De Gaulle’ün fikirleri Avrasya cephesinde
Rusya’nın Ukrayna harekâtı Avrupa’nın, ABD-Rusya ekseninde tarih boyunca durduğu ve bundan sonra duracağı konum hakkında yeni tartışmalar açtı. 20. yüzyıl Avrupa tarihine damga vuran isimlerden Charles de Gaulle’in savunduğu fikirler ve eylemleri bugüne de ışık tutar nitelikte
Ali Rıza Taşdelen, uzun süre Fransa’da yaşadı. Fransa’da Lyon 2 Lumiere Üniversitesi sosyoloji anabilim dalında lisans, Paris 7 Deniz Diderot Üniversitesi’nde aynı dalda yüksek lisans yaptı. Fransa’yı yakından tanıyan Taşdelen’in “Paris Komünü’nden Sarı Yeleklilere Fransız Sosyal Demokrasisi” kitabının yanı sıra Aydınlık gazetesinde Fransa üzerine çok sayıda yazısı ve Ulusal Kanal’da katıldığı televizyon programları bulunuyor. De Gaulle’ün yaşamını, düşüncelerini ve izlediği siyasetleri Vatan Partisi Mersin İl Başkanı Ali Rıza Taşdelen’e sorduk.
DE GAULLE İLE SOSYAL DEMOKRATLAR KARŞI KARŞIYA
-
De Gaulle kimdir ve Fransa için anlamı nedir?
Charles de Gaulle, İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’nın Nazi işgaline karşı direnişin sembol ismidir. Fransız Milletinin ulusal kahramanıdır. İyi bir asker olmanın yanında ABD ve NATO’ya karşı Fransa’nın bağımsızlığını savunan dünya çapında bir devlet adamıdır.
Fransa’nın Nazi işgali ve sonrasında; Soğuk Savaş döneminde yaşadığı saflaşma, de Gaulle’ün kim olduğu ve ne anlam ifade ettiği konusunda bize bir fikir verebilir: Bir tarafta, İkinci Dünya Savaşında Genel Sekreterleri Paul Faur önderliğinde faşizme teslim olan, işbirlikçi bir çizgi izleyen, savaştan sonra ABD’nin şemsiyesi altına girmeyi kabul eden, Fransa’yı NATO’ya sokan ve ülkede NATO’nun gladyo örgütlenmesine ön ayak olan kısaca Atlantikçi bir politika izleyen Sosyal Demokratlar; diğer tarafta Hitler faşizminin işgaline Komünistlerle birlikte direnen ve bu direnişin sembolü olan, NATO’ya karşı çıkan, kafa tutan ve NATO kurumlarını topraklarından kovan, ABD ve NATO Gladyosunun hedefi olan, yine ABD’nin dayattığı ekonomik sistem ve dolar saltanatına karşı daha kamucu ve sosyal devleti savunan General Charles de Gaulle.
-
ABD karşıtlığını açar mısınız?
De Gaulle, dünyada Nazi işgaline karşı direnişi ve Fransa’yı NATO’dan çıkarmasıyla bilinir. Fransa’nın 7 Mart 1966’da NATO’dan çıkması sadece bir sonuçtur. Süreç; Fransa’nın Naziler tarafından işgal edildiği 1940’larda başlar. ABD’nin De Gaulle’a karşı düşmanca tutumu sadece 1960’larda izlediği anti-Amerikan çizgisiyle değil, De Gaulle’ün Nazi işgaline karşı başlattığı ulusal direniş hareketi ile başlamıştır.
DE GAULLE'ÜN ABD VE NAZİLERLE MÜCADELESİ
ABD savaş boyunca, başında Nazi işbirlikçisi Mareşal Pétain bulunduğu Vichy hükümetini desteklemiştir. Vichy hükümeti ateşkes anlaşmasıyla Hitler’e teslim olurken, Charles de Gaulle ise Londra’da işgale karşı mücadele hazırlığı içindedir. 18 Haziran 1940’da işgalcilere karşı “Özgür Fransa” için direnme çağırısında bulunur ve ardından da tüm direniş gruplarını birleştirmek amacıyla 24 Eylül 1941’de “Özgür Fransa Ulusal Komitesi”nin kurulduğunu açıklar. 24 Aralık 1941’de Jean Moulin, De Gaulle’ün emriyle direniş gruplarını örgütlemek ve birleştirmek göreviyle Fransa’ya döner. Lyon’da içinde komünistlerin de bulunduğu “Birleşik Direniş Hareketi” ni kurar. Moskova’da bulunan Fransız Komünist Partisi Genel Sekreteri Thorez De Gaulle ile ilişki içindedir. 26 Eylül’de Stalin, De Gaulle’ün “Özgür Fransa” oluşumunu tanıdığını açıklar.
General de Gaulle Londra’dan Cezayir’e gelerek 3 Haziran 1944’de Geçici Hükümetin başına geçer. 6 Haziran’da, General Dwight D. Eisenhower komutasındaki Anglosakson müttefik kuvvetleri (ABD, İngiltere ve Kanada) Fransa’nın Normandiya bölgesine çıkarma yapar. Müttefik kuvvetleri Paris’e doğru ilerlerken, 10 Ağustos’ta FKP’nin önderliğinde demiryolu işçileri greve giderler. Arkasından CGT Genel Grev çağırısında bulunarak ABD’ye karşı tutum alırlar. 25 Ağustos 1944’de Paris işgalden kurtarılır. General de Gaulle da Paris’e döner.
De Gaulle başını ABD’nin çektiği Anglosakson müttefik kuvvetlerinin Normandiya çıkarmasının amacının CIA’nın kendisini saf dışı bırakarak kendilerine yakın bir hükümet kurmak olduğunu açıklayacaktır. 6 Haziran 1964’de dönemin müttefik kuvvetleri (ABD, İngiltere ve Kanada) Fransa’da Normandiya çıkarmasının 20. yıl kutlamalarına katılmayı reddeden de Gaulle, törene katılmayı savunan Başbakan Pompidou’ ya “6 Haziran’daki çıkarma, Fransa’nın dışlandığı Anglosaksonların meselesiydi. Düşman bölgesi olarak gördükleri Fransa’ya yerleşmeye kararlıydılar! İtalya’da yaptıkları ve Almanya’da yapacakları gibi! Orduları ilerledikçe Fransa’yı yönetecek olan AMGOT’yu (Allied Military Government of Occupied Territories) hazırlamışlardı. Yasal ihaleye çıkacak olan sahte paralarını basmışlardı. Fethedilmiş bir ülkede davranıyorlarmış gibi olacaktı. Ve benim, şimdi onların çıkarmalarını anmamı istiyorsunuz” diyerek çıkışmıştı.
De Gaulle, “Amerika’yı dünyadaki tüm ekonomik, askeri ve siyasi döngüleri kontrol etme sürecine müdahale eden işgalci” bir devlet olarak değerlendirmiştir.
NATO'NUN ASKERÎ KANADINDAN AYRILIŞ
-
De Gaulle NATO hakkında ne düşünüyordu?
General de Gaulle NATO’nun ABD’nin Avrupa’yı denetim altına alma aracı olduğunu söylüyordu. ABD’nin dünya için bir tehlike olduğunu biliyor ve hegemonyacılığına karşı çıkıyordu: “NATO bir boş laflar akademisi. Bizim savunma gücümüzü zayıflatan, onsuz bir savunma düşünülemez fikrini aşılayan, böylece milli bağımsızlık hislerimizi uyuşturan, bizi güçsüzleştiren bir kuruluş. NATO aslında bir aldatmaca, Amerika’nın Avrupa’ya el koymasının bir kamuflajı.”
NATO’nun askeri kanadından ayrılmadan önce, 7 Mart 1959 Atlantik Konseyi’ndeki Fransız temsilcisi, Fransa’nın Akdeniz filosunu NATO Akdeniz Komutanlığı’ndan (AFMED) çektiğini açıkladı. Aynı yılın Haziran ayında Amerika’nın Fransız topraklarında nükleer depolama yapmasını yasakladı. Fransa’nın Atlantik ve Manş’taki deniz gücü NATO komutasından çıkarıldı (1963), NATO’nun deniz gücü komutanlığından Fransız subayları çekildi (1964).
De Gaulle 7 Mart 1966’da ABD Başkanı Johnson’a gönderdiği mektupta NATO’nun askeri kanadından ayrıldığını belirtti. Mektubunda NATO’nun kurulduğu 1949’dan bu yana dünyanın değiştiğini, Fransa’nın savunma gücünü geliştirdiğini, bundan böyle kendi toprakları üzerinde müttefiklerin askeri varlığını istemediklerini, egemenliklerini kendi ellerine aldıklarını ve artık askeri güçlerini NATO’nun emrine vermeyeceklerini açıkladı.
DE GAULLE'E SUİKAST GİRİŞİMLERİ
-
ABD’nin de Gaulle’e darbe ve suikast girişimlerinde bulunduğu söylenir. Doğru mu bu?
Evet, ABD İngiltere ile birlikte savaş boyunca de Gaulle’ü saf dışı bırakmak için her şeyi yapar. Savaş sonrası De Gaulle’ün hükümetin başına geçmesinden 1946’da ayrılmasına kadar bu çabası devam eder. ABD gizli servisi CIA, adım adım De Gaulle’ü izler ve öldürülmesi için suikastlar düzenler. Bununla kalmazlar; General de Gaulle’ün ABD ve NATO karşıtı politikaları ve Cezayir’de direnişçilerle görüşerek sorunu çözme çabası, ABD’de büyük bir rahatsızlık yaratmıştır. CIA ve NATO’nun Fransa’daki gizli örgütünün (stay-behind) desteği ile Cezayir’in Fransız toprağı olmasını savunan ve De Gaulle’e karşı olan subaylardan oluşan “Gizli Ordu Örgütü” (Organisation de l’armée secrète-OAS) tarafından De Gaulle’e başarısız bir darbe düzenlenir. Darbenin başını daha önce NATO’nun Orta Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığını yapmış Fransız General Challe çekmiştir.
-
De Gaulle’ün ABD’yle mücadelesinin uluslararası bir boyutu var mıydı? ABD’ye karşı ittifak arayışları oldu mu?
ABD hâkimiyetine karşı özgür ve bağımsız bir ülke olarak arayış içine girmişti. 1964 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıdı ve Çin’in atom bombasına sahip olmasını sevinçle karşıladı. Aynı yıl Latin Amerika’ya gitti. 1966 yılında çıktığı Asya gezisinde Kamboçya’nın Başkenti Phnom-Penh’de yaptığı açıklamada ABD’nin Vietnam politikasını eleştirdi. Ardından Moskova’ya geçerek Brejnev ile Sovyetler Birliği-Fransa temeline dayanan bir Pan-Avrupa savunması üzerine görüşmede bulundu. Kafasında “Atlantik’ten Urallara kadar bir büyük Avrupa” düşüncesi vardı.
YAŞAYAN DE GAULLE
-
Fransa’da “de Gaullecülük” diye bir ifade var. De Gaulle’ün politik olarak hala yaşıdığını söylemek doğru olur mu?
Sosyal Demokratlar işgal döneminden günümüze de Gaulle karşıtı bir çizgi izlemiştir. Bugün de Gaulle’cü gelenek sağ ve sol ulusalcı partilerde az da olsa sürüyor. Marine Le Pen’in Ulusal Birlik partisi ve Jean Luc Melanchon’un Boyun Eğmeyen Fransa partisinde. Bunun dışında birkaç küçük parti de Gaulle’ü savunuyor.
Eski cumhurbaşkanlarından Jacques Chirac de Gaulle geleneğinin son temsilcisiydi. Chirac 2003’te ABD’nin Irak işgaline karşı çıktı. Rusya ve Almanya ile birlikte hareket etti. Fransa, ABD-İngiltere ittifakına karşı Almanya ve Rusya ittifakını savunuyordu. O zaman bir Paris-Berlin-Moskova ekseni oluşmuştu. Bu ittifakın aktörleri Chirac, Schröder ve Putin’di. Partisi içinde Atlantikçi kanadın temsilcisi olarak hızla yükselen veya yükseltilen Nicolas Sarkozy 2007’de cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra Charles de Gaulle geleneğinden koparak Fransa’yı ABD’nin peşine taktı. Bugün Cumhuriyetçiler partisi olarak bilinen partide önemli ölçüde de Gaulle geleneğini sürdüren bir kesim var. Bu de Gaulle’cü kesim ve partiler, bugün de ABD ve NATO’ya karşı tutum almakta, Rusya ile dostluğu savunmakta ve Suriye’de Beşar Esat ile dostça ilişki kurmaktan yana.
-
De Gaulle’ün günümüze etkisi Fransa ile mi sınırlıdır yoksa başka ülkelerde yansımaları var mıdır?
Bugün baktığımızda Fransa’da olduğu gibi dünyada da ulusal bağımsızlığı savunan, çok kutuplu bir dünyadan yana olan, ABD ve NATO karşıtı olan partiler, de Gaulle’e değer vermektedir.
De Gaulle’ün 60’lı yıllarda savunduğu bu fikirler bugünkü Atlantik-Avrasya saflaşmasında Avrasya cephesinde yankı bulmaktadır. Fransa’nın bugün terkedilen sosyal devlet yapısının temelleri Fransız Komünist Partisinin desteğiyle de Gaulle döneminde atılmıştır. De Gaulle, sömürgeci emperyalist Fransa’nın tarihinde açılmış ve kısa sürmüş bir parantezdir.
Emperyalizmin araçlarından en sinsisi dolardır
-
Siyasi düşüncelerinin yanında ekonomi konularında bakış açısını da konuşmak isteriz. De Gaulle’ün kamucu ve sosyal devletten yana olduğunu söylediniz. Bunu açar mısınız?
De Gaulle kapitalizm ile kolektivizm arasında bir yol aramaktaydı. De Gaulle’ün sözcülüğünü yapan Alain Peyrefitte “C’etait de Gaulle” kitabında de Gaulle’ün ekonomik sistem konusunda şöyle dediğini yazar: “Dünya, şiddetli bir mücadele içinde olan iki rakip sistem arasında bölünmüştür: kapitalizm ve kolektivizm. Kapitalizm, toplumsal sonuçları açısından kabul edilebilir değildir. En mütevazı olanı ezer. İnsanı insanın kurduna dönüştürür. (Yazarın notu: Marksist bir sloganı söylemesi şaşırtıcı). Kolektivizm de kabul edilebilir değildir: insanların savaşma iradesini elinden alır; onları koyun yapar. Kurtlarla koyunlar arasında üçüncü bir yol bulunmalıdır.” Peyrefitte “Hangisi?” diye sorar. De Gaulle: “Katılım ve planlama. Katılım, çalışanları şirketin işleyişine dahil etmesi gerektiğinden, onlara kapitalizmin onlardan aldığı saygınlığı geri verir; planlama, çünkü kontrolünü tamamen kaybedersek kör olan pazarın hatalarını düzeltmeyi mümkün kılar.” Ve devam eder, “Devlet, gerektiğinde kamu yararına müdahale etmelidir. İşçiler, şirketlerinin gelişimine katılmalıdır.”
De Gaulle için hiçbir şey Milletin ve Devletin üstünde değildir. Özellikle ABD’nin dayattığı piyasa ekonomisine karşı çıkar: “Piyasa milletin ve devletin üstünde değildir. Piyasaya hakim olması gereken Millettir, Devlettir. Eğer piyasa hakim olsaydı, Amerikalılar onun üzerinde hüküm sürecekti; Bunların hepsi Amerikan hegemonyasının bir örtüsü. Gözlerimiz kapalı piyasayı takip edersek, Amerikalılar tarafından sömürgeleştirilirdik. Devlet gerekli inisiyatifleri almazsa hiçbir şey yerinden kıpırdamaz.”
-
Dolara karşı tutumu?
De Gaulle, doların rezerv para olmasından rahatsız olduğunu her fırsatta açıklar: “Dolar altının yerine geçti” der. Doların dünyadaki, özellikle de Fransa’daki hakimiyetine karşı kararlı bir tutum alır. “ABD Emperyalizmi, hiçbir alanı boş bırakmaz. Her şekle girer, ama en sinsisi de dolardır” der. De Gaulle elde tutulan dolara atıfta bulunarak “Bizi satın alması için ABD’ye ödüyoruz” der. Bunun için “Her seferinde elimizde dolar olunca altına çevireceğiz. Herkes aynı yapmalı… Artık politik baskılar parayı manipüle edemeyeceğini” ifade eder. Bu Uluslararası Para Sisteminin yürümeyeceğini ve bir gün dolar hakimiyetinin sona ereceğini ifade eder.