, seçilme hakkını kazanır. 5 Aralık 1934'te genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkını kazandıktan hemen sonra, 1935 yılında yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekili meclise girmiştir. Burada Atatürk'ün özel çabasını göz ardı etmemek gerekir. Hemen sonra yapılan ara seçimde bir kadın milletvekili daha seçilir. Böylece, Fransa, İtalya, Kanada, Çin, Yunanistan, Mısır, Pakistan ve İsviçre kadınından önce Türk kadını milletini temsil yetkisi kazanarak meclise 18 kadın milletvekili girmiş ve yönetimde söz sahibi olmuştur.

3 Mart 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Yasası ile tüm eğitim kurumları Maarif Vekaletine bağlanmış, böylece eğitimde teklik sağlanmıştır. Millî Eğitim konusundaki devrim hareketi bu yasa ile başlamıştır. İlköğretim, kız-erkek tüm Türk vatandaşları için, devlet okullarında parasız ve zorunlu hale getirilmiştir. Eğitim, 1928'de yeni harflerin kabulü ile daha verimli hale gelmiştir. Ardından “Ulus Okulları” açılarak 15-45 yaş arasında olan vatandaşlara yeni harflerle okuma-yazma, basit hesap ve sağlık bilgileri ile iyi vatandaş olmak için gerekli medeni bilgiler öğretilmiştir. Bu okulları bitirenlerin okuma yazmayı unutmaması için uygun dergiler ve kitaplar basılmış, parasız olarak dağıtılmıştır. Böylece, 5 yıl içinde 1,5 milyon yetişkinin okuma-yazma öğrenmesi sağlanmıştır.

1921 yılından sonra İstanbul Üniversitesi’ne kız öğrencilerin kabul edilmesi, kız öğretmen okullarının çoğalması, lise ve kız sanat okullarının açılması ile oralarda yetişen Türk kadını özgüven ve benlik kazanmıştır. Meslek okullarından ve fakültelerden mezun olan kadınlarımız çalışmaya başlamıştır. Edebiyat ve hukuk fakülteleri ile öğretmen okullarına kızların gidip okuması ve mesleklerini yapması hoş karşılanmıştır.

TOPLUMUN HER ALANINDA CANLA BAŞLA ÇALIŞIYORLAR

Bugün tıp alanında yetişen kadınlarımız üniversitelerde asistan, doçent ve profesör olarak çalışmakta, uluslararası kongrelerde bildiriler sunmakta ve tıp alanında birçok yeniliğe imza atmaktadırlar. İlk kadın doktorumuz Hatice Safiye Ali, dönemin Maarif Bakanı Şükrü Bey’in sağladığı burs ile Almanya'nın Würzburg şehrinde tıp eğitimi almıştır. Diş hekimi, eczacı kadınlarımızın sayısı gün geçtikçe artmıştır ve ülkemizin her köşesinde canla başla hizmet vermektedirler. Onlar da üniversitelerde asistan, doçent, profesör olarak görev yapmakta ve alanlarında birçok yenilikler yaratmaktadırlar.

Yüksek mühendis ve mimar kadınlarımız başarılı projeler yaparak alanlarında başarı kazanmaktadırlar. Sabiha Güreyman, Bayındırlık Bakanlığı adına 10 yıl Anıtkabir'in kontrol mühendisliğini yapmıştır. Açık hava müzesi olan yurdumuzun birçok tarihi eserini başarı ile restore eden kadın mimarlarımız kendi alanlarında çalışmalarını sürdürmüşlerdir. İstanbul'un ünlü Rumelihisarı, üç kadın mimarımız tarafından restore edilmiştir. İlk kadın ziraat yüksek mühendisimiz Nezahat Süer'dir. 1937'de Ege üniversitesi Ziraat Fakültesinden mezun olmuş ve yurdumuzun birçok yerinde 40 yıl görev yapmıştır. Günümüzde veteriner, iktisatçılar, avukat ve hâkimler, diplomasi kariyeri almış memurlar, kısacası toplumun her alanında çalışan ve mesleklerini başarı ile yürüten kadınlarımız var. İlk veteriner hekim Sabire Aydemir, ilk Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, ilk kadın avukat Süreyya Ağaoğlu, ilk kadın dekan ve gökbilimci Nüzhet Gökdoğan, ilk kadın diplomat Adile Ayda ve nice ilkleri yapan kadınlarımız varlıkları ile örnek olmuşlardır. Görüldüğü gibi kadınlarımız Ulu Önder Atatürk'ün ve Cumhuriyetin sağladığı hakları çok güzel kullanmış ve tüm engelleri aşarak görevlerini başarı ile yerine getirmişlerdir. Günümüzde de başarılarına başarı katarak ülke kalkınmasında aktif rol almaktadırlar.

Öğretmen okulları, kadınlara kapılarını ilk açan mesleki eğitim kurumlarıdır. İlk, orta, lise ve üniversitede görev yapan öğretmenler, çocukları eğitmenin yanında, bulundukları alanlarda çevrelerine medeni bilgileri de aşılayan aydın, özverili, idealist kişilerdir. Fatma Refet Angın, Atatürk tarafından tarih öğretmeni olması için özendirilmiş Cumhuriyetin ilk tarih öğretmenidir. Türk kadını, kendisini eşit yurttaş yapan, özgürlük alanı sağlayan Atasına ve devrimlere sıkı sıkıya bağlıdır. Cumhuriyetimizi ve Devrimleri sonsuza dek yaşatma kararlığındadır.

SANATLA GÜZELLEŞTİRENLER

Türk kadınının başarıları ve çalışma alanları elbette bunlarla sınırlı değildir. Atatürk'ün manevi kızlarından Afet İnan, Cumhuriyetimizin ilk tarih profesörlerindendir. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde, Türk Devrim Tarihi Kürsü’sünü kurmuştur. Türk Tarih Tezi’ni ortaya koyan kişidir. Atatürk, Afet İnan ve diğer manevi kızı Sabiha Gökçen (Türkiye'nin ilk pilotlarından, dünyanın ilk kadın savaş pilotu) ile yurt gezilerine katılmış ve topluma modern Türk kadınının nasıl olması gerektiğini göstermiştir.

Atatürk’ün ilke ve devrimlerini içselleştiren Cumhuriyet Kadını, sanatın her dalında kısa sürede başarılar kazandı. Kendini onurla dünyaya tanıttı. Keman virtüözü Suna Kan ve piyano sanatçısı İdil Biret "Harika Çocuk" olarak nitelendirildikleri için Avrupa'da eğitime gönderildiler. Devlet tüm masraflarını üstlendi. Ülkemizi tüm dünya ülkelerinde başarıyla temsil ettiler. Semiha Berksoy opera sanatçısı, ressam, tiyatro oyuncusu olup Türkiye'nin uluslararası alanda tanınmış bir sanatçısıdır. Bedia Muvahhit tiyatro ve sinema oyuncusu, Türk Divası Leyla Gencer opera sanatçısı olarak dünyaca tanınmış, Sabiha Ziya Bengütaş ressam ve heykeltraş, daha niceleri Türkiye'yi onurla temsil etmiş yüz aklarımızdır.

Muazzez İlmiye Çığ Sümerolog yazar, varlığı ile Türk gençliğine örnek insan, duyarlı vatandaştır. İlerlemiş yaşına karşın dipdiri ve dimdik mücadelesine devam etmektedir.

Türk kadınları, haklarını kazanıp eğitim görmeye başladıktan sonra kendilerini sürekli geliştirmişlerdir. Ekonomi, siyaset, hukuk, sanat, kültür, bilim alanında ülke kalkınmasına katkıda bulunmak için canla başla çalışan kadınlarımız, kendilerini var eden Cumhuriyet’e, Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı olarak yaşamlarını sürdürmektedir.

HEM ÜRETİCİ HEM ANNE

Gelelim, cumhuriyetin kazanımlarından hak ve ödevlerinden yeterince yararlanamayan, hep çalıştıkları halde emekleri görmezden gelinen, hatta değeri küçümsenen üreten kadınlarımıza...

Kentlere göçlerle birlikte okuma olanakları artan kadınlarımız, meslek sahibi oldular, hem kendi ev ekonomilerine, hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmaya başladılar. Temel eğitimden sonra, eğitimlerine devam edemeyenler fabrikalarda veya iş yerlerinde emeklerini değerlendiriyorlar. Günümüzde tarım, hayvancılık, besicilik alanında çalışan kırsal kesimdeki kadınlarımız, devletten aldıkları destekle ve yaygın eğitimden öğrendikleri ile kendilerini ve iş kollarını geliştirmekte yanı sıra ülke ekonomisine de katkıda bulunmaktadırlar. Mesleki Teknik Eğitim, Akşam Kız Sanat Okulları, Kız Sanat Enstitüleri, Akşam Ticaret Liseleri, El Sanatları, Biçki-Dikiş Kursları ile kadınlarımız eğitim olanaklarına kavuşmuşlar, böylece hem kendilerini birey olarak geliştirmeleri, hem de meslek sahibi olabilmeleri mümkün olmuştur.

Kadın aynı zamanda annedir. Anne ise geleceğin tasarımcısı, yaratıcısı, yetiştirenidir. Geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımız, ancak bilinçli ellerde büyürse, iyi eğitilirse, yurdumuzu, milletimizi, Cumhuriyeti’mizi koruyabilir ve sonsuza dek yaşatabilirler.

Ulu Önder Atatürk "Dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar", "Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden bir de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir" ve " Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır" sözleriyle ısrarla ve sürekli olarak toplumun yarısını oluşturan kadının önemini, yerini vurgulamıştır.

Atatürk bu sözleriyle Türk kadınının toplum hayatında ilmen, fennen ve diğer hususlarda erkeklerden kesinlikle geri kalmaması gerektiğini vurgulamıştır. Atatürk'ün bu konuşmaları, kadınlar yararına açtığı aydınlık yolun başlangıcını ifade eder.

Sonraki Haber