Bordo- Mavili 'Üçüncü Yol' hikayesi

Trabzonspor'u yakından takip eden spor yazarı Erdal Hoş, bordo-mavili kulübün gündemine dair önemli tespitler yaptı. Gazetemizin sorularını içtenlikle yanıtlayan Hoş, sezon nasıl biterse bitsin Trabzonspor'un yeni yeni mesafe kat etmeye başladığı doğru yoldan sapmaması gerektiğini ifade etti.

Hiç kuşkusuz, geride bıraktığımız haftanın en çok konuşulan takımı Trabzonspor oldu. Son Alanyaspor maçındaki beraberlik ve maç sonunda her iki takım yöneticileri arasında yaşanan ölçüsüz gerginlik, Trabzonspor'un şampiyonluk yarışındaki gidişatının tekrar tekrar konuşulmasına yol açtı.

Trabzonspor yönetimi ve futbolcuları şampiyonluk baskısını kaldırabilecek miydi? Şehir daha önce son haftalarda iki defa kaçan şampiyonluğun bir kez daha uçup gitmesi ihtimaline hazır mıydı? Kulübün bugünü ve yarını, UEFA'dan gelen ceza ile de birleşince nasıl olacaktı? Tüm bunların dışında, Trabzonspor'un son yıllarda Türk futboluna armağan ettiği yeteneklere ve kulübün yapılanmasına gündemin tozu-dumanında haksızlık edilmiyor muydu?

Spor yazarı Erdal Hoş ile bordo-mavili kulübün dünü ile bugünü ve yarını arasında köprü kurmaya çalıştık. Biz sorduk, Erdal Hoş, özenli ve detaylı cevaplarıyla Trabzon'u ve Trabzonspor'u anlattı. Olup bitenleri küçümsemeden ve büyütmeden, anlaşılır ve net bir fotoğraf koydu önümüze. İki bölümden oluşan söyleşimizin ilk bölümü sizlerle.

Erdal Hoş

'BİR AYAK GEÇMİŞTE DİĞERİ BUGÜNDE OLMALI'

Trabzonspor'un 1970'lerde altyapısıyla oluşturduğu geleneği ile başlamak istiyorum. Trabzonspor, altyapısı ile asıl çıkış yaptığı ve daha sonra vazgeçtiği kimliğine bu sezon geri mi döndü, yoksa yeni bir kimlik mi yarattı?

Şu bir yanılsama olabilir: 70'lerin ortalarıyla bugünü mukayese etmek doğru değil bence. Futbol dediğiniz şey, ülke ekonomisinden, sosyolojisinden bağımsız bir şey değil. 70'lerden bu yana futbol çok değişti, dünya çok değişti, Türkiye çok değişti ve Trabzon şehir olarak çok değişti. Aynı gözle bakmak o yüzden doğru değil. Ancak, şu açıdan bakabiliriz, bir ayak 70'lerde olacak ama diğer ayak dünya futbolunu doğru tahlil edecek...

Şimdi, Trabzonspor bu yapıya kavuştu mu diye sorarsan, hayır. Ama bu yapıya ulaşma yolunda önemli bir adım attı mı, başlangıç olarak evet. Bu anlamda son 2 yılda yapılanları önemsiyorum. Yeterli buluyorum ya da oldu demiyorum. Hala bence bıçak sırtında çünkü iki tarafa da kayabilir. Ama temel ihtiyacı şuydu Trabzonspor'un: Tırnak içinde söylüyorum, bir "üçüncü yol" gerekiyordu. Çünkü Trabzonspor, bir "üçüncü yol" hikayesi...

'TRABZONSPOR'UN YOLU'

Türk futbolunu düşünün, birincisi büyükler var, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş... İstanbul merkezli olmalarına rağmen tüm ülkede kök salmış durumdalar. Bir de şehir takımları var, Kocaelispor, Bursaspor, Adana Demirspor hatta semt takımı olarak Karşıyaka, Göztepe, Altay gibi... Trabzonspor ne ilkine ne de ikincisine uyuyor. Ne İstanbul takımları gibi, ne de şehir takımı gibi... Adeta bir tarifsizlik, bir arafta olma hali var. Dolayısıyla, kendisini konumlandırmak zorunda olduğu yere göre bir yol çizmeli, bu yüzden "üçüncü yol" diyorum.

Bu "üçüncü yol", bir yandan geleneksel değerlere bağlı, üretime dayalı ama bir yandan da dünyadaki futbol gelişmelerini çok iyi takip eden bir yapıda olmalı... Bu anlamda çok önemli adımlar atıldı mı diye sorarsan, hayır. Şartlar biraz oraya itti. Sayın Ağaoğlu ve yönetimi de bu şartları zorlamadı, olması gerektiği şekilde bakmaya başladılar. Gelinen nokta önemli ama henüz altı dolu değil. Henüz sürdürülebilir değil.

Trabzonspor'un iyi dönemleri oldu, 1995/96 ve 2005/06'da hem kadro iyiydi hem ekonomik anlamda başarılıydı. 2011 kadrosu da çok başarılıydı. Ama bu başarılı dönemlerde kupa gelmedi diye yapılan her şeyi yıkmak gibi bir deneyimi var Trabzonspor'un... Bundan endişe ediyorum. Ama gelinen noktayı çok önemsiyorum.

Beklenen başarı şampiyonluk ve o şampiyonluk gelmeyince, var olan kurulu düzenin yıkılması... Bunun sebebi nedir sizce? Hep dendiği gibi yerel basının yarattığı atmosfer mi, şehrin oluşturduğu baskı mı?

Yine bunu sosyolojiden bağımsız düşünemeyiz. Konuşurken büyük kelimeler kullanan insanlar Trabzonlular. Nazım'ın dediği gibi, iştahla tutkuyla konuşan insanlar. Doğrusu, bu, aynı zamanda bir kibir de barındırıyor. En çok da birbirleriyle konuşurken doğru kelimeleri seçemiyorlar. Dolayısıyla, bana şöyle bir görev düşüyor ki aslında tam tersi olması lazım, bir spor yazarı olarak Trabzonspor teknik direktörlerini eleştirmem lazım ama ben kendimi hep teknik direktörleri savunmak zorunda hissediyorum.

YAPILANLARI YIKMADAN TEKRAR DENEMEK...

Bunun nedenine gelince, ahalinin kullandığı dilin neye yol açacağını biliyorum. O eleştirinin eleştiri olarak kalmayıp yıkıma dönüştüğünü görüyorum. Bu da bölge insanının yapısıyla alakalı. Bir eleştirinin bir dava meselesi haline getirilmesi gibi bir problemi var şehrin. Trabzonspor'un şampiyonluk için yarıştığı dönemlerde şunu düşünmesi gerekiyor: Olmazsa, yeniden nasıl deneyeceğiz? Yıkmadan bunu nasıl başaracağız?

Son Alanyaspor maçından sonra benim teknik direktör eleştirisi yapmam lazım ama varacağı noktayı gördüğüm için, ben mecburen bir sorumluluk hissediyorum ki bundan hiç hoşnut değilim aslında. Bu durumun sebebi şehrin insanının yapısı. Kolay kolay değişir mi? Hayır değişmez. O zaman ne yapmak lazım, yönetenin yönettiği yapıyı bilmesi gerek.

Son dönemde Trabzonspor, altyapısından çıkan oyuncuları Avrupa'ya ihraç etmeye başladı. Yusuf Yazıcı gitti, şimdi Uğurcan Çakır ve Abdülkadir Ömür'ün gitmesi gündemde. Bu oyuncuların yetişmesi bir tesadüf mü yoksa arkası gelecek mi?

Her sene bir Abdülkadir ya da Yusuf çıkmaz, bunu netleştirmek lazım öncelikle. İkincisi, mümkün olduğu kadar meseleyi Trabzon özeline sıkıştırmamak lazım. Çünkü şöyle bir inancım var, kapalı toplumlarda gelişim kolay olmaz, kapalı toplumlar ezbere devam edebilirler. Şöyle bir makale okumuştum, çokkültürlü şehirlerde daha iyi futbolcu çıkar çünkü futbol bir bakıma mukayesedir. Çokkültürlü yapılarda mukayese ederek büyürsünüz. Doğrusunu istersen Trabzonspor'da henüz oturmuş bir yapı yok.

Esasında kastım, Trabzonlu çocuklardan çok Trabzonspor altyapısı...

Henüz oturmuş bir mekanizmadan söz etmemiz mümkün değil. Ama Türkiye'de bazen bir şey olur ve o size öğretir, hatırlatır. Şimdi bir vesile var ortada. Altyapı dediğimiz şey de basit bir şey değil aslında. Ciddi bir çalışma gerektiriyor. Ha şu var, adeta Trabzon insanının genetik yapısı futbola uygun. Daha 1910'larda kadınların futbol seyrettiği bir şehirden bahsediyoruz. Düşünün, 1927'de Trabzon'da çıkan Çalıkuşu adındaki bir kadın dergisi, futbol müsabakası düzenliyor. Şehrin futbolla ilgisi öyle hasbelkader oluşmuş bir şey değil.

'TRABZON'UN FUTBOL TUTKUSU ORGANİZASYONA DÖNÜŞEMEDİ'

Bu adeta filmi çekilecek bir konu!

Simon Kuper'in "Futbol asla futbol değildir" kitabını okuduğumda, "Bu kitapta Trabzon'un yer almaması bizim ayıbımızdır" demiştim. Futbolla ilişkisi böylesine güçlü çok az şehir var dünyada. Şunu söyleyebiliriz, oyunla kurduğu o tutkulu ilişkiyi bir organizasyona çeviremedi şehir. Çünkü ortak akıldan ziyade bireysel akıl çok öndedir Trabzon'da. Herkesin bireysel egosu çok güçlüdür. Trabzonspor kurulurken bile Ankara'nın baskısı vardır. Çünkü şehirde çok güçlü kulüpler var, İdman Ocağı, İdman Gücü gibi, birbiriyle rekabet halindeler. En sonunda Ankara, "Birleşmezseniz sizi lige almayacağız" diyince Trabzonspor bir bakıma mecburen kuruluyor. Trabzonspor bile bir ortak akılla kurulmuyor yani.

Bugüne dönecek olursak, Trabzonspor'da önceki yönetimlerin hatalarının en büyük yansıması UEFA'dan gelen men cezası oldu. Trabzonspor'un bu noktaya gelişini ve CAS'a yapılan itirazı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrusu, bunun hayati bir mesele olduğunu düşünmüyorum. Farz edelim, bu geçmişten dolayı yediğin bir gol, bunun bir bedeli. Bedelini ödersin geçer. Ha CAS'tan döneceğini, hallolacağını düşünüyorum. Bu cezanın sebebi, Trabzonspor'u yönetenlerin kendi yollarını belirleyememiş olmaları; Fenerbahçe, Beşiktaş ya da Galatasaray'la yarışmak için onlar gibi olmaya, onların kulvarına dahil olmaya çalışmaları... Halbuki bu senin en dezavantajlı olduğun kısım, sen kendi kulvarını belirlemelisin.

'MEN CEZASI CAS'TAN DÖNECEK'

Ben cezanın CAS'tan döneceğini düşünüyorum, aldığım bilgiler o yönde. Ama diyelim ki olmadı, bunun bedelini ödersin, geçer. Bir daha aynı hataları yapacak mısın, asıl önemlisi o.

Hatırlarsın, 2010'da Galatasaray'ın bir hayali vardı. "Stat inşaatı bitecek, kurtulacağız" diyorlardı. Stat bitti, ondan sonra iki defa şampiyon olup Şampiyonlar Ligi'ne gittiler ve battılar. Sonra bu kez 2017'de "Riva satılacak ve borçlardan kurtulacağız" hayali vardı. Bildiğim kadarıyla Riva'nın yarısı satıldı ve Galatasaray yine çıkmazda. 2015'te Beşiktaş "Stat bitecek, şampiyonluklar gelecek, huzura kavuşacağız" diye umuyordu. Stat bitti, şampiyonluklar geldi ama bugün Beşiktaş yardım topluyor.

'MESELE GEÇMİŞTEN DERS ÇIKARABİLMEK'

Dolayısıyla mesele, UEFA cezası değil. Mesele, tabiri caizse yediğin gollerin aynısını tekrar tekrar yemeye devam edecek misin? Trabzonspor bu konuda geçmişten bir şeyler öğrenmiş midir, evet öğrenmiştir diye umuyorum ama saha içi başarısızlık durumunda şehir ve camia yeni bir süper kahraman arayıp zengin bir başkan ve süper transferlerle şampiyon olunabileceği psikolojisine girer mi? Maalesef "Kesinlikle o psikolojiye girilmez" diyemiyorum. Tabii, Trabzonspor diyince, sadece Trabzon'dan değil Trabzon dışındaki Trabzonsporluların da etkisinden söz etmek lazım

*SÖYLEŞİMİZİN İKİNCİ KISMI YARIN

Sonraki Haber