Ceyhan Mumcu ile Tarihten Güncele: İlk NATO'cular toprak ağasıydı

MUSTAFA İLKER YÜCEL

  • 70 yıllık NATO sürecinin büyük bölümüne şahit oldunuz. Nasıl girdik, ne yaşadık?

NATO korku yayarak kendini meşrulaştırır. Rusya korkusuyla Türkiye'yi etkilediler. 1946-47’lerde ben ilkokul 1’deyken hatırlıyorum. Yoğun bir propaganda yapılıyordu. Sonra 'NATO naz yapıyor. Durun bakalım hemen giremezsiniz' gibi açıklamalar yapıldı.

  • Kore’ye asker göndererek mi 'ikna ettik'?

Ha işte. Evet. Önce CHP bu tuzağa düştü. Sonra 'Vay NATO’ya bile giremedi bunlar zaten içimize kapandık' falan gibi söylemlerle Demokrat Parti bu işi hızlandırdı. O zamanki Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü berlileyici bir rol oynadı. Yunanistan bir manga gönderiyor, o da bando mangası. Biz ise bir tugay gönderdik.

  • Fuat Köprülü de usta bir tarihçi, nitelikli, önemli bir isim. NATO zincirini boynumuza geçirenlerden biri olmuş.

Evet. Geçen sayıda tavsiye ettiğim kitabı okuyunca biraz daha açıklanıyor olay. Şevket Raşit Hatipoğlu 5 bin dönümden fazla toprak edinmeyi yasaklayınca 'vay efendim mülkiyetti, ticaret özgürlüğüydü, işletme özgürlüğüydü' diye bir itiraz çıkıyor. Toprak ağalığını korumak için. Fuat Köprülü de buna itiraz edenlerden biri. Dörtlü Takrir diye bilinen metinle ortaya çıkıyorlar. İki ismi özel olarak hedef alıyorlar. Şevket Raşit Hatipoğlu ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel. Bu isimleri 'komünizm yayılıyor' diyerek hedef aldılar. Menderes de tipik bir toprak ağasıdır. 5 bin dönümden fazla arazisi var. İşte bunlar 'mülkiyet elden gidiyor' diye ayaklandılar. Fuat Köprülü, Ziya Gökalp'in de etkisi altındaydı. Sonra Batı kampının, NATO’nun ateşli bir savunucusu oldu.

  • Kıbrıs tutumu da tartışılıyordu Köprülü'nün...

Kıbrıs İngilizlerin, İngilizler’de kalmalıdır tezini savunuyordu. Fakat Kıbrıs olayı büyüyünce 'Fuat 'Köprülü ile bu iş olmaz' diye yerine Fatin Rüştü Zorlu’yu getirdiler. Zorlu da gizli anlaşmayla gündeme geldi. Amerikalılar Fatin Rüştü Zorlu’yu çok severdi. İncirlik Üssü anlaşması o dönemde yapıldı. "Bağımsızlığımızı da böylece korumuş olduk" falan gibi o günün medyasında bugünkü Cumhuriyet, Hürriyet gibi gazetelerin de katılımıyla kampanya yapıldı. Bu sırada Mehmetçik de Kore'de ön cepheye sürülüyordu. O zaman buna itiraz edenler vardı. Onlar da Nazım Hikmet gibi Behice Boran gibi… Behice Boran’ı hapse bile attılar. Kore’ye karşı çıkmak böyle çok büyük bir suç gibi değerlendirildi. Behice Boran hapiste çocuk doğurdu. Ondan sonra da Behice Boran’ı hapse atan maddeyi Türk Ceza Kanunu’ndan çıkardılar.

  • 'NATO Türkiye’yi koruyan bir şemsiye’ diye tarif edildi uzun süredir. Siz ise 'Bizi ABD çıkarları için öne süren bir araç' yorumu yaptınız. Türk siyasetçisi, aydını ve askeri için 70 yıllık bu süreç bir bilinç sıçraması yaşatmaya başladı mı?

Sorunuza şöyle yanıt vereyim. Şaşırdığım durumlar oluyor. Onur Öymen Siyasal'dan devre arkadaşımdır. O da ne zaman konu açılsa 'Aman NATO’dan çıkmayalım.' der. Niye çıkmayalım? 'Bizim veto hakkımız var.' İyi de 1952’den bugüne bu hakkı ne zaman, hangi olay için kullandık? Ne netice aldık? Aydınlık'ta siz bilançoyu ayrıntılarıyla açıkladınız. Tekrar etmeyeyim. Mesela Uğur Mumcu NATO silahlarının terör örgütlerinin eline nasıl geçtiğini araştırıyordu. Sabahleyin THKP-C’nin elinde bir cinayet işleniyor öğleden sonra aynı silah bu sefer ülkücünün elinde. Yani NATO silahları Türkiye’ye gelmekle yetinmiyordu. Türkiye’deki fraksiyonlara dağıtımı da yapılıyordu. Veto hakkımız iç kargaşayı, darbeleri engelledi mi?

  • Bugün de Eşref Bitlis’in katledilme yıldönümünde NATO’ya girmenin 70. Yılını konuşuyoruz. O gün siz neredeydiniz?

Esenboğa’dan uçağa binmiştim. İstanbul’a gidiyordum. İstanbul’a giderken kokpite yakın bir yerde oturuyordum. Telsizden 'Ambulans hazır mı geldi mi? İtfaiyeye söylediniz mi?' gibi sorular duydum. Hostese sordum 'Bir şey mi oldu?' diye. Hostes bana sertçe 'Panik yapmayın' yanıtını verdi. Sonradan öğrendik ki Bitlis'in pilotu uçağını Esenboğa’ya indirmeye kalkmış düşmeden evvel. Motor çalışmayınca hemen indirmek istemiş. Önce bir yukarı çıkmış yine çalışmamış. Pilotlar görevlerini eksiksiz yerine getirmek için uğraşmış. Ondan sonra en yakın alan olarak Esenboğa’ya inme izni istemiş o izni istedikten sonra artık kontrolü iyice kaybetmiş ve düşmüş. Ben İstanbul’a gelince eşime telefon ettim. Uğur Mumcu suikastinin etkisindeydik o zaman. Kısa süre sonra Adnan Akfırat, ben, Sezgin Tanrıkulu ve Eşref Bitlis’in oğlunun katıldığı televizyon programı olmuştu.

  • Tarık Bitlis mi?

Evet. Ona da anlattım. Aynı anda bizim uçak da Esenboğa’nın üstündeydi. Karlı bir gündü ama kar eriyordu. Bizim uçakta bir trübülans bile olmadı. ‘Bizimki niye buzlanmadı o niye buzlandı’ diye sordum. Programdan çıkınca Eşref Bitlis’in oğlu koluma girdi. 'Benim kafamı karıştırdın' dedi. 'Niye suikast yapılsın' diyerek şaşkınlığını belirtiyordu. Hulki Cevizoğlu sonra bir programa çağırdı Nusret Senem’i. Ben de o zaman televizyonlara dosyaları okuyarak çıktım. Detaylı çalıştık. Boşluklara işaret ettik. Yaşar Büyükanıt o zaman Genelkurmay Genel Sekreteriydi. İlk "buzlanmadan düştü" diye açıklamayı yapan o. Hatta ben ona da şaşırdım.

  • İlk açıklamayı Yaşar Büyükanıt mı yaptı?

Evet. Genelkurmay Genel Sekreteri olduğu için o yapmıştı. Onlar basınla temas ederdi. Sonra Basın ve Halkla İlişkiler diye değiştiler. Buzlanma dediler biz de karşı çıktık. Kardeşim durun bakalım, kaza raporu yok ortada. Buzlanma nereden çıktı? Sonra davanın bilirkişisi bile 'Açık açık yazmaya korktuk' dedi. Biraz işte üstü kapalı yazdılar. Eşref Bitlis 'in uçağı 9’da kalkacak deniliyor. Uçak çalışır hale getiriliyor. Buzlanma varsa zaten eriyor. Pilotun önünde buzlanmanın olmadığını gösteren bir ışık yanıyor. Düştüğünde de zaten motorun bir tanesi çalışır halde bulunuyor. Yani bu bir suikasttır. Nusret Senem ve Adnan Akfırat bu konunun peşine düşerek çok önemli bir iş yaptı. Devlet ciddi bir soruşturma yapmadı. Bugün Aydınlık'taki yazınızla bu konuyu hatırlattığınız için size de teşekkürler. Bu vesileyle Nusret Senem'in “Gizlenen 'derin devlet' raporları.” kitabını öneririm. Şimdi o raporu sağ olsun imzalamış bana getirdi. Nusret’e dedim ki 'İyi bunu yazdın ama bunun dönemi bitti.' 'Hayır bitmedi.' dedi. Zaten önsözde de 'çalışma devam edecek' diye yazmış. Ben yanıldım. 15 gün sonra Halil Falyalı öldürüldü. Onun için okuyuculara bu kitabı tavsiye ederim. Bağlantılar orada.

Yuvarlak masa toplantısının sonuçlarını konuşacaktık ama yerimiz kalmadı. Birkaç cümle rica edeyim.

Bu olay için devrim dedi Kadri Gürsel. Devrim görmemiş. Çözümü olmayan masa. Hükümet medyası bu meseleyi çok büyütüyor. Ona şaşırıyorum.

Sonraki Haber