Bozkırın tezenesi ölüm yıldönümünde anılıyor: Neşet Ertaş'sız 9'ncu yıl

"Bozkırın Tezenesi" olarak bilenen ve 25 Eylül 2012'de vefat eden halk ozanı Neşet Ertaş, vefatının 9’uncu yılında anılıyor.

Türküleri kendine has üslubuyla icra eden Neşet Ertaş, saz üstadı Muharrem Ertaş ile Döne Hanım'ın oğlu olarak Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesine bağlı Abdallar (Kırtıllar) Köyü'nde 1938'de dünyaya geldi.

Babası sayesinde müziğe ilgi duyan sanatçı, yaptığı bir açıklamada, o günleri, "Düğünlerde kaşık tutamayan küçüklere zil verilirdi. Babam bana da zil vermişti. Ben aşağı yukarı 4-5 sene babamın yanında zil çaldım. Zille başladım, kaşık da tuttum sonunda. Eskiden saz neredeydi? Babalarımız bir saz bulursa, şükrederdik. Kırılınca yapıştırırlardı tutkalla öte yanını, beri yanını. Saz yoktu. Rahmetlik babam, 2-3 ay çıkar giderdi." sözleriyle anlatmıştı.

Ertaş, 12 yaşında annesini kaybetti. Çok küçük yaşta bağlama ve keman çalmayı öğrenen sanatçı, babasıyla 8 sene Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Yozgat ve Kayseri'de köy köy gezerek düğünlerde sahne aldı.

ABDALLAR TOPLULUĞU'NU KURDU

Kırşehir'de kendisi gibi yetenekli müzisyenlerle Abdallar Topluluğu'nu kuran sanatçı, düğünlerde sazını çalmaya devam etti. Ertaş, çalıştığı için okula gidemedi, okumayı ağabeyi Necati Ertaş'tan öğrendi.

Bozlak türkülerini "feryat" diye tanımlayan Ertaş, 14 yaşında İstanbul'a gitti. Sanatçının, "Aynı ruhun insanıyız." dediği babasıyla seslendirdiği "Neden Garip Garip Ötersin Bülbül" adlı ilk plağı 1957'nin sonunda yayımlandı.

Babası tarafından sözleri yazılan ve İstanbul Şen Çalar Plak'tan çıkan bu çalışmasıyla halk tarafından yoğun ilgi gören Ertaş, geniş kitlelere ulaşmayı başardı.

Kendisi gibi müzisyenlerle köylerde, düğünlerde çalan sanatçı, gittiği bir köyde yazdığı ilk bestesinin hikayesini şu sözlerle anlatmıştı:

"Bir düğüne gittik. Düğünde çalgıcıları oda oda gezdirirlerdi. Gelen misafirler, akşam köyün odalarına dağılırdı. Odalardan birine vardım ki, içeride bir hasta yatıyordu. Bir kadın vardı yanında. Ben geri çıktım. Köyün kahyası dedi ki 'Burada da çalacaksın.' Ben ne çalayım? Genç bir delikanlı yatıyor, bir de yaşlı anası var yanında. Ne çalıp söylediğimi bilmiyorum. O gece etkilendim o gençten. Geldim, oturdum, kendi kendime, 'Anam ağlar başucumda, oturur'u yazdım. İlk bestem bu oldu. Ama benim yazdığımı uzun yıllar hiç kimseye söylemedim."

UNESCO TARAFINDAN "YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ" KABUL EDİLDİ

İstanbul'dan ayrılarak Ankara'da sanat çalışmalarına devam eden sanatçı, çalıştığı gazinoda tanıştığı Leyla Hanım'la 1960'ta evlendi. Üç çocuk sahibi olan Ertaş çifti, 7 yıl sonra ayrıldı.

Sanatçı, ilk plağının ardından birçok plak ve kasete imza attı, "Garip" mahlasıyla kaleme aldığı şiirlerde kendi hayatını anlattı.

"Mahalli sanatçı" unvanıyla Ankara TRT Radyo Evi'nde programlar yapan Ertaş, geçirdiği felç nedeniyle Almanya'ya giderek, tedavisine orada devam etti. Tedavisi olumlu sonuçlanan sanatçı, ara verdiği sanat hayatına 2000'de İstanbul konseriyle geri döndü.

Neşet Ertaş, UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanteri'ne alınarak "Yaşayan insan hazinesi" kabul edildi.

Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine teklif edilen "Devlet Sanatçısı" unvanını reddeden sanatçı, bir röportajında "Ne demek devlet sanatçılığı? Hepimiz bu devletin vatandaşı, bu memleketin sanatçısıyız. Ayrıca bir 'devlet sanatçısı' ne demek? Ben burada bir 'ayrım' gördüğüm için kabul etmedim." sözlerini kullanmıştı.

Eserlerinde Anadolu insanının acı ve kederini dile getirdiğini ifade eden Ertaş'a, İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı tarafından 2011'de fahri doktora unvanı verildi. Aynı zamanda sanatçının bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuvarlarda ders olarak okutuldu.

400'TEN FAZLA PLAK ÇIKARDI

Yaşamı boyunca yaklaşık 400 plak, birçok kaset ve "long play"e imza atan Ertaş, 25 Eylül 2012'de prostat kanserine yenik düşerek, İzmir'de 74 yaşında vefat etti.

Babası Muharrem Ertaş'la Kırşehir'de bir de anıtı bulunan usta sanatçının hayatı ve eserleri, Prof. Dr. Erol Parlak tarafından iki ciltlik bir kitap halinde yayımlandı.

Ertaş, kaleme aldığı "Zahidem" türküsünün hikayesini bir röportajında, "Biz dedelerimizden beri düğünlerde çalıp söyleriz. 13-14 yaşındayken bizim Kırşehir'in Çiçekdağı kazasının bir köyündeki düğünde elime bir şiir yazılı kağıt verdiler. Sonradan öğrendiğime göre öksüz bir çocuk yazmış bu şiiri. Bu öksüz çocuğu bir aile evine almış, o da o evin kızına aşık olmuş. Kızın adı Zahide imiş. Çocuk askere gidince kızı başkasına vermişler. Ben bu dörtlükleri düzelttim. 45 yıl önce plağa okudum." ifadeleriyle anlatmıştı.

Usta isim, "Neredesin Sen?"in hikayesi hakkında ise şunları ifade etmişti:

"1960'lı yıllarda TRT sanatçılarıyla Almanya'ya gitmiştim. Otomobilim vardı ama ne ehliyetim vardı ne de kullanmayı biliyordum. Bazıları dönünce mecburen ben kullandım otomobili. Dönüşte kaza yaptık. Beni cezaevine koydular. Üç ay hapis yattım. Kağıt-kalem de vermiyorlardı. Bu türkünün sözlerini sigara kağıtlarının üzerine kibrit çöpünün barutlu kısmını tükürükle ıslatarak yazdım."

Türkülerinde yoğunlukla aşk temasını ele alan sanatçının bazı albümleri şöyle:

"Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde", "Kendim Ettim Kendim Buldum", "Kibar Kız", "Gel Gayri Gel", "Türküler Yolcu", "Gitme Leylam", "Kova Kova İndirdiler Yazıya", "Seher Vakti", "Polis Lojmanları", "Benim Yurdum", "Gönül Yarası", "Zülüf Dökülmüş Yüze", "Zahidem", "Gönül Dağı", "Ölmeyen Türküler 2", "Ölmeyen Türküler 3", "Sazlı Sözlü Oyun Havaları", "Niye Çattın Kaşlarını", "Yar Gönlünü Bilenlere", "Garibin Dünyada Yüzü Gülemez", "Altın Ezgiler", "Gurban Olduğum", "Ağla Sazım", "Hata Benim", "Mühür Gözlüm."

Sonraki Haber