Deniz harbinde paradigma değişimi

Dünyada giderek artan ticari gemileri silahlandırma eğilimi, deniz savaşlarında potansiyel bir paradigma değişimini işaret ediyor. Askeri ve ticari gemiler arasındaki çizgilerin bulanıklaşması, fırsatlarla birlikte hukuki bir karmaşayı ve etik sorunu da beraberinde getiriyor

Dünya üzerinde artan jeopolitik riskler, küresel mali kriz, gerileyen hegemonya ve çok kutuplu dünya sancıları, etkisini en başta deniz politikalarında göstermeye başladı. Büyük filoların inşa ve idame masrafları, daralan ekonomik görünüm içinde katlanılamaz bir boyuta evriliyor.

Tek bir firkateynin inşa maliyeti milyar doları bulurken; idame, bakım, onarım ve yaşam döngüsü masrafları da aynı derecede bütçeleri zorluyor. Ülkeler ise bir yandan artan savaş riskine yanıt üretmeye çalışırken, bir yandan da masrafları azaltma, maliyetleri düşürme ikilemiyle karşı karşıya bulunuyor.

Dünya üzerinde bu soruna yanıt üretmek için giderek popüler hale gelen uygulama ise, ticari gemileri silahlandırma yönünde. Her şeyden önce böyle bir dönüşüm, yani silahlandırılmış ticari gemiler, çok daha düşük maliyetler ve düşük jeopolitik riskler sunuyor.

Büyük bir görünmezlik yarışının olduğu günümüzde doğal bir kamuflaja sahip olan ticari gemiler, aynı zamanda Montrö gibi kısıtlamaları da savaş zamanı dahi delebilme imkânı sunuyor. Böylece askeri-ticari gemi ayrımının bulanıklaşması, beraberinde angajman kurallarının da yeniden ele alınmasını gerektirebilir.

MODÜLER SİLAH KONTEYNERLERİ

Ticari gemilerin silahlandırılması yarışına neden olabilecek son örnek, ilk kez bir NATO ülkesinden geldi. Yeni bir deniz lojistiği tanımı yapan Hollanda Savunma Bakanlığı, ticari gemilerin korunmasına yönelik 1 milyar avroluk bir yatırım planı açıkladı.

Plan kapsamında şimdilik ticari gemilerin silahlandırılacağı bildirilmese de, filoya eşlik edecek destek gemilerinin inşa edileceği açıklandı. Her biri sadece 53 metre uzunluğunda ve 600 ton ağırlığında olan bu destek gemileri, 8 personelle idame ediliyor. İlginç olan ise sivil görünümlü bu destek gemilerinde konteyner içine gizlenmiş çok sayıda dronun ve silah sistemlerinin bulunacak olması.

Böyle bir durum, modüler bir silah platformu olarak tasarlanan konteynerlerin ileride ticaret gemisi üzerine konmasına da öncülük edebilir. Dahası Hollandalılar, şimdilik bu gemilerin tamamen otonom sürüşe sahip olmasının zorluklarını kabul etseler de, ileride silahlı ve otonom bir silahlı ticaret filosunun oluşacağından eminler.

‘NATO ÜLKELERİ İÇİN ÖRNEK OLABİLİR’

Dünyanın en çok ziyaret edilen denizcilik sitesi GCaptain’ın sahibi John Konrad, Hollanda’nın bu yeni girişimiyle ilgili dikkat çeken bir analiz yayınladı. Konrad’a göre Hollandalıların bu yeni atılımı, donanma stratejisinde sismik bir değişimi ifade ediyor.

Savunma bütçelerinin daralması ve ekonomik büyümenin durgunlaşması nedeniyle, NATO ülkeleri için geleneksel bir filo idame etmenin oldukça maliyetli bir hal aldığını belirten Konrad, “Birçok NATO donanması filolarının zayıfladığını, daha az geminin hizmette olduğunu ve yaşlanan gemilerin modern tehditleri karşılamakta zorlandığını gördü.” diyor.

Konrad’a göre, bir konteynere sığdırılmış modüler silah sistemleri ise ticari bir gemiyi hava savunma ve gemi savar füzelerinden elektronik harp ve drone fırlatma platformlarına kadar bir dizi hızlı ve ucuz kabiliyete eriştirebilir.

Konrad şöyle devam ediyor:

“Bir savaş gemisi ile dönüştürülmüş bir ticari gemi arasındaki maliyet farkı şaşırtıcıdır. Bir ülke tek bir modern fırkateyn fiyatına birkaç ticari gemi satın alabilir ve bunları gelişmiş silah ve sensörlerle donatarak maliyetin çok altında müthiş bir kuvvet çarpanı yaratabilir. Lojistik gemilerini silahlandırma fikri sadece taktik bir seçim değil; stratejik bir ifadedir. Bir destek gemisinin ne olması gerektiği ve daha da önemlisi ne yapabileceği konusundaki geleneksel görüşe meydan okumaktadır. Bu gelişme, filo yapısının ve yardımcı gemilerin savaş ortamındaki rolünün yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.”

Hollandalıların bu hamlesinin ABD Donanması ve diğer NATO ülkeleri için de örnek teşkil edebileceğini belirten Konrad, “Mütevazı bir ikmal gemisinin artık sadece yumuşak bir hedef değil, savaş alanında aktif bir katılımcı olduğu ve sadece lojistik destek değil, aynı zamanda saldırı ve savunma ateş gücü de sağladığı bir dünya hayal edin.” diye ekliyor.

Böyle bir konseptin özellikle Güney Çin Denizi veya Baltık Denizi gibi çekişmeli ortamlarda deniz stratejilerini önemli ölçüde değiştireceğini vurgulayan Konrad, şu hatırlatmayı yapıyor:

“Peki Hollandalılar bunu yapabiliyorsa, Rusya'yı mevcut gölge ticaret filosunu silahlandırmaktan ne alıkoyabilir? Aslında İran şimdiden bir konteyner gemisini drone gemisine dönüştürmüş durumda.”

‘ANGAJMAN KURALLARI TEMELDEN DEĞİŞEBİLİR’

Yeni bir savaş türünün doğduğunu ileri süren ünlü denizcilik araştırmacısı, ticari gemilerin yalnızca hava savunmada değil, aynı zamanda amfibi harekatlarda görev yapabileceğini, hatta bu gemilere entegre edilecek sualtı insansız deniz araçlarıyla üçüncü bir boyut kazanılacağını vurguluyor.

Önümüzdeki dönemde otonom sürüş kabiliyetlerinin de gelişeceğini belirten Konrad, “Konteyner gemilerinin, tankerlerin ve dökme yük gemilerinin sadece silah sistemleri taşımakla kalmayıp, aynı zamanda hiç mürettebat olmadan çalışabildiği bir gelecek hayal edin.” diyor.

Hollanda Donanması'nın modüler, silahlı destek gemilerine yaptığı bu cesur yatırımın, donanma stratejisinde potansiyel bir paradigma değişikliğine işaret ettiğini kaydeden Konrad, uzun analizini şu sözlerle tamamlıyor.

“Bu hamle yenilikçi olmakla birlikte önemli etik soruları da beraberinde getirmekte ve ticari gemiler arasında bir silahlanma yarışını tetikleyebilmektedir. Hollanda, askeri ve ticari varlıklar arasındaki çizgileri bulanıklaştırarak, diğer ülkelerin de takip edebileceği bir emsal oluşturuyor ve potansiyel olarak kargo gemilerinin sadece savunmacı değil, çatışmaların aktif katılımcıları olduğu bir döneme yol açıyor. Böyle bir senaryonun geniş kapsamlı sonuçları olabilir, denizdeki angajman kurallarını temelden değiştirebilir ve zaten değişken olan küresel denizcilik ortamında gerilimi tırmandırabilir.”

MODÜLERLİK KARMAŞIKLAŞABİLİR

Ancak büyük bir paradigma değişikliği yaratacağı iddia edilen bu modüler yaklaşım, göründüğünden daha karmaşık hale de gelebilir. Nitekim Konrad, benzer bir iddia ile ortaya çıkan ABD Donanması'nın Kıyı Savaş Gemisi (LCS) projesinin de oldukça maliyetli bir hezimete dönüştüğünü hatırlatıyor.

Mayın karşı tedbirlerinden suüstü harbine kadar çeşitli görev modülleri üstlenmesi istenen gemi, beklenen maliyet tasarrufunu sağlayamamış ve çok sayıda güvenlik sorunu yaratmıştı. Nihayetinde hedefler küçültülmek zorunda kalırken, projenin ilk hali büyük oranda rafa kaldırıldı.

Aslında benzer bir uyarıyı daha 1800’lerde deniz hakimiyet teorisinin babası Alfred Mahan da yapmıştı. Zırhlı kruvazörleri eleştiren Mahan, “Bana göre geçici bir heves.” dediği girişimle ilgili şunları yazmıştı:

“Bu gemiler hem zırhlıdır, hem de kruvazör. Peki elinize ne geçti? Eskilerin dediği gibi, ‘hatta yatacak’ bir gemi mi? Hat için uygun olmayan zırhına ve silahlarına mukabil, bir kruvazör için gerekli olan sürat ve kömür yeterliliği için ihtiyacın üstünde bir tonaj vermiş olursunuz. Bu tonajı zırha ve silahlara vermek suretiyle ya süreti artırmak ve seyir süresi gibi diğer işe yarayan hususlardan kısıntı yapmış olursunuz, ya da ilave bir kruvazöre sahip olmaktan mahrum kalırsınız.”

TÜRKİYE DE GELİŞMELERİ YAKINDAN TAKİP ETMELİ

Ancak gelişen teknoloji ve tasarım seçenekleri, optimizasyon konusunda çok daha iyi sonuçlar da verebilir. Peki böyle bir durumda Türkiye nasıl bir hareket tarzı izlemelidir? Özellikle Afrika’ya ilgisi artan Türkiye, donanma yerine benzer modüler silahlı ticari gemileri devreye alabilir mi?

Bunun yanında belki de bizi ilgilendiren en önemli konu, silahlandırılan ticari gemilerin savaş ve barış dönemlerinde Türk Boğazlarından geçip geçemeyeceği sorunu olarak karşımıza çıkabilir. En nihayetinde ticari gemiler, Montrö kısıtlamalarına tabii değildir. Dolayısıyla yeni bir hukuk, yeni bir angajman kuralı da zaman içinde kendini dayatabilir.

Bu nedenle Çin, Rusya, İran ve Hollanda’nın öncülük ettiği ticari filoya bu yeni yaklaşım dikkatle takip edilmeli, Türkiye için gerekli atılımların hazırlıkları şimdiden yapılmalıdır.

Sonraki Haber