‘Bir Ütopya Adası: Galata’ belgeselinin yönetmeni anlattı: ‘Yaşadığımız kentin tarihini yeterince bilmiyoruz’

Serkan Koç’un yönetmenliğini, Emin Selim Akgül’ün yapımcılığını üstlendiği ‘Bir Ütopya Adası: Galata’ belgeseli büyük beğeni topladı. Yönetmen Koç, belgeselle ilgili merak edilenleri yanıtladı.

İstanbul ve Galata’nın 1000 yıllık eşsiz tarihini konu alan “Bir Ütopya Adası: Galata” adlı belgeseli, yönetmen Serkan Koç Aydınlık’a anlattı. İlk gösterimi 19 Aralık’ta yoğun katılımla İtalyan Kültür Merkezi’nde yapılan belgesel, büyük beğeni toplamış ve ayakta alkışlanmıştı. Belgeselin içerdiği konuları ve çekim sürecini, yönetmen Serkan Koç ve tarih danışmanı Latif Bolat’la konuştuk.

‘KENTLER KÜLTÜR YARATILAN YERLERDİR’

Öncelikle, yoğun ilgi çeken bu belgesel için tebrik ederiz. Galata’nın belgeselini yapmaya nasıl karar verdiniz?

İstanbul, büyük sorunları olan bir kent. Deprem gerçeğiyle yüzleşince, bunun nedenlerini daha da düşünmeye başladık. Birçok neden sıralanabilir. Bence en önemlilerinden biri, yaşadığımız kentin tarihini yeterince bilmiyor oluşumuz. Çünkü bir kentte yaşayanların, o kente dair bilgisi arttıkça, kentin mimarisine, kültürüne, sokağına, ağacına, hayvanına, insanına olan saygısının artacağına inanıyorum. Biz şehirleri sadece satılık-kiralık ev olarak algılıyoruz. Kentler, yerleşilen yer değildir sadece. Yerleşip, kültür yaratılan ve biriktirilen yerlerdir.

Ki İstanbul’dan bahsediyoruz. İnsanoğlunun en eski yerleşim yerlerinden biri. Yarımburgaz Mağarası’nda bulunan insan kalıntılarının yaşı 400 bin yıl önceye dayanıyor. Arkeolojik çalışmalar derinleştikçe, İstanbul’la ilgili daha şaşırtıcı gerçeklerle karşılaşacağımız kaçınılmaz. Çünkü İstanbul, iki kıtayı ve iki denizi birbirine bağlayan ender bir coğrafya. Bu özelliği nedeniyle, onlarca medeniyete köprü olmuş; iki büyük imparatorluğa, Roma ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış. İstanbul’un değişik kültürlerden 49 değişik adının olduğunu biliyor musunuz? Bu bile, ne denli zengin bir şehirde yaşadığımızı gösteriyor.

İşte böylesine bir şehirde doğup büyüdüm. Özellikle deprem gerçeğinden sonra kafamda kente ait sorunlar ve çözüm yolları dönüp duruyordu. Sevgili dostum Emin Selim Akgül, Galata’da sıradışı bir mekân işletiyor. Her ziyaretimde, Galata’dan ve mekânının adını taşıyan Mahkeme binasından behsederdi. Çocukluğumda bir saat tamircisinin yanında çırak olarak çalıştığım dönem Galata’ya gelirdim. Zihnimde, keşmekeş ve harabathane olarak kalan bir yer oldu Galata. Bize benziyor… Tam olmamış, yarım kalmış ya da bırakılmış, tamamlanamamış bir coğrafya. Selim arkadaşım, burayı derli toplu anlatan bir eser olmadığından söz etti ve “yapar mısın?” dedi. 5 yıl kadar önceydi. Galiba tarih böyle “rastlantılarla” ilerliyor. Her şey yerini buluyor. Ve kayda başladık.

‘YAŞADIĞIM COĞRAFYAYI ANLAMAMIZI SAĞLAYACAK AYRINTILAR ARADIM’

J. Jacques Rousseau, Cervantes gibi büyük isimlerin belgeselde yer alması, Galata ile ilgili bilinmeyenleri gün yüzüne çıkardı. Araştırma sürecinden bahseder misiniz?

Okumalara ve metin yazımına başladıktan birkaç ay sonra pandemi patlak verdi. Biraz da onun etkisiyle yapımı 5 yıl sürdü. Sabır gerektiren bir süreçti. Her yapımcı ya da sponsor, bir yönetmene bunca zaman vermez. Bu nedenle Emin Selim Akgül’e sabrı ve arkamda durduğu için sonsuz teşekkür ederim. Her yönetmene böyle sabırlı bir yapımcı nasip olmaz. Bir kez izlenip, video çöplüğüne atılacak bir şey üretmek istemedik. Zaten onlara VİDİO deniyor. Yapacağımız, bir ESER olsun ve yıllar içinde değerlensin istedik. Her yaptığım çalışmada bunu amaçlarım. Belgesel de budur zaten. Farklı dönemlerde, yaşlarda, bilgi düzeylerinde yeniden yeniden izlemek istersiniz. Sanıyorum başardık.

Tüm bu süreçte, Galata’dan ziyade, yaşadığım coğrafyayı anlamamızı sağlayacak ayrıntılar aradım. Galata, bir köprü… Ne oralı ne buralı olamamanın, kafa karışıklığının, tamamlanamamışlığın, ileriye atılma isteğinin coğrafyası. Tıpkı bizim gibi…

16. yy Osmanlı’nın Altın çağları. Dünyanın her yerinden bilim insanları, seyyahlar, düşünürler İstanbul’a akıyor. Bir dönem Galata Kulesi’nin gözlem evi olduğunu, dünyanın eğiminin Şamlı Takuyyiddin’in burada yaptığı gözlemlerden hesaplandığını az çok herkes biliyor; ama Galata’ya “Müneccimler Şehri” dendiğini sanırım çok çok az kişi bilir. Bir dönem, Mısırlı, Çin’li, Hint, birçok gökbilimcinin Galata’da gözlemevi varmış. Bunlardan birisinin odasını bulduk. Serpuş Han’da, şu anda bir alüminyum doğramacı atölyesi. “İlerleme” serüvenimizin resmi gibi bir tonozda halen yaşıyor.

Galata deyince aklımıza ilk Hezarfen Ahmet Çelebi geliyor. Elbette o da büyük bir bilim insanı ama nice isme ev sahipliği yapmış Galata. Sadece Doğu’dan değil, Batı’dan da beslenmiş. Daha doğrusu Batı’yı beslemiş. Batı’da ancak Rönesans dönemindeki yapılan mozaiklerin Arap Cami’sinde gün yüzüne çıktığını biliyor musunuz? Fransız Devrimi’nin öncü isimlerinden Andre Chenier, Galata’daki Sn Pierre Hanı’nda doğmuş. Babası, Galata’da çuha ticareti yaparmış. Chenier, 3 yaşına kadar Galata’da yaşamış ve Galata’ya ilişkin bir şiiri var. Jean-Jacques Rousseau’nun babası Osmanlı Sarayı’nın saat tamircisiymiş. Rönesans’ın öncü ismi, DaVinci’nin annesi Katerina, İstanbul’dan Floransa’ya gitmiş. Hatta Türk olduğu söyleniyor. DaVinci, 1503 yılında Fatih’in oğlu Sultan Beyazıt’a bir mektup yazıyor ve İstanbul için bir köprü projesi yapıyor. Ama proje “ecnebi işi” diye kabul görmüyor. Düşünsenize, İstanbul’un ilk köprüsü DaVinci köprüsü olsaydı? Yazar Buket Şahin’in katkılarıyla, Don Kişot’un yazarı Cervantes’in dahi Kılıç Ali Paşa Camisi’nde kaldığını ve Galatea adında bir kitap yazdığını öğrendik. İşte belgeselimiz böylesine heyecan verici bilgilerle dolu.

CENEVİZLİ DENİZCİLERİN İZİNİ SÜRDÜLER

Çalışmalar kapsamında yaptığınız İtalya yolculuğunuzun katkısı nasıl oldu? İtalya’da neler yaptınız ve İtalyanların tepkisi ne oldu?

Belgeselimizin müzikleri, 12. yy geleneksel İtalyan müzikleriyle yapıldı. Müzisyen, yazar arkadaşım Latif Bolat’ın büyük katkısıyla, Udine’li sanatçı Giovanni Floerani tarafından bestelendi. Galata’yı kuranlar Cenevizli denizciler. İzlerini bulmak için Cenova ve Venedik’e gittik. Cenova’da Galata adında bir deniz müzesi bile var. Çok saygın bilim insanlarıyla çekimler yaptık.

Müzikleriyle izleyiciyi 12. yüzyıla çekecek olan belgesel, kuşkusuz bu önemli bölgeyi anlatarak Türkiye’nin tanıtımına katkı sağlayacak. Sizin aldığınız tepkiler nasıl ve belgeselin ulaşmasını istediğiniz yerler nereler?

“Bir Ütopya Adası, Galata” belgeseli, Galata üzerinden aslında Türkiye’yi anlatıyor. Belgeselde bize ilişkin çok bilgi var. İstanbul’un nasıl kurulduğu, Galata bankerlerinin Osmanlı’yı nasıl tüketim ve borç sarmalına soktuğu, Ermeni çetelerinin Osmanlı Bankası baskını, Abdülhamid, İstanbul’un işgali ve Galata’lı direniş örgütleri, 1950’lerde Menderes’in İstanbul’un tarihi mirasını nasıl dozerlerin altında yok ettiği, 6-7 Eylül olayları ve kantonun oluşması gibi çok sayıda konu başlığı var.

Fotoğraf, Cenova’daki Podesta Binasında çekildi. Bu bina, Cenevizlerin tüm Akdeniz’deki kolonilerini yönetiyordu. Galata dahil...

Prof. Paulo Stringa, Mimarlık Tarihi Profesörü ve ekibi.

İkinci bir gösterim için planlanan bir tarih var mı?

İtalyan Kültür Merkezi’nde yaptığımız ilk gösterim çok yoğun ilgi gördü. Her belgesele nasip olmaz. Birçok insan ayakta izlemek zorunda kaldı. Hatta çok sayıda değerli misafir içeri dahi giremedi. Bu nedenle ikinci bir gala sözümüz var. Zamanı konusunda çalışıyoruz. Çok sayıda da gösterim yapma talebi alıyoruz. Yakın zamanda Galata Üniversitesi’nde bir gösterim olacak. Kam Film’in sosyal medya hesaplarında takip ederseniz, oradan bilgilendireceğiz.

Belgeselin İtalya’da da gösterilmesi planlanıyor mu?

Nisan ayı gibi, belgeselimiz Roma, Venedik ve Cenova’da gösterilecek. Hazırlık çalışmaları, Roma Büyükelçiliğimiz, Milano Başkonsolosluğumuz ve Cenova ile Beyoğlu Belediyesinin ortaklığıyla yürütülüyor. Yakında onların da takvimi belli olacak.

Sadece İtalya da değil. Bunu, Türkiye’nin tanıtımına katkı yapacak bir eser olarak gören çok sayıda kuruluştan davet alıyoruz. İsveç, Kanada, İngiltere, Hollanda ve ABD’den gösterim talepleri var.

İPEK YOLU’NUN BUGÜNKÜ ÖNEMİ

Belgeselin tarih danışmanı Latif Bolat, tarihi İpek Yolu’nda önemli yere sahip olan İstanbul’un geçmişte ve bugün oynadığı rolü şöyle anlattı;

“İtalyan şehir devletlerinden Cenova ve Venedik, İpek Yolu’nun Avrupa’ya açılan kapısıydılar ve bu nedenle de kendi başlarına birer şehir devleti olarak, uzun yüzyıllarca varlıklarını sürdürebildiler. Çünkü, İpek Yolu’nun tüm ticaretinin Avrupa’ya ulaşmasındaki hizmetleri, onları çok zengin yapmıştı. İstanbul da İpek Yolu’nun tam ortasındaki Osmanlı’nın ekonomik ve askeri merkezi olarak, Cenova ve Venedik ile çok fırtınalı bir ilişkiye sahip olmuştu.

Çin Halk Cumhuriyetinin son yıllarda ortaya attığı ve antik İpek Yolunu yeniden canlandırılması olarak özetlenecek olan Kuşak Yol Girişimi de, sadece Asya veya Avrasya ülkelerinin yeni bir dünya sisteminde yer alıp kurtulmasını sağlamamakta. Bu yeni İpek Yolu projesi, Avrupa Birliği’ni kurup ABD’ye karşı nisbeten bağımsız hareket etme yeteneği kazanan, ama Ukrayna olaylarından sonra hızla NATO sultası altına giren Avrupa’nın da kurtuluşunu sağlayacak bir girişim olarak düşünülmelidir. Avrupa’da büyük çoğunluk, ABD propogandası nedeni ile Avrasya karşıtlığında birleşmiş görünse bile, zaman içinde bunun tersine döneceği ve ABD’ye karşı Avrasya’ya doğru yönelim olacağı da, kendisini daha şimdiden belli etmektedir.

Böyle bir yeni sistem yönelişinde ise, İstanbul ve Türkiye hayati önem kazanacak ve Cenova ile Venedik’in içinde bulunduğu İtalyan devleti ile yeniden Ortaçağ’daki gibi önemli ekonomik ve siyasi beraberliğe doğru yol alacaktır.”

Sonraki Haber