Bulgar Türkleri yörük asıllı

‘Burgaz bölgesinde, Ruen kasabası var, oraya gittik. Türklerin yaşadığı Aydos ve Ruen bölgesi. Tarihlerine baktım, nal çakan yörükleri bir göçte Aydos bölgesinden, Trakya'ya yerleşmişler. Fatih Sultan Mehmet'in yaptığı köprü inşaatlarında onlar da çalışmışlar. Hepsi yörük kökenli.’

Bu hafta TRT sanatçısı İbrahim Can ile birlikte, Balkanların en sevilen Türk Halk Müziği sanatçısı Faruk Yılmaz ile Balkan türkülerine merakının boyutunu ve Romanya gezisinde yaşadığı sıkıntıları anlattı. Bulgaristan turnelerinde sanatçımıza karşı gösterilen ilgiyi ve sevgiyi gelin birlikte dinleyelim.

  • Gelelim mi Trakya’ya?

Gelelim… Trakya'da popülerdim. Yoğun çalışıyordum. Bir evlilik yaptım, çocuğum oldu. Eşim vergi dairesinde memurdu. Eşim çok destek veriyordu bana, sağ olsun. O aralar ikinci albümümü yaptım. Ama ikinci albümü de nasıl yaptım? 89 senesinde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yıkıldı. Romanya'dan, Bulgaristan'dan, Ukrayna'dan, Polonya'dan insanlar Trakya'ya akın etmeye başladı. Benim eşimin annesi Romanya'dan göç gelmişti.

89 göçü olduğunda, Dereköy gümrüğünden geçenleri hep karşılar, o insanlarla konuşurdum. “Sen neredensin, hangi köydensin, hangi türküleri okursun?” diye. Valiliğin bedava düzenlediği sünnet düğünlerine bedava gitmişimdir. Bu vesileyle o insanları içimize alıp, yaralarını sarmaya çalıştık.

SOSYALİZM YIKILINCA İNSANLAR TUZ ÇUVALI GİBİ ORTADA KALDI

İkinci Dünya Harbinde sınırlar çizilirken, önceden Bulgaristan’da olan Dobruca, Romanya'ya verilmişti. Balkan merakımdan dolayı oralara gitme isteği başladı bende.  O zamanlar Bulgaristan, Romanya çok felaket bir dönem yaşıyordu.

Sosyalizm yıkılınca, insanlar tuz çuvalı gibi orta yerde kalmıştı. Çavuşesku’yu ve eşi Helena’yı vurdular. Ben o zamanlar Romanya'ya gittim ve gözlem yaptım. Her taraf üçkağıtçı dolu. Terminale gidiyorsun, yakalıyorlar seni, orada soyuyorlar. O şekilde çeteler vardı. İnsanlar aç çünkü. Körfez savaşında da Romanya’daydım.  Romanya'dan, Türkiye’ye üç ay gelemedim.

Ülke berbat durumdaydı. Allah hiçbir devlete, insanına vermesin böyle bir durumda yaşamayı. Kimin ne olduğu belli değil. Devlet var olmaya çalışıyor, ortada yok. İnsanlar ne yapacağını bilmiyor. Saat dört dediğinde, sokaklarda kimse yok. Herkes evlerine kaçıyordu. Açlık var, ekmek yok, benzin yok, mazot yok. Öyle bir vaziyetteydi.

KÖRFEZ SAVAŞI SIRASINDA ÜÇ AY ROMANYA’DAN DÖNEMEDİM

  • Siz nerede kaldınız?

Eşimin kardeş çocuklarının evi var orada, onlarda kaldım. Üç ay gelemedim. Eşim, ailem, kayboldum diye ilan vermeye çalışıyorlar. Körfez savaşı nedeniyle arabalar gelmiyor, uçak kalkmıyordu. Her yarım saatte bir Nikola Çavuşesku ile eşi Elena'nın öldürülüşünü, Romanya televizyonu kesip, kesip yayınlıyordu. Daha sonra arkadaşımın otobüsü denk geldi öyle Türkiye’ye dönebildim.

Kırklareli'ne döndüm, ticari yaşantıma devam ettim. O ara Bulgaristan ile iyi ilişkiler dönemi başladı. Bulgaristan'ı Avrupa Birliği'ne almak için Avrupa'nın birtakım projeleri oldu. Bulgaristan Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasında kültürel alışverişler başladı. Bir gün Kırklareli Valiliği Bulgaristan'a bir ekip gönderecekmiş, o ekibin içinde bir sanatçı olması gerektiği için bana geldiler. Gönüllü arıyorlardı tabi. Ben de bu işe gönüllüydüm.

Daha sonra Bulgaristan'a bu vesileyle konserlere gittim. Her köyde, her gün iki konser veriyordum.

BULGAR TÜRKLERİYLE KÜLTÜRÜMÜZ AYNI

  • Bulgar kültürüyle aramızda kültürel fark var mıydı?

Bulgar Türkleri ile kültürümüz aynı.

  • Konserlere ilgi var mıydı?

Evet, ilgi vardı, konserler çok kalabalık oluyordu. İnsanlarda şunu gördüm. Daha önce insanlar konuşmaya çekiniyor, bırakın konuşmayı, alkışlamaya çekiniyorlardı. Konserlere gelmeye korkuyorlardı. Çünkü Bulgaristan'da Türklere karşı büyük bir kıyım, asimilasyon vardı. Türklerin kimlikleri, adları Veli ise, Vasil, Ayşe ise Maria olarak değiştirildi.

Halterci Naim Süleymanoğlu’da o dönemde Türkiye’ye kaçtı. Buraya gelemeyip orada kalanların halini görünce, yüreğim parçalandı.

Burgaz bölgesinde, Ruen kasabası var, oraya gittik. Türklerin yaşadığı Aydos ve Ruen bölgesi. Tarihlerine baktım, nal çakan yörükleri bir göçte Aydos bölgesinden, Trakya'ya yerleşmişler. Fatih Sultan Mehmet'in yaptığı köprü inşaatlarında onlar da çalışmışlar. Hepsi yörük kökenli. O bölgede düğünlerinden, kıyafetlerinden yörük olduklarını anlıyorsun. Türkü motiflerinde, Kütahya'nın, Denizli'nin, Isparta'nın bir bölümünün motiflerini gördüm.

Motiflere bakıyorsun, 5/16'lık ritimler, 9/16'lık ritimler. 7/16'lık ritimler. Teke Zortlatması gibi.

RUEN BELEDİYESİ İLE TÜRKÜ DERLEME PROJESİ YÜRÜTTÜK

Türküler benim ilgimi çekti. Oranın belediye başkanı, şu anda hayatta, kulakları çınlasın, Hüseyin Çırak, sonradan arkadaşım oldu. “Bulgaristan girişi için vize almama yardımcı olun ve birtakım ihtiyaçlarımı karşılayın size geleyim, Belediye’de proje yapalım” dedim. Tamam dediler. Resmi yazılar yazıldı. Bulgar konsolosluğundan yıllık vizemi aldım ve gittim.

Orada belediyenin bir misafirhanesi vardı, lojman gibiydi. Kırk üç Türk köyünü aynı belediyeye bağlayacakları için için belediye merkezi kurulacaktı. Ruen’de belediye merkezlerini kurmuşlar, belediye başkanlığı makamı oluşturulmuş. Bütün köyler aynı belediye başkanlığına bağlı, oradan yönetiliyor. Ama işin ilginç yönü belediye başkanları her alanda yetkili. Valilik var, kaymakamlık makamı yok. Ama valilik makamı sadece başkentten gelen kanunları uyguluyor. Bütün idareler yerel idareye bağlı, belediye başkanı yetkili. Milli eğitim, sağlık, emniyet belediye başkanına bağlı. Öğretmenleri belediye başkanı tayin ediyor.

BULGAR TÜRKLERİ BENİ ÇOK SEVDİ

O belediye başkanı ile oturduk, önümüze bir proje koyduk. Bu insanların diskotek kültüründen kurtulması, bizim türkülerimizin yayılması gerekiyordu. Yöre çok zengin, kendi türkülerini kendileri yaratmaya çalışıyorlardı. Kütahya'dan duyduğu bir türkünün üstüne, kendileri söz yazmışlardı. Örneğin “Balıkesir yolunda sepeti var kolunda” sözlerini değiştirip söylüyorlardı. Bu bölgeyi araştırmam gerektiğini düşündüm. Belediye başkanına proje sundum, “yapalım” dedi.

Para yok, pul yok. Başkan yanıma bir tane Lada marka araba, Türkçe, Bulgarca bilen bir bayan ve bir de şoför verdi. Koca gün köyleri gezip, nerde türkü söyleyen varsa arayıp bulurdum.

Bulgaristan insanı beni çok sevdi. Neden çok sevdi? Bulgaristan'ın her bölgesinde köy, köy gezip 5-6 sene ücretsiz konserler verdim.

  • “Bir kuş geldi.”

Türkü bir zabiti anlatıyor. Aslında Osmanlı Paşasını anlatıyor.

Bu türküyle ilgili albüm çıkardım. Bulgaristan'ın Silistre kazasına bağlı bir kasabaya gittik. Akşam program vardı, ağaç altında duruyoruz. Birisi geldi, “Ahmet Faruk hocam nereden buldun da o türküyü okudun. Biz bir yerlerde buluşup, bu türküyü okuyorduk. Yüreğimizi dağladı bizim. Valla çok ta güzel okumuşsun. Ağzına gönlüne sağlık.” dedi.

"BULGAR TÜRKLERİ" AÇIKLAMASI

Bulgar Türkleri: Çok eskiden o bölgede yaşayan Türkler için kullanılıyor. O başlıkta Bulgar Türklerinin de Yörük olduğu anlatılıyor. Bulgaristan'da yaşayan Türkler için söylenmemiştir. 

Bulgaristan Türkleri: O bölgeye 1800'lü yıllardan sonra Osmanlı’nın kontrolünde gönderilen Anadolu Türkleridir.

Arkeolojik kayıtlar Bulgarların Türk kökenli olduğunu işaret ediyor. Bunun kanıtı Proto-Bulgar dil kalıntıları ve İdil Bulgarları’na ait mezar taşlarındaki kitabelerdir. Bulgarlar hakkında en eski yazılı kayıt, MS 3. yy’da yaşadığı anlaşılan Suriyeli Mar- Abas- Katinu’ya aittir. Buna göre Bulgarlar MÖ 149-127 yıllarında, Kafkasların güneyinde yaşıyorlar. Bu kayıt Ermeni tarihçi Moisey Khoren’li tarafından aktarılmıştır. 5. yy’a kadar Bulgar “Bulgar” kelimesine rastlanmamakta. Kaynaklar bu kelimeyi ilk defa, Bizans imparatoru Zenon (474-491)’un Doğu Gotlarına karşı askeri destek sağlamak için 482 de yardımlarına başvurduğu Karadeniz kuzey-batı kıyılarında oturan bir topluluğu göstermek üzere ortaya çıkmıştır. Türkçeden başka hiçbir dilde açıklaması yapılmamıştır. Türkçede anlamı karışmak, karıştırılmak, karışmış olmaktır.

Uzun yıllar Göktürklerin idaresi altında yaşıyorlar. Göktürklerin güçsüz olduğu 630'lu yıllarda “Büyük Bulgarya Devleti” kuruyorlar. 35 yıl varlık gösterebiliyorlar. 665 yılında Hazar Hakanlığı tarafından bu devlet yıkılıyor.

668 veya 671 yıllarından sonra Tuna’ya doğru yönelip Balkanlara giriyorlar. Balkanlarda Tuna Bulgarları Devleti kuruyorlar. Burada Hunlar ve Oğuzlarla karışarak yeniden Bulgar adını alıyorlar ve bu topraklarda hakimiyet kuruyorlar ve devletleşiyorlar. Zaman zaman İstanbul önlerine kadar ilerlemişler. Bulgarların ve Avarların Bizans’la mücadele sırasında dağınık Slav topluluklarının Balkanlara yerleşmesini sağlıyorlar, 5.yy sonlarından itibaren Slavlaşmaya başlıyorlar.

“Bulgar Türkleri” yüksek bir kültüre sahipler. Hem ziraatla uğraşıyorlar hem de şehirlerde yaşıyorlar. Onlardan kalan muazzam abideler, kendilerine has yazıları, takvimleri ve özel mimarileri var. 8. yy’da Slavların Bulgar aristokrasisi tarafından kabul olunmasıyla Bulgar Türk Devleti Slavlaşmaya doğru büyük bir adım oluyor. Hristiyanlığın kabulünden sonra, Türk Bulgarları asimile olmuştur. Bizans hakimiyetini de kabul etmiştir. (1018-1185-İnalcık,1943: V-VI)
Bizans hakimiyeti etkisindeyken, Karadeniz’in kuzeyinde Birçok Türk kavimi “Peçenekler, Oğuzlar, Kumanlar” Balkanlara gelip yerleştiler. Kumanlar ayrı bir Bulgar Devleti kurulmasına önderlik etti. Daha sonra bir süre Bulgar Devleti Altın Ordu Kıpçakların himayesinde yaşıyorlar. 8. yy’da Balkanlara Anadolu Türklerinin akınları başlamış.
Büyük Kosova savaşından sonra da (1389) Osmanlı hakimiyetine giriyorlar. Bu arada halkın dini ve milli değerleri serbest bırakılır. Bulgarların bağımsızlık hareketleri ilk defa 18. yy ikinci yarısında başlamıştır. Osmanlı-Rus savaşından sonra Rusya, Bulgar çetelerini desteklemiş. Bulgarlar, Rusların Balkanlardaki faaliyetlerinden faydalanarak Osmanlı Devleti’nden ayrılmaya çalışır.
Osmanlı Devleti, Bizans’taki bir taht mücadelelerini yararına kullanarak, 1344 yılında ilk defa olarak Balkanlar’a ayak basmıştır. Bu sırada, Balkan coğrafyasında farklı mezheplerden, milletler çıkmıştır. Balkanlar’ın kuzeydoğusunu; aslen Türk olup sonradan Slavlaşan Bulgarlar teşkil etmektedir. Osmanlı Devleti’nin, Rumeli’ye geçtiği sıralarda Bulgar Çarlığında İvan Alexsandr Asen tahttaydı, kendisi Osmanlılara karşı güçlü bir direniş göstermiş ancak 1365 yılında, hayatını kaybetmiştir. Ölümün ardından, taht kavgaları ile devlet zayıflamış, bu durum Bulgaristan’daki Osmanlı hakimiyetini kolaylaştırmıştır. Yıldırım Beyazıd‘ın oğlu Süleyman Çelebi kumandasındaki Osmanlı ordusu, Tırnova’yı ele geçirerek (1393), Bulgar Krallığına son vermiştir (Uzunçarşılı, 1987: 161). Bulgaristan, Rumeli Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır. 24 sancağa ayrılan Rumeli Beylerbeyliğinin merkezi Sofya olmuştur. Sofya, Vidin, Niğbolu, Silistre, Köstendil ve Çirmen eski Bulgaristan sınırlarını teşkil eder (Şentürk, 1992: 5). Osmanlı Devleti, 1878’e kadar süren 500 yıllık ‘‘Bulgar Tarihi’’ içerisine girmiştir (Kurat, 1993: 799). Bulgaristan’da halkın, dini ve milli değerlerine saygı gösterilmiş, dini ne olursa olsun, hoşgörü politikası uygulanmıştır (İnalcık, 1993: 292). Hoşgörülü bir yönetimle, karşılaşan halk, Osmanlı Devleti’ne karşı yakınlık göstermiştir (Şentürk, 1992: 5). Osmanlı Devleti, Balkanlar’da feodal karışıklığa son vermiş, köylüyü ezen boyarları kaldırmış, keyfi haksızlıklara meydan vermeyen, sağlam bir toplumsal nizam kurmuştur (İnalcık, 1943: VI). Yabancı tarihçilerin, dahi kabul ettiği bir gerçek; o dönemde, Bulgar köylüsünün Rus köylüsünden ve Avrupa’nın birçok köylüsünden, refah düzeyi yüksek hür bir yaşam sürmektedir. Osmanlı, Tanzimatın ilanından sonra Bulgar köylüsünün toprak sahibi olması zorunluluğunu fark ettiği sırada, Bulgarlarda milliyetçilik hareketleri başlamıştır (Karal, t.y.: 84).

(Bu açıklama, Doç. Dr. Yunus Emre Tansü danışmanlığında, Semra Çerkezoğlu tarafından hazırlanan makaleden alınmıştır.)

Sorularınız için: Emine Sağlam Akfırat - 0537 592 25 42

Sonraki Haber