Darbeler üniversiteleri Cumhuriyet'ten kopardı
Ulusal Strateji Merkezi (USMER) 13 Şubat 2021'de 'Nasıl bir üniversite' başlığıyla bir çalıştay düzenledi. Çalıştayda, üniversitelerde idari birimlerde görev alan uzmanlar, görüşlerini açıkladı. O görüşleri, okurumuzun dikkatine sunmaya devam ediyoruz.
Türk üniversitesi 1933 Üniversite Reformu’nun, Hasan Âli Yücel’in bakanlığı döneminde 1946’da çıkarılan kanunun ve 1961 Anayasasının eseridir. Üniversitelerimiz bu düzenlemelerle uzun süre sorunsuz yönetilmişti. Üniversitelerde yönetsel sorunlar esas olarak 12 Mart darbesinden sonra ortaya çıkmış, 12 Eylül'den sonra YÖK yasasıyla ağırlaşmıştır
Çalıştayın konusu “Rektör Atamaları ve Üniversitelerde Yönetim.” Bu çerçevede kalırsak belki daha rahat tartışabilir, verimli sonuçlar alabiliriz. Üniversitelerde yönetim sorunlarını önceki konuşmacılar birçok yönüyle ele aldılar. Vatan Partisi’nin bilim-üniversite bürosu başkanlığını yaptığım dönemde partili ve partisiz akademisyenlerin üniversite sorunlarıyla ilgili görüşlerini toparlamaya çalışmıştım. Üniversitede çalıştığım sürede edindiğim deneyimi ve akademisyenlerden edindiğim bilgileri Aydınlık gazetesinde 21 Kasım 2016’da yayımlanan röportajda dile getirmiştim. Orada esas olarak Türkiye’de üniversite yapısının dağınık bir görünüm arz ettiği, özellikle Aık Parti döneminde üniversite sayısının artması, öğretim üyesi, öğrenci sayısının artması gibi nedenlerle yapının çok dağıldığı ve 2016 yılına kadar geçerli olan rektör atama sisteminin üniversitelerde önemli sorunlar yarattığı ve akademisyenler arasında gruplaşmalara yol açtığı belirtilmişti. Türkiye üniversitelerinin ana sorunun cumhuriyetin felsefesinden ayrılmak olduğunu, sorunun çözümünün de cumhuriyetin üniversite ilkelerine dönmek, tekrar onları uygulamak olduğunu söylemiştim. Türk üniversitesi 1933 Üniversite Reformu’nun, Hasan Âli Yücel’in bakanlığı döneminde 1946’da çıkarılan kanunun ve 1961 Anayasasının eseridir. Üniversitelerimiz bu düzenlemelerle uzun süre sorunsuz yönetilmişti. Üniversitelerde yönetsel sorunlar esas olarak 12 Mart 1970 darbesinden sonra gerçekleşen Amerikancı/gerici siyasi müdahaleyle ortaya çıkmış, 12 Eylül sonrasındaki YÖK yasasıyla ağırlaşmıştır. Bu Amerikancı/gerici müdahaleler Türk üniversiteleri cumhuriyetin temel ilkelerinden ayırdı, üniversitelerimizde batının, Amerika’nın liberal eğilimleri hâkim oldu, üniversitelerimiz köklerinden koptu, birçok temel ilkemiz tartışılmaya başlandı.
REKTÖR SORUNU ÖZAL'LA BAŞLADI
Rektör atamalarındaki sorun esas olarak Turgut Özal’ın 1996’da rektör atamalarını garip bir seçim sistemine bağlamasıyla ortaya çıktı. Üç aşamalı, öğretim üyesi eğilimlerini kolayca göz ardı eden bu sistem son derece anlamsızdı. Ama birçok öğretim üyesi ve üniversite bu sistemi bir özerklik/demokrasi uygulaması gibi kabul etti. Oysa sistem demokratik işleyişe aykırı, olumsuz sonuçlar veren bir sistemdi ve yalnız 28 Şubat’tan sonra bilim ve aydınlanma lehinde işledi, üniversiteler Atatürkçü ve devrimci rektörlere kavuştular. Üniversite sorunu esas olarak siyasi bir sorundur. Bunu böyle kabul etmek lazım. Üniversitelerde rektörün seçilme yöntemi gibi önemli değişiklikler siyasi müdahaleler sonucu gerçekleşmiştir. Bunları konuşmak mümkündür, formüller önerebiliriz ama bence esas nokta siyasi iktidarın niteliği ve eğilimleridir. Siyasi iktidar her ne pahasına olursa olsun üniversiteleri denetlemek ister. Bu olağan, anlaşılır bir tavırdır. Üniversitelerimizin öncelikle tekrar cumhuriyet mecrasına sokulması gerekir, bunun için her türlü yasal, akademik ve idari tedbirin alınması gerekir. Üniversitelerde çok yaygın olduğunu gördüğümüz neoliberal eğilimlere karşı durmaya çalışan, bu sırada bazı yanlışlar yapan bir iktidara sahibiz.
YENİ SİSTEM BULUNMALI
Diğer bir konu üniversite özerkliği konusunun rektörlük atama/seçiminden ayrılması gerektiğidir. Rektörün çok sayıda aday arasından, öğretim üyelerinin doğrudan oyuyla, tek dereceli seçimle belirlenmesi üniversitenin seçkinci ve hiyerarşik yapısına aykırıdır ve özerklik göstergesi değildir. Bu tür uygulamalar kamuoyunda üniversiteler konusunda uzun süren gereksiz tartışmalara neden olmakta, öğretim üyeleri arasında yıllar boyu devam eden hizipleşmelere, çekişmelere yol açmakta, akademik hayatı son derece olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Rektör atama/seçimlerini kamuoyunda ve üniversite içinde tartışma konusu olmaktan çıkaracak bir sistem bulunması mümkündür. Belirlenen ölçütleri karşılayan adayların üniversitelerin yetkili kurulları tarafından elenmesi, belirli sayıda adayın YÖK tarafından değerlendirilmesi ve atamanın siyasi otorite tarafından yapılması akla yakın ve uygulanması mümkün bir formül olarak düşünülebilir. Esas sorun Türk üniversitelerinin cumhuriyet mecrasından kopması, batıcı-Amerikancı bir modele dönmesi ve yönetim sistemlerinin çürütülmesidir. Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektör ile ilgili USMER’in yaptığı rektör seçimle gelmelidir açıklamasının gerekçelerini bilmiyorum fakat orada rektörlük için seçim yapılsa neoliberal Amerikancı bir aday çıkar. Boğaziçi’nin havası ve yapısı öyle. Cumhurbaşkanı tarafından yapılan atamayı bu havayı ve yapıyı bozmaya yönelik bir girişim olarak değerlendiriyorum. USMER’in açıklaması ilkeler açısından değilse de zamanlama açısından uygun düşmemiştir.
DİĞER YAZILAR İÇİN: