Bol petrollü ilişkilere doğru

İngiltere Nottingham Üniversitesi Çin Politikaları Enstitüsü 2016 yılında “Bol Petrollü İlişkilere Doğru? Arap Baharı Sonrası Çin’in Orta Doğu’daki Varlığı” adlı bir kitap yayımladı. Kitapta Türkiye-Çin ilişkileri her yönüyle ele alındı ve iki ülkenin hızla birbirine yaklaştığı belirtildi.

Bol Petrollü İlişkilere Doğru? Arap Baharı Sonrası Çin’in Orta Doğu’daki Varlığı” adlı kitabın İngilizce adı “Toward Well Oiled Relations? China’s Presence in the Middle East Following the Arab Spring.” Bu adın İngilizcesinde şöyle bir espri yapılmış: Bol yağlı ilişki… ‘Oil’ İngilizcede hem petrol, hem de yağ demek olduğu için böyle benzetme yapmışlar… Bu yayını Nottingham Üniversitesi Çin Politikaları Enstitüsü 2016 yılında yayımlamış. Editörü de Niv Horesh. Horsh, Çinli bir Musevi. 1971 doğumlu. Avustralya ve İngiltere’de Çin üzerine araştırmalar yapıyor. Kendisinin ayrıca “Süper Güç Çin” diye kitabı da var.

South China Morning Post ve İsrail Haaretz gazetesine yazıyor. Kitabın kısa tanıtımı şöyle yapılmış: “Çin’in Amerika Birleşik Devlerini hem enerji kullanımında geçmesi, hem de en çok petrol ithal eden ülke olmasının Orta Doğu ile ilişkilerinin dünya çapında etkileri olacaktır. Horesh ve bu yayına katkı verenler, Çin’in büyüyen Orta Doğu varlığını inceliyorlar.”



ÇİN’NİN ORTA DOĞU’DA VARLIĞI

Kitap on iki bölüm, önsöz ve sonuçtan oluşuyor. Her bölüm ayrı bir uzman tarafından yazılmış: Giriş Niv Horesh tarafından kaleme alınmış. İlk bölümdeki imza da Yitzhak Shichor’a ait: “Çin-Amerikan Orta Doğu’daki Çapraz Akımları: Algılar ve Gerçekler.” İkinci bölüm Zan Tao’nun “Çin’in Türkiye ile Büyüyen İlişkileri: Batıya Alternatif Ortak mı?” Diğer bölümlerin yazar ve makale başlıkları ise şöyle: Christina Lin: “Yeni Bir Avrasya Kucaklaşması: Türkiye Eksenini Doğuya Çevirirken Çin Batı Yürüyor.” Robert R. Bianchi: “2009 Urumçi Sorunun İslam Dünyasındaki Yankıları.” Muhammed Shareef: “Çin’in Kürdistan Bölgesi ve Arap Irak Çifte Diplomasisi.” Yasser M. Gadallah: “Çin-Mısır ile Ekonomik İlişkilerinin Gelişmesi Analizi.” Gavlat Bahgat: “Çin ve ABD’nin Orta Doğu Enerji Politikaları.” Niv Horesh’in “Likud’un ‘Doğu Bakışı’ Opsiyonu Var Mı?” Neil Quilliam: “Çin ve Körfez Ülkeleri İşbirliğinin Yeniden Canlanması.” Michael Singh: “Çin’in Arap Baharı Sonrası Orta Doğu Politikaları.” John W. Garver: “ABD Baskısı Altında Çin ve İran’ın Gelişen Yardımlaşması.” Manocherh Dorraj: “Çin-İran İlişkilerinin Geleceği.” Sonuç değerlendirmesi Niv Horesh ve Ruike Xu: “Çin’in Orta Doğu’daki Büyüyen Varlığı.”

TÜRKİYE’Yİ İLGİLENDİREN BÖLÜMLER

“Batıya Alternatif Ortak mı? Çin’in Türkiye ile Büyüyen İlişkileri.” Yazarı Zan Tao, Pekin Üniversitesi’nde Türkiye çalışmaları üzerine Yardımcı Profesör. Çin’in Türkiye ile ilişkilerinin yakın zamana kadar pek gelişmediğini, ancak 1971 yılında iki ülkenin resmen diplomatik ilişki kurduğunu belirtmiş. Bunun 1990 sonlarına kadar yüzeysel kaldığını da vurgulamış. Ancak, Ekim 2010’da Çin Başbakanı Wen Jiabao’nun Türkiye ziyaretiyle canlanmış ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2012 Çin ziyaretiyle bir ‘balayı’ dönemi başlamış. Çin-Türkiye arasında anahtar konular altında ilk önce ekonomik ilişkileri incelemiş. İlk başta Çin’in Türkiye’ye sattığı ürünler 2008 yılında 15.6 milyar dolar iken, Türkiye’nin Çin’e sattığı ise sadece 1.43 milyar dolar imiş. Buna karşılık Türkiye’nin Pekin Ticaret Ataşesi Ender Öncü’nün önerisi, satılan malların çeşitlendirilmesi şeklinde olmuş. İki ülkenin aralarında tekstil konusunda bir rekabet olabileceği düşünülüyormuş.

Ayrıca Uygur konusunu işlemiş ve bu konun Türk-Çin ilişkilerinin en nazik konusu olduğu özellikle belirtilmiş. Birçok Uygurlunun Türkiye’ye göç ettiğini yazmış. 1995’te Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Çin ziyareti sonrasında Çin’in bu konudaki duyarlılığı dikkate alınarak, Başbakan Mesut Yılmaz’ın imzaladığı gizli bir genelge, bakanların ve devlet görevlilerinin Uygurluların toplantılarına katılmalarını yasaklamış. 2009 Urumçi olaylarından sonra Erdoğan’ın ağır bir dille Çin’i suçlaması sıkıntı yaratmış ve Çin bu açıklamayı geri çekmesini istemiş. Daha sonra iki ülkenin dışişleri bakanları görüşmüşler. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin Çin’in içişlerine karışmak gibi bir niyeti olmadığını belirterek, arayı yumuşatmış. Altı gün sonra Çin’i ziyaret etmiş ve karşılıklı teröre taviz verilmeyeceği konusunda anlaşmışlar.

Yıtzhak Shicor’un Uygurlar üzerine yazdığı “Ethno-Diplomacy: The Uygur Hitch in Sino-Turkish Relations (Etnik-Diplamasi: Çin-Türk İlişkilerinde Uygur Sorunu)” adlı yazının bu konuyu derinlemesine incelediğinden bahsediyor. Türkiye’nin Uygur konusundaki yaklaşımının, Çin için önemi ve hassasiyeti Kuzey Kıbrıs ve Kürt konusundaki kendi duyarlıkları ile benzerlik gösteriyor.

Yazar, Çin’in Türk dış politikasında artık önemli bir yer aldığını belirtiyor ve bunu ayrıntılarıyla inceliyor. Türkiye’nin güvenlik üzerine kurulu devlet yapısından, ticarete dönük devlet yapısına kaydığını belirten yazar, bunun Çin’le ilişkileri arttıracağını belirtiyor. Ayrıca Türkiye’nin potansiyel bir stratejik ortağı olabileceğini de detaylı bir şekilde incelemiş.

SEÇKİNİN ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ

Bu bölüm, Center for Transatlantic Relations (Uluslararası Transatlantik İlişkiler Merkezi)’nde görevli ABD güvenlik çevrelerinde uzun süre çalışmış Christina Lin tarafından yazılmış. Kitaptaki özgeçmişine göre yazar, Çin’in Akdeniz bölgesindeki durumu, ayrıca NATO ve ABD ile güvenlik konularına odaklanmış. Yazdığı bölümün adı “Yeni Avrasya Kucaklaşması: Türkiye Eksenini Doğuya Çevirirken Çin Batı Yürüyor.” Bölümü incelediğinizde oldukça iyi özetlemiş..

GİRİŞ

Yazıya 2002’deki General Tuncer Kılınç’ın ses getiren Avrasyacı değerlendirmesi ile başlamış. 2004’teki İstanbul Üniversitesinde yapılan “Türk-Rus-Çin ve İran’ın Avrasyacı Ekseni Sempozyumu”yla devam etmiş. Buna kaynak olarak, Emel Akçalı ve Mehmet Perinçek’in “Kemalist Avrasyacılık” adlı Geopolitics dergisinin 1 Temmuz 2009 tarihli sayısında çıkan yazısını göstermiş. Daha sonra, Türkiye’nin NATO müttefiklerini şoke eden Çin’le askeri yakınlaşmasını incelemiş. Bunun Avrasyacılığa kökten kayış olabileceğini değerlendirmiş.

TÜRKİYE’NİN AVRASYACI YÖNELİŞİ

Bu bölümünde Alexander Dugin’in Ayrasyacı tezini açıklamış ve Orta Doğu Teknik Üniversitesinden İhsan Dağı’nın Türk halkının ve ekonomisinin Avrupa Birliğinden uzaklaştığını ve geri dönüşün de olamayacağını belirttiğini yazmış. Yine Bilkent Üniversitesinden Hasan Ünal’ın da benzer fikirleri söylediğini belirtmiş. Avrupa’dan uzaklaşma, NATO’dan çıkma tartışmalarından bir hafta sonra 2009’da ulusalcı sol İşçi/Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’in eşi Şule Perinçek’le aynı panelde, artık açıkça NATO’dan çıkılmasını belirten Kılınç’ın Ergenekon sanığı olarak tutuklanışını ve Cengiz Çandar’ın Yeni Şafak gazetesinde TSK’da NATO karşıtı duyguların yüksek rütbeliler arasında yaygın olduğunu belirten değerlendirmesini de yazmış. Avrupa Birliği’nin Eurozone krizi ve askeri harcamaları kısmaları, orta rütbeli Türk subaylarını da Avrasyacı duygulara ittiğini belirttikten sonra, bir Türk deniz subayının Avrupa ordularına “Bonsai orduları” demesini ve General Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun 1998 yılı Milli Güvenlik Belgesini, 2003’te Irak ile ilgili; Türkiye ile ABD arasında farklar oluşmasını, ayrıca Türkiye’nin güvenlik konusunda bağımsızlaşmasını ve Avrasya ülkelerine güvenlik konularında yönelmesini incelemiş. 2013’te Japon’larla Altay tankı için işbirliği yapma girişimlerine değinmiş. Bu bölümü “Türkiye kendini gitgide Avrasya ülkesi olarak görüyor”, diyerek bitirmiş.

AVRASYA KİMLİĞİ

USAK’ta görevli Prof. Dr. Selçuk Çolakoğlu, Türkiye’nin 1990’larda kendini Avrasya ülkesi olarak görmeye başladığını belirtmiş. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in görüşlerine de yer verilmiş. Perinçek’e göre, Türkiye ABD tarafından AB kapısına bağlandı ve bu süreç bölünme tehlikesi yarattı. Türkiye’de bazı kesimlere göre, AB’nin Türkiye’ye üyelik teklifi bölücü harekete, Kıbrıs’ta ve Ege’de Yunanistan’a tavizler verdirmek şeklinde ilerledi. Bu da büyük rahatsızlık yarattı.

Yazara göre, Perinçek ve ulusalcı kesim, Türkiye’yi ABD etkisinden kurtararak Çin ve Rusya ile dostluk kurmasını sağlıyor. Bu konuda uzun yıllardır çaba harcadığını da vurguluyor. Perinçek, Şanghay İşbirliği Örgütünün, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini de kapsadığını ve Türk-Rus-Çin ittifakının Türkiye’nin asıl bulunması gereken yer olarak görüyor. Türk Cumhuriyetleri ancak Avrasya ittifakında bir araya gelebileceklerini düşünüyor. Yazar, kaynak olarak Doğu Perinçek’in Aydınlık’ta 21 Ekim 2012 tarihinde yayımlanan “Kursat, Pekos Bill’in at uşağı olur mu?” başlıklı yazısını vermiş. Yazara göre, Türk toplumunun büyük bir kesimi ve politik çevreleri, işadamlarını ve AKP hükümetini de içerenler, sol ulusalcıların Çin yanlısı ve Avrasyacı yönelişine katıldılar.

AVRASYA İLE ASKERİ ENTEGRASYON

Perinçek’in, Avrasya’da Türk Cumhuriyetleri Birliği fikrinin hemen arkasından 30 Ocak 2013 tarihinde Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan bir araya gelerek, dili Türkçe olan ülkeler askeri güç birliği kurma anlaşması imzaladılar. Adına TAKM dediler. Resmi adı Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı… Merkezi Ankara’da ve kapısı diğer Orta Asya ülkelerine de açık. Özbekistan, Afganistan ve Gürcistan da bu birliğe katılmaya ilgi duyuyor. Bu teşkilatın sembolü de anlamlı. Bu ülkelerin göçebe tarihlerine uygun olarak bir at seçilmiş… DEVAM EDECEK

Sonraki Haber