CHP, PKK açılımına böyle dahil edildi
Kılıçdaroğlu bu yola baş koyduğunu ilân etti: “Siyasi hayatımı sonlandıracak, feda edecek riskleri almaya hazırım, genel başkanlığıma mal olacaksa olsun” diyordu. Aslında risk üstlendiği yoktu; genel başkanlığa bu görev için getirilmişti.
CHP, 2015 Haziran ve Kasım seçimlerinden bu yana her seçimde HDP/PKK ile işbirliği yaptı. Yeni Anayasa konusunu da bu ittifakın gereği olarak gündeme getiriyor. CHP sözcüleri üst üste yaptıkları açıklamalarla, 24 Temmuz 2015 sonrasında bile fiilen sona eren açılıma geri dönülmesini istiyorlardı. CHP eski Genel Sekreteri, İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin Mart 2016’da, “Umut ederiz ki çözüm süreci yeniden başlar, CHP olarak da biz destek veririz, bunu Hükümete de ilettik” diyordu.
Ama, CHP’nin bu tavrı son üç-beş yılla sınırlı değil. 2010’lara kadar giden çok daha öncesi var. 2009 başında AKP iktidarı eliyle gündeme getirilen Kürt açılımı ve Yeni Anayasa için, muhalefetin de iktidarla uyum içinde olması gerekli görülüyordu. AKP ve BDP’nin Meclis’teki sayısal güçleri yettiği halde Cumhuriyeti kuran Parti CHP’nin desteğine ihtiyaç duyuluyordu. Ama Deniz Baykal başkanlığındaki CHP sürece dâhil edilemiyordu.
BAYKAL TÜRKSÜZ ANAYASA SÜRECİNE TAŞ KOYDUĞU İÇİN TASFİYE EDİLDİ
Henüz Kürt açılımının içeriği belli değilken Erdoğan, Deniz Baykal’dan randevu istemiş, Baykal da buluşmadan önce kendisine 12 Ekim 2009 tarihli 6 sayfalık bir mektupla görüşlerini iletmişti. Şu satırlar mektubun özeti gibidir:
“Düşünülen bir Anayasa değişikliğinin Türk milleti kavramı ile eğitim dilinin Türkçe olması zorunluluğunu hedef alacağı açıktır. PKK’nın siyasi hedefleriyle örtüşen böyle bir anayasa değişikliği, açılımın bizzat kendisi bir huzursuzluk kaynağı haline dönüşmüştür.”
Baykal böylece, açılımının merkezini oluşturan yeni anayasaya taş koyacağını ilân etmişti. Hükümetin PKK’yla masaya oturarak suç işlediğini, PKK silah bırakmadan, dağdan inmeden görüşmenin söz konusu bile edilemeyeceğini savunuyordu.
Baykal, Beşir Atalay’ın randevu talebine de yanıt vermedi. AKP’nin açılımdan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Atalay, 2009 açılımının bu nedenle “eksik başladığını” söylemiştir.
ABD: GENEL BAŞKAN DEĞİŞİMİNDEN MEMNUNUZ
Baykal’ın bir kaset tertibi ile tasfiyesinden iki yıl kadar sonra yazılanlar olayın anlaşılmasına yetiyor: PKK açılımının hızlı kalemlerinden Hasan Cemal’e göre “Baykal, Bahçeli’nin MHP’siyle yarış halindeydi. 2009 yılında Habur sonrası, ‘Demokratik açılımın çöküşünde, belki de en belirleyici rolü Baykal oynamıştı.”
Gazeteci Fikret Bilâ da Baykal’ı, “Kürt sorununa siyasi çözümü en baştan reddeden ve dolayısıyla çözüme de direnen” kişi olarak tanımlıyordu.
Baykal’a komplo sonrasında eski Ankara Büyükelçisi Edelman’ın değerlendirmesi de ABD’nin resmi tavrını ortaya koyuyordu: “CHP’deki değişimden çok mutluyuz.”
KILIÇDAROĞLU-BAYKAL FARKI
Deniz Baykal’ın 2007 Seçim Bildirgesi’yle Kılıçdaroğlu’nun 2011 Seçim Bildirgesi’nin karşılaştırılması da tertibin hedefini anlamaya yetiyordu.
Baykal’ın 2007 Bildirgesi’nin girişinde, “Ulus devlet-Üniter devlet-Laik Cumhuriyet Atatürk Türkiye’sinin kuruluşunun temel taşlarıdır” ifadeleri yer alıyordu.
Kılıçdaroğlu’nun Haziran-2011 Genel Seçim Bildirgesi’nde ise “Türkiye’de yeni bir anayasaya ihtiyaç var” denilirken, Anayasamızın değiştirilemez kurallarının, “Ulus devlet-Üniter devletin” adı bile anılmıyordu.
2011 Genel Seçimlerinden dört gün sonra, Hükümet-PKK görüşmeleri sorulduğunda Kılıçdaroğlu’nun yanıtı şöyledir: “Memleket için faydalı olacaksa niçin karşı çıkalım.”
KCK Yürütme Kurulu Başkanlığı’nın “CHP mesajları çözüme katkı yapıyor” övgüsü, olup biteni anlamaya yetmektedir. Genel Başkan değişiminden sadece bir yıl sonra CHP bu noktaya getirilmişti.
KILIÇDAROĞLU: YENİ BİR ANAYASA İÇİN SABIRSIZLANIYORUM
Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında CHP, her dönem Yeni Anayasa ve “Açılım” politikasının yanında oldu. İtiraz eder gibi yaptığı tek konu kendilerine “yeterli bilgi verilmeyişi” idi.
İktidarın “masaya ön şartsız oturalım” çağrısına Komisyonun CHP’li üyesi Rıza Türmen “Kırmızı çizgileri olmadan önkoşulsuz oturacakları” yanıtını verdi.
Hatta CHP açılım ve Yeni Anayasa konusunda AKP’den çok daha istekli ve hızlıydı. İngiliz İşçi Partisi’nin davetlisi olarak bulunduğu Londra’da partinin lideri Ed Miliband’a “Yeni bir anayasa için sabırsızlanıyorum” dedi.
Kılıçdaroğlu bu yola baş koyduğunu ilân etti: “Siyasi hayatımı sonlandıracak, feda edecek riskleri almaya hazırım, genel başkanlığıma mal olacaksa olsun” diyordu. Aslında risk üstlendiği yoktu; genel başkanlığa bu görev için getirilmişti.
Açılım sürecinin en hızlı günlerinde CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu sanki olacakları görmüş gibi Hükümete çağrı yapıyordu: “Suriye’deki gelişmeler Türkiye’deki çözüm sürecini sekteye uğratabilir. Türkiye’nin elini çabuk tutması gerekir.”
SOROS’UN TESEV’İYLE BİRLİKTE YENİ ANAYASA
Genel Başkanlığa getirilmesi sonrasında Kılıçdaroğlu’nun, TESEV’in kurucuları arasında yer aldığı ortaya çıktı.
Dört ay kadar sonra Kılıçdaroğlu TESEV’le ortak toplantılara başladı. CHP’nin 16-17 Ekim 2010 günlerinde İstanbul’da düzenlediği toplantı nasıl oluyorsa TESEV’in “ev sahipliğinde” yapıldı. Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nun da davet edildiği toplantı bir kısım MYK üyelerinden bile saklandı.
CHP Milletvekili Şahin Mengü tanığı ve tarafı olduğu konuyu şöyle yazıyordu: “MYK toplantısında herkesin içinde -Kılıçdaroğlu’na- Tanrıkulu’na dikkat etmesi gerektiğini, ABD’nin adamı olduğunu, Baro Başkanlığı sırasında en az birkaç defa ABD’ye götürüldüğünü, Başkan Clinton’un Türkiye ziyaretinde siyasetçiler dışında görüştüğü birkaç özel kişiden biri olduğunu söyledim. Sadece dinledi. Her zaman yaptığını yaptı, hiçbir tepki vermedi.”
Bu uyarılara ve tepkilere karşın Tanrıkulu, 15. Olağanüstü Kurultay’da (18 Aralık 2010) Parti Meclisi’ne getirildi. 2011 genel seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili yapıldı. Ardından genel başkan yardımcılığına getirildi.
İLK CHP AMBLEMLİ ANAYASA KİTABI SEZGİN TANRIKULU’NDAN
Anayasa tartışmalarının yoğun bir şekilde sürdüğü günlerde Sezgin Tanrıkulu, CHP amblemli bir kitapçık halinde öneriler paketi hazırladı (Ekim 2011). Parti Meclisi’ne sunduğu görüşlerinde “Yeni anayasa etnik kimlik vurgularına yer vermemeli” diyordu.
Tanrıkulu’nun olmasın dediği “etnik kimlik” Türk kimliğidir. Daha o zaman Türk sözcüğünün Anayasadan çıkartılmasını istiyordu. Tanrıkulu, CHP’ye sırf bu nedenle ithal edildi.
ANAYASADA TÜRK OLMASIN DİYENLER BİR BİR YENİ CHP’DE
2010 Referandumunda “yetmez ama evetçiler” arasında yer alan Binnaz Toprak, Aralık 2010’da Diyarbakır’da, Öcalan’ın talimatıyla düzenlenen “Demokratik Özerklik Çalıştayı”nda yaptığı konuşmada “Anayasa’nın 66. maddesindeki Türk kelimesi çıkarılsın” demişti.
TESEV’ci Binnaz Toprak, önce Olağanüstü Kurultay’da (Aralık 2010), CHP Parti Meclisi’ne alındı. Ardından Haziran 2011 Genel Seçimlerinde milletvekili yapıldı.
Binnaz Toprak’ın da bilinen marifeti bölücü Anayasa yandaşı olmasıdır ve CHP’ye sırf bu nedenle alınmıştır.
CHP’nin19-20-21 Şubat 2011 günlerinde Van’da düzenlediği “Kürt Sorununa Çözüm Çalıştayı” ise yine TESEV’in “ev sahipliğinde” yapılmıştı! Çalıştayda üç gün boyunca mevcut Anayasadaki “Türk” sözcüğünün çıkarılması tartışıldı. Sonuçta “etnik kör” olacak “yeni bir anayasa” ile “yeni bir anayasal vatandaşlık tanımı yapılması” formülü benimsendi.
“Anadil eğitiminin önündeki engellerin kaldırılması” kararı alındı. “CHP Kürt halkından özür dileyip halkla barışmalı” denilen öneriler listesinde “genel af” çıkarılması talep edildi. Genel Af’ın PKK için gündeme getirildiği açıktı.
CHP TARİHİNİN EN BÜYÜK TASFİYESİ
Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa getirilmesi sonrası (18 Aralık 2010), 15. Olağanüstü Kurultay, yeni Parti Meclisi’ni belirledi. 80 kişilik Parti Meclisi’nin 17 üyesi seçildikleri gün CHP üyesi değildi.
Yaşamlarında bir kez olsun CHP’ye oy vermemiş, hayatlarında CHP’nin kapısından girmemiş kişiler Parti Meclis’ine getirildi.
12 Haziran 2011 genel seçimlerinde partili olmayan 40 isim milletvekili olarak Meclis’e sokuldu. Örneğin Bülent Kuşoğlu’nun Türkiye Partisi (TP) genel başkan yardımcısı olduğu Yargıtay C. Başsavcılığı’nın resmi yazısıyla doğrulanmıştı.
26 Şubat 2012 Tüzük Kurultayı’na kadar geçen süre içinde MYK dört kez değiştirildi. Kadın kolları genel başkanı iki kez, gençlik kolları genel başkanı üç kez değişti.
62 il başkanı çeşitli biçimlerde tasfiye edildi. 287 ilçe başkanı ile 81 il ve 430 ilçe kadın kolları başkanı, 81 il gençlik kolları başkanı görevlerinden alındı.
İstanbul’a beş kez il başkanı atandı. Ankara il başkanı üç kez değişti. Kılıçdaroğlu bu tasfiye sürecini “köhneleşmiş parti örgütlerini değiştiriyoruz” diye açıklıyordu.
CHP, KILIÇDAROĞLU İLE TESEV PARTİSİ OLDU
Mayıs 2013’te PKK açılımının krize girdiği günlerde, Soros destekli TESEV çevresinin gazetelere verdiği “Barış için Demokrasi” başlıklı ilanda CHP’li 25 milletvekili ve Parti Meclisi üyesi de bulunuyordu. İlânda PKK açılımı “hayati bir imkân”, yeni Anayasa hazırlığı ise “önemli bir fırsat” olarak değerlendiriliyordu. İbrahim Kaboğlu da imzacılar arasındaydı.
Sezgin Tanrıkulu, Rıza Türmen, Binnaz Toprak, Canan Kaftancıoğlu, Burhan Şenatalar’ın da yer aldığı CHP’li imzacılar genel başkanın onayını almışlardı. Kılıçdaroğlu “Benim için kabul edilebilir bir metin, imza atmanızda bir sakınca yok” demiştir.
Kılıçdaroğlu ile birlikte Soros ve AB fonlarından yemlenen TESEV’ciler yeni CHP’nin kadrolarını oluşturdular. Seçim Bildirgeleri ile temel metinler TESEV’ciler eliyle yazıldı.
CHP artık TESEV olmuştu. Artık TESEV’e ihtiyaç da kalmamıştı. Kasım-2018’de Türkiye’deki çalışmalarını sonlandırma kararı aldı.
FETHULLAH KONTENJANINDAN CHP MİLLETVEKİLLERİ
İmzacı vekillerden Aykan Erdemir isminin özellikle altını çizmeliyiz. Erdemir, Aralık 2010’da, 15. Olağanüstü Kongre’de CHP Parti Meclisi’ne alındı. Altı ay sonra, Haziran 2011 seçimlerinde CHP’den milletvekili yapıldı. Erdemir hakkında FETÖ’den yakalama kararı var ve şu anda firari olarak ABD’de bulunuyor
Kılıçdaroğlu, Aykan Erdemir’le birlikte Faik Tunay ve Bülent Kuşoğlu’nu da Fethullah kontenjanından milletvekili seçtirdi. Faik Tunay CHP üyesi olmadığı gibi kimsenin tanımadığı bir isimdi.
“Fethullah’ın CHP İmamı” diye bilinen Muhammet Çakmak ise İstanbul’dan seçilebilecek bir sıraya konulduğu halde milletvekili seçilemedi. Ancak her dönem Kılıçdaroğlu’nun özel ilgisi ve himayesi altında oldu. Parti Meclisi’ne alındı. Meclis Grubu’nda maaşlı danışman yapıldı.
SÜRECİN HER AŞAMASINDA PKK AÇILIMINA DESTEK
Genel BaşkanYardımcısı Faruk Loğoğlu başkanlığındaki CHP heyetinin Aralık 2011 ABD ziyareti dönüm noktasıdır.
Heyet, Pentagon ve ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile yapılan görüşmelerden ayrı olarak “Kürdistan’ın mimarı” unvanlı Henri Barkey ile de basına kapalı toplantılar yaptı. Görüşmeler, ABD’nin Kürt planında rol kapma yarışıyla ilgiliydi. CHP bu ziyaret sonrasında Oslo mutabakatına dâhil oldu.
Faruk Loğoğlu ve ABD’nin TR 705 kodlu “Konsolos kontağı” Sezgin Tanrıkulu artık CHP’nin Kürt politikalarında yapıcı ve sözcü konumundadırlar. Kılıçdaroğlu’nun, 6 Haziran 2012 günü Erdoğan’la yaptığı özel görüşmede de yanında bu iki isim vardı.
Oslo’da MİT ile PKK arasında yapılan görüşmeler açığa çıktığında Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ı görüşmeleri inkâr etmekle eleştirdi ancak görüşme yapılmasına itiraz etmedi: “Oslo’da PKK ile görüşülmesini desteklediklerini ama bunun halktan gizlenmesini eleştirdiklerini” söyledi.
Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap bir gazetecinin, “PKK ile müzakereleri destekliyor mu CHP” sorusuna şu yanıtı verdi: “Dikkat ederseniz Genel Başkanımız bu konuda herhangi bir şey söylemedi. Oslo’daki müzakereleri çıkıp eleştirmedik biz.”
2012 yılı sonunda İmralı’da Hükümet-Öcalan arasında “imza altına alınan” protokole de Kılıçdaroğlu hiç gecikmeden desteğini açıkladı; “AKP’ye yeni bir kredi açıyoruz, sorunu çözün, biz üzerimize düşen her şeyi büyük bir sorumlulukla yapıyoruz” diyordu.
Mart 2013’te Ankara’da Alman Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Sigmar Gabriel ile buluşmasında Kılıçdaroğlu adeta teminat vermektedir: “Biz iktidara destek olacağımız çağrısını yaptık, kredi verdik. Sürece negatif değiliz. Engel olmayacağız, yalnız bilgilendirilmek istiyoruz.”
DEVAM EDECEK...