Cezaevinden mektubu: Çiçeğin suyunu vermeyi unutma
Polis kılığında siyahlara bürünmüş 20-30 FETÖ tetikçisi, 26 Mart 2008 günü Ulusal Kanal İzmir bürosunu bastı. Hayati Özcan ile Belma Yücel akşam bültenini vermişler, çıkmak üzereydiler. Hayati Özcan hemen atıldı, ‘Kızı bırakın' dedi. Hayduttu bunlar, ne yapacakları belli olmazdı...
Eski Ulusal Kanal muhabiri Belma Yücel, Ulusal Kanal’da yetişen cevval İzmir muhabirlerinden. Lise yıllarında ağabeyinin peşinden Öncü Gençlik eylemlerine koşarken “Hayati amca” ile tanışmış. Kızı Açelya çocukluk arkadaşı, neredeyse birlikte büyümüşler. Herkes abi derken, onun için Hayati Amca… Yakın dost, yoldaş, amca-yeğen olmuşlar. Hayati Özcan Ergenekon kumpasında hedef olduğunda, FETÖ’cülerin büro baskınında yanında Belma varmış. Gözaltı ve tutukluluk süresinde yüzlerce mektup gelmiş. Belma Yücel, Aydınlıkçı gazeteciliği ondan öğrenmiş, o dönemi anlattı bize övünçle, kıvançla...
POLİSLERE KİTAP ARMAĞAN ETTİ
“Benim yanımdan alındı Ergenekon’dan… O gün büroda ben ve Hayati amca vardı. Tam da ana haber saatiydi. 20-30 kişi geldiler. O dönem FETÖ’cüler siyah kıyafetle geziyorlardı. O, ‘Kızı gönderin çıkartın şu bürodan' diyor, ben ’gitmem‘ diyorum. Bütün binayı kuşatmışlardı. Daha 17-18 yaşındaydım. El koydukları telefonlardan birini cebime koydum. Yukarı çıktım hemen mesaj attım Tugay Şen’e, Bülent Karagöz’e… Gizlice telefon açtım il yöneticilerine. ‘Büro basıldı Ergenekon’dan, polisler geldi' dedim. Halil Güleç il başkanımızdı… Biri kameraları kırmaya çalışıyor, biri polis kamerası gibi bir kamerayla fotoğraf çekiyordu. Bir baktım, Hayati Özcan polislere kitap armağan ediyor. Ben kızıyorum, ‘Verme kitap falan' diyorum… ‘Niye veriyorsun, görmüyor musun bunları' diye bağırıyorum. Şimdi gülüyoruz tabi. Genel Başkanın bir kitabıydı. Partililer binanın girişinde toplandı, slogan atıyorlardı. Arama bitti, onu götürdüler.”
'HAYATİ AMCA ÇAY İÇER MİSİN?'
Nasıl başladı gazetecilik? Bir yanda lise eğitimi bir yanda televizyon? Belma gencecik yaşında, dünya kadar tecrübe kazanmış bu sayede. İlk olarak Ulusal Kanal’da yayınlanan Güzel Türkçemiz haberlerini CD’ye çekiyormuş. Hayati anlaşmış, okul müdürü öğrenciler için istemiş. Kanal’ın ilk günlerinde daktilosundan zor ayrılmış Hayati Özcan. Belma, ses kaydederken arada da sesleniyormuş: “Hayati Amca çay içer misin diyordum haberin arasında.” Ve anlatıyor Belma o günleri: “Belediye başkanları, çevreden gelip giden dostlar, ‘Gerçek amcan mı? diyordu… Şimdi bir boşluktayız. Onun yanında gazeteciliği öğrendim. Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın başındaydı. Lise kıyafetiyle giderdim. Böyle habere gidilmez, derdi. Gittiği yeri fethederdi. İmar Bankası çalışanları ona bayılırdı, eyleme önderlik ederdi…”
KAFASINA MİKROFON GEÇİRECEKTİ
Hayati Özcan bu… Örgütçü, savaşçı. Misyonerleri kovaladığı günlerden de komik bir anısı var Belma’nın. İzmir’de misyonerlik faaliyeti yürüten sözde Pastör Ertan Çevik’in çevirdiği işleri, dosyaları, apartman katında kiliseleri bulmuş Hayati. “Haydi Belma şimdi gideceğiz, sana röportaj nasıl yapılır göstereceğim” demiş. Belma anlatsın bu bölümü: “Elinde kablolu mikrofonla içeri girdik. Ertan Çevik diye bir kilise papazının yanına gitti. Adamın kafasına mikrofonu tuttu, ‘Niye burda misyonerlik faaliyeti yapıyorsun lan' diyor! Ağzına doğru tutacakken kafasına vuracak gibiydi. Adam neye uğradığını şaşırdı, gazetelere düştü sonradan…”, “Bizim ekip muhteşemdi! Ben lise öğrencisi, Hayati amca elinde kablolu mikrofon ve kameramanımız şizofreni hastası bir arkadaş. Onu bile hayata bağladı, iş verdi, topluma kazandırdı. Bazen çocuk bir noktaya takılıyor kalıyor, itekliyorum haydi ilerle diye…” Dedik ya, hem güldük hem ağladık Belma’yla Hayati’yi konuşurken… Yaşamında da böyleydi, anılarıyla da devam ediyor muziplikleri. Şu köy hikayesine kulak verelim şimdi: “Bir gün köy haberine gidiyoruz. Tarımdan pamuktan bahsediyoruz. Pat diye köylülere ‘siz hiç uçağa bindiniz mi' diye sordu. Sonra yanına gittim, ‘Ne alakası var bu sorunun Hayati amca?' dedim. ‘Öyle deme, sosyo ekonomik durumunu ölçüyorum köylünün' dedi. 2007’de böyle sorularla ölçüm yapıyor, haber çıkartıyordu…”
CEZAEVİ MEKTUPLARI
Belma Yücel, Ulusal Kanal’da montaj, haber ve program yapmaya başladığında 20’li yaşlarda bir üniversite öğrencisidir artık. Hayati Özcan, Ergenekon’dan gözaltına alınır, tutuklanır. Ama şef yine Hayati amcadır, mektuplar başlar. “Yüzlerce mektubu, fotoğrafı var bende. Ergenekon sürecinde tek başıma kalınca, karşılıklı mektuplaşıyoruz. Ben haberleri anlatıyorum nasıl görelim diyorum, o bana cevap yazıyor. Yön gösteriyor. Bu haberi böyle yapalım diye tarif ediyor. Belge gerekiyorsa, arşivdeki yerini tarif ediyor: İkinci ya da üçüncü rafta olabilir! Kroki çizmiş, işaret koymuş, ‘orada olabilir' diyor. 'Sevgili Belma, eşek gözlüm, güzel kızım' diye başlamış bir mektup ve şöyle devam ediyor: ‘Dik Duruş programındaki solunda olan çiçeğin suyunu vermeyi unutma! Yapraklarını öperek sil, pırıl pırıl olsun. Canlansın! Görüyorum yaprakları solmuş gibi… Kız çocuğusun, bu senin eline yakışır, toprağını değiştir.' Bir başkasında ise, ‘Tevfik Fikret’i anma toplantısını izledim. Kamera kitleyi vermedi, geniş geniş verelim. Bayağı kalabalıkmış. Güzel kızım, başkanın uyarısı bu…' diye yazmış. Hemen hemen her haberi izleyip beni geliştirmeye çalıştı. Habere teşvik etti. Ben ona moral vereceğime o bana moral verdi. Her hafta birkaç mektup gidip geliyordu. Mektuplar hala elimde. Onlarla bana haber yönlendiriyordu, özel haber öneriyordu. Onun mektuplarıyla haber çıkartıyordum. Numarayı verir, şuna git diye yazardı.”
'ARŞİVİNE GÖZÜ GİBİ BAKARDI'
“Hayatını nasıl değiştirdi?” diye soruyorum Belma Yücel’e: “Tuttuğumu kopartmayı öğretti bana. Birini bulacaksam, röportaj veya soru ya da belge için bulmam gerekiyorsa onun inadıyla yaklaştım hep ve buldum da. Bana özgüven verdi. Onun gibi çalıştım. Hayati Özcan’ı herkes tanır, ben de her yerdeydim. Bir şey daha, haklı olduğum konuda yüreklice savaşmayı gösterdi. ‘Haksız isen ben de senin arkanda durmam' dedi.” Belma, hocasından bir de arşivciliği devralmış: “Arşivine gözü gibi bakmamı istiyordu. Bir oda dolusu arşivi vardı. İzmir tarihi, gazete küpürleri hepsi bir belgeydi. Bir belediye seçimi oluyordu, ilgili dosyayı çıkarttırıyordu. Kimmiş, ne yapmış hepsi içindeydi. Kocaman arşivi dolaplara sığmıyordu. Arşivlemeyi öğrendim ondan. Mektuplarında bile arşivlemem gereken küpürleri işaret etmiş ya da göndermiştir. 'Aman tarihiyle koy' diye de tembih ediyor…”
TÜRKİYE SEVDALISI FEDAİ
Belma Yücel/ İzmir
İzmirli gazeteciler, basın danışmanları, üniversite çevrelerinden de çok eşi dostu vardı Hayati ağabeyin. Birkaçının mesajları şöyle:
Özgür Kaynar (İzmir Şoförler Odası Basın Danışmanı-Gazeteci): Düşünen insanın ne derdi biter ne kederi!.. Mevzubahis vatan-millet ise ve o kişi gazeteci ise yükün en ağırını taşır sırtında!.. Bizim Hayati Ağabey de öyleydi… Ama hiç umutsuz olmadı, ‘çile dolu’ Anadolu’nun güzel günler göreceğini söylerdi ümit dolu bakışlarla… ‘Herkese büyük görev düşüyor, en çok da gazetecilere, hele de vatan sevdalılarına’ derdi hep… Yakalandığı illet nedeniyle uğrak yeri yapmak zorunda kaldığı hastaneden her çıktığında heyecanla koştuğu gazetesinden ölüm haberi gelince içime derin bir hüzün çöktü. Vatan ve insan sevgisi, hiçbir engelin yıldıramadığı gazetecilik aşkı, mücadeleci ruhu, onurlu duruşu ile hatırlanacak Hayati Ağabey… Her telefon konuşmamızın sonuna eklediği ‘sevgiyle’ sözü yankılanacak kulaklarımda…
Prof. Dr. Engin Berber (EÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi): Aydınlık ve Ulusal Kanal emekçisi, vatan sevdalısı bir gazeteci, can insan. Bundan böyle sevenlerinin kalbinde ve anılarında yaşayacak. Işıklar içinde uyusun.
Prof. Dr. Ramazan İnci (EÜ Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları AD Öğretim Üyesi): Türkiye sevdalısı, fedaisi ve Aydınlıkçı bir önderinin yol göstericiliği rehberimiz olacak! Her alandaki mücadelesi bizlere örnek olacaktır. Hayati abimizin anısına saygıyla…
EN DİK DURUŞLU İNSAN
Serdar Kızık (Eski Cumhuriyet Gazetesi İzmir Temsilcisi): Hayati yurtsever bir insandı toplumcu kamucu halk adamıydı. Gazeteciliği de öyleydi. Mütevazı ve devrimci bir insandı. Derin üzüntü yaşıyoruz. Çok üzgünüm.
Emre Döker (Cumhuriyet Gazetesi önceki İzmir Muhabiri): Hayati Özcan’ı her zaman mücadeleci kimliğiyle hatırlayacağım. Kumpas davalarında Silivri zindanlarında uzun süre hapis yatıp İzmir’e döndüğünde bile bu yaşadığı zorlukların onda hiçbir olumsuz etkisi olmadığını görmüştük. Ergenekon, Balyoz gibi yurtseverlere, aydınlara, askerlere kurulan kumpası, yazılarıyla halka anlatma çabasını zindanlar bile engelleyemedi. Hayati ağabey hayat dolu, yurtsever bir gazeteciydi. Mücadelesi ve duruşunun tüm gazetecilere örnek olması dileğiyle. Işıklar içinde uyusun.
Gülden Doğan Karabulut (Gazeteci): Hayatımda gördüğüm en dik duruşlu insanlardan biriydi. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Gönül Soyoğlu (Gazeteci): Çok üzüldüm çok. Benim Buca lisesinden arkadaşımdı. Ah be arkadaşım ömrün didinmekle geçti. Gittiğin yerlerde huzur bulur, dinlenirsin dilerim.
DOĞRU EYLEMİ ÖĞRETTİ
Sinan Gözek/ Görev Vakfı Ege Bölge Temsilcisi
Hayati ağabeyi TİKP'nin kurulduğu 1978 yılında tanıdım. Biz de DLB'li öğrenciler olarak TİKP'ye gidip gelir, toplantılara katılırdık. Parti toplantılarında gür sesiyle yaptığı konuşmalar ve kararlılığıyla beni çok etkilemişti. 1978-79 yılı lise öğrencisiyim. Sahte solun etkin olduğu Karabağlar'da oturuyoruz. Karabağlar Cumhuriyet Lisesi öğrencisiyim. Okulda da sahte sol hakim. Sürekli saldırıya uğruyoruz. Öğrenim yılının son günü okulun girişi, çıkışı sahte solun adamlarıyla tutuldu. Okuldan çıkarsak saldırıya uğrayacağız. Müdür polis çağırdığını söylüyor, ama gelen giden yok. Partiye telefon açtım. Arkadaşlara durumu anlattım. Bekleyin geliyoruz dediler. Bir süre sonra Hayati abi önderliğinde arkadaşlar geldi. Ve patırtı koptu. Sahte solcuları püskürttük. Epeyde kafası gözü yarılan adam oldu. Bizde çok fazla bir şey yoktu.
Hayati abi bizleri topladı. Dedi ki 'Karakola gidiyoruz'. 'Karakolda ne yapacağız' dedim. 'Bunları şikayet edeceğiz' dedi. 'Abi yapma adamların kafası, gözü yarıldı, pestillerini çıkardık. Biz neyi şikayet edeceğiz' dedim. 'Biz buraya sizin can güvenliğinizi savunmak için geldik, yaptığımız iş son derece meşrudur. Eğer onlar gider bizden şikayetçi olursa biz suçlu duruma düşeriz, Aydınlıkçılar yaptıkları eylemin arkasında durur' dedi. Karakola gittik şikayetçi olduk. Yarım saat sonra yaralılarıyla birlikte sahte solcular geldi. Onlar da bizden şikayetçi oldu. Karakol amiri olayı anlayamadı. Kim kime saldırmış belli değil. Sabaha kadar nezarette kaldık. İki tarafta şikayetini geri çekti. Serbest bırakıldık. O yıllarda Genel Başkanımız Sayın Doğu Perinçek'in 'Doğru Eylem Nedir ' kitabı basılmıştı. Hepimiz okuyor, tartışıyorduk. Ama bu yaşadığım olay bilincime çıkardı bu kitabı. Meşru zeminde, haklı olduğun bir davada nasıl hareket etmem gerektiğini bu olaydan sonra daha iyi kavradım. Hayati Özcan'dan öğrendiğim ilk dersti. Yaptığın eylemin meşruluk zemini olacak. Ve yaptığın eyleme sahip çıkacaksın. Aydınlıkçılığın amentüsü budur.
ONURLU BİR KALEMDİ
Dr. Kemal Kamburoğlu, İzmir basınında saygın bir isim. Ege TV Yönetici ve Yapımcısı, ekonomist, uluslararası güvenlik ve strateji uzmanı, e. subay, gazeteci ve yazar. Kamburoğlu, “Onurlu bir kalemin daha mürekkebi sonsuza kadar tükendi“ diye başladığı başsağlığı mesajında şu ifadelere yer verdi: “İzmir basın camiasının onurlu, kibar beyefendisi, İzmir Medya Platformu'nun değerli mensubu gazeteci arkadaşımız sevgili Hayati Özcan'ı 2020'nin son gününde kaybettik. Üzüntümüz büyüktür. Değerli dostum Hayati'yi tanıdığım günden beri hep gerçek bir gazeteciyi gördüm karşımda. Kalemini hiçbir koşulda eğip bükmedi. Vatanının ve milletinin sevdası ile dolu yüreğindeki sorumluluk onu hep yalın gerçeğe ışık tutmaya yöneltti. Sevgili Hayati bu yalın gerçekler uğruna bedel ödemekten de hiç çekinmedi. Savaşçı ruhu inandığı değerler uğruna hep dimdik ayakta durdu. Bugün artık aramızda değil, Rabbime kavuştu. Bizler onu her zaman vatanına ve milletine olan sevdası, naifliği, beyefendiliği, insan sevgisi ve gazeteciliği ile hatırlayacağız. Onurlu bir kalem daha sustu. Ruhun şad, mekanın cennet olsun değerli dostum Hayati Özcan.”