Coşkun Aral’la Çin’e doğru!
Gao dedi ki, ‘Biz dergi olarak Nuh’un Gemisi’ne gitmek istiyoruz; Wang Shi da Ağrı Dağı’na çıkmak istiyor.’ Dedim ‘O iş bende.’ Hemen Coşkun Aral’ı aradım, dedim abi durum böyle böyle, ayrıca bana Wang Shi için Nasuh Mahruki de lazım. Coşkun abi de ‘O iş bende.’ dedi
Pekin’den döndükten bir hafta kadar sonra korona patlayıp hepimiz evlere kapanınca, kendimi İstanbul’dan Side’ye attım. En azından kalabalıktan uzak, denize yürüme mesafesindeyim. Demeyin ki İstanbul’un her yanı deniz. Ben İstanbul’un yüzde 7’si denizi hiç görmemiş diye bir haber okumuştum. Hani İstanbul’da denizi görmeden yaşamak zorken, en zor olanın da zorunu yaşıyor olmak! Demek ki deniz kentinde yaşamakla, “denizle olmak” farklı şeylermiş. Benzeri şekilde; elde cep telefonu olduğu halde fotoğraf çekmesini bil(me)mek! Fotoğraf makinesi olanlar bize hep varlıklı, keyfi gıcır insanlar gelirdi ama artık o eşik kırıldı; cep telefonunuz varsa fotoğrafçısınız (ama bunu FOTON üyeleri duymasın!) Ferhan Şensoy’u da yad edelim; Kahraman Fotoğraf Makinesi Cep Telefonuna Karşı!
Cep telefonunun fotoğraf makinesiyle imtihanı ve 30’un üzerinde fotoğraf içerikli konunun konuşulduğu Fotoğraf Zirvesi, Side Antalya’da yapıldı. 30 rakamı bence çok sıkıcıydı, insanlar biraz da gezebilsinler! Düzenleyen FOTON (Fotoğraf Organizasyonları Derneği). Amaçları fotoğrafın merkezde olduğu organizasyonlar yapmak! Zirve, kışın bitimine yakın, havanın Side’de yumuşak olduğu bir dönemde oldu, güzel de oldu! Bu yazı daha erken yazılmalıydı ama zirve sonrası gribe (corona karışık) yakalanmıştım, sonrasında da Ukrayna sıkıntısı baş gösterince yazı iki ay kadar gecikmeli oldu ama sanki daha iyi oldu.
KIŞIN, BU BOŞ OTELLERİ DE KIRPIP KIRPIP YILDIZ MI YAPARLAR?
Haliyle “kış turizmi” denilince çoğunlukla kayak akla geliyor ama güney bölgeleri için de pek âlâ kış turizmi var. Antalya’nın otel müdürü duayenlerinden, ilk üniversitem olan turizm işletmecilikten (BTİOYO) arkadaşım Mehmet Aydın şimdi emeğini Mısır’da harcıyor ve onun orada en yoğun olduğu dönem kış ayları; Ruslar kışın Mısır’ı patlatıyor, çünkü orası sıcak. Ama kesin bilgi şu ki; şu Ukrayna meselesinden sonra çok hızlı harekete geçilirse, yıllardan beri yapılmak istenen ama yapılamayan kış turizmi Türkiye’nin Güneyinde de artık başlayabilir. Her ne kadar Mısır kadar sıcak olmasa bile, illaki havanın sıcak olması mı gerekiyor? İçiniz acır, buralarda devassa oteller kışın bomboş, öyle yatıyorlar.
Bunun başka bir açıdan açıklaması da şöyle: Yine o turizm yıllarından oda arkadaşım Şahin Turan benim gazeteci de olduğumu yine unutmuş, söylediklerini kime nasıl ulaştırabileceğini de bilemiyor, bu Ukrayna krizinin nasıl olumluya çevrilebileceğini, Side sahil yürüyüşümüzde bana anlatıyor da anlatıyor! Halbuki sinemacılığım da gazeteciliğim de turizmciliğim de baki! Şahin’in özelliği lafı bir alır, durdur durdurabilirsen ama bu konuda fena haklı adam, durmuyor. 35 yılı aşkın turizm birikimiyle Side Resort Otelinin Gn. Md.’rü. Ama al onu bu otelden, bakanlığa danışman yap. Şahin’i övdüğüm falan yok, “biliyorum” diyen adamı birkaç kere cebinden çıkarır! Bir sürü anlattı ama şu dediği gerçekten kazan-kazan politikası; “Bakma şimdi Side’deki bu hareketliliğe, bu Ukrayna olayı bu yıl da turizme darbe vurdu. Her yıl bir şey çıkıyor zaten! Antalya’da birçok otel halen açılamıyor. Önümüzdeki aylar için umut besliyorlar. Halbuki hükümet her Ukraynalı aileye bu açılamayan otellerin odalarını günlük çok mantıklı bir fiyata kiralasa! Böylece hem Ukraynalı ailelere şu içinde oldukları sıkıntılı dönemde onlara görece uzun dönemli tatil imkânı bile sağlayabilir, hem bu bütçeyi AB’den ister, hem turizmde sirkülasyon olur, hem bu insanlar kazanılmış olur hem insanlığımızı dünyaya gösteririz vs” deyip deyip, daha bir sürü sıraladı.
Anımsıyorum, 2011 Van Depremi sonrasında Başbakan Erdoğan, Fettah Tamince’den depremzedelerin barınmaları için Rixos altyapısını da istemişti. Başka bir arkadaşım o otellerden birinde Gn. Md.’ydü, oradan biliyorum. Yeri gelmişken, zamanında Çin’in çok ünlü bir şarkıcısının (Tan Weiwei) klibini çekmek için Antalya’ya getirmiştim. Zor değildi ve tek başıma gerçekleştirdiğim bu organizasyonda, sağolsun Rixos da 6 gün boyunca biz 10 (9 Çinli ve ben) kişiye tüm otellerini tam pansiyon ücretsiz açmıştı. Mehmet’in oteli Side’deki Turquoise Otelini (3 gün kalmıştık), TC Kültür ve Turizm Bk.’nı ve SENA Tur’un katkılarını da atlamayayım; tümüne teşekkürü buradan yine borç bilirim!
BİTMEYEN “TÜRKİYE’NİN GÜNEYİ KIŞIN DA TURİZMDEN NASIL KAZANIR” MESELESİ
Yıllar önce Beşiktaş Akaretler’deki bir otel müdürü kocaman lobisinin hep boş olduğundan muzdarip, burası nasıl değerlendirilebilir diye benimle sohbet etmişti. Sonradan okumuştum, New York’ta otellerin çatılarını da değerlendirmişlerdi; kimi çatıda partiler düzenliyor, kimi plaj havası vermiş, insanlar güneşleniyor vs. Yani, turizmciler “nasıl daha iyi yaparım” diye çırpınırken, gelin de Antalya’daki devasa otellerin kış boyu sadece hayaletlere ve bahçedeki kedilere (bu iyi ama) açık olduğunu anlamaya çalışın. Plansız yatırım işte tam da budur! Yıllar önce de Avrupalı turizmciler popolarını yırttılar; “İspanya gibi olursunuz, otelleri kıyıya değil, 1 km içeriye yapın” diye ama bunu gel de turizmin mimari (!) Turgut Özal’a anlat! Heeeey!
Ama işte belki hiç kâr etmeyen ya da çok az kâr eden kışın da açık oteller var. FOTON’un birkaç günlük yerleşkesi Crown Palace Hotel bunu başarmış. Denize kıyısı olmamasının dezavantajını kaliteli yemek çıkartarak kapatmış; doğrusu ya kışın ben bu kadar iyi bir açık büfe beklemiyordum. FOTON’un varlığının da etkisi de var sanırım, otelde fena olmayan bir yabancı kalabalığıyla birlikte herkesin bu yemeklerden memnun kaldığı aşikâr. Haliyle otel çalışanları asgari ücrete tabiler ve görece ucuz müşteri geldiği için de bahşiş az oluyor, memnun değiller, haklılar. Ben patron olsam, turizmin ol(a)madığı bu dönemde, çalışanlarım için otelimi açarım, Genel Müdür’e talimat veririm; “zarar etmeyin, oteli döndürün!” Bak, yazın o emekçiler o oteli nasıl uçuruyorlar; kazan-kazan politikası! Diyeceğim o ki madem corona günlerinde bile riski göze alıp turizm kapıları açıktı, demek ki şu değişen dünya dengelerinde gerçekçi yatırımlarla Türkiye’nin güneyinde 365 gün turizm yapmanın da zamanı geldi, artık bunun zili çaldı, yumurta kapıya dayandı. Yoksa bir daha kim bilir kaç 10 yıl sonra bu şans gelir!
HIZLI TREN: İSTANBUL-ANKARA MI? ANTALYA-KARS MI?
Toros Dağlarını delmek kolay değil ama Antalya’dan Kayseri hatta Erzurum’a, Kars’a kadar uzanan bir hızlı tren yatırımı, İstanbul - Ankara hızlı treninden daha anlamlı olurdu. Yatırım hep bir tarafa yapılınca şişiyor, olmuyor, biliyoruz! Çin’in Gansu eyaletinden Qinghai eyaletine hızlı trenle gitmiştim. Ne kadar çok dağın içinden geçmiştik! Zaten sırf o nedenle hızlı trenin hızı daha yavaştı. Yani dağlar delinmez değil, deliniyor! Kışın yapılan birçok festival Güneye kaydırılabilse bile haraketlilik getirir; 2020 Olimpiyatları 2021’de yapılabiliyorsa, mesela İKSV’deki Caz Festivali de demek ki Antalya’ya hatta Mersin’e, Hatay’a vs bile kaydırılabilir. Ben mi arayayım Görgün Taner’i! Mesela; yazın çok sıcak olmasına rağmen Aspendos ve Side Antik tiyatrolarında etkinlikler elbette oluyor ama ılıman havalarda çok daha fazla kalabalıkları çekeceği kesin. Abramovich’in yatı bizim Akdeniz’de dolaşıyor. Ukrayna’nın ve Rusya’nın ileri gelenleri Antalya’dalar. Ukrayna sorunundan ötürü şimdi Antalya’da ev kiralamaya kalksanız, hele ki bazı yerlerde kiralar anormal uçmuş durumda. İşte size gelecek yılki bir kısım yabancı potansiyeli! Hele ki Corona salgınında hepimiz gördük, Asyalılara saldırılardan ötürü başta Çinliler olmak üzere Asyalıların en Batıda gideceği ülke Türkiye olacak gibi görünüyor; bu bir süre böyle sürer. Ama işte “Planlama”!
Görüyorsunuz Batı’da ırkçılık Dostoyevski’den Rus kedilerine kadar sıçradı! Kağıttan kaplan Batı, Asyalıyı da Rus’u da hor gördü, içlerindeki gizli faşizm cevheri (!) açığa çıktı (Aziz Nesin “bunların komünisti bile faşisttir” demişti, yine haklı çıktı). Bundan sonra Rus turisti de Çinli turisti de biraz görürler. Ancak ben size söyleyeyim; Ruslar bundan sonra ya Antalya’dalar ya da Çin’in Antalya’sı olan Hainan Adasındalar. Hainan’dan Antalya’ya uçuşlar açılsa, charter’ları bile sırf Ruslar doldurur; bir orada bir burada tatil yaparlar! Her yıl kutlanan ve Ocak sonu-Şubat başına denk gelen Çin yılbaşısında Çinlilerin Türkiye’deki hareketliliğini düşünemiyorum bile. Zaten Çinliler, Ruslar ve Avrupalılar gibi deniz meraklısı da değiller. İnsanlık için büyük ama benim için küçük bir-iki organizasyonla yüzbinlerce Çinliyi ben getiririm, Bakanımız da zaten bunu yapabileceğimi biliyor. İş yeter ki ehil ellerde olsun! Nihayetinde CEO Mehmet Nuri Ersoy da gelen bir telefonla, şirketinden takım ceketini -öyle duymuştum- acilen havaalanına istetip Ankara’ya uçup Bakan olmuştu; ehil olma, Bakanlık getirir! Kısaca, Güneyde kış turizmini başlatmak için önümüzde kritik bir yıl var!
Görsel sanatlarda fotoğrafçılık ana işim olmadı; ben sinemacıyım. Diğer ilgi alanımsa dünyanın en güzel insanlarını tanımak. Yıllar önce o güzel insanlardan biri olan Can Yücel’in Kuguncuk’taki evine yaptığım bir ziyarette Deniz Gezmiş ve arkadaşları için demişti; “Ne güzel çocuklardı be!” Aynen öyle, ben de Çinlisi, Türkü, yabancısı güzel insanları kaçırmamaya çalışıyorum.
Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğrafçılıktan arkadaşım Prof. Ozan Bilgiseren de FOTON’un öncülerinden. Ozan güzel insanlar ekibini toplamış Coşkun Aral ile Side’ye benim olduğum yere çıkartma yapıyor. 10 dk’lık minibüs yolculuğuyla otellerindeyim. Ama Coşkun Aral’la konuşmak mümkün mü? İki nedenden ötürü değil. İlki, ben kendimi çok konuşan sanırdım Coşkun abinin yanında neyim ki, bir alıyor lafı yetişemiyorum; yenilgi hissi kötü bir şey! Diğeriyse Coşkun abi hiç yanlız kalmıyor! Şaşırdım, FOTON üyeleri de maaşallah, kim var kim yok gelmiş.
COŞKUN ARAL’IN ÇİN İLE BİTMEYECEK MESAİSİ
Coşkun Aral ile tanışmam 15 yıl kadar öncesine gidiyor. O aralar Pekin Büyükelçiliğinin Kültür Turizm Bakanlığına bağlı tanıtma ofisinde geçici olarak çalışıyorum ve gazeteci olduğum için Çin basınıyla da ben ilgileniyorum. Çin’in National Geographic Dergisi benzeri bir dergisi var ve adı The Deep. Şimdi Avustralya’ya yerleşmiş olan derginin editörü Gao ofise gelip dedi ki “biz Türkiye’ye gitmek istiyoruz, yardımınızı istiyoruz.” Dedim, dükkân senin!
Derginin bir özelliği de şu; Çin’in en büyük gayrımenkul şirketi ve dünyanın en büyük konut gayrımenkul geliştiricisi (nasıl sıfat ama!) China Vanke’nın kurucusu ve Başkanı Wang Shi da derginin ana sponsoru. Vanke ama öte beri değil, 2021’deki toplam varlıklarının değeri 286 milyar dolardan daha fazla (nasıl rakam ama!). Ver Wang’a Türkiye’yi, uçursun tek başına memleketi! Şanghay’ın Dragon TV’sinde Beyin Fırtınası adlı program yapan, Alpinizm yapan, dergilere sponsor olan vs, entelektüel biri. Yıllar boyunca Çin basınında adına hep rastladım.
ORGANİZASYONLARI DA İŞİN EHLİNE VERECEKSİN; ARAL VE MAHRUKİ
Gao dedi ki, “Biz dergi olarak Nuh’un Gemisi’ne gitmek istiyoruz, Wang Shi da Ağrı Dağına çıkmak istiyor.” Dedim “o iş bende.” Hemen Coşkun Aral’ın telefonunu Aydınlık’tan aldım, aradım, dedim abi durum böyle böyle, ayrıca bana Wang Shi için Nasuh Mahruki de lazım. Coşkun abi de “o iş bende” dedi. Ekipleri kurduk. Bakanlık zaten ağırlama işlerinde profesyonel ve iki farklı grup için herşey hazır. Hem Mahruki ile hem Aral ile mesailere başladım. Tabi bu arada her ikisine “size bakanlığımız bir şey veremez, böyle bir kalem yok, bunu ülkemiz için yapacaksınız” dedim. Dediler “o iş bizde.”
Bu organizasyon tam da kışın ortasında yapılacak. Çin yılbaşısına girildi, Çinli ekipler Türkiye’ye uçtu. Benim de eşim doktor, o ara da Ağrı’da mecburî hizmetini yapıyor. Ben de bu bahaneyle borç harç buldum, uçak biletlerimi aldım, Pekin’den doğru Ağrı’ya, zaten minik kızlarımı da özlemişim. Coşkun Aral’ın ekip tamam, yaramazlık yok, onlar geziye İstanbul’dan başlayıp, Ağrı’da Nuh’un Gemisini bulacaklar! Esas iş o karda kışta Wang ile Mahruki’nin Ağrı Dağına tırmanışı! Nasuh Mahruki’nin uçağı aşırı kar yağışından ötürü Ağrı’ya inemeyince Van’a inmiş, “ben Doğubeyazıt’a geleyim” dedim.
Fethiye Kayaköy’de çobanken, Psikiyatr çıkan rahmetli kayınbederim Dr. İbrahim Saldıran’ın Reno’su da Ağrı’da. Ama bendeki cahil cesareti, kar kış çıktık yola! Kar, tipi gittikçe artmaya başladı. Daha yarı yola gelmeden, araba kayıp kendi çevresinde 360 derece dönünce, facianın eşiğinden de dönmüş olduk. Tabi ben gerisin geriye Ağrı’ya. Zaten Nasuh da ekibiyle kardan ötürü başka bir yoldan Ağrı üzerinden geliyormuş, boşuna risk almışım. Oturduk sobalı bir bir kahvede çayımızı içtik, son notlarımızı aldık, yarın sabahtan yürüyüş başlıyor. Hepimizin derdi Wang’ı her anlamda memnun etmek. Ama Nasuh Mahruki beni o Pazar günü akşamı 11’de aradı; dedi ki “Ağrı’da acayip kar var. İş makinelerinin ara yolu açması lazım. Yoksa çıkamayız, proje çöker! Hadiii, Çin’in yeni imparatorlarından birini Ağrı’ya kadar getir ama kara teslim ol! Olacak iş mi? Bana mı? Geçtim gece yarısı telefonun başına; Ağrı, Ankara, İstanbul, tanıdıklar, belediye, valilik, jandarma, kara yolları vs; aramadığım yer, kimse kalmadı, insanları yataklarından kaldırıyorum, o derece! Saat sabah 5’e kadar uğraştım. Bir şekilde artık yolun açılacağını söylüyorlar falan ama içim pır pır! Yapacak başka bir şey yok, artık yattım!
Oh! Nasuh Mahruki ertesi gün aradı müjdeyi verdi, sabah erkenden makineler yolu açmış ekip harika bir tırmanışla zirveye ulaşmış. Rahatladık! Peki memlekete hayırlı oldu da uğurlu oldu(mu), olamadı! Çünkü esas iş, Wang Shi’yı Türkiye’ye de konuşlandırmaktı. Wang’ı Türkiye’ye yatırım için davet etme mevzu değil, o aralar hesapta kankayız, o iş tamamıyla bende! Tabi bu projenin üzerinden 14 yıl da geçmiş durumda! Durumlar olgunlaşsa “hatırlıyor musun, hani fakir ama gururlu bir genç vardı” deyip Wang’ın kapısından dalacağım! Tabi bu işler hem basit (benim için), hem de değil! Tırmanıştan aylar sonrası Wang Shi’nın sekreteri bana ulaştı ve uygun zamanda Nasuh Mahruki ile Çin’de benzeri bir ekspedisyon yapmak istediğini söyledi. Ne yazık ki o ekspedisyon halen gerçekleşmedi. Hadi 15 Temmuz’dan öncesi habire engelleniyorduk, beni Çin’de açtığım ilk Türk TV’si olan TRT’den bile attılar ama ya 15 Temmuz sonrası! Olmuyor böyle, hiç ama hiç olmuyor!
COŞKUN ARAL İLE PEKİN’DE PEKİN ÖRDEĞİ YEMEK!
Coşkun Abi ile sohbetimizin geri kalanını, onunla Pekin’de köşe bucak gezerken yazacağım yazılara eklerim. Çok uzatmayayım! Ama Coşkun Abinin benden, daha doğrusu Çin’den bir ricası var, o da Pekin’e gelip Çin yemeklerini Türklere tanıtmak. Dedim, “o iş bende.”
Bilmeyeniniz vardır; Coşkun Aral’ın kurduğu Habitat TV gerçekten içerik olarak çok iyi (abartmıyorum öyle, girin bakın); Tivibu’nuz yoksa internet orda! Ayrıca Coşkun abinin Youtube kanalı almış başını gidiyor. Tabi Pekin’e gelirse o yemekleri birlikte tadacağız, ben de sayesinde onun Youtube’ünde ünlü olacağım, artık bi para kazanarım, kendime villa alırım! Ben buradan Coşkun Aral’ın bu talebini Ankara’daki Çin Büyükelçiliğine duyurmuş oldum. Top artık Çin’de!
“MAHRUKİ İLE ÇİN SEDDİ’Nİ BOYDAN BOYA GEÇMEK” BİR RÜYA MIDIR?
Nasuh Mahruki de bana zamanında, “Wang Shi ile belki motorla İpek Yolu’nu baştan aşağıya izleriz ya da Çin Seddi’nden gideriz, sen de çekimlerimizi yaparsın” demişti. Projeye bakar mısınız, öleyim be! Valla öleyim! “Ya da onunla Çin’deki -adını yanlış anımsamıyorsam- K4 Dağına birlikte tırmanırız” demişti. O tırmanış başka olur! Ülkelerini seven iki entelektüel yurtseverin tırmanışı aslında Türkiye-Çin’i yukarılara tırmandırır ki abartmıyorum çünkü çok iyi biliyorum ne Uygur sorunu kalır ne de “NATO’yu sevelim, onu koruyalım” kalır. Bakın, memleket olarak uçarız, altını çiziyorum! O iş de bende! Ben burada da Çin’in Ankara Büyükelçiliğinin kulağına yine su kaçırmış olayım!
Kısaca, hiç bir şey beklemeden, gerçekten ülkemizin yararı için hem zamanını, hem emeğini harcayan hem de kendi ceplerinden para bile harcayan Nasuh Mahruki’ye ve Coşkun Aral’a hem bu ülkenin borcu var hem de Çin’in (ben de arada artık, hani!). Ben yaşadıklarımı yazdım. Uzun yıllar geçti yazmamıştım ama nasıl ki Asya’nın yükselişi şimdi başladı, demek ki bu yazı da bu olgunluğu beklemiş.
Her iki yurtseverin karşılıksız çabaları hiç de yabana atılacak iş değildi ve çok iyi kotarıldı. Bu gönüllü koşturmamızın ülkemizi Çin’de tanıtıma katkısı o zaman elbette olmuştu ama halen boyutlarının nerelere varacağını tahmin edemeyeceğimiz, inanılmaz bir katma değeri yıllardan beridir bekleyip duruyor! Bu iş de be... Yok artık! Hükümette!