Cezayir’de kaosun anatomisi ve iflası

DOĞAN DUYAR

Cezayir Ordusu, 38 yıl aradan sonra, 5 Temmuz 2022 günü bağımsızlığın 60. Yılı kutlamalarında askeri yürüyüş gerçekleştirdi.

Bugün güzel haberi, Cezayirli bozguncuların ağzından vereceğiz.

1988 yılında ilk “Arap Baharı”na tanık olduğumuz Cezayir’de neden 2022 yılında kaos planlarının tutmayacağının anatomisini ve iflasını onların kaleminden işleyeceğiz.

Bozguncuların kaleme aldığı “2022’nin Tebbun’u neden 1989’un Şadli’si olamaz” makalesinde, Cezayir’de kaosun başarılı olamayacağı üç başlık altında sıralanıyor:

1. Hava döndü. Uluslararası “konjonktür” yani ortam 1980’lerden farklı.

2. Cumhurbaşkanı’nın Ordu’ya hükmetme yeteneği yok.

3. “Cumhurbaşkanlığı makamında”ki “açılımcı” kadrolaşma yetersiz.

FULLER: İSLAMCILAR ÖZELLEŞTİRME SÖZÜ VERDİ

Hatırlayalım…

Yüzyılın başında şahlanan milli devletleri kurma, sömürgecilikten kurtulma mücadeleleri dönemi 60’lara geldiğinde yavaşladı.

80’lerin başındaysa Rus lider Putin’in deyişiyle “jeopolitik felaket” dönemi yaşandı.

ABD emperyalizmi bir yandan “özelleştirme ve borçlandırma” dayatmalarıyla devletlerin ekonomik düzlemde birlikte yaşama zeminini bozarken, üstyapıda parçalanmaları tetikledi.

Cezayir’den Yugoslavya’ya önce IMF-Dünya Bankası dayatmaları uygulandı. 80’lerde ekonomilerin üretimden koptuğuna, kayıt dışına çıktığına ve “yoksulluğun küreselleştiğine” dikkat çeken Prof. Chossudovsky, vaktiyle Türkiye’de Vatan Partisi’nin konuğuyken verdiği konferanslarda, “Yugoslavya’da önce federasyonun ekonomik temeli parçalandı. Ardından siyasi bölünme geldi.” diye döne döne vurgulamıştı.

Keza, üstyapıda, “etnik milliyetçilik” veya “cihatçılık” tetiklenerek hukuken, siyaseten bölünme ve yıkımın “bahaneleri” yaratılıyordu.

CIA ajanı Graham Fuller, 1996 yılında kaleme aldığı “Müstakbel şeriat devleti: Cezayir” başlıklı Carnegie Vakfı için hazırladığı raporda, “Cezayir’de İslamcı hareket petrolü özelleştirme sözünü verdiği için Batı destekledi.” diyerek açık açık yazmıştı.

TEK PARTİLER VE MGK’LAR ABD’NİN HEDEFİNDE

İşte bu yıllarda “tek parti”ler veya “merkez sağ veya sol” partiler ve zorunlu olarak MGK’lar ortadan kaldırılmalıydı.

1950’lerde sömürgeciliğe karşı mücadele süreçlerinde Afrika’daki örgütlenme “Milli Kurtuluş Cephesi”, “Milli Demokratik Birlik” veya “Halk Kongreleri”ydi. İki başlı veya üç başlı tek bir bağımsızlık hareketine rastlayamazsınız. Millet bir “potada” buluşmuştu.

Cezayir’de de “harki” yani “sömürgeci Fransa işbirlikçisi” veya “beşinci kol” diye anılan dar bir azınlık dışında milletin neredeyse yüzde yüzü, bakınız doksanı değil, bu cephenin içindeydi.

İşte bu milletin geniş kesimlerini kucaklayan “tek parti”ler ve “Ordu-tek parti” birliktelik zemini olan “Milli Güvenlik Kurulları”, ABD emperyalizminin baş hedefi haline geldi.

Afrika’da “çok partili sisteme” geçiş devletsizleştirmenin ve milletsizleştirmenin adıydı.

1962 yılında Fransa sömürgeciliğinden kurtulan Cezayir, 1989 Şubat’ındaki anayasa değişikliğine kadar Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) tarafından “tek parti”yle yönetilmişti.

İFLASIN İTİRAFI: AKINTIYA KARŞI YÜZEMEYİZ

Cezayirli bozguncular, 1988 Ekim ayındaki karşıdevrimci gösterileri hatırlatarak, “O yıllarda her şey ne kadar da güzeldi” diye ah çekiyor ve “Berlin duvarı yıkılıyor, Doğu Avrupa’da rejimler değişiyordu.” diye ekliyorlardı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Şadli Bincedid’e istemese de “havlu attıran” uluslararası bir “konjönktür” yani ortam vardı.

Peki bugün?

Bozguncular çok karamsar:

“Bugün dünyadaki ortam bizleri teşvik etmiyor. Hemen yanıbaşımızda Tunus’da Kays Sayed güzelim Arap Baharı’nı lağvediyor. Rusya, Türkiye ve benzeri yerlerde otokrat (baskıcı) yönetimler mevcut. Sahel devletlerinde askeri darbeler yaşanıyor. Bu ortamda Cumhurbaşkanı Tebbun’un akıntıya karşı yüzmesi beklenemez.”

GENERAL NEZZAR: TÜRK MGK MODELİ İHTİYAÇ

Cezayir Ordusu’na düşman bozguncuları esas üzense, bizdeki Milli Güvenlik Kurulu (MGK)’nın muadili olan “Yüksek Güvenlik Konseyi”nin Cezayir’de yeniden “rehabilite” edilmiş olması. Yani toplanıyor oluşu.

2001 yılında rahmetli Aydınlık yazarı, dönemin Mücahid gazetesi eski Yazıişleri Müdürü Mulud Benmuhammed’le birlikte söyleştiğimiz 1992 Ocak devriminin lideri General Halit Nezzar’ın sözlerini hatırlıyoruz.

Batı destekli irticaya karşı Millet-Ordu birlikteliğini sağlayan eski Genelkurman Başkanı’nın “Cezayir’in ihtiyacı Türk MGK’sı modeli” ifadeleri hala kulaklarımızda.

Cezayir, yirmi yıllık Fransa dayatmasının ardından 2020’nin sonunda kendi MGK’sını yeniden topladı. “Ordu ve Millet birlikteliği”nin organı her ay düzenli ulusun temel sorunlarını ele alıyor.

‘ORDU’NUN PATRONU DEĞİL’

Bozgunculara göre, yıkıcı faaliyetin başarısızlığın ikinci sebebi, şu anki Cumhurbaşkanı’nın 1988’den farklı olarak, “Ordu’ya hükmedemeyeceği”.

Bozguncuya göre, 88’lerde açılıma onay vermek zorunda kalan Şadli Bincedid, eski Genelkurmay Başkanı’ydı. Ordu hiyerarşisine “istişare gereği bile duymadan hükmedebiliyordu”. “Nüfuzluydu”.

‘CEZAYİR’İN ‘KÜLLİYESİ’NDE AÇILIM EKİBİ YOK’

Bozguncuya göre, başarısızlıklarının üçüncü sebebi, şu anki Cumhurbaşkanı’nın 88’den farklı olarak, Cezayir “Külliyesi”nde “güçlü açılımcı kadroları”nın olmayışı.

Bu başlık altında, bozguncu, 88 Ekim kışkırtmasına gelmeden önce, dönemin Başbakanı Mulud Hamruş’un en az üç yıl boyunca “ekonomik reform”larla karşıdevrime hazırlık yaptığını hatırlatıyor. Hamruş, karşıdevrimin “insan kaynakları ağını yaratmış ve bu ağ günü geldiğinde uygulamaya geçmişti”. Aynı ekip, “Açılım sürecinin politikalarının kurgulanmasına ve yasallaşmasına hizmet etmişti”.

Ne mutlu ki, bozguncular karamsar: “Bugün maalesef bu kadroları sahnede göremiyoruz. Tebbun’un çevresinde yoklar”. Darısı herkesin başına.

Sonraki Haber