Boraları, 45 yıl önce Filistin'de şehit vermiştik!

Bora Gözen ve arkadaşlarının Filistin'de şehit edilişlerinin bu yıl 45. yılı...

Filisitin halkının haklı vatan mücadelesinin Türkiye'de de etkilerinin görüldüğü yıllarda, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) Merkez Komitesi üyesi Bora Gözen bir grup arkadaşıyla Filistin'e destek için Lübnan'a gitti. Hepsi de halk çocuklarıydı. Bora, İTÜ Maden Mühendisliğini bitirmiş ve Parti'nin verdiği görevlerde canla başla çalışıyordu. Türk Solu dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyordu. Gençlik önderiydi. Kimi yerde gecekondu halkının yanında, kimi yerde de direnen işçinin yanındaydı... Malatya'da köylülerin mücadelesine omuz verdiğinde, hastalığını hiçe saymıştı.

21 Şubat 1973 günü, Lübnan'ın Trablus şehrindeki Nahr-el Bared Filistin kampına İsrail komandolarının baskını sonucu Gözen ve yedi arkadaşı (Cafer Topçu (24), Kerim Öztürk (24), Gürol İlban (25), Şükrü Öktü (23), Yücel Özbek (25), Ali Kiraz (24) ve Ahmet Özdemir (27) şehit oldu. Saatlerce süren çatışmada 32 yaşındaki Gözen kurşunu bitince süngülendi. İlk vurulan nöbetçi Ali Kiraz'dı. 6 kişi ise silahsızdı ve makineli tüfeği kurmaya çalışırken ketledildiler. Olayda Ali Ergun ve Hüseyin Tüysüz yaralı olarak kurtuldu. Yanlarında gazeteci Cengiz Çandar da vardı. Olay öncesi kamptan kuşkulu birşekilde ortadan kayboldu. Faik Bulut ise esir edilerek İsrail'e götürüldü. 7,5 yıl hapis yattı. Onların kanı ise Filistin halkının mücadelesine feda oldu... Olayın esrarını yıllar sonra itiraf eden MİT'çi Mehmet Eymür, katliamı İsrail'in yaptığını açıkladı. MİT de yardım etmişti...

ANNESİNİN ŞİİRİ

Oğlunun ölümü anne Fahriye Hanım'dan yıllarca saklandı. Duyduğunda ise her anne gibi kahroldu. Yolunu gözledi... Tek oğluydu... Başı dik Cumhuriyet kadınıydı. Acısını şiirlere bal etti: "İnanamadım gelmezliğine, uzun sürdü/Günün, güneşin dayanılmaz güzel olduğu yerde,/Bir ben, bir sendik.../Yağmura, rüzgâra, mevsimlere karşı gezerdik/İnsan sevgisi süzülürdü duru gözlerinde,/Camgöbeği renkli denizlere/Uğruna herşeylerini verdiğin,/Doğduğun, büyüdüğün toprakları terkettiğin,/insan sevisi.../Sazlıklarda, koylarda güneşten kurumuş, çatlamış/Kıvrım kıvrım olmuş yollarda/(...)"

PERİNÇEK'İN BORA'SI

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, partili arkadaşı Bora Gözen'i şöyle anlatır: "Bora, emekçilerin devrim davasını her şeyin üzerinde tutmuştur. Onun 'kendi' meselesi, hayatı, her şeyi budur. 1968'de Deniz Gezmiş'le birlikte Sultanahmet Cezaevi'nde tutuklu iken, ona görüşe gitmiştim. Daha 'Merhaba' demeden günün devrimci meselelerini konuşmaya başladık. Görüş bitti. Çıktım. Karısı Engin, Bora'ya söylemem için birçok şey tenbih etmiti. Hiçbirini anlatmaya fırsat vermemişti. Sakin, vakurlu, ağır başlıydı, abartısızdı, ölçülüydü, başıdikti, ikna ediciydi. Ne yaptığını bilirdi. Davranışları kararlıydı. Hafifliklere kapılmazdı. Sözünü tartarak söylerdi. Ve iri gözleri, ışıltılı bakışları, sıcak gülüşüyle çok güzel bir insandı. Borayı daima sakin görenler, onun aynı zamanda kitleleri harekete geçiren iyi bir ajitatör olduğunu belki tahmin edemezler. Bora, arkasından ağıt yazılacak bir sınıfın değil, senfonilerle anlatılabilen bir sınıfın, partili devrimcisidir." (Fahriye Gözen, Bora İçin Şiirler, Kora Yayın, İstanbul, 1998, s.10-11.)

EYMÜR'ÜN İTİRAFLARI

MİT eski Kontr Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür, sekiz Türk devrimcisinin Filistin kamplarında nasıl katledildiğini, kendi sitesi “atin.org”da 2010 yılında açıkladı. Eymür “operasyonun” MİT ile “ABD ve İsrail servisleri” işbirliğiyle yapıldığını yazdı. “1973’ün Ocak ayında Milli İstihbarat Teşkilatı’na iki dost istihbarat servisinden bir bilgi geldi. ABD ve İsrail servislerinden gelen bu bilgiye göre ‘Kara Eylül Örgütü’ne mensup iki Filistinli terörist, Türkiye veya Avrupa’da eylem yapmak üzere, patlayıcı ve silah yüklü Mercedes marka bir araba ile Suriye üzerinden Türkiye’ye giriş yapacaklardı. Haberin alınmasından birkaç gün sonra, Kara Eylül Örgütü mensupları Mercedes otomobilleriyle Cilvegözü hudut kapısından giriş yaptılar. İstanbul girişinde Mercedes araçlı iki Kara Eylül militanı, MİT mensupları tarafından gözaltına alındı. Arabanın iki yanındaki boşluklar silah ve patlayıcı ile doluydu. Gelişmeler, MİT’in Ankara’daki karargâhı tarafından bilgi veren dost servislere bildirilmiş, İsrail’in iki uzmanını Türkiye’ye yollama talebi karargâh tarafından uygun karşılanmıştı. Neticede biri MOSSAD’dan, diğeri İsrail Hava Kuvvetleri İstihbaratından, iki görevli İstanbul’a geldiler.”

MİT, İSRAİL'E BİLGİ AKTARIYOR

“Hava Kuvvetleri’nden gelen istihbaratçı yanında bir çanta getirmişti. İsrailli uzmanlar sorguya sokulmadılar, ancak kendilerine sorgudan alınan bilgiler aktarıldı. Havacı subayın getirdiği çantada hava fotoğrafları vardı. Kampların bütün yapısı teferruatlı bir şekilde görülebiliyor, binaların kat adetinden penceredeki perdesine kadar teşhis edilebiliyordu... Kara Eylül mensupları, hava fotoğrafları üzerinden, Nahr El-Bared ve Lübnan’da bildikleri diğer terörist yerleşim yerleri hakkında, teferruatlı bilgiler verdiler.”

İSRAİL'E ÖVGÜLER

“Sorgu bittiğinde MİT karargâhı, teröristler hakkında herhangi kanuni bir işlem yapılmamasını ve Suriye’ye sınır dışı edilmeleri talimatı verdi. Teröristler sınır dışı edilirken İsrailli görevliler de ülkelerine döndüler. 2-3 gün kadar kısa bir süre sonra, belki de sınır dışı edilen teröristler Lübnan’a daha ulaşamadan, dünya basın ajansları, İsrail’in FKÖ terör kamplarına baskınını haber verdiler. İsrail güvenlik teşkilatları, terör işbirliği çerçevesinde Türk servisinden aldıkları bilgiyi vakit kaybetmeden operasyona çevirmişti.” Ergenekon davasında 2012 yılında tanık olan Eymür, bir soru üzerine aynı doğrultuda olayı anlattı.

'LÜBNAN'DA CIA'YLA BERABER'

MİT'in üçüncü adamı olan Sabahattin Savaşman, 1996 yılında Kaynak Yayınları'ndan çıkan kitapta Nahr-el Bared kampına yapılan saldırıda Hiram Abas ve Mehmet Eymür'ün katliamdaki rolünü şöyle aktarmıştı: “MOSSAD'ın memleketimizde hayli geniş imkânları bulunmaktadır. Lüban'da CIA'yla beraber operasyonlara katılan, onlardan yüklü ücret ve ikramiyeler temin eden, Filistin kamplarındaki bir kısım solcu genci hedef alan faaliyetlerde gösterdiği başarı sonucu mükâfatlandırılan bu kişinin şimdi kendisini benden daha temiz olarak göstermesini de şayanı hayret buluyorum.” (3. Adam Anlatıyor, Kaynak Yayınları, Aralık 1996, s.24.)

SALDIRIDAN KURTULAN FAİK BULUT ANLATIYOR

Bora Gözen ve arkadaşlarıyla aynı kampta bulunan gazeteci yazar Faik Bulut saldırı anını "Filistin Rüyası" kitabında şöyle anlatır: "20 Şubat’ı 21’ine bağlayan gece... Denizde tek kıpırtı yok. Ay ışığı vuruyor denize ve kampa. Gölgeler uzanmaya başlamış. Ölesiye güzel bir Akdeniz gecesi... Saat 01.00’e geliyordu. Bora Gözen dürtünce uyandım. Nöbeti devretmek için gelmiş. Çıktı, Nizamiye kapısına doğru yöneldi. Ali Kiraz ise o saatlerde deniz kıyısı nöbetini tutuyordu. Giyindim, botlarımı bağladım ve gecenin serinliğine çıktım. Gerindim. Denize doğru yöneldim. Daha birkaç adım atmıştım ki, okul duvarının birleştiği noktadan kısa menzilli bir silah taraması oldu. Ve bir anda, ardı ardına yağan havan topları altında kamp kıyamet yerine dönüverdi. Bu arada, deniz tarafından 500’lük mermilerle tarama ateşi de başlayınca, baskını yapanın İsrail askerleri olduğu iyice belli oldu. İlk ateşte Bora Gözen ve Ali Kiraz karşılık veremeden katledilmişti."

BEŞ YERİNDEN YARALANDI

Baskında yaralanan Bulut, o anları da şöyle anlatır: "Silah ararken üç yerimden daha kurşun yedim. Okul tarafından silah seslerini duyup, arkadaşlarının imdadına yetişen İsrailli komandolardı bunlar. Yere yıkılmıştım. Bedenim beş kurşun almıştı. Kaçacak durumum yoktu. Önce biri yaklaştı; beni “teslim” aldılar. Sonra iki kişi daha yaklaştı ve iki dipçik darbesi vuruldu başıma, iflahım kesildi. Kaşım yarılmış, kafatası kemiğim kırılmıştı. Yüzüm gözüm kanlar içinde, topallayarak yürüyordum. Daha doğrusu sürükleniyordum. Okul tarafına götürüldüm. Ellerim bağlandı. Başıma bir külah geçirildi ki gözlerim görmesin. Bir duvarın dibinde ayakta beklettiler beni. (..) İsrail zindanlarında 7 yıl 2 ay sürecek olan zorunlu ikametim başlamıştı." (Faik Bulut, Filistin Rüyası, Berfin Yayınları, İstanbul, 2016, s.162-165.)

'İHANETE UĞRADIK'

Bulut, kamp içinden sızdırılan bilgiyle İsraillilerin baskını gerçekleştiğini belirterek, "İçeriden ihanete uğradık" diyor ve ekliyor: "Saldırganlar kampın konumunu çok iyi biliyorlardı. Bunu top ateşinin düzeninden ve isabet yeteneğinden anlamak mümkündü. İlk olarak nereyi vuracaklarını ve sonra nereleri çökerteceklerini iyi saptamışlardı. Örneğin Türklerin kaldığı odayı vursalar, Nizamiye kapısında nöbet tutan Araplar kaçabilir, nöbetçiler de kendilerini koruyabilirlerdi. Oysa atışlar, sırasıyla; Nizamiye kapısını, nöbetçi kulübesini yerle bir etti. Daha sonra kapalı yerlere doğru ilerledi ve Türkiyeli devrimcileri köşeye sıkıştırdı. Bu yuvaların önceden saptanamamış olması da, İsrail baskınının genel bir operasyon değil, Nahr el Bared kampını hedef alan bir saldırı olduğunu kanıtlıyordu. Saldırı iki yönde olmuştu. İsrail komandoları helikopterle kampın bir kilometre kuzeyindeki açık araziye inmişti. Kampa girmeden önce tarama ateşiyle 7-10 kilometre açıkta bekleyen gemilere işaret vermişlerdi. Gemiler, 500’lük mermilerle tarayıp bombardıman yağmuruna tuttuktan ve direniş odaklarını susturduktan sonra, komandolar kamp ve çevresine son darbeyi vurmuşlardı." (Bulut, s.169.)

'MEZARLARI TAHRİP OLDU'

Boraların mezarları hakkında ise şunları söylüyor: "Filistin Büyükelçiliği, Bora ve arkadaşlarının Lübnan’da şehit düştüklerini doğruladı. Ancak gömülü bulundukları “Enternasyonalizm ve Halkların Kardeşliği Mezarlığı”, Lübnan iç savaşı sırasında tümüyle tahrip olmuş; kimin nerede bulunduğu bilinemez hale gelmişti. Ayrıca kayıt belgeleri de Beyrut’taki savaş ve Filistin katliamları sırasında ortadan kaybolmuştu. Bu yüzden de pek faydaları olmadı." (Bulut, s.168.)

ŞEHİTLERİN ÖZELLİKLERİ: (Cafer Topçu (24), Erzincan, Hukuk Fak., Kerim Öztürk (23), Adana Ceyhan, Hukuk Fak., Gürol İlban (25), Öğretmen, Şükrü Öktü (23), Konya Ünv. Terk, Yücel Özbek (25), Erzurum, İst. Ünv., Ali Kiraz (24), Malatya, Lise ve Ahmet Özdemir (27) İstanbul, Lise) şehit oldu.

Sonraki Haber