CHP’li arkadaşlarıma çağrı
Yerdeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım şunu bilmeliler ki benim için “söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” CHP’nin bugünkü yönetimini eleştirmek benim için yurtseverlik görevidir. Gelin şu konuları tartışalım, karara varalım...
3 Eylül 2022 günü kaybettiğimiz Vatan Partisi üyesi Avukat Polat Sabuncu, duyarlı bir yurtsever ve aydındı. Uzun yıllar CHP’de görev yaptıktan sonra Kılıçdaroğlu yönetiminin politikalarını beğenmeyerek 2014 yılında Vatan Partisi’ne geçmişti. CHP politikalarına yönelik de sık sık eleştiriler yapar ve bunları sosyal medya hesabından paylaşırdı. Sabuncu, son paylaşımında kapsamlı bir eleştiri yaparak dostlarına seslenmiş ve veda etmişti. Bugün sayfamızı onun yazısına ayırıyoruz. Başlık ve ara başlıklar Aydınlık’a aittir. Saygıyla anıyoruz.
Sevgili arkadaşlar, değerli dostlar,
Polat Sabuncu lise yıllarından beri sosyalist (toplumcu) dünya görüşünü benimsedi. Temel görüşü hiç değişmedi; gençlik yıllarından beri büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün temel ilkelerini oluşturan Altı Ok doğrultusunda örgütlü mücadelesini, hiçbir kişisel çıkar hesabı yapmadan günümüze kadar sürdürdü. 3 Temmuz 2014 tarihinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun oturduğu koltuğun esas sahibi Atatürk’e “ihanet” konumunda olduğunu kamuoyunda açıkça dile getirerek CHP’den istifa eden belki de ilk CHP’li oldu. Ne yazık ki aradan geçen 8 yıl benim bu değerlendirmemin doğruluğunu çok açık bir biçimde ortaya çıkardı. (Adımı tıklayarak istifa dilekçemi internetten okuyabilirsiniz.)
HDP YAKINLAŞMASI
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir kaset operasyonu ile CHP’nin başına oturtulduğunu, kaset operasyonlarını hangi örgütün hangi amaçla kullandığını, böylece ülkemizin en güçlü milli direnme örgütünün de böylece “devşirilmiş” olduğunu, CHP’yi bugün bile savunan arkadaşlarımız unutmuş olabilirler, ben unutmadım. “CHP, 1930’ların CHP’si değil” diyerek, Dersim’i ve Cumhuriyet düşmanı Seyit Rıza’yı sahiplenmek, Cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait’in heykelini dikenlerle (HDP/PKK) kol kola girmek; çocukları dağa kaldırılan Diyarbakır Annelerinin üç yıldır süren dünyada benzeri bulunmaz direnişine, HDP/PKK ile sandıkta işbirliği hesabıyla uzak durmak; 2015’den bu yana ABD’nin örgütleyip, donatıp, Türkiye Cumhuriyeti’mizin üzerine saldığı silahlı terör örgütlerine karşı devletimizin ve kahraman ordumuzun yürüttüğü, PKK’yı bitirme noktasına getiren harekâtlarına karşı tavır sergilemek; ülkemizin Irak ve Libya’ya ulusal çıkarlarımız doğrultusunda asker gönderme tezkerelerine TBMM’de HDP ile birlikte karşı oy kullanmak, Atlantik sisteminin saldırı örgütü NATO’ya sahip çıkıp, “NATO’dan ayrılmak ayağımıza kurşun sıkmaktır” diyebilmek, ABD’nin Rusya’ya karşı Ukrayna üzerinden NATO’yu kullanarak giriştiği saldırıya karşı, Rusya’nın ülkemizin de yararına yürüttüğü haklı askeri müdahalede, ABD’nin Ukrayna’nın başına oturttuğu piyonu Zelenski şarlatanının, halkını nasıl perişan ettiği gerçeğini görmezden gelip Rusya’yı saldırganlıkla suçlamak, neo liberal dönemin ülkemizdeki mimarı Kemal Derviş’in yardımcısını parti sözcülüğüne getirerek, serbest piyasa ekonomisini savunmak, Altı Ok yani Cumhuriyetçilik, Laiklik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik ve Devrimcilik ilkeleriyle nasıl bağdaştırılabilir?
CHP’DEN ATILANLAR
Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi döneminde Sezgin Tanrıkulu, Mehmet Bekâroğlu, Canan Kaftancıoğlu, Sera Kadıgil vb. gibi Atatürk karşıtlığıyla, HDP/PKK yandaşlığıyla tanınan kişilerle, ABD/NATO/Batı yandaş ve işbirlikçisi Ünal Çeviköz, Faik Öztrak ve benzerleri baş tacı edilirken, Kemalist kimliğiyle tanınan Kemal Anadol’dan Onur Öymen’e, Birgül Ayman Güler’den Süheyl Batum’a, Emine Ülker Tarhan’dan, Gürkut Acar’a, Nur Serter’den İsa Gök’e, Umut Oran’dan Yılmaz Ateş’e, Ümit Kocasakal’dan Tanju Özcan’a, Hüsnü Bozkurt’tan Haluk Pekşen’e, Öztürk Yılmaz’dan Muharrem İnce’ye kadar nice kendini kanıtlamış siyaset adamlarımız CHP yönetiminden ve örgütten neden dışlandı?
Sadece bu saptama bile Kılıçdaroğlu yönetiminin, Atatürk’e ve onun ilkelerini somutlaştıran Altı Ok’a ihaneti değilse nedir? Paylaşımımda Altı Ok’u “Büyük Önder’imizin mucize formülü” olarak nitelemiş olmama karşılık bunun “Altı Ok”la dalga geçmek, onunla alay etmek olarak algılanması, akıl ve mantıkla nasıl bağdaşabilir?
ABD’nin bu günkü başkanı Biden'ın, ABD’nin FETÖ piyonu ile RTE yönetimine karşı sergilediği 15 Temmuz hain Gladyo darbe girişimi, ulusal direnişle ezilip darbeciler tepelenince, Türk ordusunu kullanma olanağı kalmadığından, “Erdoğan’ı devirmek için muhalefeti destekleyeceğiz” yolunda demeçleri unutulabilir mi? 2015 yılına kadar BOP eş başkanı konumunda ülkemizde iktidara oturtulan AKP/FETÖ koalisyonuna toz kondurmayan ABD/Batı, 7 Haziran seçiminden sonra 180 derece dönüş yaparak PKK ve FETÖ ile mücadeleye girişince RTE’yi “diktatör” ilan etti. 2015’e kadar HDP/PKK/PYD ile “açılım süreci”ni başlatıp sürdüren AKP/FETÖ koalisyonuna karşı, Vatan Partimizin ve onun önderinin Silivri zindanından en etkili muhalefeti sergilediğinin canlı tanığıyım. Silivri duvarları yıkılıp yurtseverler özgürlüğüne kavuşunca, AKP-FETÖ’nün iktidar koalisyonu bozulmuş, AKP ve RTE, Türk Ordusunu PKK/PYD/IŞİD üzerine salıp zorlu “hendek savaşları”nı başlatınca Vatan Partisi olarak biz bu gelişmeyi “vatan savaşı” biçiminde değerlendirip destek verirken, devşirme CHP yönetimi ve yandaşları bunu “saray savaşı” olarak niteleyip karşı çıkmışlardır. O gün, bugün ülkemizde kahraman ordu ve güvenlik güçlerimizle hain PKK ve FETÖ ile yürütülen silahlı mücadele, aslında Türkiye ile ABD arasındaki savaştır; Türkiye tarihte ikinci kez emperyalizme karşı “İkinci Kurtuluş Savaşı”nı veriyor, çağdaş “Kuvayı Milliyeciler” olarak bizler de bu savaşta, CHP yönetimi ve 6+1 Yuvarlak Masa dostları gibi ABD/Batı/NATO safında değil, büyük milletimizin safında konumlanıyoruz.
TÜRKİYE’NİN HAMLELERİ
Ülkemiz 2015 yılından bu yana ABD/BATI/NATO ile ters düşünce komşularımız İran ve Rusya ile “Astana süreci” başlatılmış, komşularla sürdürülen bu iş birliği sayesinde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekâtlarıyla ülkemizin güneyinde BOP kapsamında oluşturulacak “İkinci İsrail” koridoru engellenmiştir. Biz parti programımıza ve ulusal çıkarlarımıza uygun olan bu konuda seçilmiş AKP iktidarına destek verdik. Türkiye’nin komşuları Rusya ve İran ve kardeş Azerbaycan iş birliği ile yılların çıbanbaşı “Karabağ sorunu” 44 günlük savaş sonucu zaferle sonuçlanınca yurtseverler olarak bu önemli başarıyı destekleyip alkışladık. CHP yönetiminin böylesine ulusal bir başarıda bile karşı tavır sergilemesi Atatürkçülük ve Altı Ok’un milliyetçilik ilkesi ile bağdaşır mı?
1980’de ABD’nin 12 Eylül faşist darbesi ile iktidara getirilen Turgut Özal aracılığıyla Batı tarafından toplumumuza dayatılan neo liberal ekonomi sistemi, dünyaya ve ülkemize ekonomik yıkım getirdi. “Küreselleşme”, “serbest piyasa”, “devletin ekonomiden el çekmesi”, sloganları ile halkımıza yutturulan borçlanmaya dayanan kalkınma modeli çöküyor. ABD’nin dünya jandarmalığına soyunduğu, küresel ekonomide yürürlüğe konan “dolar saltanatı” ile sürdürülen küresel ölçekte yağma düzeni, Batı medeniyetinin maddi-manevi çürümesini gündeme getirdi. Batı’da ahlâki değerler dibe vururken Doğu’da, Avrasya’da yükselen kamucu-paylaşmacı-sıkı devlet denetimli kalkınmayı öngören, bilim, kültür ve teknolojide ileri düzeylere ulaşan yeni bir medeniyetin yükselişi tüm dünyada gözleri Batı’dan Doğu’ya çevirdi.
Türkiye bu süreçte ülkemizi kanlı çemberle kuşatan ABD/NATO saldırganlığına karşı Doğu’nun önder ülkelerinden biri konumunda saf tutarak emperyalist mezalimden kurtulabilir. Ekonomik sitemin düzeltilemez ölçekte çıkmaza girmesi nedeniyle AKP iktidarı için yıkım süreci kaçınılmaz bir gelişme olarak gözler önünde iken, tüm sistem partileri sistem içinde inandırıcılıklarını sürekli yitirirken, sadece Vatan Partimiz, Üretim Devrimini gerçekleştirmek üzere halkımızın özverileriyle örgütlenecek ayrıntıları belirlenmiş “milli direnme ekonomisi” ile bu çıkmaza çözüm sunan ve ekonomide devrimci model olarak Altı Ok’u savunan tek partidir.
Ülkemiz bugün “devrim” sürecindedir. CHP yönetimi, 2015’den bu yana HDP/PKK ile kol kola gireceğine, Vatan Partimiz ile Altı Ok ilkelerini esas alan Atatürk’ün anti emperyalist, tam bağımsızlıkçı, ulusal birliği en yüksek düzeyde sağlayacak yaklaşım içinde bütünleşip bu birlikteliği günümüze kadar sürdürebilseydi, AKP’nin “tek adam” yönetimini bugüne kadar çoktan tarihe gömmüş olabilirdi. Yani günümüzde en az “iktidar sorunu” kadar “muhalefet” sorunu ile karşı karşıyayız.
ABD yönetimi, ülkemizde, muhalefet olarak yuvarlak masada somutlanan “Biden Tayfası” aracılığıyla bir yandan ekonomik yıkımda çaresiz halk üzerinden toplumsal kargaşa ve kaos ortamı oluşturma girişimleri kışkırtmaya çalışmakta, sosyal medya kanallarında bilinçli olarak uçurulan yalan haberlerle halkı birbirine kırdırma girişimleri sahnelemektedir. Öte yandan sosyal medyada gündeme getirilen Netflix, Disney Plus ve +90 gibi platformlarda yapılan toplumumuzun ahlâki değerlerini kökten sarsıcı yayınlarla gençliğimiz çürümüş yaşam biçimlerine yönlendirilmekte, Batı’nın yozlaşıp kokuşmuş ahlâk anlayışı Türk gençliğine dayatılmaktadır.
Batı’nın yozlaşmış yaşam biçimini ve ahlâki düşkünlüğünü yansıtan ABD menşeli Netflix filmlerinde gençliği alkole, uyuşturucuya, sapkın cinselliğe yönlendiren içeriklerin yaygınlığı, yine yeni gündeme gelen Disney Plus adlı sanal medya mecrasında ülkemiz çocuklarının beyinlerinin Batı’nın milli değerlerimizle bağdaşması olanak dışı sapkın cinsel içeriklerle şartlandırılması, ABD-İngiltere-Fransa-Almanya medya gruplarının ortak girişimi ile oluşturulup fonlanan +90 adlı Youtube kanalında “Seks İşçisi Olmak”, “Trans Erkek Olmak”, “Lezbiyen Olmak”, “Siyasette Kadın Olmak- Canan Kaftancıoğlu, Sera Kadıgil”, “Türkiye’de Genç Ermeni Olmak” gibi sayısız videolarla dayatılan ahlâk düşkünlüğüne karşı en tutarlı tepki Vatan Partisi, TGB ve Cumhuriyetçi Kadınlar Derneğimiz tarafından ortaya konulmaktadır. (TGB Genel Başkanımız Dilek Çınar’ın iktidara yakın İlim Yayma Cemiyeti başkanı Bilal Erdoğan’a “milli kültür için fikir alışverişi” amaçlı ziyaretine tepki gösteren CHP’li arkadaşımın, CHP’li siyasetçilerin Apo’nun heykelini dikecek terörist Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etmelerine de tepki göstermesini beklerdim.)
BATI’YA TOZ KONDURMUYORLAR
Vatan Partili kimliğimi öne çıkarıp “iktidar yandaşlığı” ile karalayabilenlerin beni hiç tanımadıklarını düşünüyorum. Günümüzde halkımızın ve ülkemizin içinde çırpındığı olumsuzlukların baş sorumlusu elbette ki 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP ve onun lideridir. Elbette ki ben de RTE’nin dünya görüşüne kökten karşıyım. Ama ben Erdoğan’a CHP ve Yuvarlak Masa’daki dostları gibi, “vatan haini”, “düşman” gözüyle bakamam.
Bize göre Türkiye’nin düşmanı ABD/Batı/NATO’dur; yurdumuzu çevreleyen ve namlularını ülkemize çeviren emperyalist ateş çemberinden kurtulmak öncelikli görevimizdir. AKP de dahil en geniş tabanlı, içinde Vatan Partimizin de yer aldığı, sistem dışı devrimci bir programla oluşacak Milli Hükümet önümüzdeki süreçte mutlaka kurulacak ve Atatürk döneminde olduğu gibi “üretici” yeniden baş tacı olacaktır. ABD ve Batı’ya toz kondurmayan NATO’cu Kılıçdaroğlu CHP’si ve 6+1 Yuvarlak Masa’daki dostları Atatürkçü değil, ancak NATOTürkçü olabilirler. Bu masadan Atatürkçü bir medet ummak, gaflettir, dalalettir ve hatta…
BENİM İÇİN ARKADAŞLIK
Son olarak beni CHP adına suçlayan Şebinkarahisarlı geçmişteki dava arkadaşlarımla Atatürk’ün Altı Ok’unu halen simge olarak kullanan CHP’nin Şebinkarahisar’daki durumunu görüşüp tartışmak isterim: Ne yazık ki Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi CHP bugün Şebinkarahisar’da yenilgi üzerine yenilgiler almaktadır. Son yerel seçimde CHP ilçe başkanı Oktay Alp kardeşimiz, en güçlü aday olarak CHP’den değil yeni kurulmuş İyi Parti’den aday oldu ve AKP ve MHP’nin ardından üçüncü sırada oy alabildi. Ben bu konuda PKK’nın uzantısı HDP ile iş birliği yapan bir CHP’ye, ülke seçmeninin de Şebinkarahisar seçmeninin de destek vermemesini haklı buluyorum. Şebinkarahisarlı CHP’li eski dava arkadaşlarımın bu üzücü gerçek üzerinde durup düşünmeleri gerekmez mi?
Sevgili arkadaşlarım, CHP’nin bugünkü yönetimini eleştirmek benim için yurtseverlik görevidir. Bu nedenle eski dostlarımın bana karşı tepkilerini anlayışla karşılıyorum. Benim için arkadaşlık, dostluk, sevgiye dayalı gönül bağı, siyasi görüş ayrılıklarının ötesinde değerli ve önemlidir. Yerdeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım şunu da bilmeliler ki benim için “söz konusu vatansa gerisi teferruattır.”