Depremzedeler kendini unutulmuş hissediyor

Prof. Dr. Tacettin İnandı Hatay’ı anlattı: Kamu hizmetlerinde ve pek çok hizmette önemli eksiklikler, aksamalar var. Başlangıca göre bir miktar iyileşme olsa da henüz bu yeterli düzeyde değil. Kullanma suları bakımından, barınma, konut bakımından, ulaşım ve altyapı bakımından…

Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tacettin İnandı, depremin ardından gelinen aşamayı ve sorunları Aydınlık’a anlattı.

İnandı, “Şu anki koşullar da travmatize edici, travmaları rehabilite edecek düzeyde değil.” dedi.

Deprem bölgelerinin hızla değişen ülke gündeminde geri plana düştüğünü ve unutulduğunu ifade eden İnandı, “Deprem Türkiye’nin gündeminde zaman zaman yer aldı ama Hatay'dan, Maraş’tan çok İstanbul'daki olası deprem öne çıkıyor. Deprem bölgesinde toplum, bir anlamda bu yönüyle, kendini unutulmuş ya da yalnız bırakılmış hissediyor,” diye konuştu.

“Yıkım o kadar büyük ki yakın vadede bu sorunları çözmek çok da kolay değil, 10 yıl, belki 20 yıl alır.” ifadesini kullanan İnandı, Hükûmet’in bölgeye kaynak aktarması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Tacettin İnandı’nın sorularımıza verdiği yanıtları sunuyoruz:

İNSAN İHTİYACINI ÇOK AŞAĞI DÜZEYDE KARŞILAYABİLİYOR

  • Bir durum saptaması yapar mısınız, halkın yaşam koşulları, genel sağlık durumu, psikolojisi nasıl?

Bu depremde en büyük hasarı gören il Hatay. Bunu Birleşmiş Milletler rakamlarıyla, AFAD’ın rakamlarıyla, yıkılan bina, ölen insan sayısıyla görüyoruz. Toplam hasarın ve ölümlerin neredeyse yarısı burada oldu. Hatay’ın özellikle Antakya ilçesi Defne, Kırıkhan, Hassa, Samandağ gibi Amik vası üzerinde kurulu ilçeleri, Amanoslar’ın batı tarafında kalan İskenderun, Erzin, Dörtyol, Arsuz gibi diğer ilçelerine göre çok daha büyük hasar aldı. Antakya neredeyse yüzde 90 civarında konut bakımından yok oldu. Halen ne aşamadayız? İnsanlar konteynerlere taşındı. Bir miktar çadırda yaşayanlar var, bunlarn bir kısmı Suriyeli, bir kısmı ev korkusu nedeniyle eve girmek istemeyenler. Ama düzenli çadırkent neredeyse kalmadı.

Konteyner alanları insanların gereksinimlerini, konforlarını ne kadar sağlıyor, bu sıcakta, soğukta, yağmurda, mahremiyetine ne kadar karşılık veriyor? İnsanların ihtiyaçlarını çok aşağı düzeyde karşılayabiliyor. Çünkü bir konteyner yaklaşık 20 metrekare ve dört kişi hatta bazen daha fazla insan bir konteynerde yaşamak zorunda kalıyor.

1 MİLYONU AŞKIN İNSAN BARINAKSIZ, KORUNAKSIZ

Özellikle Antakya civarında en büyük konut tipi konteyner. Onun dışında insanlar az hasar gören evlerde oturmaya başladılar. İnsanların acil ihtiyaçları, barınma ihtiyaçları çözüm bekliyor. AFAD’ın verilerine göre Hatay’da 310 bin bağımsız konut (birkaç ay önce AFAD Başkanı’nın verdiği rakamlar) orta ve ağır hasarlı. Bunun içerisinde ticari iş yerleri yok, sadece konut. Üç ile çarparsanız 900 bin, dört ile çarparsanız 1 milyonu aşkın insan barınaksız, korunaksız kaldı. Evet, dışarıya göç oldu. Şu an bir kısmı dönse de halen dışarıda yaşayan kişi sayısı fazla.

ŞU ANKİ KOŞULLAR DA TRAVMATİZE EDİCİ

Son yıllarda savaşın getirdiği sorunlar, arkasından terör olayları, hepimizin yaşadığı ekonomik sorunlar, sosyal sorunlar, pandemi ve arkasından gelen depremle beraber gerçekten son yıllarda üst üste afet diyebileceğimiz büyük şeyler yaşadık. Şu anki koşullar da travmatize edici, travmaları rehabilite edecek düzeyde değil. Kamu hizmetlerinde ve pek çok hizmette önemli eksiklikler, aksamalar var. Başlangıca göre bir miktar iyileşme var kuşkusuz ama henüz bu yeterli düzeyde değil. Kullanma suları bakımından, barınma, konut bakımından, ulaşım ve altyapı bakımından. Halen yıkım süreci devam ediyor kentte.

BURAYA KAYNAK LAZIM

  • Konteynerdeki yaşamı iyileştirmek mümkün mü?

Konteyner alanları planlı gelişmedi, farklı yerlerde... Yeniden daha iyisini yaratabilmek için öncelikle bazı adımların atılması gerekiyor. Buradaki koşullar henüz çok ağır. Bir kere şunun kabul edilmesi lazım: yerel imkanlarla bu sorunun üstesinden gelmek mümkün değil, buraya kaynak yöneltilmesi lazım. Ulusal hatta uluslararası düzeyde desteğin önemi çok açık. Buradaki hasar durumuna dikkat etmek gerekiyor.

Demokratik, katılımcı, şeffaf, iyi yönetim ilkeleri ile hareket etmek, toplumu katmak, hesap vermek, ortaklaşmak; farklı düşünceden, farklı inançtan, farklı siyasal kimliklerden insanların bir araya gelerek çalışabilmesi durumunda bu sorunun üstesinden gelmemiz daha kolay. Aklın, bilimin, mantığın ve deneyimlerin ışığında ilerlemeliyiz.

Yıkım o kadar büyük ki yakın vadede bu sorunları çözmek çok da kolay değil, 10 yıl, belki 20 yıl alır.
Dolayısıyla konteyner kentlerdeki yaşam değil tek başına sorun. Bu kenti yeniden yapılandırırken temel hedef, depreme dirençli, afete dirençli bir toplum, bir Hatay yaratmak olmalı. Konut sorununu, ulaşım sorunu başta olmak üzere pek çok şeyi yeniden ele almak durumundayız.

Birleşmiş Milletler’in (BM) afetlerle ilgili epey bir hazırlığı, çabaları var. Çerçeve sözleşmesi var, Türkiye de buna imza atmış. Son yıllarda da işte bir takım planlar bu çerçevede oluşturulmuş. Ancak bu planların daha etkin, daha verimli, daha kullanışlı, uygulanabilir olması gerekiyor. Bunun için de toplumun bilim insanlarının, herkesin katılımıyla bu süreci birlikte yönetmeniz gerekiyor.

HATAY'DAN, MARAŞ’TAN ÇOK İSTANBUL'DAKİ OLASI DEPREM ÖNE ÇIKIYOR

  • Bir sosyal medya mesajınız vardı. “600 milletvekilini Hatay'a bekliyoruz. Gelmezlerse biz geleceğiz Ankara'ya” diye?

Buradaki sorumluluklarını unutmamaları için bu tür şeyler yazdım. Gördüğümüz o ki buradaki sorun bayağı geri plana düştü ve unutuldu. Ülkenin gündemi çok hızlı değişiyor. Deprem Türkiye’nin gündeminde zaman zaman yer aldı ama Hatay'dan, Maraş’tan çok İstanbul'daki olası deprem öne çıkıyor. Deprem bölgesinde toplum bir anlamda bu yönüyle kendini unutulmuş ya da yalnız bırakılmış hissediyor.

  • Geçim sorunu, işsizlik de var, değil mi?

İşini kaybedenler var. Özel okullar, özel hastaneler kapandı, özellikle sağlık sektöründe çalışanlar işlerini kaybettiler. Ama öte yandan bazı sektörlerde, inşaat sektörü dahil çalışan işçi bulma sorunu var. Kalifiye eleman bulmak zor ama işsiz insanlar var. İş yeri sahipleri işlerini kaybettiler veya önemli gelir kayıplarına uğradılar. İhracatta önemli azalmalar oldu. Bütün bunlar yoksullaşmayı da beraberinde getiriyor bölgede. Başka kentlerimize giden bir miktar Suriyeli göçmen olduğunu tahmin ediyorum. Onlar açısından da koşullar kolay değil, barınma özellikle. İnşaat sektöründe iş bulabiliyorlar ama diğer alanlarda sıkıntı var. n Psikolojik destek konusunda bir etkin çalışma oldu mu Hatay'da? Çok sayıda sivil toplum örgütünün bu yönde destek vermeye çalıştığını biliyorum. Yeni yeni kamu da bunu yapmaya çalışıyor. Psikososyal destek ekipleri sahada dolaşıyorlar, görüşüyorlar. Gerektiğinde vatandaşı hekime yönlendiriyorlar. n Çok teşekkür ederiz.

MARAŞ ALIYOR AMA BİZ ALAMIYORUZ

  • Dediniz ki buradaki sorunlar travmatik. Yaşam koşulları yeni bir travma mı yaratıyor?

Tabii… Buradaki koşullar çok rahat değil. Konteynerleri su basıyor, her yer çamur içinde. Beslenme, ulaşım gibi pek çok sorun var. Kamu hizmetleri ağır aksak yürüyor, çocuklarını okula gönderemeyenler var... Devlet hastaneleri çok etkili, aktif bir şekilde hizmet veremiyor. Kamu personeli istihdamında sıkıntılar devam ediyor. Hastanelerin çoğu bu söylediğim ilçelerde ağır hasar gördü, devre dışı kaldı. Yenileri yapılmaya çalışılıyor ancak henüz daha tam bir düzen kurulamadı. Personelin bir kısmı dışarıdan geliyor ve personel istihdam politikalarıyla ilgili bazı sorunlar var. Örneğin Üniversitemizde, öğretim üyelerinin özlük haklarında herhangi bir değişiklik olmadı. Burada riskler fazla, insanların kayıpları var, ekonomik anlamda da kayıpları var, evleri hasarlı...

Şunu talep ettik Üniversite olarak: Kalkınmada öncelikle yöre ya da geliştirme ödeneği adı altında üniversitelere ödenekler veriliyor. Biz bu ödeneklerden Hatay olarak yararlanamıyoruz. Örneğin Maraş alıyor ama biz alamıyoruz. Çalışanların özlük haklarında bir miktar iyileştirme yapılmalıydı. Koşullar çok ağır. Bunun bir karşılığının olması lazım. Sosyal açıdan da izin süreleri uzatılabilir.

İYİLEŞTİRİLECEĞİ SÖYLENİYOR BİZ HENÜZ GÖRMEDİK

  • Taleplerinize ne yanıt verildi?

Talepler farklı kanallardan iletiliyor, iyileştirileceği söyleniyor ama henüz daha bir iyileşme biz kamuda, üniversitede görmedik, Kamu politikasında biraz belirsizlik var. Benim önerim gitmek isteyen kamu personeline, bölgesi dışına kadro açılıp göndermesi, kolaylık sağlaması. Deprem bölgesinde çalışma zorlayıcı değil de özendirici olmalı. Ekonomik olabilir, sosyal teşvik olabilir ve benzeri.

  • Genel olarak okulların, üniversitelerin durumu nasıl?

Hâlâ normal bir eğitime geçilemediği bilgisini alıyoruz. -Bizim üniversitemizde bir, iki fakülte yüz yüze eğitim veriyor, Tıp Fakültesi ve Diş Hekimliği, onun dışındakiler uzaktan eğitim veriyor. Bir kısım ilkokul açıldı, devam ediyor. Konteyner kentlerde de prefabrik okullarda devam edenler var. Ağır hasar gören, yıkılan okullar var.

MEVCUT ASM YAPIMIZ AFETE DİRENÇLİ DEĞİL

  • Hataylılar, haber için yaptığımız görüşmelerde, konteyner kentlere Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) kurulması talebini dile getirmişlerdi. Bu talep yansıyor mu idareye? Planlama ya da bir adım söz konusu mu?

Şu anda öyle bir adım atıldığını görmüyorum ben. Şu an sağlık sistemimizin birinci basamağında ASM’ler var. Eskinin sağlık ocaklarının yerini bunlar aldı. Ancak mevcut ASM yapımız afete dirençli bir yapı, sistem değil; onu görmüş olduk burada. Ben bunu daha önce Van depreminde de gözlemlemiştim. Burada özellikle orta ve ağır diyebileceğimiz hasar alan yerleşim yerlerinde, ilçelerde bu sistem çalışmıyor, çünkü önemli nüfus hareketleri oluyor. İnsanlar bir yerden başka yere geçiyor, ASM’ler zarar görüyor. Aile hekimleri kendi listelerini takip etmekte zorlanıyorlar, hatta imkansız hale geliyor. Şu anki sistem de sadece bunu içeriyor. Afet durumuna ilişkin bir eksiklik var mevzuatımıza. Ağır hasar alan yerlerde ASM’ler kurulmaya çalışılıyor ama nasıl işleyecek, nasıl çalışacak? Çok net değil. İnsanlar göç etmiş, kime hizmet sunacaklar? Bunlara ilişkin bir düzenleme gerekiyor bu bölgelerde.

  • Van depreminde nasıl olmuştu?

Van depremi (2011) olduğunda da ben Hatay'daydım. O zaman Halk Sağlığı Uzmanları Derneği başkanıydım, Bakanlıkla birlikte çalışmalarımız olmuştu. Oraya belirli aralıklarla incelemeye, değerlendirmeye, raporlamaya gitmiştik. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde benzer sorunlar orada da vardı. Kamu hizmetleri, eğitim, sağlık, bunlar afete dirençli bir şekilde planlanmalı, yapılandırılmalı. Afete dirençli halk sağlığı sisteminin önemli konularımızdan biri olması gerekiyor.

TOPLUM OLARAK GÜÇLÜ YANLARIMIZLA ÜSTESİNDEN GELDİK

  • Bütün bu olumsuzluklara rağmen bir salgın hastalık olmadan atlatabildik bu büyük depremi. Sağlık sistemimiz yine de güçlü mü?

Bazı hastalıklarda artış oldu, özellikle uyuz, bit gibi. Ama çok daha korktuğumuz bulaşıcı hastalık salgınları olmadı. Komşu ülkede kolera vardı. Yine de büyük bir salgın yaşamadık. Toplum olarak iyi, güçlü olduğumuz yönler var. Çalışanlarımız, sağlık çalışanları, toplumsal yardımlaşma, dayanışma, yardımseverlik, hâlâ toplumumuzun önemli değerleri arasında. Fedakarca çalışan, deyim yerindeyse kendisini kurban edercesine çalışan insanlar, her türlü riski göze alarak çaba harcayan insanlar var. Dışarıdan gelip destek olanlar yardımseverler var. Bu çabayla bazı şeyleri atlatmaya çalışıyoruz.

  • Uyuz, bit devam ediyor mu?

O tür vakalar halen oluyor. Kalabalık, sıkışık yaşam devam ettiği sürece olmaya devam edecek gibi gözüküyor. Bunlardan kurtulmak kolay değil.

HAVADA ASBEST ÖLÇÜMÜ YAPILMIYOR

  • Asbest sorun olmaya devam ediyor mu?

Yıkımlar azaldı, büyük bir kısmı tamamlandı ama halen toz ve toprak kentin hava kalitesini olumsuz etkiliyor. Şu an kış koşulları nedeniyle biraz yağış var ve bu olumlu etki sağlıyor ama kentin bitki örtüsü, yüzey örtüsü toz altında kaldı. Önümüzdeki inşaat yapım sürecinde birkaç yıl hava kalitesi olumsuz etkilenecek. Aspestle ilgili sınırlı veri var. Havada asbest var mı yok mu, ölçümü yapılmıyor. Kirli hava zaten kanserojen.

  • Molozların istiflenmesi doğru şekilde yapıldı mı?

Evlerin, binaların yıkılması, molozların taşınması ve depolanması, düzensiz bir iş oldu, mevzuata çok uygun yapılmadı. Üstleri kapatılmadı. Islak çalışma sonradan geldi ama etkili yürümedi. Şimdi bunları nasıl düzeltiriz diye düşünmek lazım.

Sonraki Haber