Cin Ali'nin öyküsü

Rasim Kaygusuz'un yarattığı Cin Ali karakteri, hepimize okuma yazma öğretti. Nevin Kaygusuz Apaydın, “Babam önce Çözümlü Alfabe'yi icat etti. Ardından Cin Ali’nin tombalası geldi. Daha sonra çizimlerle bir kitap oldu” dedi.

Tanımayanımız yoktur, çocukluğumuzun kahramanı, unutamadığımız ilkokul arkadaşımız, ilk çizgilerimiz… Hepimizin ilk okuduğu, günümüzde de öğretmenlerin sınıf kitaplıklarında bulundurduğu ve çocuklara okumayı söker sökmez ilk okuttuğu Cin Ali kitaplarının yazarı kim? Neden Cin Ali unutulmadı, neden çok sevildi, neden hala bizi çok heyecanlandırıyor?

Cin Ali kitaplarının yazarı Rasim Kaygusuz’un kızı yüksek mimar Nevin Kaygusuz Apaydın’a göre Cin Ali bir Cumhuriyet projesi, Cin Ali ortak değerimiz. Apaydın’la Cin Ali’nin doğuşunu konuştuk.

Rasim Kaygusuz, 1926 yılında Ankara’nın Ayaş ilçesine bağlı Yenikayı Köyü’nde doğdu. 1944’te Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü, 1956’da Gazi Eğitim Fakültesi Pedagoji Bölümü’nü bitirdi. Köyünün ilkokulunda öğretmenlik yapmaya başladığında henüz 18 yaşındaydı, çocukları ve mesleğini çok seviyordu.

HEP BİRİNCİ SINIFLARI OKUTTU

Nevin Kaygusuz Apaydın, babasını şöyle anlatıyor:

“Babam, özellikle birinci sınıf öğretmenliğini seviyordu. Çocukların okumayı öğrendikleri anda duydukları mutluluk babamı da çok mutlu ediyordu. ‘Çocuklara okumayı oyunla öğretirsek hem daha kolay öğrenir hem de severler’ diyordu babam. O dönemde kreş, yuva, anaokulu yoktu, doğrudan annesinden kopartılıp öğretmenin eline bırakılıyordu çocuklar. Çocuğun durumunu anlayacak, şefkatle yaklaşacak öğretmenler gerekiyordu. Birinci sınıf öğretmenliği zordur ama çok kolay ölçülebilen bir şeydir. Birinci sınıftaki asıl mesele okuma yazmayı öğrenmek. O yüzden birinci sınıf öğretmenliğini çoğu öğretmen almak istemiyordu ama babam hep birinci sınıfları okuttu.”

SİNEMACI ÖĞRETMEN

Rasim Kaygusuz, okumayı daha kolay ve eğlenceli öğretmek için sürekli okuyor, araştırıyor ve çeşitli yöntemler deniyordu. Bu çalışmaların sonunda ise Çözümlü Alfabe’yi icat etti. Çözümlü Alfabe’nin her iki tarafında da delikler vardır, bu delikleri çevirdikçe altındaki yazılar değişir. Ön tarafta ise cümle çalışması yapılır.

Ardından Cin Ali’nin tombalası geldi. Tombala gibi oynanıyor ama sayılarla değil sözcüklerle… Heceleme fişlerinde de heceleri kesiyorsunuz sonra bunlardan yüzlerce kelime üretebiliyorsunuz. Yazmayan kalem, daha çok ekonomik koşullardan üretilmiş. O dönemde malzeme bulmak, defter bulmak, kâğıt bulmak zor. Ama çocuğun çalışma yapması da lazım. Çocuk hem kalem tutmayı ve yazmayı öğrenir hem de el kaslarını geliştirir.

Kaygusuz, kendi geliştirdiği okuma öğretme yönteminin adını “oyunla okuma öğretimi” koyar. Nevin Kaygusuz Apaydın, şöyle devam ediyor:

“Babama göre her araç aynı zamanda bir oyundur. Bunlar gerçekten çocuklara oynayarak okumayı öğrettiğiniz araçlar. Babam Çözümlü Alfabe’nin sınıf için olanını yapmıştı. Bir metrelik, kocaman bir daire… Babam, onları alıp okul okul geziyordu. Çocuklar, ‘sinemacı öğretmen geldi’ diye çok seviniyorlardı.”

OKUMA ANIMIZIN İLK TANIĞI

Sinemacı öğretmen daha sonra Cin Ali’nin babası oldu. Oyunlu okuma öğretimiyle okumayı öğrendikten sonra çocuğun kitap okuması gerekiyordu. Ama Rasim Kaygusuz’un istediği gibi bir kitap yoktu.

Rasim öğretmen bir gün evde oturma odasında divana uzanmış, elinde samanlı kâğıttan bir defter ve kalem... Karşıdaki divanda oturup dikiş diken eşi Remziye hanıma döner ve “ben bir kitap yazacağım. Çocukların rahatlıkla okumayı sökeceği bir dizi kitap hazırlayacağım” der. Birkaç gün sonra yazdığı birinci kitabı eşine gösterir. Kitapta sadece yazı değil aynı zamanda çizimler de vardır. Sayfanın üstünde resimler, altında yazılar… Yazı ve resim birbirini tamamlıyor. Çocuklar ilk okumaya başlarken nasıl kelimeler kullanılmalı diye uzun uzun düşünür, önce kolay sonra daha zor kelimeleri ve cümleleri kullanır. İlk kitap en kolayı, dizinin son kitabı en zor olanıdır.

Her kitabın kendi içinde bir öyküyü barındırdığını belirten Apaydın şunları belirtiyor:

“Cin Ali okuma anına tanıklık ettiği için herkes tarafından çok sevilir. Çünkü o anı unutmuyorsunuz. Cin Ali’yle birlikte o anı yaşıyorsunuz.”

Cin Ali kitapları kısa sürede benimsendi ve Türkiye’nin her köşesine ulaştı. Artık uzak köylerde bile Cin Ali okunuyordu. Bu sırada Rasim Kaygusuz hem öğretmenlik mesleğini sürdürüyor hem de kitapları tanıtmak için okulları dolaşıyordu. O artık “Cin Ali’nin Babası” olarak biliniyor, gittiği okullarda da böyle karşılanıyordu.

CİN ALİ’NİN ABLALARIYIZ

Kitabın ismi neden Cin Ali diye soruyoruz Apaydın’a.

“Ali çok kullanılan bir ad, amcamın adı da Ali’ydi. Kitaplarda da Ali ismi çok geçerdi. Cin Ali ise bir matbaacının lakabıymış. Cinlik; akıllı, meraklı, araştıran anlamında kullanılıyor. Cin Ali’deki yaşam aslında bizim yaşamımız. Ankara Bahçelievler’de doğduk, büyüdük. 100 metre ötemizde çiftlik vardı, keçiler, kuzular, atlar, eşekler… Sabah horoz sesiyle uyanırdık. Evler iki katlı ve bahçe içindeydi. Komşuluk çok fazlaydı. Cin Ali’de bu yaşamı görüyorsunuz aslında. Cin Ali’nin gittiği park şu an Bahçelievler’de bulunan bir park. O zamanki adı Filli Bahçe’ydi. Oradaki yaşam bizim yaşamımız hatta oradaki karakterler de... Suna ben oluyorum Selma da ablam Nesrin. Biz, Cin Ali’nin ablalarıyız.”

“Cin Ali aslında erkek karakter ama kız ve erkek çok eşit dağılmıştır kitaplarda. Hep birliktedirler, birlikte oynarlar. O yüzden Cin Ali’yi kızlar ve erkekler aynı derecede severler. Çünkü bazı karakterler kızlara daha yakın gelir bazı karakterler erkeklere daha yakın gelir. Kitaplarda böyle bir ayrım olur ama burada böyle bir ayrım yok. Cin Ali o yüzden herkesin arkadaşı.”

CUMHURİYET PROJESİ

Nevin Kaygusuz Apaydın, Cin Ali’nin bir Cumhuriyet projesi olduğunu belirtiyor. Annesi Remziye Kaygusuz da babası gibi köy enstitüsü mezunu bir öğretmen. Ancak Cumhuriyet olmasaydı Remziye Kaygusuz okuyamayacaktı. Nevin Kaygusuz Apaydın o dönemi şöyle anlatıyor:

“Annem ve babam Cumhuriyet’in ilk yıllarında dünyaya gelmişler. Cumhuriyet’in eğitim hamlesi olmasaydı özellikle annem belki hiç okuyamayacaktı. Köy enstitüleri sadece iki çocuğun hayatını değiştirmekle kalmıyor. Onların ailelerine, köylerine ve Cin Ali’yle tüm çocukların hayatlarına bir dokunuş sağlıyor. Savaş yıllarının bütün yoksulluğunu çekmiş bir milletiz. Çocuklarını okutabilmek için elinden geleni yapan bir milletiz. Annem 10 yaşında, köyünde okul açıldığı için gidebiliyor. Sonrası için bir gelecek yok gibi görünürken babası Beşikdüzü Köy Enstitüsü’ndeki eğitmen kursuna katılıyor. Orada kız çocuklarının okuyup öğretmen olacaklarını görünce ‘benim kızım da burada okumalı’ diyor ve okul müdürüne gidiyor. Ama o dönem Fındıklı Artvin’e bağlı ve Kars’ta okuması gerekiyor, nasıl okusun? Okul müdürüne gidip ‘ne yapabiliriz?’ diye soruyor. Ve bütün kıyı köyleri Beşikdüzü’ne bağlanıyor. Annem böylelikle Beşikdüzü’ne gidebiliyor. Beşikdüzü’yle Fındıklı arası 3 saatlik yol ve üç saatte gidiliyor. Pazar’a kadar 30 km yürüyorlar. Oradan da varsa deniz aracıyla gidiyorlar.”

KÖRLER OKULUNUN İLK ÖĞRETMENİ

Remziye Kaygusuz, eğitimini tamamladıktan sonra 1951 yılında Ankara’ya gelir. Apaydın, anne ve babasını şu sözlerle anlatıyor:

“Annem, ‘Bu devlet bizi okuttu, bizim ona borcumuz var. Biz elimizden geleni yapmalıyız’ duygusuyla çalışıyordu. Emekli olduğunda, ‘ben bu parayı hak etmiyorum, çalışmıyorum ki niye veriyorlar?’ diyordu. Annem, Beşikdüzü’nden sonra Hasanoğlan Yüksek Enstitüsü’nde okumak için Ankara’ya geliyor. Okulu bitirdikten sonra da babamın köyüne öğretmen olarak atanıyor, orada tanışıyorlar.”

Remziye Kaygusuz, körler okulunun da ilk öğretmenlerinden. 1951 yılında Mithat Enç, Ankara’da açılacak olan körler okulunda öğretmen olarak Kaygusuz’un da çalışmasını ister. Körler okulu önce Etimesgut’ta açılıyor bir süre sonra bugünkü Mithat Enç Görme Engelliler Okulu’nun olduğu yere taşınıyor. Babam da eş durumundan Ankara’ya geliyor ve Ankara’da yaşamaya başlıyorlar.”

KENDİ DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKMIYORUZ

Nevin Kaygusuz Apaydın, bugünkü olanakların geçmişte olmadığını ama geçmişteki çocukların hayatın içinde yetiştiğini belirtiyor ve devam ediyor:

“Şimdiki çocuklar oynamıyor mu oynuyor ama ekran karşısında oynuyorlar. Sokaklarda çok fazla çocuk görmüyorum. O zamanın yaşam şartlarıyla bu zamanın yaşam şartları farklı tabi. Oyunlu okumaya son 10-15 yıldır drama diyoruz. Drama aslında oyun demek. Zaten babam bunu 60 yıl önce yapmış. Biz kendi değerlerimize sahip çıkmıyoruz ama dışarıdan ithal ettiğimiz değerler çok daha ikna edici oluyor.”

Öğretmen Rasim Kaygusuz, 3 Aralık 1988’de aramızdan ayrıldığında, geride Cin Ali ile büyümüş milyonlarca çocuk bıraktı. Ölümünden sonra kitapları başka bir yayınevi basıyordu. Telif süresi dolunca 2013 yılında Cin Ali kitaplarını ailesi bastırmaya karar verdi. Ardından Cin Ali Eğitim ve Kültür Vakfı’nı kurdular. Vakfın amacı, Rasim Kaygusuz ve Cin Ali adını yaşatmak, ‘oyunlu okuma öğretimi’ yöntemini tanıtmak.

HEM EĞLENCELİ HEM ÖĞRETİCİ

Aile bir de Ankara Kavaklıdere’de Cin Ali Müzesi’ni kuruyor. Apaydın, Müzeyle ilgili de şunları belirtiyor:

“Müzeyi Cin Ali’nin merak edilen hikâyesini anlatmak üzere kurduk. Müze yapmaya karar verdiğimizde ben Ankara Üniversitesi Müze Eğitimi yüksek lisans programına başladım. Mimar, restorasyon uzmanıyım. 2019’da hem müzeyi hem tezimi bitirdim. Tezim, Cin Ali Müzesi oldu. Eşim, kızım, ablam... Büyük bir destekle kuruldu müzemiz. Öyle bir müze yapalım ki dedik, içinden Cin Ali’yi çıkardığımızda bir şey kalmasın istedik. Yani sadece Cin Ali’ye özgü bir alan olsun dedik. Eğlenceli bir o kadar da öğretici olsun istedik. Bizim müzemize gelen herkes kaç yaşında girerse girsin 7 yaşında çıkıyor.”

Cin Ali bir Cumhuriyet projesi. Toplumu aydınlatmak ve ileriye taşımak isteyen iki öğretmenin emeği, göz nuru, Türkiye’ye armağanı.

CİN ALİ KAVAKLIDERE'DE ARKADAŞLARINI BEKLİYOR

Cin Ali müzesinde birçok oda var. Sınıf olarak hazırlanmış oda, bizi çocukluğumuza götürüyor. Kara tahta, tebeşir, siyah önlük ve ahşap sıralar… Heceleme fişleri, tombala kartları, çözümlü alfabe, resimli ve matematikli fişler, döner hikâyeler, yazmayan kalemler ve güzel yazı defteri de sergilenen eşyalar arasında. Remziye Kaygusuz anısına hazırlanan bölümde ise görme engelli çocuklar için hazırlanmış Cin Ali kitapları ve eğitim araçları bulunuyor.

CİN ALİ ÜZERİNDE ÇALIŞILMALI

Müze sorumlusu eğitimci Selma Dölek, müze etkinliklerini şöyle anlattı:

“Okuma yazma öğrenen çocuklarla çok sık karşılaşıyoruz. Ve görüyorum ki hepsinin doğal eğilimi heceyle okumak. Demek ki öğrenme modelinde bu daha kullanışlı ve doğru bir şey. Yeni sistem sesle olduğu için çocuklarda okuma güçlüğünü görebiliyoruz. Heceleyemiyorlar, hızlı okuyamıyorlar, anlayarak okuyamıyorlar. İnsanın doğal okuma dürtüsüne hala yardımcı oluyor Cin Ali. Cin Ali’nin pedagoglar ve sosyologlar tarafından incelenmesini istiyoruz.

MÜZEDE PUL TADIYORLAR

“Müze açılır açılmaz ilk ay okul gezilerimiz başladı. Önce müzeyi gezdiriyoruz sonra da onlarla kütüphanede öğrendiklerimiz üzerinden bir program yapıyoruz. Anaokullarında telli okumayı kullanıyoruz. İlkokul birlerde okumalar yaptık, sayfalar üzerinde sohbet ettik. Tombalayı kullandık, tombala oynamak sizi yaratıcı yazarlığa kadar götürebiliyor. Çocukların müze deneyimlerini aktarmalarını istediğimiz bir ‘mektup yaz’ etkinliği yapıyoruz. Hem mektup yazmayı öğreniyorlar hem de pul tatmayı. Çocuklara ‘pul nasıl yapışır’ diye soruyoruz. Raptiyeden Japon yapıştırıcısına kadar çözüm geliyor ama yalamak akıllarına gelmiyor. Pul tadını da tatmış oluyorlar burada.”

CİN ALİ ALTI NOKTADA

Cin Ali Eğitim ve Kültür Vakfı, görme engelli çocuklar için de proje hazırladı. Cin Ali Altı Nokta adlı projeyle 10 kitaplık Cin Ali Hikâye Kitapları serisinin yanı sıra Cin Ali okuma fişleri ve oyun kartları, Braille alfabesiyle; Cin Ali figürleri ise boya kabartma tekniğiyle pleksiglas plakalar üzerine basıldı. Eğitim araçları, Türkiye genelinde yer alan 17 görme engelli okuluna dağıtıldı.

Sonraki Haber