Yapı denetçileri zemine dikkat çekti: 'Binaların çoğu zeminden kaynaklı devrildi'

İki büyük depremin üzerinden bir hafta geçti. Depremin neden bu kadar yıkıcı etkisi olduğu konuşuluyor.

Sorumlu aranırken gözler ilk etapta müteahhitlere çevrildi. Kum-çimeto çaldılar da mı şehirler yıkıldı? Günah bundan mı ibaret? 'İmar affının sonucu, deprem vergilerinin çar çur edilmesi, deprem yönetmeliği...' de yazılıp, çiziliyor. Yıkımın büyüklüğünü anlamak için uzmanlara mikrofon tuttuk.

HATAY'DAN GÖZLEMLER

Tayfun Gücenmez, Yapı Denetçileri Birliği Başkanı. Son 5 gündür bölgede incelemelerde bulunuyor. Hatay’dan Kahramanmaraş’a doğru araç kullanırken bir yandan da sorularımızı yanıtladı. İlk olarak gözlemlerini sorduk:

“Deprem yükünün artması ve zeminden dolayı ortaya çıkan sorunlar binaların devrilmesine yol açmıştır. Bölgeden cevap veriyorum: 2000 yılı öncesinde yıkılan binalar da var, ama tahminen yüzde 70’i zeminden kaynaklı devrilen binalar. Tuz buz olan bina yok, zeminden kaynaklı olarak, olduğu gibi devrilmeler var. Şu Rönesans Rezidans binası mesela, sağduyulu bakınca zeminden kaynaklı sorundan devrilmiş. Detaylara indiğimizde elbette bir takım hatalar kusurlar vardır. Bilirkişi raporlarından çıkacaktır. Hukuk önünde de hesapları verilecek.”

Deprem yükü ne demek? İnşaat Yük. Mühendisi Gücenmez’in açıklaması şöyle:

'DEPREM YÜKÜ ÖNGÖRÜYÜ AŞTI'

“Deprem Yönetmeliğinde bir rakam verilir, bugüne kadar bildiğimiz veriler ışığında bina tasarlanır. Buna göre, 10 birimin üstünde bir deprem yükü görmüyoruz. Ama bugün 12-13 birim almıştır binalar. Bu yetmezmiş gibi, 9-10 saat sonra ikinci deprem yükü geliyor. Çok teknik verilere girmezsek, kısaca beklenen deprem yükünün çok üstünde alınmıştır! Sahada gördüğümüz şudur: Hatay’da mesela zemin sıvılaşması var. Yani zeminden dolayı ortaya çıkan sorunlar binaların devrilmesine yol açmıştır.

'İMAR PLANLARI 2'DEN KATTAN 8'E ÇIKMIŞ'

İkincisi 2 katlı binalar 8 kata çıkmıştır. Yerel yöneticilerin de aldığı kararların sonuçlarını görüyoruz: Bakın 75. Yıl Bulvarı üzerindeki yapılar, 2 kattan 8 kata çıkartılan imar planları revizyonlarıyla yükselmiştir. Bütün bunlar, felaketin taşlarını döşemiştir.”

Bu kadar köklü bir sorun tekrar 500 yıl ya da bir asır sonra çıkar mı? Şehrin yerini değiştirmek gerekecek mi? Yapı Denetçileri Birliği Başkanı Tayfun Gücenmez, bu sürecin bir günde bitip bir günde başlamayacağına ve bazı eksiklere dikkat çekiyor:

“Yönetmelikte revizyon gerekecek tabi, hocalarla tartışılacak. Şehrin yerinin değişmesi de yöneticilerin bilim insanlarımızla birlikte vereceği kararlar. İmar planları tamamen yerel idarelerin, bakanlıkların kararıdır. Nerenin imara açılacağı konusu, bazı mevzuatlar ışığında yerel yöneticilerin kararlarıyla oluşuyor. Belki bunun da sorgulanması gerek. Hocaların imar planlarıyla ilgili eleştirilerine kulak vermek gerekiyor. 2018’deki imar affı kabul edildiğinde ‘beyana esas’ şeklindeydi, bunun da tartışılması gerekiyor.”

Yeni yönetmelik 1 Ocak 2019’da yürürlüğe girdi. Merak ediyoruz, dört dörtlük uygulansaydı bugünkü yıkım önlenir miydi?: “Yıkılan devrilen binaların da eski yönetmelikle alakalı olduğunu düşünüyorum. Doğru uygulandığında olmayacağı söylenebilir. Son yönetmelikte zeminle ilgili binanın parametreleri çok iyi. 2019 öncesi bu yaklaşımlar çok azdı. Bütün binalarda kentsel dönüşüm olsa, yapı denetimli binalar yapılsaydı, yıkımlar binler değil, onlar civarında olacaktı. Çok net! Bunlar, yani yönetmelikler hep geliştirildi. Geliştirilmeye devam ediyor.”

'FAY HATLARINA TARIM ARAZİLERİNE ŞEHİRLER KURDUK'

İnşaat Mühendisi Mustafa Aynur, YDKB’nin geçen dönemki yönetiminde genel sekreterdi. Halen Birliğin Onur Kurulu üyesi olan Aynur, ilk değerlendirmesine “Biz fay hattına, vadilere, alüvyonlu topraklara evler, şehirler kurmuşuz.” cümlesiyle başladı.

Öncelikle tarım arazilerine ev yapmaktan vazgeçmemiz gerektiğine işaret eden Aynur, şunları kaydetti: “Bu işleri bilim adamlarına devretmek lazım. Önceki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ‘Mimarlar gelsin onlara mimarlık öğreteyim.’ diyor. Sayın Cumhurbaşkanı, 'En çok dört katlı, alçak katlı bina yaptıralım.’ diyor. Birileri, ‘Çelik konstrüksiyonlu inşaat kurtarır.’ diye öneriyor. Zemine dikkat çeken, alüvyonlu topraklara, tarım arazilerine bina yapılmasını eleştiren açıklamalar yok maalesef. Oysa yıkım nerede oluyor? Fay hattına yapılan yerlerde! Üzerine şehir kurmuşuz. İzmir başta olmak üzere Ege, Marmara, Doğu Anadolu… ”

6 Şubat’taki felakette , depremden farklı bir olgu yaşadığımızı ifade eden Mustafa Aynur, şu tabloyu çizdi:

'YER KABUKLARI ÇARPIŞTI'

“Deprem diyoruz ama çok üstünde, büyük felaket. Bu kez yaşanılan Gölcük, Malatya, İzmir depremleri gibi değil, son deprem, deprem özelliğini kaybetti. Plakaların çarpışması oldu. Deprem şartnamesindeki hesaplar, bu depremdeki şiddeti karşılamıyor. İvmesi, bizim kullandığımız hesaplardan çok yüksek. Bütün bunları dikkate alarak hem imar planları hem şehirleşme düzenlenmeli. Alüvyon topraklarını tarıma kazandırmak, şehirleri taşımak lazım. Depremde yıkılan binaları başka yerlere yapmak gerekir. Buralara sanayi kuruluşları, bir iki katlı binalar yapılabilir.”

Yıkılan binalarda inşaatçı hatası yok muydu? Neden yıkıldıkları henüz belirsiz ve henüz raporlar çıkmış değil. Ancak, ilk gözlemlere göre, ağırlıklı olarak 2000 yılından önce yapılan binalar yıkılmış. Nedenini Mustafa Aynur şöyle özetledi: “Çünkü şartname değişmiş. 80’lerden önce Türkiye’de düz demir kullanılıyordu, sonra şartnamedeki malzeme değişti, nervürlü demir kullanımı başladı. Çünkü daha dayanıklı.”

Mustafa Aynur, bilim insanlarımızla işbirliğinin önemini vurguladı: “Yer bilimciler yeterince dikkate alınmıyor. Mesela yer bilimciyle inşaat mühendisi zaman zaman çatışır. Niye? Çünkü bu konunun çözümü için imar planı, felaketler nereden kaynaklanıyor sorusunun cevabı yok, bunlar için birlikte çalışma yok! Bilim adamları yalnız hissediyor, siyasetçiler öne çıkıyor.”

Sonraki Haber