CHP seçmenine tarihi uyarılar: Ezberleri bozma zamanı!

CHP’yi gözü kapalı destekleyenler, huylarını değiştirmek ve saldırı altındaki partilerinin, kimler tarafından hangi amaçlar için hedef alındığını mutlaka öğrenmek zorundalar.

Siyasi tansiyonun hiç düşmediği 2019 yılı boyunca, tartışmalarda kullanılan kin ve nefret dilinin yarattığı toplumsal düşmanlık seviyesindeki yükselme, ülkemize zarar verme konusunda hiçbir musibetin, bütün zamanların en büyük sorunu olan siyasi kamplaşma ile rekabet edemeyeceğini, bir kere daha gösterdi hepimize. Toplumsal düşmanlığı azdıran bu eski ve tanıdık yolun sonunda, aynı çıkmaz sokağa defalarca girdik maalesef:

50’li yıllarda yaşanan kamplaşma; 27 Mayıs 1960’da Cunta İhtilalini... 70’lerdeki kamplaşma ; 12 Eylül 1980’de Bizim Oğlanlar Darbesini ve 2000’lerdeki kamplaşma; 15 Temmuz 2016’da FETÖ Darbesini getirdi.

Bunlar bilinmesine rağmen kötü alışkanlıkları sürdürmek ve geçmişten ders almak yerine aynı hataları tekrarlamak tercih ediliyor. Fanatik particilik ile siyasi kamplaşma, insanların eğitim seviyeleri ve zeka düzeyleri gibi niteliklerini felç eden ve bütün kurbanlarına ‘halk düşmanlığı’ hastanesinde görülen en kötü karakter özelliklerini bulaştıran, tehlikeli bir hastalık.

Önce AKP’lilerin, şimdi de CHP’lilerin FETÖ ve PKK ile ittifak kurmalarına bakılırsa, fanatik kampçıların, karşı kampa üstünlük sağlayabilmek uğruna yapamayacakları hiçbir şey yok. Türkiye’ye zarar vermek isteyenler, kampların bu zaafını çok iyi kullanıyorlar.

Uluslararası saldırıya uğrayan iki kamptan biri olan AKP tarafı işin farkında, ama CHP tarafı için aynı şeyi söylemek mümkün değil.

CHP’yi gözü kapalı destekleyenler, huylarını değiştirmek ve saldırı altındaki partilerinin, kimler tarafından hangi amaçlar için hedef alındığını mutlaka öğrenmek zorundalar.

Bunu yaparken, içinde bulundukları siyasi kampın konforlu alışkanlıklarını bırakmaları, ezber dışı düşünme zahmetine katlanmaları ve ilgili ilgisiz her konuda kullandıkları; karşı kampı suçlama refleksini dizginlemeleri gerekiyor.

Terör örgütü PKK’yı meclise ve belediyelere sokup, devlet bütçesinden milyonlarca lira yardım almasını sağlayan CHP’liler, şu uyarıyı hak ediyorlar : Seçimlerde oy kullanmak, ne zannettikleri kadar basit ve sorumsuz bir iş ; ne de bir çocuk oyunu. Terör kurbanları gerçekten ölüyor. Oy atılan sandıklar, onlara tabut oluyor.

Ülkeyi yönetme arzusunu hesaba katmayı unutmak ve ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ı devirmeyi yegane amaç haline getirmek, Türkiye’nin, PKK ile birlikte ortaklaşa yönetilemeyeceğini ve ancak parçalanıp bölüşülebileceğini idrak etmeyi engelliyor.

Demokratik şekilde kullanılması gereken oyların, mahalle baskısı altındaki kampın uyutucu atmosferinde otomatik özellikler kazanmasıyla, böyle vahim hatalara düşmek kolaylaşıyor.

Belli ki; yabancı büyükelçiliklerin kahvaltı salonlarında, denize açılan özel yatlarda ve karanlık otel köşelerinde sık sık Batı’dan gelen siyaset simsarları ile buluşmaya çok meraklı olan CHP yöneticilerinin gizli görüşme alışkanlıkları ve hevesleri dikkate alınarak, “Saray’a giden CHP’li” kumpasının inandırıcı ve etkili olacağı düşünülmüş.

Türkiye’ye arzu edilen miktarda zarar veremeyen parti yönetimini değiştirmek amacıyla “Kumpasla gelen, kumpasla gider” sözünü siyaset literatürüne kazandıracak şekilde, CHP üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kurulan ve sadece İmamoğlu’nun işine yarayacak biçimde tasarlanan bu kumpasın hedef kitlesi CHP seçmeni olduğuna göre...

AKP’yi ve Erdoğan’ı her şeyin ölçüsü haline getirip, her şeyi onların üzerinden değerlendiren... AKP’ye ve Erdoğan’a zarar veren her şeyi, Türkiye’ye zarar verse dahi destekleyen... AKP’ye ve Erdoğan’a yarar sağlayan her şeye, Türkiye’ye yarar sağlasa bile karşı çıkan... Her gün 24 saat AKP’yi ve Erdoğan’ı düşünürken CHP’yi düşünmeye vakit bulamayan ve sürekli olarak sadece AKP’ye ve Erdoğan’a bakarken, kendi partilerinde olan biten hiçbir şeyin farkına varamayan, kamp mahkumlarına seslenmek istiyorum :

Lütfen bir an için Türkiye’de AKP adında bir parti ve Erdoğan isminde bir politikacının olmadığını varsayın. AKP’ye ve Erdoğan’a karşı duyduğunuz o büyük kine, nefrete ve düşmanlığa esir ettiğiniz düşünme yeteneğinizi, kısa süre de olsa özgür bırakın...

Erdoğan ve AKP olmasaydı da, iktidarda ve mecliste gerçekten Atatürkçü olan bir parti yer alsaydı...

7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, Türkiye’nin çıkarları ve hakları doğrultusunda hareket etmeye başlayan dış politikayı 180 derece değiştireceğini söyleyen, bugünkü CHP’ye oy verir miydiniz ?

Bir Amerikan tasarımı olan AKP, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ihtiyaçları doğrultusunda FETÖ ile devleti, PKK ile de vatanı ve milleti bölüşüp paylaşırken... Yani : Türkiye’de “HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLURKEN !!!” ABD’yi yönetenler, AKP’nin liderini değiştirmeye karar verdiler...

Çünkü Amerikalılar ; Gül, Babacan, Davutoğlu, Akşener ve Kılıçdaroğlu gibi emir kullarıyla çalışmayı seviyorlar. Onlar emredecek, kullar hemen yapacak. Kurdukları sistem böyle işliyor. Erdoğan gibi gizli ajandası olan ve inisiyatif kullanmayı seven politikacılardan hoşlanmıyorlar.

O zamandan bu yana, Erdoğan’ın ve AKP’nin, karara direnişine şahit oluyoruz. Batı’nın Türkiye’ye karşı kullandığı Fettullah’çı ve Apo’cu terör örgütleri konusunda ve dış politikanın diğer bütün konularında, AKP’nin, daha önce izlediği Batı yanlısı politikayı, karardan sonra 180 derece değiştirdiği görülüyor.

Türkiye’de, Avrupa devletlerinin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin kararlarına direniyorsanız ve Batı’ya karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında yer alıyorsanız, hayatı boyunca Batı’ya karşı savaşan Atatürk’ün politikasını izliyorsunuz demektir.

Batı’da görülen endişenin, paniğin kaynağı ve Avrupa’dan, Amerika’dan yükselen feryadın sebebi budur.

Atatürk’ün Hatay Politikası, o dönemde Türkiye’nin gücü olsa, daha başka neleri yapmak isteyeceğini açıkça gösteriyor.

Şu anda uygulanan dış politika, Atatürk’ün ömrü vefa etmediği için tamamlayamadığı her şeyi Balkanlar’da, Kafkasya’da, Güneybatı Asya’da (Ortadoğu’da), Doğu Akdeniz’de ve Kuzey Afrika’da yapmaya çalışıyor, çünkü Anadolu’yu savunmanın başka yolu yoktur.

Bu politikayı tersine çevirirsek, Sevr Haritasını bile çok görürler bize.

Terör örgütleriyle üzerimize saldırmalarının nedeni budur zaten. Düşmanlarla yurt dışında mücadele etmeyi göze alamadığımız zaman, yurt içinde savaşmak zorunda kalıyoruz.

Çeşitli bahanelerle Türkiye’yi kara sınırlarının içine hapsetme taraftarı olanlar, ABD’nin savunmasını dünyanın hangi bölgelerinden başlattığına baksınlar lütfen.

Vatan savunması ile emperyalizmi birbirine karıştırmayacak kadar adaletli, deneyimli ve olgun bir milletiz. Kurduğumuz imparatorlukların yönetimi altındaki bölgelere, aldığımızdan fazlasını verdik daima. Eski adı Yugoslavya olan topraklardaki eserlerimizi yok etmek isteyen NATO uçaklarının cephaneleri yetmedi.

Bir de güncel örnek var : Akdeniz için imzaladığımız mutabakat ile sadece kendi haklarımızın değil, Libya’nın haklarının da, bazı haydut devletler tarafından gasp edilmesini önledik. Sıradaki iş ; topraklarındaki zenginliklerin çalınmasını engellemek olmalı.

CHP’yi yönetenler, dış politikayı 180 derece değiştireceklerini söylüyorlar ve siz de hiç düşünmeden kullandığınız OTOMATİK oylarla, felaketimizi onaylıyorsunuz sevgili Atatürkçü CHP’liler.

Türkiye’nin izlediği dış politikadan Amerikalılar, Avrupalılar, İsrailli Siyonistler, FETÖ ve PKK ; kısaca : düşmanlarımız rahatsız. İşi tersine çevirmek, düşmanlarımızın istediği politikayı izlemek anlamına gelir.

Demek ki ; olası bir CHP iktidarında, Batı’ya yaranmaya ve yamanmaya çalıştığımız o eski haysiyetsiz yıllara ve Amerikalının, Avrupalının her dediğini yapmaya, her istediğini vermeye razı olan, onursuz politikalara geri döneceğiz.

Bir Atatürkçü için en kötü senaryo budur. Daha kötüsü yoktur.

Tarih boyunca “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diyen atalarımız için de... “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk için de öyledir. Aksi halde ; Kurtuluş Savaşında “Ya istiklal, ya ölüm” parolasını kullanan Başkomutanımız, daha önce de Çanakkale’de askerlerimize ölmeyi emretmezdi.

Boyunduruk altına girmektense, yok olmayı tercih eden bir milletiz. Partiyi ele geçiren Batıcı ve mandacı zihniyetten kurtulmadıkça, CHP, bizi temsil etmede ve yönetmede liyakat sahibi olamaz.

ESKİ AKP bile yaptığı bölücü açılımda teröristlerin silah bırakmasını şart koşarken, “PKK’dan silah bırakmasını isteyemeyiz, IŞİD’e karşı savaşıyor” diyerek, Amerikan planlarının ihtiyaçlarına, Türk vatandaşlarının can güvenliğinden daha fazla önem verdiğini gösteren... Bir yandan YPG’nin terör örgütü olmadığını söylerken, yukarıdaki ifade ile iki örgütü (YPG ile PKK’yı) birleştirdiğinin farkına varamayan... “Afrin’e niye giriyoruz. Girmeyelim” diyebilen ve “Suriye’de ne işimiz var” diye sorabilen, proje adamlar tarafından yönetiliyor YENİ CHP.

Bunlar, çok ağır sorgulamalara yol açacak talihsiz sözler. IŞİD ile PKK arasında danışıklı dövüş olduğunu bilmeyen politikacının ya kifayeti sorgulanır; ya da zekası. Bildiği halde böyle konuşuyor ise, ahlaki durumunu yargılamak şarttır.

Türkiye olarak bir yerde yok isek, CHP yönetimi : “Herkes orada, biz niye yokuz ?” diyor... Var olduğumuzda da : “Ne işimiz var orada ?” diye soruyor. Biz de saflıkla ; kendi partilerinde olması gereken bireysel ve kurumsal saygınlığa önem vermeyen bu insanların, milletimize ve devletimize saygı göstermelerini bekliyoruz.

Güney sınırımız boyunca kurulmak istenen terör koridoruna müdahale etmemize karşı çıkan proje adamlar, niyetlerinin askerlerimizi korumak olduğunu iddia ediyorlar, ama Davutoğlu “Kobani düştü düşüyor” diye tepinirken, onlar da meclisten tezkere çıkarmak istiyorlardı. Yani : PKK’yı kurtarmak için Mehmetçiği feda etmeye razıydılar.

Aslında Amerikalıların amacı belliydi : Suriye’deki sahte çatışmada, IŞİD’e karşı omuz omuza savaştırıp, PKK’lı terörist ile Türk askerini silah arkadaşı yapmak ve böylece Türkiye’nin bölünmesinin önündeki askeri engeli kaldırmak.

Mehmetçiği, PKK’yı kurtarmak için feda etmeye razı olmak mı daha kötüdür, yoksa Türkiye’yi bölecek Amerikan planında kullanmayı istemek mı ? CHP seçmeni düşünebilseydi, bir karar verirdi her halde.

İran’da : Pejak ; Türkiye ve Irak’ta : PKK ; Suriye’de : YPG-PYD isimlerini alan terör örgütünün ve Libya’daki Hafter darbecilerinin yaptıkları sahtekarlığı, hırsızlığı, haydutluğu ve katilliği, sekülerizm bahanesiyle göz ardı etmek isteyenlere sormak lazım : Sekülerlik, insanlara her türlü kötülüğü yapabilme özgürlüğü ve yetkisi veren bir izin belgesi midir ?

YARIN: Batı’ya yaranma çabası

Sonraki Haber