Çatışmanın sıfır noktasından bildiriyoruz-2: Azovstal: Lütfen ışıkları kapatın

Azovstal'de Nazi ve Pagan işaretleri duvarlara kazınmış. Buradan çıkarılan yabancı savaşçılardan birinin ilk sözü, 'Lütfen ışıkları kapatın.' olmuş

Azak Denizi’ne doğru yaklaştıkça sıcaklık ve çatışmanın yarattığı yıkım artıyor.

Mariupol’un girişindeyiz. Şehir yoğun çatışmaların sonrasında Rus kuvvetlerinin kontrolüne girmiş.

İsabet almamış bina yok gibi….

Şehrin dört bir yanına Rus bayrakları asılmış. Bu saatten sonra buraların tekrar Ukrayna toprağı olması gerçekten uzak bir ihtimal.

PLAJDA GÜNEŞLENENLER VE MAYINLAR

Dünyada yaşanan tahıl kriziyle beraber stratejik önemi artan Mariupol Limanı’na doğru ilerliyoruz.

Deniz kıyısında insanlar, yıkılmış binalara ve süren çatışmalara aldırış etmeden denize girmeye devam ediyorlar.

Tek bir sağlam binanın dahi kalmadığı liman tamamı ile Rusların kontrolünde.

Önümüzde Azak Denizi ve Rus Donanması’na ait hücumbotlar var.

‘TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR TAHIL YOLU’

Donetsk Halk Cumhuriyeti Başkanı Denis Puşilin, bölgeyle ilgili basını bilgilendirmek üzere limanın ortasına ilerliyor. Puşilin’in gelmesiyle beraber askerlerin ve tepemizde uçuşan droneların sayısı artıyor.

Puşilin konuşmasında, süren çatışmalar (Ukrayna ordusunun saldırıları sürüyor ve hava savunma sistemleri aktif durumda), altyapı sorunlarının giderilmesi (su, elektrik ve gaz dağıtımında halen sorunlar yaşanıyor) ve yerinden olan insanların yerleştirilmesi konularına değiniyor.

Puşilin’e Türk ve Rus donanmalarının Karadeniz’de tahıl koridoru oluşturma projesini soruyoruz. Cevabı şu şekilde; “Türkiye önemli bir tahıl ve ticaret yolu…Kimse kendine şu soruyu sormuyor, Türkiye nasıl oluyor da 8 yıldan bu yana sürekli yüksek oranda kömür satışı yapıyor? (…) Türkiye ve Rusya arasında tahıl meselesinde bazı konularda anlaşma var.” Bu durumun “çok olumlu karşıladığını” da sözlerine ekliyor.

Puşilin’e göre “Ukrayna, limanların kontrolünü elinde tutmak ve güvenliğini sağlamak için tahıl meselesini abartıyor”

Ziyaretimizin bir başka aşamasında görüşme fırsatı bulduğumuz yine bir liman ve tahıl şehri olan Berdyansk’ın başındaki isim Alexander Saulenko ise “Türk şirketlerinin kendilerinden buğday almak istediğini fakat henüz gerçekleşen bir satışın olmadığını” belirtirken, “Türkiye dost bir ülke” ifadelerini kullandı.

‘CESET DEĞİL KAN KOKUSU’

Ve çatışma alanlarındaki yolculuğumuzun gazetecilik adına en ilgi çekici yerindeyiz… Azovstal.

Bir zamanlar Avrupa’nın en büyük demir/çelik fabrikası olan bu yer şimdi Rusya ve Ukrayna arasında süren çatışmanın sembollerinden biri haline geldi.

Neonazi grubu olan Azak Taburları bu fabrikanın dehlizlerinde yaklaşık 3 ay boyunca Rus ordusundan saklandı. Fakat sonunda teslim oldular.

Fabrikanın ana giriş kapısındaki kontrol noktasını geçiyoruz. Tank ve yanı başında gerilmiş brandanın altında askerler sigara içip birbirleriyle şakalaşıyorlar.

İlerledikçe manzara ağırlaşıyor, yanmış iş araçları, kamyonlar ve askeri araçlar…Yerlerde kovanlar, patlamamış mermiler ve hatta silah parçaları… Koca bir demir ve taş yığını adeta toz olmuş.

Yıkım kelimesinin sözlükteki anlamını karşılayan bir manzara… Keskin bir koku. Daha önce uzun yıllar Suriye’de görev yapmış bir gazeteci benzer bir kokuyu Halep şehrindeki çatışma bölgesinden hatırlıyor. “Ceset değil fakat kan kokusu.” diye ekliyor.

Askerler, kesinlikle onların adımlarını takip etmemizi ve hiçbir şeye dokunmamamızı söylüyor.

Kızgın güneşten, karanlığa ve ağır bir rutubete doğru ilerliyoruz.

Zifiri karanlık. Askerlerin silahlarındaki fenerler ve kameraların ışıkları yolu aydınlatıyor.

Daracık koridorlardan geçiyoruz. Koku ağırlaşıyor. Daracık bir odaya onlarca ranza sıkışmış, yerlerde kıyafetler, kovanlar ve birçok dergi, kitap, fotoğraf var.

Nazi ve Pagan işaretleri duvarlara kazınmış.

Kapıların yanlarında kablolar var. Askerler, imha edilmiş bubi tuzakları olduğunu söylüyorlar.

Yerin altına doğru inmeye devam ediyoruz. Karanlık kör edici bir hal alıyor. Önümüzdeki askeri hızlı adımlarla takip ediyoruz. Duvarları Hintlerin çivili yatağını andıran bir koridordan geçiyoruz.

Evet, insanoğlu her duruma uyum sağlayabilir. Buradan çıkarılan yabancı savaşçılardan birinin ilk sözü, “lütfen ışıkları kapatın” olmuş.

Yerin kat be kat altında hala cesetlerin olduğu bilgisi paylaşılıyor. Döşenen mayınlar nedeniyle, oldukları yerden çıkartılmaları zor.

Geldiğimiz yerden geri dönüyoruz. Gazetecilerin bir kısmı çekim yapmak için içeride kalıyorlar. Dik merdivenleri tırmanıyoruz ve yeniden gün ışığı…

‘ŞEYTANIN İNİ’

Fabrikanın çıkışında bulunan kontrol noktasındaki askerlerin yanına oturuyorum.

Tamamına yakını Donbass bölgesinden gelmiş. Çatışmalara katılıp katılmadıklarını soruyorum. Sadece “evet” diyorlar. Sessizlik.

Yabancı savaşçıları soruyorum. Sakallı ve diğerlerine göre daha yaşlı olan sözü alıyor; “Çok sayıda Polonyalı vardı. Cesetlerin çoğu da onlara ait. Onun dışında Amerikalıları ve Fransızları gördük.”

Peki şimdi ne olacak? Burası fabrika olarak yeniden mi inşa edilecek? İçlerinden biri park olacağını söylüyor…Diğeri ise “Disneyland gibi burası da Rusyaland olacak.” diyor gülerek. Ve ekliyor “Şeytanın ini tamamen yıkılacak.”

Sonraki Haber