Cennet ve cehennem arasındaki ince çizgi: Zanzibar
Zanzibar’ın önünde uzun bir yol var
Tanzanya’daki yorucu ama mutlu safari sonrası dinlenmek üzere “güneş-kumsal-deniz” cenneti Zanzibar’a gitmek üzere minik bir uçakla Arusha havaalanından havalandık. 1 saat 20 dakika süren türbülansı bol uçuşta, uçağın çatırdayarak her bir sallanışı yüreğimizi hoplattı ama Tanzanya anakarasını bırakıp Hint okyanusuna çıktıktan sonra aşağıdaki küçük adacıklar ve kayalıklar, bembeyaz kumsallar, mavinin en mavisi deniz o kadar güzeldi ki endişelerimiz bitti. Yine de Zanzibar adalar topluluğunun en büyük adası olan Unguja’nın Abeid Amani Karume uluslararası havaalanına indiğimizde rahatladık. Havaalanına adını veren Abeid Amani Karume, Zanzibar’ın devrim sonrası ilk cumhurbaşkanı.
Adanın kuzey ucundaki otelimize giderken Zanzibar şehrinin kenar semtlerinden geçtik. Sarı sünger yatak satan mağaza çokluğu dikkat çekiciydi. İnsanlar yatakları yuvarlayıp denk yapıyor, sırtlarına alıp yola koyuluyordu. Şehir trafiği karmakarışık ve yollar insan doluydu. Modern binaların eski binalarla karıştığı mimari açıdan hiçbir özelliği olmayan semtlerdi. Şehirden uzaklaştıkça yoksulluk arttı. Yol boyunca ayaklarında ayakkabı, terlik olmayan çocuklar, yetişkinler gördük. Yol kenarlarında evi olanlar bahçesinde yetişen meyveleri, sebzeleri evinin önündeki küçük tahta tezgâhta satıyordu. Açık kapılardan evlerin toprak zeminli olduğu da görülüyordu. Muhtemelen tek göz evlerdi. Çoğu evde tuvalet olmadığı gibi her evde akan su olmadığı da belliydi. Hemen her köy yakınında hayrat çeşmeleri gördük.
Adım başı cami, mescit, medrese ve Kuran kursları görmek çok şaşırtıcıydı. Tabelaları Arapça, Swahili ve bazen de İngilizce olan bu dini kuruluşların önündeki çoğu erkek kalabalıklar da şaşırtıcıydı. Hararetli tartışmalar var gibiydi. Bazılarının önünde kadınlar ve kız çocukları da vardı ama onlar ağaç altlarında kümelenmişti. Yüzleri hariç başları kapalıydı ve giysileri vücutlarını tümüyle örtüyordu. Geçtiğimiz küçük köy/nahiyelerde okullardan çıkan kız öğrencilerin de başları kapalıydı.
Bir süre sonra çoğu kısa minareli camileri, mescit ve medreseleri saymayı bıraktım.
Mobil telefon kartları satışı ve para transferi yapılan minicik derme çatma kulübeler de dikkat çekici sıklıktaydı. Benzer kulübeleri anakara kısmında da görmüştük. Şehirde para kazanıp köydeki akrabalarına para göndermek isteyenler için en emin yol demişlerdi, para iki dakikada gönderilen kişiye ulaşıyormuş. Demek ki Tanzanya’da en çok duyduğumuz “pole pole-yavaş yavaş” lafına uymayan bir hız geçerliydi para işlerinde.
Zanzibar’a bir Cuma günü gitmiştik, düğünler en çok hafta sonu yapılırmış, gerçekten de köylerin arasından geçerken kadınların başlarının üzerinde taşıdıkları sepet ve tencerelerle bazı bahçelere doğru gittiklerini o bahçelerde de heyecanlı bir eğlence hazırlığı olduğunu gördük. Herkes süslenmiş, en güzel elbiselerini giymişti. “Tanrı misafiri” olarak bir düğüne gidebilmeyi çok isterdim.
Yemyeşil bir coğrafyada ilerliyoruz. Belli ki bu topraklar da Anadolu toprağı gibi bereketli, ne ekersen yetişiyor. Nereye baksak meyve ağaçları, yeşillikler ve ekili tarlalar görüyoruz. Toprak, Tanzanya’da bazı yerlerde gördüğümüz gibi kırmızı.
BAHARAT ÇİFTLİĞİ
Otel yolunda yerli halkın shamba dediği bir baharat çiftliğine uğruyoruz. Minik bir orman görünümünde bir baharat cenneti. Tarçın, karanfil, vanilya, zencefil, zerdeçal, Hindistan cevizi ve bizde küçük Hindistan cevizi diye bilinen muskat dışında avokado, papaya, Jack meyvesi, ananas gibi birçok baharat ve meyvenin bitkisini, ağacını görüyoruz, her şey güneşin verdiği tat ve kokuyla müthiş lezzetli. Hayranlıkla bir gencin dümdüz Hindistan cevizi ağacına tırmanmasını izliyoruz. Kozmetik sektöründe kullanılan ve “kırmızı” boya veren bitkiyi güzelce dudaklarına, göz kapaklarına sürerek bize gösteri yapan çiftlik görevlisi delikanlıya, saz yapraklarından hemencecik bir sepet ya da şapka örüveren diğer görevliye teşekkür ederek ayrıldığımızda park yerinin yanında Türk bir çiftin yaptırdığı su hayratını görüyoruz.
ZANZİBAR
Zanzibar Hint okyanusunda bir adalar topluluğu. Zanzibar diye bilinen Unguja, en büyük ada. Tanzanya’nın anakarasındaki kıyı şehrine Bagamoyo’ya uzaklığı 40 km. Unguja kuzeyden güneye 85 km, doğudan batıya 40 km. Bir de Pemba adası var. Diğer adalar ufak, bazılarında yerleşim çok az. Unguja adasının en büyük şehrinin adı da Zanzibar. Karışıklığı önlemek için en iyisi Zanzibar deyip geçmek. Zanzibar’daki eski ve tarihi şehir merkezinin adı ise Stone Town (Taş Şehir).
Balıkçılık ve tarım yapılan adada karanfil, Hindistan cevizi ve özü, deniz yosunları önemli ihracat ürünleri. Son yıllarda safari turlarıyla birlikte sunulan deniz-güneş turizmi oldukça önem kazanmış.
ZANZİBAR TARİHİ
Zanzibar’a ilk insanların 3-4 bin yıl önce Afrika’dan geldiği sanılıyor. Antik Mısır, eski Roma derken Pers krallığından, Arap yarımadasından ve Hindistan’dan tüccarlar ve İslam dini gelmiş. Şiraz şehrinden gelenler 12. yüzyıla kadar adaya hâkim olmuşlar, buranın yerlisi olan Afrikalı Bantularla kaynaşmışlar. Tabii Bantu dili ve Arapça da birbirine karışmış, Swahili doğmuş ve Afrika’nın orta ve doğusunda herkesin anlaştığı ortak dil olmuş! Arapça kökenli tanıdık kelimeler çok. Hani 3-4 ay buralarda yaşasak Swahili konuşabiliriz gibi geliyor.
Zanzibar, Afrika’yı Asya, Orta Doğu, Gujarat (Gucerat) Sultanlığına bağlayan bir köprü, tüccarlar için bir durak haline gelmiş. Kumaş, metal, silah getirip fildişi, baharat, köle götürmüşler. Umman Sultanı adaya hâkim olunca ada köle ticaretinin de merkezi olmuş.
1500 yıllarında adayı ve baharat yollarını Portekizliler ele geçirmiş. Zanzibar bir süre Portekiz ve Umman Sultanlığı çekişmesinin ortasında sürekli el değiştirmiş. 1600 yıllarında Umman Sultanı yeniden adaya hâkim olmuş. 1700 yılları Zanzibar’da köle ticaretinin hızlandığı yıllar. Umman Sultanları 1800 yıllarında merkezlerini Maskat’tan Zanzibar’a taşınmışlar, adadan Doğu Afrika kıyılarına ve Afrika içlerine doğru yayılmışlar. Bu dönem Zanzibar’ı yöneten Bû Said hanedanından “Umman Aslanı Said Bin Sultan” 1833’te ABD’yle bir anlaşma yaparak onlara Afrika’nın doğusunun kapısını açmış. 1837’de şimdiki Kenya’nın Mombasa şehrini işgal eden Umman Aslanı, Amerika’ya gemi dolusu mal göndererek ticareti de başlatmış. Hindistan ve İran’dan eğitmenler getirerek ordusunu yenilerken Amerikan silahları almayı da ihmal etmemiş. Bu arada hanedanını da 36 çocukla bereketlendirmiş!
İNGİLTERE VE ALMANYA’NIN DOĞU AFRİKA İŞTAHI
Bu adanın bölgedeki stratejik konumu, yer altı ve yer üstü zenginlikleri çok geçmeden İngiltere’nin de ilgisini çekmiş. Amacı Hindistan’a giden yolları kontrol etmek ve adanın zenginliklerini ele geçirmek olan İngiltere medeniyet getirme, köleliğe son verme gibi “yüksek insani hedeflerle” işe sahil kesimlerini işgal ederek başlamış. 1890 yılında adaları sahiplenmiş. 1896’da Zanzibar Umman Sultanı İngilizlere baş kaldırınca, İngilizler sultanın sarayını 45 dakika denizden bombalamış ve başına yıkmış. Tabii sultan teslim olmuş. Dünyanın en kısa savaşı olarak tarihe geçen bu savaş sonrasında İngilizler adada kimin sultan olacağına da karar vermeye başlamışlar. İngilizler yetmezmiş gibi bir de Almanlar gelmiş bölgeye. Berlin konferansında Afrika kapışılırken Almanlar Doğu Afrika’yı kapmış ama Zanzibar’ı İngilizlerden koparamamış. Aksine İngiltere Zanzibar’ı himayesine almış, 1963 yılında Zanzibar bağımsızlığını kazanana kadar bırakmamış.
ZANZİBAR DEVRİMİ
Bağımsızlığını kazanan Zanzibar’da üç parti koalisyon kurar ama sular durulmaz. Bir yıl sonra Arapları ve Hintlileri hedef alan bir ayaklanma devrime dönüşür, Sultan Umman’ı terk eder. Söylenenlere göre 20 bin civarında Arap ve Hintli öldürülür. Tanganika’daki bağımsızlık mücadelesinde Nyerere’ye destek veren Afro-Shirazi Partisi (ASP)’nin lideri Devrim Konseyi Başkanı Abeid Karume yönetimi ele geçirir. Sağ kalan Arap ve Hintliler Zanzibar’ı terk eder. Zanzibar, Tanganika ile birleşir, Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti kurulur.
Zanzibar, Tanzanya’nın yarı otonom bölgesi olurken, Zanzibar devlet başkanı Tanzanya Cumhurbaşkanı yardımcısı ilan edilir. Otonom bölgenin başkenti ve idari merkezi ise Stone Town olur.
Bir süredir Zanzibar’ın tam özerklik istediği biliniyor. Sanki stratejik önemdeki bu adalarda yeni hegemonya savaşı dini tarikatlar ve cemaatler üzerinden yürütülüyor gibi. Bir zamanlar Hariciler, Kadiriler, Ahmediyye ile başlayan akımlar Şiiler, Şafiler, Sünnilerle devam ediyor, hatta FETÖ’cüler dahi adadaymış. Belli ki İran, Suudi Arabistan, Mısır dini sahadaki aktörler, tabii ABD ve diğerleri de.
Zanzibar’da Türkiye Maarif Vakfının devraldığı Tanzanya Zanzibar Maarif Okulu ve 15 Temmuz Şehitler Külliyesi Hacı Ayşe Var Koleji dışında bir de Hatice Yentürk’ün kurduğu Assalam Vakfı eğitim kurumları olduğunu öğreniyoruz.
VASCO DA GAMA, LİVİNGSTONE, FREDDİE MERCURİY
Hindistan deniz yolunu bulmaya çalışan Vasco da Gama 1499 yılında Zanzibar’a geldiğinde kendi gemilerinden daha büyük olan “Chandan” isimli gemiyi görür ve kimliğini gizleyerek Afrikalı tercümanıyla Gujaratlı bir tüccara ait olan gemiye gider. Konuşurken tüccara kendisinin de Hindistan’a gitmek istediğini söyler. Tüccar yola çıkacaklarını, isterse kendilerini takip edebileceklerini söyler. Basit bir yalan Portekizlilere Hindistan yolunu açarken Zanzibar’ı da Portekiz İmparatorluğu’nun eline düşürür. Sonra Fransızlar ve ardından da İngilizler bu deniz yolunu kullanmaya başlar.
1860 yıllarında Afrika’yı keşfetmeye çalışan David Livingstone, John Hanning Speke, Verney Lovett Cameron gibi Avrupalı kâşif ve misyonerlerin yolu da hep Zanzibar’dan geçer. Livingstone’un keşif hazırlıkları sırasında Zanzibar’da kaldığı ev bugün bir müze. Livingstone Nil’in kaynağını ararken bugün Zambiya sınırlarında kalan bir bölgede hastalanır, ölür. Yardımcıları Livingstone’un kalbini çıkarır, bir ağacın altına gömer. Bedenini 2 hafta güneşte kuruttuktan sonra Zanzibar’a götürürler. Oradan da İngiltere’ye. Kalbinin gömülü olduğu ağaç zamanla devrilir. O ağaçtan yapılan büyük bir haç o günden bugüne Stone Town’daki Anglikan Katedrali’ne asılı durur.
Asıl adı Farrokh Bulsara olan Freddie Mercury ise Hindistan Gujarat’tan İngiliz sömürge yönetiminde çalışmak üzere Zanzibar’a göç etmiş bir ailenin oğlu olarak Zanzibar’da doğar. Aile esasen İran kökenli ve Zerdüşt’tür. 8 yaşındayken ailesi tarafından okuması ve karışıklıklardan korunması için Bombay’da yatılı bir okula gönderilir. Devrim yıllarında Araplar gibi kıyıma uğrayacaklarından korkan aile de Zanzibar’ı terk eder. Mercury yıllar sonra Queen grubunu kurar. Eşcinsel kimliğiyle doğduğu adada kabul görmeyeceği için Zanzibar’ı hiç ziyaret edemez. 45 yaşında AİDS nedeniyle ölür. Doğduğu ev bugün Stone Town’da bir müze. Müzenin dış duvarını Mercury’nin “ben yıldız olmayacağım, efsane olacağım” sözü süslüyor.
STONE TOWN / TAŞ ŞEHİR
2000 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınan Stone Town, daracık sokaklarında Arap, İran, Hint, Afrika etkilerinin açıkça görüldüğü, mimari açıdan farklı binalarıyla çok keyifle gezilen bir şehir merkezi. Geleneksel binaların dış duvarı boyunca uzun taş basamaklar hem şiddetli yağmurlarda kaldırım gibi kullanılıyormuş hem de duvar dibi sohbetleri için. Binaların inanılmaz güzel oyma ahşap kapıları dünyaca ünlü ve koruma altında. Hint kökenlilerin binalarında kapıların üstü yuvarlak, refah belirtisi olan lotus çiçekleriyle, pirinç alaşımla süslenmiş. Arap kökenlilerin ise dikdörtgen, Arapça oymalı. Evlerin ahşap cumbalarla süslü pencereleri, ahşap dekorlu verandaları, çatı manzaralı minik kahvehaneleri derken tarih kokan, tertemiz, dar sokaklarda dolaşmak çok keyifli. Şehir içindeki oteller, antikacılar, ahşap ve oyma heykellerin, hediyeliklerin satıldığı küçük, büyük mağazalar çok güzel. Hint ve Arap kökenli kişilerin sahip olduğu işletmelerin sayısı da giderek artıyormuş. Şehir merkezinde turistlerin “saygılı” biçimde giyinmeleri bekleniyor.
Portekizlilerin kurduğu kilise sarayın bahçesinde. Eski Kale’nin avlusu hediyelik eşya satıcılarının pazarı olmuş. Hemen yanında Mucizeler Evi olarak adlandırılan görkemli bir yapı var. Tören sarayı olarak yapılmış. Zanzibar’da elektriği ve asansörü olan ilk bina olduğu için “Mucizeler Evi” denmiş.
Kapalı bir pazar yeri var. Bir bölümünde her türlü sebze, baharat ve Hint fıstığı (kaju) satılıyor diğer bölümde ise okyanus balıkları ve et satılıyor ama sıcakla birleşen kan kokusu rahatsız edici. Hemen yakınında “İzmir Eczanesi” ve kapısında Türk bayrakları asılı bir Türk lokantası gördük.
KAVSAR’IN OKULU
Daracık sokaklarda dolaşırken çocuklardan koro halinde yükselen Arapça sesler duyduk. Bir okulun açık pencerelerinden geliyordu sesler. Ziyaret etmek istedim. Pantolon ve uzun kollu bluzum olduğu halde başım açık olduğu için içeri almadılar. Bir süre dil döktükten sonra, içerden genç bir kadın elinde 2-3 metrelik bir örtüyle geldi, beni bir güzel sarıp sarmaladı ve okulu gezdirdi. 24 yaşındaki Kavsar, bu okuldan mezun olmuş ve şimdi orada çocuklara gönüllü eğitmenlik yapıp bir anlamda minnet borcunu ödüyor. Çok konuşkan, sempatik ve görevini zevkle yaptığı belli olan Kavsar ile önce okulda kız ve erkek çocuklarının bir arada olduğu tek sınıf olan ana okulu sınıfına girdik. Sonra kız-erkek sınıfları ayrılıyor. Küçük sınıflarda öğrenciler yerde, büyük sınıflarda ise sıralarda oturuyorlardı. Sınıflar çok kalabalıktı. Öğretmenlerin ellerinde kızılcıktan mıdır bilemedim ince uzun sopalar vardı. Aileler çok düşük ücret ödeyerek çocuklarını bu okula gönderiyormuş, hiç ödeme gücü olmayan ailelerin yardımına ise okul aile birliği ve sponsorlar koşuyormuş. Kavsar da yardımla okumuştu. Tanzanya Birleşik Cumhuriyet’ini oluşturan protokolde savunma, dışişleri ve mali işler yer alırken devletin en önemli görevlerinden biri olan eğitim dışarıda kalmış. Yani Zanzibar’daki yarı otonom yönetim adadaki eğitimin tek yetkilisi. Temel eğitim 10 yıl ve zorunlu. Seküler devlet okullarına giden öğrenciler de medreseye gidiyor.
KÖLE TİCARETİ
Zanzibar’da köle ticareti1873 yılında yasaklanmış ama kaçak yollardan bir süre daha devam etmiş. Yasaklanana kadar yılda yaklaşık 50 bin köle, esir pazarında satılırmış. Zulu savaşı sonrası köle ticareti patlamış. “Köle Müzesi” bu tarihi öğrenmek için gezilmeli. İngiliz Kilisesi 1879 yılında eski esir pazarının yerinde açılmış. Müze hemen yan tarafında. Bahçede bir çukurun içinde zincire vurulmuş köleleri temsil eden heykeller yaşanan acıların simgesi. Müze binasının alt katında kölelerin pazarda satılana kadar üst üste ve korkunç şartlarda tutulduğu kadınlar ve erkekler için ayrı küçücük iki zindan odası var. Şaşırmadık ama köle ticareti yasaklandıktan sonra dahi Fransa’nın Reunion ve Mauritius adalarında şeker kamışı üretiminde kullanmak üzere Zanzibar’dan kaçak yollardan köle aldığını öğreniyoruz.
OTELLER BAŞKA BİR DÜNYANIN TEMSİLCİSİ
Adanın kuzeybatısındaki otelimizin ne şehirde ne de geçtiğimiz köylerde gördüğümüz yaşamla hiçbir ilgisi yok. Bambaşka bir dünyadayız. Bembeyaz ve incecik kumlu kumsalları olan tatil köylerinde, çoğu anakaradan gelmiş yüzlerce güler yüzlü personel çalışıyor. Mükemmel bir dinlenme ve deniz tatili için eğlence, yemek, içki herşey fazlasıyla var. Tabii israfta! Otelin kapısının dışında yoksulluk varken tatil köyünün farklı lokantalarının zengin açık büfelerinde tabaklar dolusu yemek çöpe atılıyor. Çok yazık!
Denizde müthiş bir gel git olayı yaşanıyor. Gümbür gümbür gelen deniz her şeyi yutuyor. Geri çekilirken ise kumsalda türlü deniz kabukları, deniz yıldızları bırakıp gidiveriyor. Kıyılar halkın. Turistler gibi talih kuşunu arayan genç, yakışıklı, güler yüzlü Masai gençleriyle, satacakları 3-5 ahşap figürle evine ekmek götürme derdinde olan işportacılar da kıyılarda. Balıkçılar da ağzına kadar balık dolu ilginç teknelerini kıyıya yanaştırıyorlar. Balıklar kumlar üzerine atılıveriyor. Sonrasında da balıkları satın almak isteyen yerli halk ile balıkçılar arasında bir pazarlık başlıyor. İzlemesi çok keyifli.
Zanzibar’ın önünde uzun bir yol var. Dilerim mezhep kavgalarını körükleyenlerin tuzağına düşmeden sosyal ve ekonomik gelişmesini gerçekleştirir, yoksullukla mücadele eder, Zanzibar’ı herkes için dünya cenneti haline getirir. Yolu açık olsun!