Çocuklar kadar olamayan hükûmet
Yeni Şafak gazetesi dün, 'Bebek katili İsrail’e en anlamlı cevap-Helal size çocuklar' manşetiyle çıktı.
Yeni Şafak haberinde, “İstanbul Ümraniye Mehmet Ali Yılmaz İlkokulu öğrencileri, sermayesiyle İsrail’e destek olduğu bilinen bir dondurma firmasının kamyonunu okul bahçesinde protesto etti.” deniliyor.
Helal olsun genç kardeşlerimize. Alkışlıyoruz.
Bir de Yeni Şafak’ın desteklediği, eleştiremediği hükûmetin tutumu var.
7 Ekim Aksa Tufanı’nın üzerinden aylar geçmesine rağmen daha yakın zamanda İsrail’e ticaret kısıtlaması getiren bir hükûmettten bahsediyoruz.
Mescid-i Aksa’yı çevreleyen dikenli tellerin Türkiye’den gitmesine göz yuman bir hükûmettten bahsediyoruz. İncirlikten kalkan uçakların Güney Kıbrıs’taki Agratur’a oradan Tel Aviv’e silah taşımasının üstünü örten hükûmetten bahsediyoruz.
Kürecik üssünü kapatmayarak İsrail’in gözünü kör edemeyen hükûmetten bahsediyoruz.
Filistin’e sargı bezi, İsrail’e istihbarat desteği sağlayan hükûmetten bahsediyoruz. Keşke hükûmetimiz, şu çocuklar kadar cesur olsa. İsrail’e lafla değil, sözde denge politikasıyla değil, eylemle yanıt verse.
Yeni Şafak attığı bu güzel manşetin yanı sıra, belki bu gerçekleri dile getirir de Türk milletinin yüreğine su serper diye umuyoruz.
KISA BİR FIKRA: HÜKÛMETİN EKONOMİK POLİTİKALARINA OMUZ VERENLER FATURAYI ESNAFA KESİP BOYKOTU DESTEKLİYOR
Vatandaş boyutu küçülen ve fiyatı yükselen ürünlere karşı lokantaları boykot etme kararı aldı. Hükûmet yanlısı gazeteciler de bu konuya hemen destek verdi.
Sabah gazetesi manşetine bile taşıdı. Hürriyet’ten Ahmet Hakan, hükûmetin de enflasyon sorunu olduğunu kabul ettiğini belirtiyor ve ekliyor: “Ama bütün bu gerçekler, minicik bir kurabiyenin 110 liraya satılmasını rasyonel kılmaz. Bu rasyonellikten uzak fırsatçılığa karşı vatandaşın gidebileceği tek yoldur boykot.” Sabah’tan Melih Altınok da boykotu destekleyenlerden. “Evet, üzüm üzüme baka baka kararır derler. Bizde zam da zam yapana baka baka yapılıyor.” deniyor.
İşte Sayın Hakan’ ve Altınok’la ayrılığımız burada başlıyor.
Devlet zaafının üstünü örtüyorlar.
Hükûmet izleyecek, halk cezalandıracak.
Böyle olmaz!
Hükûmet enflasyonu çözme konusunda başarısız. Gelir adaletsizliği artarken, acı ilacı halka ve dar gelirliye içirmeye kalkıyor. Dolaylı vergiler giderek artıyor. Zengin daha zengin, fakir daha fakir hale geliyor. Gelir adaletsizliği arşa ulaştı. AK Parti hükûmeti IMF, Dünya Bankasına sığınarak, dar gelirlinin önündeki lokmayı alarak, yanlış dış politikalarla ve sıcak para arayışıyla sorunu çözme derdinde. Ama Ahmet Hakan gibiler bu politikayı savunuyor. Bu bir.
İkincisi, Aydınlık uzunca zamandır vurguncu ve fırsatçıları yazıyor. Sadece lokantalara özgü değil bu durum. Zincir marketler bir dönem gündemdeydi. Hükûmet yaptırım dedi dedi, hiçbir şey yapamadı. Elektrik faturalarını bir dönem yazdık. Bütün bölgelerde elektrik özelleştirildi ve halkımız daha pahalı bir elektrik faturasıyla karşı karşıya kaldı. Rusya’dan ucuza petrol alıyoruz ama enerji maliyetlerimiz en yukarıda. Neden? Enerji özel sektörün elinde. Sadece kamulaştırma ile yüzde 30 oranında daha ucuz akaryakıt kullanabiliriz.
“Lokantalar porsiyon küçültüyor, daha pahalı satıyor” diyorlar. Sayın Selçuk Selvi, yukarıda durumu çok güzel özetlediği için tekrar etmeyeceğiz.
Ama sorunun denetim ve müdahale etme yetersizliğinden yani devlet zaafından kaynaklandığını açıkça görmemiz gerekiyor.
Devlet zor ve yaptırım gücüdür.
Cezayı halk değil önce devlet verir.
Güneydoğu Anadolu bölgesinin belediyelerini PKK’ya teslim edenlerin, terör örgütünü hendeklerden çıkaranların fahiş fiyatlara müdahale edememesini böyle izlersiniz işte. Türkiye’ye güçlü bir Millî Hükûmet şart! Gelin Üretim Devrimi Programına omuz verin, Türkiye’yi bu zorluklardan çıkaralım.
21 NİSAN MEDYANIN HALLERİ
VERGİ ADALETSİZLİĞİ
MAHMUT ÖVÜR - SABAH
Yerel seçim bitti, AK Parti iktidarının önünde altın değerinde bir 4 yıl var. Kuşkusuz bu 4 yıl da çok rahat geçmeyecek. En önemlisi yukarımızda ve aşağımızda savaş tehlikesi gibi bütün dengeleri sarsabilecek ihtimallerin olması. Bunun ne getireceğini göreceğiz ama içeride acil çözüm bekleyen en önemli sorun ise ekonomi... Seçim sonuçları da bunu çok açık gösterdi; seçmen deprem riskinden çok canını yakan ekonomiyi ve hayat pahalılığını önceledi.
Anlaşılan bu nedenle hükümet de önceliği ekonomiye verecek. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, mevcut ekonomi programının kararlılıkla uygulanacağını söylüyor:
"Orta Vadeli Program'da sıkı para, maliye ve gelirler politikası ile yapısal dönüşüm var. Dijital ve yeşil dönüşüm var. Yatırım ortamını iyileştirecek yüzlerce eylem var. Programımızın temeli sağlamdır. Temel siyasi istikrardır. Cumhurbaşkanımız programı sahiplenmiştir."
Bu sistem kararlı uygulansa da toplumda oluşan vergi adaletsizliği konusu hiç değişmiyor. Açıkçası ortada şöyle bir durum var: Zenginden az, çalışandan çok vergi alınıyor. Paradan para kazananlara ise hiç dokunulmuyor. Dolaylı değil doğrudan vergi payının artırılması gerekiyor. Bir kerelik bile olsa zenginlerden ciddi vergi alınması gerekiyor. Bu tablo değişmediği sürece de gelir dağılımı adaletsizliği değişmeyecek ve toplumu isyan noktasına getiren fahiş fiyat artışları da bitmeyecek.
MAGAZİN İRAN’INDAN MEZHEP İRAN’INA
SALİH TUNA - SABAH
Zaten 1639'daki Kasrı Şirin Antlaşması'ndan beri İran'la herhangi bir sorun yaşamadığımıza da herkes muttali idi.
O vakitler de "Araplar bizi sırtımızdan vurdu" denirdi ama İran için böyle şeyler hiç söylenmezdi. (…)
Humeyni önderliğindeki 79 devrimini günbegün takip eden dönemin tirajı yüksek Şura dergisinden Yeni Devir gazetesine kadar "İslami duyarlıklı" mevkutelerin hiçbiri İran'ın mezhebiyle ilgilenmemişti.
Soncunu müthiş bir heyecanla bekledikleri sadece şu idi: ABD'nin İsrail'den sonra bölgedeki ikinci ileri karakolu olan Şah'ın İran'ı devrilecek, yerine (İranlı devrimcilerin dile getirdikleri gibi) ABD ve İsrail karşıtı bağımsız bir İran kurulabilecek mi? (…)
Demem o ki gerek devrim sırasında gerekse devrimden hemen sonra İran'ın mezhebinin ne olduğunu merak eden yoktu. İran'ın mezhebini Türkiye'de ilk "keşfeden" Taha Akyol oldu. "İranlılar Şii oldukları için devrim yaptı" dedi. "Biz Sünni'yiz öyle şeyler yapmayız..."
ABD ve İsrail'in sadık elemanı Ürdün Kralı Abdullah'tan çok daha önce "Şiî Hilali tehlikesine" dikkat çeken de aynı muhteremdi.
İran devriminden sonra da amansız ve kesintisiz bir şekilde "İran düşmanlığı" yapan Fetullah Gülen ile İran düşmanlığında da örtüşüyordu. Soru şudur: "İslam Nereye?" başlıklı yazılar yazan ama (İran'ın Suriye'deki konsolosluğunu vuran İsrail kınamak yerine İran'ı kınayan Batı için) bir kez olsun "Batı nereye?" diye sormayacak kadar Batı'ya iman eden bu elemanın "mezhep asabiyeti" Türkiye'deki "dindarlar" arasında nasıl ve niçin hâkim oldu?