BİRGÜL AYMAN GÜLER/ Ulusalcılık ve düşman(lar)ı

Düşmanlık ilanı 2005 yılında "ulusalcı dalgayı aşarız" diye Pensilvanya'dan gelmişti. Ulusalcılık, 2007 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekat Dairesi tarafından "aşırı sağ faaliyetler" kapsamında izlemeye alındı. Bakan Beşir Atalay idi. Tezgahlanmış davalar bütün hızıyla sürdü. O zamanki emniyet şimdi tasfiyede. Ama...

2012 yılında Ahmet Davutoğlu "ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi" derken, 2013 başında Başbakan Erdoğan "ulusalcılar önümüzü kesemeyecek" dedi. Aynı tarihlerde Abdullah Öcalan, "süreci ulusalcı kesimler engeller, süreci bozan düşmanımdır, onlara karşı toplumu hazırlamak için meclisi önemsiyorum" dedi. (Önemseyiş, 6551 sayıyla yasa oldu!)

2014'te Amerikancı ve Avrupacı liberaller, ulusalcılığın solla bir arada olamayacağı fetvası verdiler. Yerleştirilmiş dönüştürücüler, CHP'nin bu görüşle ilişkisini kesmesi için hareketlendiler. Yakamızdan düşün!

Hem hür hem de özgür yazılı - görsel basında bu tür buyruklar pek çok yazıldı. Soldan sağdan temizlikçi liberaller, bir küresel (yani yabancı) televizyonun Türkiye şubesi olan ekrandan ulusalcı düşmana karşı kah dudak büktüler, kah kaş çattılar, içlerinde söz bulamayıp yüzünü buruşturanlar oldu.

***

Cemaat-egemen Emniyet, 2007'de ulusalcılığın neye yaslandığını şöyle belirlemişti: "Ulusalcı kesimler, devlet egemenliğinin zedelendiği ve ülkenin bağımsızlığını yitirdiği varsayımını temel almaktadır." Bir ulusalcı olarak iyi belirleme yapılmış diyebilirim. Ama bunu neden "aşırı sağ" kataloğuna almışlar, bunu anlayabilmiş değilim.

Elbette ulusalcılığı tanımlama işini Emniyet'e bırakmak yakışık almaz. Kendimizi kendimiz tanımlamalıyız.

***

Ulusalcılık, köken olarak "milliyetçilik" ya da "ulusçuluk" ilkesine dayanır. Tarihsel kökü Avrupa'da 1648 Westfalya Anlaşması ile 1789 Fransız Devrimi, sömürge dünyada da ulusal kurtuluş savaşlarıyla doğmuş ulus-devlet yapılanmasıdır. Ulusalcılık bu temeli memnuniyetle kabul eder. Yeni terimle güncel anlam ise 1990'lı yıllarda doğmuştur. Ulusalcılık, 1980'li yılların sonlarında ortaya çıkmış olan küreselciliğe verilmiş yanıttır.

Çok yakın bir zaman önce şöyle denmemiş miydi? Dünya küreselleşti, artık küçük bir köye dönüştü, şimdi küreselci anlayışı benimsemek zorundasınız, kaçınılmaz, küreselciliğin alternatifi yok. Ulusalcılık işte bu dayatmalar silsilesini emperyalist "uydurmalar" diye görüp reddeden düşünce-eylem sistemi olarak doğdu.

Ulusalcılık, ulaşım ve iletişimde bilim - teknoloji sayesinde azalan mesafeleri gösterip küreselcilik ideolojisini yutturmaya kalkışanların ipliğini pazara çıkardı. Ama bir şey daha yaptı. Bu yeni talanın, tek tek ülkelerdeki direnişlerle değil de küresel direniş ile durdurulabileceğini ileri süren işbirlikçiliğe meydan okudu. Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumların toplantılarını bugün Seattle yarın Katar'daki salonların önünde protesto seyahatlerinden ibaret sözümona "küresel direniş"leri hatırlarsınız! Sahi, şimdi neredeler?

Ulusalcılık, tarih bilincine ve emperyalizm kuramıyla ulusal-sınıfsal kurtuluş savaşları deneyimine sahip olanların elinde, aynı anda eyleme dökülen düşünce olarak yükseldi. Bu düşünce, 2006-2007 Cumhuriyet Mitingleri'nde olduğu gibi eylemci gövdesiyle yükseldi. Latin Amerika'yla Venezuela'da Chavez'le selamlaştı. Gerçek direnişin 'küresel gezginlik'te değil, ancak ve ancak, üretimin ve yaşamın kaynaştığı 'ulusal mekan'larda olabileceğini gösterdi.

Küreselleşme adı verilen şeyin, yüz yıllık emperyalizmin yeni bir biçiminden ibaret olduğu kuramı, hem küreselciliği hem de bunun sözde küresel direnişçi işbirlikçilerini etkisiz kıldı. Ulusalcılığın bir numaralı düşman olarak ilan edilmesi, bu nedenlerledir.

***

Küreselcilik tüm dünyayı tek-biçimli kültüre hapsederken, ulusalcılığı tek-biçimlilikle suçluyor. Evrensellik şarkıları söylerken, etnik - mezhepsel yerellikleri övüyor. Postmodern saçmalıklarla çok-hukukluluk dayatmacılığı yapıyor. İslamiyet adına tolerans - diyalog diyen dincilerle enerji kaynakları düşkünü İŞID gibilerini; sol adına kozmopolitizmi enternasyonalizm sananları; gönüllü işbirlikçileri olan liberalliği; şimdilerde de "Avrupa tipi sosyal demokrat merkez parti" düşkünlerini yanına almış, bunlara hep bir ağızdan "ulusalcılığa tasfiye" çığlıkları attırıyor.

***

Kısacası, elimizdeki ayıraç güçlü. Ulusalcılığın düşmanlarına sorun, siz "küreselcilik" için ne diyorsunuz?

Ve biz, 30 Ağustos 1922 zaferine şükranlarımızla, "vatan ve namus" davasına devam edelim.

Sonraki Haber