Depreme karşı plansızlık deprem sonrasında da devam ediyor!

Önemli olan, zamanla yarışmak değildir. Vatandaşa geçici ve iyi şartlarda yaşama ortamı sağladıktan sonra, kalıcı konut ve şehirleri kurmak için çok iyi planlamak, bazı şehircilik ve çevre değerlerini çiğnemeden hareket ederek, sonuca gitmek gerekiyor.

Enkaz kaldırma, paldır küldür yapılıyor. Enkaz döküm yerlerinin dikkatle seçilmemesi, enkazı hurda olarak değerlendirilmesine olanak tanınmaması, plansız faaliyetin bir diğer unsuru olarak ortaya çıkıyor.

Cumhuriyet döneminde ülkemizde meydana gelen depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısını sayın eski bakan 130 bin olarak açıkladı. Sadece 6 Şubat felaketinde, bakanlığın resmi açıklamasına göre 11 ilde 180 bin bina enkaza dönüşmüş. Açıklanan 50 bin kayıp resmi rakamının nasıl orantısız olduğunu görmemek elde değil. 17 Ağustos depreminde de açıklanan 17 bin kayıp rakamının en az üç katı olduğunu biliyoruz. Yani, son yüzyılda, bizce yarım milyona yakın vatandaşımızın hayatını sona erdiren veya çalışamaz hale getiren deprem gerçeğine karşı, devlet olarak halen yeterli önlemleri almış ve bu beladan ülkemizi kurtarmış değiliz.

Bu konuda 15 yıllık araştırmalar ve ortak akıl ile hazırladığımız 7 tane kanun, 130 yönetmelik, eğitim ve sertifikasyon kılavuzları ile rehberlerden oluşan müktesebatı dinleyen yok. Herkes koşturuyor. Köklü ve kalıcı çözümler yerine, “Hemen bir şeyler yapalım, seçim var” telaşı ile hata üstüne hatalar yapılıyor.

6 Şubat depreminin yol açtığı zararı, Bakanlık 108 milyar dolar olarak açıkladı. Bunun içine iş gücü kaybı, depren nedeni ile milli gelire katamadığımız tarım, sanayi ürünlerini de katarsak, ulusal maddi kaybımızın 300 milyar dolar olduğunu hesaplayabiliriz. Son yüzyılda, meydana gelen depremlerin ulusal ekonomide açtığı zararın ise trilyon dolar mertebesinde olduğu tartışmasızdır.

Bu varlık ekonomimizde olsaydı, kalkınma konusunda herhalde bu noktada olmazdık.

Yeni yerleşim yerlerinin tespitinde zeminin iyi olduğu bölgelerde, gerekli hâllerde mera alanları ile ormanlar yerleşime açılmaktadır. Ancak bu durum üretimi ve halkın geçimini etkilemektedir.

ENKAZ KALDIRMA TAŞIMA VE DÖKÜM

2023 seçimlerin yarattığı telaş ile enkaz kaldırma faaliyetlerinin hızlı ve iyi planlanmadan yapıldığını ortaya koyan bilgiler ve olaylara tanık oluyoruz. Her şeyden önce, ortaya çıkan kazalar; bu işin profesyonel ve yeterli deneyime sahip kişiler ve kurumlarca değil, elde ne varsa iş makinesi alarak paldır küldür yapıldığını gösteriyor. Ayrıca, enkazların iyi araştırılması ve dikkatle açılmasına riayet edilmediğinde, bazı kayıplarımızın enkaza karışarak kaybolduğu da anlaşılıyor. Enkaz döküm yerlerinin dikkatle seçilmemesi, enkazı hurda olarak değerlendirilmesine olanak tanınmaması, plansız faaliyetin bir diğer unsuru olarak ortaya çıkıyor.

GEÇİCİ BARINMA

Depremde barınma olanaklarını kaybeden vatandaşlarımızın büyük kısmı, Ülke genelindeki akrabaları veya devletin olanakları ile başka kentlere göç ettiler. Bu olanağı bulamayan, bizce daha az gelirli ve yerel olanaklarla yaşamını sürdüren, parasal birikimi olmayan insanlarımız, devletin sağladığı çadır kentlere ve konteyner kentlere yerleştirildi. Bir kısım, kırsal alanda yaşayan vatandaşımız ise, köyünden toprağından kopmamak için kendi olanakları ile yaptıkları barakalarda barınmaya başladı.

Geçici barınma, uygulamalarının aceleye getirildiği, daha önceden bu konuda yeterli alan tespit edilmediği için, hiçbir altyapısı olmayan alanlarda hızla kurulan çadır ve konteynerlerde vatandalar hiç kolay olmayan bir yaşam ortamına terk edildikleri izleniyor.

Geçici barınma alanlarının deprem bölgelerinde önceden belirlenmesi ve deprem senaryolarına göre büyüklüklerinin tespitine ve bu alanlarda asgari altyapının sağlanmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Bu konudaki eksiklik ve plansızlık nedeniyle konteyner kentlerde hep sorunlar yaşandı.

Öncelikle, geçici barınma alanlarının yollarının ve kaplamalarının olmaması, kanalizasyon gibi temel ihtiyaçların dahi yetersiz olması ve en önemlisi drenaj altyapısının olmayışı nedeniyle konteynerler ve çadırlar sellerin, suların, pisliklerin altında kaldı. Daha önceden bir hazırlık olmasa dahi, geçici barınma alanlarının, en azından yağışlardan etkilenmeyecek doğal drenajı olan alanlardan seçilmesi gerekirdi.

YENİ YERLEŞİM ALANLARININ PLANLANMASI ve YAPILAŞMA

En önemli başlık, deprem sonrasında yeniden yapılacak binaların nerelerde ve nasıl yapılması gerektiğidir. Bu konuda bir planlama süreci yaşamadan rastgele kararlar verildiği açıkça görülüyor. Deprem sonrası yerleşim alanlarının belirlenmesinde ana ve baskın kıstas olarak sağlam zemin yapısı öne çıkartılmıştır. Bu nedenle, orman arazilerinden tutun, birinci sınıf tarım arazilerine ve meralara kadar, her yere apar topar yapılar dikilmeye başlanmıştır.

Planlama süreci ile ilgili olarak tüm yetki tek bir kurumda, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında toplanmıştır. Yetkinin tek elde toplanmasıyla diğer kurum ve yerel yönetimlerin dâhil edilmediği bir süreçte yerel dinamiklerin iyi analiz edilmesi mümkün olmamıştır. Yine diğer kurumlar veya yerel yönetimler tarafından daha önce planlanmış veya planlama sürecinde olan projelerin/ çalışmaların dikkate alınmadığı bir süreç; özellikle kırsal alanlarda yerel dinamiklerin göz ardı edilmesine neden olacaktır.

TELAFİSİ İMKÂNSIZ ETKİLER

Yeni yerleşim yerlerinin tespitinde zeminin iyi olduğu bölgelerde, gerekli hâllerde mera alanları ile ormanlar yerleşime açılmaktadır. Ancak zaten kentleşme ile tehdit altında olan mera ve orman alanları için bu düzenleme ile yeni bir tehdit unsuru oluşmuştur. Bölgede tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlayan nüfusun yüksek olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bölgenin tamamında mera ve orman alanlarının öncelikle korunması hedeflenmelidir. Yeni yerleşim alanlarının tespitinde belirlenen bölgelerin vasıf değişikliği resen yapılmış olup; diğer kurumlar dikkate alınmamış bir yargı kararına gerek duyulmamıştır. Bu alanlarda özellikle kırsalı desteklemeye yönelik diğer kurumlar tarafından süregelen projelerin varlığı durumunda ise bu projeler devre dışı bırakılmıştır. Bu da kırsal alanlarda telafi edilemez etkilere neden olmaktadır.

“İskân alanlarında ve mevcut kentsel alanlarda, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak plan ve imar uygulamaları beklenmeksizin, jeolojik etüt raporu ve zemin etüt raporu doğrultusunda T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak vaziyet planına ve düzenlenecek yapı ruhsatına göre uygulama yapılır. Bu alanlarda T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanan plan ve parselasyon planlarında, 03/05/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun plan ve parselasyon ile ilgili işlemlerindeki askı, ilan, itirazlara ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu alanlarda taşınmaz mülkiyeti veya imar hakları kısmen veya tamamen başka bir alana aktarılabilir. Bu haklar, takas ve trampa işlemlerine konu edilebilir.” Şeklindeki kanuni düzenleme ile bölgedeki planlama süreci devre dışı bırakılmıştır.

HIZLI HAREKET ETME POLİTİKASI

Sadece vaziyet planına dayalı yapı ruhsatı düzenlenmesi ve yapıların inşası ile güvenli ve afet dirençli yeni yaşam alanlarının yaratılması mümkün değildir. Bakanlık tarafından hazırlanacak planlarda; askı, ilan, itiraz süreci uygulanmayacak olup halk katılımı devre dışı bırakılmıştır.

Bu afeti yaşamış, kayıpları olan burada yaşayacak halkın katılımının göz ardı edilmesi hem bölgeden ayrılan halkı bölgeye geri çekmek için bir dezavantaj oluşturacak hem de orta vadede bölgeden ayrılmayı engellemenin önünü kapatacaktır. Hızlıca yeni yerleşim alanı üretme politikası ile yapılan bu düzenleme, afet dirençli yeni yerleşim alanları için yeterli olmayacaktır.

KATILIMCI PLANLAMA

Ülkemizin afet öncesi riskleri azaltan, afetlere dirençli yerleşim alanlarının oluşturulması için katılımcı bir politika ile planlama süreçlerinin kuralına göre işleyeceği bir mekanizmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Bölge planlarından parselasyon planına kadar tüm aşamalar dikkatlice gerçekleştirilmelidir. Gelişen teknoloji ile sahadan veri üretimi kolaylaşmıştır. Öyle ki verilerin bilgi teknolojileri ile işlenmesiyle oldukça karmaşık olan analizler, çok kısa süre içerisinde bilgisayar başında yapılabilir duruma gelmiştir. Öncelikle planlamaya altlık oluşturacak bölge verilerinin yenilenmesi ve temin edilmesi, ardından katılımcı bir süreç ile planlamaya başlanması gerekmektedir.

YERLEŞİM AKSLARI

Ticareti, sanayisi, turizmi, kültürel varlıkları, kamusal alanları, yeşil ve açık alanları, sosyal donatı alanları, ulaşım olanakları gibi tüm donatıları ile bir bütün olarak yeni yerleşim alanları tasarlanmalı ve inşa edilmelidir. Yeni yerleşim alanlarının tasarımında mevcut kent dokuları da göz önünde bulundurulmalı ve mevcut kentsel alanlar, kırsal alanlar ile bütünleştirilmelidir. Bunun için doğrusal yerleşim aksları oluşturulmalıdır.

Elbette kayıplarımız çok fazla ve bunun için hızlı bir müdahale de gerekmektedir. Ancak hızlı müdahale amacı ile uzun vadede yeni sorunlara gebe yeni yerleşim alanları yaratılmamalıdır. Bilim insanlarının, alanında uzman kişilerin ve yerel halkın dâhil edildiği kurullar hızlıca oluşturularak planlama sürecine katılmalıdır.

BİR YILDA NELER YAPILDI NELER YAPILABİLİRDİ

Geçen bir yıl içinde yapılanların bütününü değerlendirdiğimizde, önemli olanın hız ve rakamlar olmadığını söylemek lazım. Rakamlara dayalı bir değerlendirme yapılırsa:

6 Şubat’ta meydana gelen depremlerden etkilenen 11 şehirde yapılan hasar tespit çalışmalarına göre 680 bini konut, 170 bini iş yeri olmak üzere toplam 850 bin bağımsız bölüm ağır hasar alarak kullanılamaz hale geldi. Bu kapsamda rezerv alanlarda 207 bin, şehir merkezlerinde 50 bin ve hafif çelikten 50 bin olmak üzere toplam 307 bin bağımsız bölümün büyük kısmının ihalesi yapıldı. İhalesi tamamlanan konut ve köy evlerinin inşa süreci 930 şantiyede, hızla devam ediyor.

TOKİ’nin esnek ihale koşullarında bu işlerin kimler tarafından taahhüt edildiğinin hangi fiyatlarla yapıldığının, vatandaşa yapılacak tahsislerin usul ve fiyatları ile ödeme koşullarının ne olacağı eksiksiz olarak, şeffaf biçimde ilan edilmelidir.

Şubat’ın ilk on günü içerisinde 45.901 konutun kura çekimlerini gerçekleştiriliyor. Yine mart ayının ortasına kadar 30 bin konutun kuraları daha gerçekleştirilecek. Afet bölgesinde 2 ay içerisinde toplamda 75 bin konutun kuraları tamamlanmış olacak.

Bu performansı rakamlarla değerlendirmek aslında konuyu saptırmak ve yapılan diğer hataları göz ardı etmek olacaktır. Birinci yıldaki icraat aslında; tüm telaş ve hızlı yapıldığına dair eleştirilerimiz dikkate alınırsa bir başarı olarak gösterilemez. Bu tempo ile yıkılan her şeyin yeniden yapılması yıllar alacaktır. Ancak, yapıldığında, yaşanabilir ve modern şehirler yerine plansız ve hatalı yapılanmaların faturası o zaman çıkacaktır.

Deprem sonrası yeniden yapılanmanın, öncelikle doğru, katılımcı, bilimsel ve şehirciliğin tüm ilkeleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini; bunun için harcanacak zamanın, hataların önüne geçerek, kalıcı olarak huzurlu, sağlam, çevre dostu ve yaşanabilir kentlerin oluşumunu sağlayacağını bir kez daha hatırlatmak lazım. Örnek vermek gerekirse, Japonya’da yaşanan deprem sonrası oluşan tsunami felaketinde yaşamını ve kentlerini kaybeden 20 bin Japon vatandaşı için, geçici iskân şartları en iyi biçimde sağlanmış ve yeni yapılanma tam dokuz yıl sürmüştür. Önemli olan, zamanla yarışmak değildir. Vatandaşa geçici ve iyi şartlarda yaşama ortamı sağladıktan sonra, kalıcı konut ve şehirleri kurmak için çok iyi planlamak, bazı şehircilik ve çevre değerlerini çiğnemeden harekât ederek, sonuca gitmek gerekiyor. Bunun için gereken zaman ne ise, o zamanı kayıp saymamak acele ederek hata yapmamak esas alınmalıdır.

Sonraki Haber