CEM GÜRDENİZ/ Donanmanın 1936 Malta seyri ve bugün

Mustafa Kemal'in Lozan'dan sonra en büyük diplomatik zaferi Montreux Sözleşmesidir. 20 Temmuz 1936'da imzalanan bu sözleşme sayesinde Anadolu, 13 yıldır ayrı bırakıldığı Türk Boğazları ile tekrar buluşuyor, ulusal sınır bütünlüğü sağlanıyordu. Montreux'ye giden yolun taşlarını, 1928 yılında Bahriye Bakanlığının kapatılmış olmasına rağmen Cumhuriyet Donanması döşüyordu. Güçlü bir donanma olmadan Boğazların savunulma sorumluluğunun tekrar Türkiye'ye bırakılması hayal bile edilemezdi. Montreux Sözleşmesi ile Boğazların geri alınması yeni Cumhuriyete büyük saygınlık kazandırdı.

ATATÜRK DONANMAYI AKDENİZ'E GÖNDERİYOR

Montreux Sözleşmesinin imzalanmasından 40 gün sonra, Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul'daki işgalci İngiltere'nin can düşmanı olan Atatürk'ün ayağına, İngiliz Kralı VIII. Edward geliyordu. Ziyaretini 3-6 Eylül 1936 tarihleri arasında gerçekleştiren Kral, Atatürk ile görüşmelerinde Türk Donanmasına ait bir filonun Akdeniz'deki İngiliz ana deniz üssü olan Malta Adası'nı ziyaret etmesini istedi. Bu teklif, Atatürk tarafından kabul edildi.

Atatürk'ü bu karara iten temel nedenler arasında, en az donanmanın eriştiği gücü sergileyecek stratejik faktörler kadar, on sene önce Karadeniz Yolcu gemisi ile Avrupa limanlarında Türkiye'yi tanıtan sergi gemisi uygulamasının başarılarının izleri de vardı. Atatürk 1925 yılında, Türkiye'yi dünyaya tanıtacak bir proje yapılmasını gündeme getirince Dışişleri Bakanı Ali Cenani Bey, sergi gemisi fikrini ortaya atmıştı. Sergi gemisi olarak, Seyr-i Sefain İdaresinin 4700 tonluk Karadeniz gemisi görevlendirilmişti. 12 Haziran 1926 günü, Karaköy'den fora eden gemi, 12 ülkede 16 limanı ziyaret etti. 5 Eylül 1926 günü İstanbul'a döndüğünde geride 10 bin mil bırakmıştı. Gemiyi kabaca 65 bin kişi gezmiş, gemide Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) konserlerinin de verildiği 16 balo düzenlenmişti.

Bu kez sıra, Cumhuriyet Donanmasındaydı. Bu bir ilk olacaktı. Yaklaşık iki ay süren hazırlıklardan sonra; TCG Yavuz muharebe kruvazörü, TCG Kocatepe ve TCG Zafer muhripleri, TCG I. İnönü, TCG Sakarya denizaltıları ve TCG Erkin yatak gemisinden oluşan Türk Filosu 16 Kasım 1936 sabahı İstanbul'dan ayrıldı. O dönemde altıncı sayısını çıkaran Türk Ticaret Kaptan ve Makinistler Cemiyeti meslek dergisinin başyazısı, kamuoyunun donanmaya bakışı açısından ibret vericidir.

"...Türk denizcileri yıllardan beri ilk defa olarak bir bütün halinde Çanakkale Boğazı'ndan çıkıp uzaklara gittiler. Denizlere yıllarca hükmeden Türk Donanmasının eski aşinası, dedelerinin eski sevgilisi Akdeniz'e dostluk ziyaretlerine gittiler.. Evet gittiler. On sekiz milyonun kalbini heyecanlara boğarak gittiler. Artık Akdeniz'de yıllar süren hasret diniyor. Lakin az beklenmedi. Kabuslar içinde yıllar süren bir hasretten sonra bu hasretin sonunu bildiren bir kucaklaşma...Bu Tanrının bile imreneceği bir tablodur..."

MALTA SÜRGÜNLERİNDEN 17 YIL SONRA

TÜRK FİLOSU MALTA'DA

Filo, 20 Kasım 1936 günü saat 06.00'da Malta yakınlarında iki İngiliz muhribi tarafından karşılandı. Altı gün süren ziyaret başarılı geçti. Türk Donanmasının Malta ziyareti iç ve dış basında da önemli yer aldı. Ziyaret sonunda İngiliz Akdeniz Filo Komutanı Oramiral Dudley Pond, "Akdeniz'e 1827 Navarin Baskını'ndan sonra, Türk Donanmasının ilk çıkışı" olarak nitelendirdiği bu ziyareti övmüştü. Balkan savaşından sonra Türk Donanması ilk kez toplu halde Akdeniz'e çıkmış ve bu yüzyılın başından itibaren en büyük rakibi ve düşmanı olan İngiliz Donanmasını "Malta Sürgünlerinden" tam 17 yıl sonra ana üssünde ziyaret ederek dostluk gösterisinde bulunmuştu.

YUNAN KIRALI PİRE'DE YAVUZ'A GELİYOR

Filo, dönüşte Yunanistan / Pire'nin Faleron Limanına geldi ve burada törenle karşılandı. Yunan halkı Türk Filosuna yakın ilgi göstermiş, özellikle mübadele sonunda Türkiye'den ayrılmak zorunda kalan Rumlar gemilere akın etmişti. 30 Kasım 1936 tarihinde Yunan Kralı II. Georgios, TCG Yavuz'a geldi ve iki saat kaldı. Büyük Taarruzdan 13 yıl sonra gerçekleşen bu ziyaretin Yunan siyasi çevreleri üzerindeki psikolojik etkisi çok büyük oldu. Donanmanın Malta seyri, Montreux Sözleşmesi ile Boğazları geri alan bir milletin donanmasının kendini uluslar arası arenada ispat etmesiydi. Türk Donanması en yeni gemileri ile Akdeniz'in huzuruna çıkmış ve Montreux sözleşmesi ile Boğazların egemenliğini geri almış bir ulusun kısa sürede oluşturduğu deniz gücünü gururla dünyaya göstermişti. Diğer taraftan her geçen gün emperyalizme yönelen faşist İtalya'ya da ciddi bir mesaj verilmişti.

2010-11 UYGULAMALARI

Türk Donanması bu uygulamayı 74 yıl aradan sonra 2010 ve 2011 yıllarında iki ayrı deniz görev grubu ile tekrarladı. İlkinde Akdeniz, ikincisinde Hint Okyanusu'nda varlık gösterildi. Her iki faaliyet asıl olarak Donanma Diplomasisine, kısmen de Ganbot Diplomasisine yönelikti. Her iki görevlendirme aslen denizlerdeki ulusal çıkarlarımızı koruma ve geliştirmeye yönelikti. Ancak her iki uygulama da, emperyal yapı ve yurt içi, işbirlikçileri tarafından ağır şekilde cezalandırıldı. Amirallere Suikast, Poyrazköy, Kafes, Balyoz ve Askeri Casusluk kumpasları ile bu seferleri planlayan, uygulatan, uygulayan üst seviye tüm yurtseverler tutuklandı. Her iki görev grubunun komutan, kurmay başkanı ve komodorları ile gemi komutanlarının neredeyse tümü 9 Ekim 2013 Yargıtay Balyoz kararı ile hüküm giyen 34'ü Amiral 134 denizci arasındadır. 1 Mayıs 2014 günü kaybettiğimiz Balyoz kumpası şehidimiz Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp, Hint Okyanusu Görev Grubunun başarılı Komodoru idi.

AFRİKA GÖREVİ

Bu arada çevre denizlerde, deniz çıkarlarımızın yegâne koruyucusu olması gereken, ancak kumpas davalar sonunda ulusal çıkar odaklı strateji üretme yeteneğini kaybeden donanma, dört savaş gemisi ile Mart ayında Afrika seferine çıktı. Aklı başında herkes bu seferi sorguladı. Donanmanın komuta yapısı çökmüş, en iyi denizcileri tasfiye edilmiş, rütbe ve makam hırsızları türemiş, Kıbrıs'ın kaybedilmesine ramak kalmış, Karadeniz'de siyasi konjonktür alt üst olmuş, Ege'de Yunan sahil güvenliği karasularımızda balıkçılarımıza ateş eder duruma gelmiş bir durumda bu görev grubu Afrika'da ne yaptı? En kıymetli unsurlarımızdan birisi olan açık deniz tankerinin 100 günlüğüne anavatandan uzaklaşmasına nasıl onay verildi? Güney Afrika Cumhuriyetinde füze atışları yapıldı mı? Bu seferin maliyeti ne oldu? Özetle bu seferin stratejik gerekçeleri, ulusal çıkarlarımıza doğrudan katkısı ve mali portesi Türk halkına açıklanmalıdır. Türk halkının ve denizcisinin morali ulusal çıkarları koruyarak yükseltilir. Ulusal çıkarların korunması da ulusal onurun korunması demektir. Unutmayın 1936 yılında belki MİLGEM'i yapamıyorduk ama ulusal onurumuz vardı.

Sonraki Haber