ÇETİN DOĞAN/ ÇİÇEROYU ANLAMAK-(TAMAMI)

Ülkemizin birliğine dizliğine ihanet olarak değerlendirilebilecek bir eylemin ipuçları ortaya çıktığında, 2000 yılı aşkın süre önce yaşamış Çiçero'nun sözlerini anımsarım. Anımsamaklada kalmaz; duymayan, bilmeyen kalmasın diye, bıkmadan tekrar, tekrar yazarım. Konumuz geçtiğimiz hafta internete düşen “Oslo” görüşmeleri. Önce Çiçero'ya kulak verelim:

“Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla başedebilir. Fakat içerisindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır.Sınırlarrı zorlayan düşman silahlarını ve alemlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir. Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve onların argümanlarını kullanarak ulusun politik yapısına nüfuz eder, bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür, politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak ulusun yaşan gücünü elinden alır. Bir katil daha az korkuludur.”

Oslo görüşmeleri rutin ve olağan mı?

Toplumumuzun hatırı sayılır bir bölümünün, yavaş yavaş ısıtılan su dolu kazandan sıçrayamayan kurbağa misali, olan bitene tepkisiz kalışı endişe verici. Çiçero'nun değişi ile ulusun yaşam gücünü elinden alan hastalığın toplumumuzda yaygınlaşmasından korkar oldum. Toplumların değer ölçülerinde zamanla değişiklik olması doğaldır ama, işin özünde devletin temelini oyma, yıkma girişimleri olduğundan, bunları “ileri demoktasimizin” veya “terörle mücadelenin” icabatından saymak, saydırmaya çalışmak aymazlığın dik alasıdır.

Oslo görüşmelerine getirilen açıklamalar

Kanunun mugalatadan(laf kalabalığından) arındırılması için öncelikle devlet protokolünün zirvesindeki ilk üç zevatın yaptığı açıklamalarda öne çıkan noktaları özetleyelim. Ardından da bu açıklamalardaki yanlışları, tutarsızlıkları ortaya koymaya çalışalım:

Cumhurbaşkanı Gül, “yapılan görüşmelerin amacının terörü bitirmek olduğunu” belirterek MİT Müsteşar Fidan'a sahip çıktı.

TBMM Başkanı Çiçek, “Türkiye Cumhuriyeti ve onun hükümetleri üzerine düşen ne ise, diğer ülkeler hangi yöntemlere baş vurduysa, hangi yolu izlediyse, Türkiye de bunu yapıyor” demek suretiyle olan bitenin meşru bir zeminde, ülke yararları düşünülerek gerçekleştirildiğini vurgulamaya çalışıyor.

Başbaklan RTE ise önceki gün ABD'ye gitmek üzere hava alanındayken, “Ben hükümet terör örgütü ile hiçbir zaman görüşmedi, aksini iddia edenler iddialarını ispat edemezlerse şerefsizdirler dedim. Benim temsilcim olarak katılan Fidan, o dönemde MİT Müsteşar yardımcısıydı. Yani devlet memuru idi. Bu gibi durumlarda terör örgütü ile devletin istihbaarat birimleri görüşür” yolunda verdiği demeçle konuyu geçiştirmeye çalışıyor. Bu arada “Bunlar devlet ile hükümeti birbirine karıştırıyor” diyerek, muhalefeti aşağılamayı da ihmal etmiyor.

Açıklamalarda kavram kargaşası

Öncelikle kavram kargaşası içerisinde olanın sayın Başbakan olduğunu belirtelim. Ortada bir icraat var. Devletin icra organı hükümet. Hükümetin başıda RTE. Bu noktada MİT'in kuruluş kanununda görevi ve bağlantısı açıkça ortaya konmuş Doğrudan icranın başına bağlı olan bu kuruluşluşun esas görevi, devletin ulusal çıkarlarını tehdit eden istihbaratı temin ederek hükümete ve ilgili devlet kuruluşlarına bilgi vermektir. Kanunla MİT'e verilen görev kapsamında MİT elemanlarıo PKK dahil herkesle istihbarat temini amacıyla görüşür. İş PKK ile müzakere etmeye gelince, bunun hükümet tarafından yetkilendirilmesi gerekir. Eminim ki devlet arşivlerinde hükümet adına PKK ile görüşülebilmesi için MİT'e verilen özel yetki algısı bir not olarak da olsa, mutlaka bulunmaktadır. Yapılan görüşmelerin, bir sorgulama veya istihbarat teminine yönelik olmadığı açıktır. İstihbarat teminine yönelik olmadığı açıktır. Bu nedenle terör örgütü üyeleriyle yapılan görüşmelerin hükümet adına gerçekleştirdiği açıktır. RTE'nin yapılan görüşmelerde bir hükümet üyesinin bulunmamasını ileri sürmesinin hiçbir inandırıcı tarafı bulunmamaktadır. Görüşmelerden anladığımız kadar ile, tutanaklar da tutulmuş ve devlet arşivinde yerini almış olmalıdır. Bunlarında yakın zamanda gündeme gelebileceği (internete düşebileceği) ilgililerce dikkate alınmalıdır. Bu müzakerelerde, müzakereleri kotaran ve kolaylaştıran tarafın ABD olduğu anlaşılıyor. Vikileaks'in lideri bu yakınlarda İstanbul'a geleceğini biliyoruz. Kuruya ilişkisi bir ricada bulunulursa, gerçeğin ortaya çıkaması adına gereğini yapacağını sanırım.

Görüşmeler neden hatalıydı

Gerçeği gizlemenin ötesinde, bu görüşmelerde yapılan en büyük hatayı ortaya koyalım: Terör örgütünü onun ele başısını ve de siyasi platformlardaki sözcülerini, çözüm arayışlarında muhatap alınması, halkın temsilcileri olarak kabulü, sadece teröristleri cesaretlendirmekten öte birşeye yaramayacağı işin başında bilinmeliydi. Bu aymazlık içinde AKP'nin iktidarda bulunduğu dokuz yılda, terörün on kat artmasına hiç şaşırmamak gerekir. Sözüm ona terörü bitirmek için yapılan görüşmeler, terörün büsbütün artmasına yol açmıştır. Sayın TBMM Başkanı Cemin Çiçek'in Türkiye'nin başka ülkelerce izlediği yolu izlediğini ve gereğini yaptığını söylemesi de bilgi eksikliğinden gelen yanılma olduğunu sanırım. Hiçbir ülkenin, bir taraftan kırmızı bültenlerle Uluslar arası platformlarda aranmasını istediği teröristlerle kendi temsilcilerinin aynı masada pazarlık veya müzakere yaptığı görülmemiştir. Terörist başının yol haritaları, devletin eliyle diğer teröristlere müzakere amacıyla verilmiştir. Görüşmelerde T.C. Memurlarının kullandıkları uslübun ise sadece iç bunaltıcı olduğunu söylemekle yetinelim.

Sonuç

T.C. Başbakanı'nın MİT müsteşarınada sahip çıkarak, internete düşen gçrüşmelerin sızdırılmasının başlatılan süreci etkileyemeyeceğini söylemesine ne demeli? BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışınak taşı gediğine koymakta gecikmedi. Kışınak MİT'in PKK ile yaptığı görüşmelere “Türkiye çok tartıştığı muhataplık krizi çözülmüştür. Devlet muhatabını bulmuş, muhatabı ile görüşmeye başlamıştır.” yorumunda bulunmuştur. Açılımın “hayırlısı ile başlatıldığı” müjdesi kamuoyuna duyurulduğunda bunun ne sonuç vereceğini açıklamıştık. Gelişmeler bizi doğruluyor. Velinimet ve cemaat telkiniyle terör örgütünü ve ele başısını muhatap alarak yapılan görüşmeler, soruna çözüm değil ülkenin daha fazla çözülmesine katkı sağlarken, teröristle itibar kazandırmış, Uluslar arası platformda ülkemizdeki teröre meşruiyet kazandırıcı bir eylem olarak algılanmasına yol açmıştır.

Sonraki Haber