Çağdaşlaşmak, Batılılaşmak değildir!

İbrahim Kalın'ın 'Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır' sözleri üzerine Teori Yazı Kurulu'ndaki tartışmaları aktarmaya devam ediyoruz: Her ülkenin kendine özgün çağdaşlaşma süreçleri ve yöntemleri var. Yanlış olan çağdaşlaşmak değil, Batılılaşmak. Çağdaşlaşmak, devrimin devrimciliğin özünde var.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın 30 Temmuz 2020 tarihinde yaptığı “Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” açıklaması tartışma yarattı. Kalın 9 Ağustos 2020 tarihinde bir televizyon programında görüşlerini ayrıntılandırdı. Kapak dosyalarıyla adından söz ettiren Teori dergisinin WhatsApp tartışma grubunda da önemli görüşler yazıldı. Paylaşıyoruz:

[10/8 19:03] Kuntay Gücüm: Kalın 150 yıldır hikayenin bizi teslim aldığını, batıcı paradigmanın hakim olduğunu kendi hikayemizi yazamadığımızı söylüyor. Bu demokratik devrim kazanımlarının inkarı anlamına gelmez mi? Demokratik Devrim hiç mi milli hikaye yazamadı? Programda Kalın Tanzimat’ın da Cumhuriyet Devrimi’nin de bizim hikayemizin/tarihimizin parçası olduğunu söyledi. Fakat kendi hikayemizi yaratmanın neresinde olduğunu söylemedi. Programda da tekrar edilen “150 yıldır sadece başkalarının modernleşme hikayesi anlatılıyor” tezinin, Cumhuriyet Devrimi eleştirisini de doğal olarak barındırdığını düşünüyorum. Kalın batıcılığı eleştirdi ama muhafazakarların Batılılaşma eleştirisi yeni değil. Oryantalist ve Avrupamerkezci (tabii ki bu kavramları kullanmadan) görüşlerin bizdeki ilk eleştirmenlerinden biri Cevdet Paşa sayılabilir; Mecelle’nin yazarı ve modern muhafazakarlığın kurucu aydını. Özellikle Tezakir bu yönüyle okunmalı. Cevdet Paşa Abdulhamid rejiminin de kurucu unsurlarından ve Mithat Paşa’ya karşı o rejimin tavrında en etkili isimlerden biriydi. Cevdet Paşa’nın batılılaşma eleştirisi (Mecelle biraz da bu eleştirinin bir sonucudur) onunla Atatürk arasında süreklilik kurmamız için yetmiyor. Necip Fazıl’ın Abdülhamid Han kitabında da Batı düşmanı Doğu kahramanı bir Abdülhamid portresi çizilir. 1924’den sonra liberaller ile muhafazakarlar aynı partide örgütlendiler. Erbakan, ittifak devam etse de muhafazakarların ayrı partisi olması gerektiğini söyledi ve bunu kurmayı başardı. Kendi öz örgütünü kurduğu andan sonra da muhafazakarların Milli Mücadeleyi ret ettiğini düşündürecek bir tavırları olduğunu sanmıyorum. Zaten antiemperyalist bir söylemleri hep vardı. Milli Mücadele şehitlerini her zaman yücelttiler; şehitlerin ruhuna okutulan mevlitler Milli Görüş hareketinde çok sık görülür. Atatürk’ü en çok eleştiren Mustafa Armağan gibi muhafazakar tarihçiler, Rıza Nur gibi şahsiyetler bile Milli Mücadeleyi sahiplenir. Monarşinin Milli Mücadeleyi baltalamadığını hatta bizzat Atatürk’ü Anadolu’ya bu amaçla gönderdiği tezleri de buradan çıktı. Kalın’ın Milli Mücadele yüceltmesinde bence yenilik yok. Halkçılarla muhafazakarlar arasında tartışma Milli Mücadele sonrasıyla ilgili. Bu detayı gözden kaçırmamak gerekir. Sadece Milli Mücadele değil, Cumhuriyet Devrimi de Avrupamerkezciliğe ve oryantalizme büyük bir itiraz. Tartışma da burada yürüyor. Programda Cumhuriyet Devriminin bu gerçeği tek bir kez bile ima edilmedi. Programda Kalın, “Sol keşke İdris Küçükömer çizgisinde devam etseydi” diyor. O çizgide giden Sol Cumhuriyet Devrimi hakkında hangi tezleri üretebilirdi? Küçükömer çağrısı nasıl bir tarih okuması önerildiği hakkında fikir vermiyor mu? Aslında Kalın Sol’u “geleni ek yaparak sürdürmemekle” eleştiriyor. Bu Cumhuriyet Devriminin getirdiği kopuşa da bir eleştiri. Şu nokta da önemli: Kalın’ın programdaki tezleri genel bir aydınlanma eleştirisine dayanıyordu ve buradan başlayarak açıklandı. AKP’nin antiemperyalist siyasetlere sahip olduğundan şüphe edemeyiz. Aksini söylemek dünyaya gözleri kapamak olur. Fransız orduları Cezayir’i işgal ettiğinde direnen Senusi tarikatıydı. Biraz aşağıda Sudan’da İngilizlere direnen ise Mehdi Hareketi. Sivil itaatsizlik veya gösteri düzenlemek değil; silahlı mücadele. Bunlar hem antiemperyalistti, silahla direniyorlardı; hem de ortaçağ ilişkilerini devam ettiren bedevi hareketlerdi. Gerçeğin tek bir yüzü olmuyor. AKP içinde Atatürk ile uyum isteyen güçlü bir kanat bulunduğunu, fakat muhafazakarlarla Atatürk’ü karşı karşıya getirecek bir çizginin de var olduğunu düşünüyorum. Kalın’ın açıklamalarına buradan bakılmasını öneriyorum. Kalın muhafazakar camianın, hatta Türkiye’nin önemli entelektüellerinden biri. Derinliğini kabul ediyorum. Birleştirici bir dil kullanmaya çalıştı. Her zaman olgun bir üslubu vardır. Asya kültürlerinin değerini biliyor ve dillendiriyor. Ama tezlerinin bizim tartışmamız ve eleştirmemiz gereken esasa ilişkin yönler içerdiğini düşünüyorum.Türkiye’nin bir milli gelişme tarihi var. “150 yıldır bize başkalarının hikayesi anlatıldı şimdi kendi hikayemizi yazma zamanı” ifadesi, kendimize ait tarihi AKP’den başlatmak anlamında okunabilir .Bir not: Kalın, Marx’ı programda adalet talep eden bir düşünür olarak tasvir ediyor ve bu anlamda manifestonun altına imza atıyor. Adaleti de “işçinin hakkını verin” çağrısı olarak yorumladı. Bu gerçek Marx değil. Yani Kalın bilimsel sosyalizme gönderme yapmıyor.

"Modernleşme" konusu Çin'de de geniş tartışmalara neden oluyor. Çin Komünist Partisi (ÇKP), Mao'nun çözümü olan Yeni Demokratik Devrim teorisiyle devrime önderlik ediyor. ÇKP, Çinlileştiği oranda güçleniyor.

[11/8 13:37] Adnan Akfırat: "Modernleşme" konusu Çin'de de geniş tartışmalara neden oluyor. Çin'de de Batı'dan çağdaşlık ithal etmeyi savunan Tanzimatçı bir akım var. Çincenin kendine özgülüğü ve her yeni kavrama Çince karşılık bulma geleneği bizimkine göre işlerini kolaylaştırıyor. Mao'nun o zamanki çözümü "yeni demokrasi" diye adlandırmak. ÇKP, Yeni Demokratik Devrim teorisiyle devrime önderlik ediyor. ÇKP, Çinlileştiği oranda güçleniyor. 1949'dan sonra, modernleşme terimi, bir felsefi akım olarak değil gelişmenin hedefi olarak, çağdaşlaşmayı işaret etmek için kullanılıyor. Tunca Arslan'ın naklettiği "dört modernleşme" gibi.

[11/8 13:45] Mehmet Perinçek: Buradaki önemli ayrım şu: Çağdaşlaşmak demek, Batılılaşmak değil. Her ülkenin kendine özgün çağdaşlaşma süreçleri ve yöntemleri var. Batı modelinin kopyalanması zaten çağdaşlaşmaya değil, "Araba Sevdası"ndaki gibi çarpık bir kültürün oluşmasına neden oluyor. Yanlış olan çağdaşlaşmak değil, Batılılaşmak. Çağdaşlaşmak, devrimin devrimciliğin özünde var. Çağdaşlaşmanın içinde geleneğini sürdürmek de var. Zaten o gelenekten beslenmeden bir çağdaşlaşmak da mümkün değil. Gelenekten koparak sadece Batılılılaşılır.

Batı modelinin kopyalanması zaten çağdaşlaşmaya değil, "Araba Sevdası"ndaki gibi çarpık bir kültürün oluşmasına neden oluyor.

[11/8 13:49] Kuntay Gücüm: Bildiğim kadarıyla 4 modernleşme programının ilk defa Soner Yaçın’ın iddia ettiği gibi 1975’de değil Çu Enlay tarafından 1964’de Üçüncü Ulusal Halk Kongresine sunulan hükümet çalışmaları raporunda dile getirildiği kabul ediliyor. Raporun giriş bölümündeki konuşma Pekin’de 1978’da İngilizce yayınlanan Çu Enlay seçme eserler 2. Cilt 458-461 sayfalarda yer alıyor. Bu bölümünün Türkçesini Teori dergisinin 2018 aralık sayısında yayınlamıştık. Metinde modern ve modernizasyon sözcükleri kullanılıyor. Fakat Kalın’ın cümleleriyle birleştirildiğinde tek sözcük iki ayrı kavram olduğuna dikkat etmeliyiz. Biri toplumsal ilişkilerin biçimini, diğeri üretim ve savunmada kullanılan teknolojiyi ifade ediyor. Üretici güçler ve toplumsal ilişkiler arasındaki bağlantı, içerik farklılıklarını ortadan kaldırmaz. Fakat Çin metinlerinde modern sosyalist bir ülke ifadesi de var. Bunun içeriğini değerlendirmek lazım.

[11/8 13:50] Mehmet Perinçek: Devrimcilikte de süreklilikler ve kopuşlar var. Batılılaşmada sadece kopuş var ama yerine koyduğun çağdaş bir şey yok. Yerine sadece sana ait olmayan Batı modelini koyuyorsun, o sebeple geçmişin tortularından da tam anlamıyla kurtulamıyorsun.

Mehmet Akif

[11/8 14:00] Mustafa İlker Yücel: İttihat ve Terakki içerisinde Tanin başyazarı Muhittin Birgen gibi sola yatkın, Mehmet Akif Ersoy gibi de İslamcı damarı kuvvetli olan isimler vardı. İbrahim Kalın'ın son konuşması bağımsızlık vurgusu ve anti emperyalist tutumu sebebiyle Hürriyet İtilaf veya Ahrar’cı olarak değil -kendisi belirtmese de- İttihat ve Terakki'nin sağ kanadının görüşlerine uygundur. İslamcı yazarların bir bölümünün "İngiliz Kemal" saldırganlığından "Mustafa Kemal Osmanlı paşasıydı" fikrine gelmelerinin en önemli sebebi tarihte "uzlaşma" aramalarıdır. Sahiplenmenin ön adımları başka nasıl olur? Biz şimdi tarihteki zıtlaşmaları kaşımak ve göz önüne getirmek yerine millici tutumu ilerletecek, derinleştirecek tartışmalar yapmalıyız. Burada netleşirsek etkileme oranımız artar ve yönlendirme kabiliyetimizi göstermiş oluruz. Öbür türlü tarihteki kavgaları tekrar etmenin ötesine geçemeyiz.

- YARIN DEVAM EDECEK -
‘150 yılı’ somut ortaya koymadı Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız....
'İbrahim Kalın’ın Eski -Yeni Dünyası' Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız....
'Birleştiren vurgu: Bağımsızlık!' Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız...
‘Son yılların hikayesi’ nereden güç alıyor? Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız...
Sonraki Haber