Devletçiliğin portresi: Mustafa Şeref Özkan
1930-1932 yılları arasında İktisat Vekilliği görevinde bulunan Özkan, açıklarla mücadelede ve kalkınma seferberliğinde başarılı olmuştur. Özkan döneminde dış ticarete kontenjanlar konulmuş, devletin denetimi ve hâkimiyeti artırılmıştır. Dış ticaret açığı bu yolla kapatılmaya başlanmıştır
Türkiye’nin son 200 yılına baktığımızda esas çelişkinin emperyalizme bağımlılık ile emperyalizme karşı mücadele arasında olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz bu mücadele içindeki en önemli turnusol kâğıdı, iktisadi alanda karşımıza çıkıyor.
Bu noktada emperyalizme karşı Türkiye’nin bağımsızlığı için mücadele eden kadroları tanımak, tanıtmak ve araştırmak en büyük görevlerimizin başında geliyor. Kimilerimizin ismini ilk defa duyacağı Mustafa Şeref Özkan’ı anlatacağım bu yazıyı, bu görev bilinciyle kaleme alıyorum.
Mustafa Şeref Özkan’ın, İttihat ve Terakki (İ&T) hükûmetinde nazırlıktan TBMM’de milletvekilliğine, Lozan heyetinde müşavirlikten Cumhuriyet’in iktisat vekilliğine uzanan öyküsü, Türk Devrimi içinde nasıl sağlam bir mevzide durduğunu gösteriyor.
TANZİMAT’A KARŞI MİLLÎ İKTİSAT
Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, 1838 Baltalimanı Antlaşması ve bu Antlaşma’nın hukuk ve idare düzeni olan Tanzimat Fermanı’yla birlikte serbest ticaret devrine adım atmıştı. Bu serbestlik 19. yüzyıl Osmanlı Devleti için her anlamda çöküşün yüzyılı oldu.
1908 Hürriyet Devrimi ertesinde ise, özellikle 1. Dünya Savaşı’nın kapıya dayanmasıyla, İ&T hükûmeti millî iktisat adı verilen, korumacı, millî girişimci, devletin iktisadi faaliyetlerde ağırlık kazanacağı bir ekonomik programı benimsedi.
1908 Devrimi’nden hemen sonra İ&T’nin eğitim görmesi için yurtdışına gönderdiği öğrencilerden olan Özkan, Paris Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş ve 1914’te mebusluğa seçilmiş, 1915’te ise Ticaret ve Ziraat Nezareti Müsteşarı olmuştu. Talat Paşa’nın liderliğinde millî iktisat programının en ateşli uygulandığı yıllarda ise Ticaret ve Ziraat Nazırlığı’na getirilmişti.(1) Talat Paşa hükûmetinin istifasına kadar görevini sürdürdü.
Özkan’ın nazırlık dönemi, ithalat ve ihracatın tam kontrol altına alındığı ve Tanzimat’tan bu yana liberalizme ve dışa serbestliğe kılıcın indirildiği yıllardır. Özkan, kılıcın keskinliğini belirtmek adına, korumacı ekonomi siyasetinin savaşla sınırlı olmadığını, savaştan sonra da devam ettirileceğini Mebusan Meclisi’nden duyurmuştur.(2)
Özkan, dönemin ilk kurulan millî bankası olan Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası’nın idare kurulunda da yer almıştır. Özkan, savaş yıllarında yaşanan iaşe sorunlarını aşmak için de tarımsal üretimi seferber etmiş ve 1917 Mayıs’ına gelindiğinde işlenmiş toprak miktarını iki katına çıkarmayı başarmıştır.(3)
Talat Paşa hükûmetinin istifasından sonra yurt dışına çıkmak durumunda kalan Özkan, Millî Mücadele başlayınca vatan toprağına geri dönmüş, Lozan görüşmelerinde müşavirlik ve alt komisyon başkanlıkları görevinde bulunmuştur.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE MUSTAFA ŞEREF ÖZKAN
Cumhuriyet’in ilk yılları her anlamda zorlu yıllardır. 10 yıllık aralıksız bir savaştan çıkılmış, millet canını ve elindeki avucundaki her şeyi ordusuna feda etmiştir. Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak imzalanan ticaret sözleşmesiyle gelen ekonomik kısıtlamalar ve Osmanlı Devleti’nden kalan borçlar genç Cumhuriyet’in önündeki ciddi engellerdir.
Sermayenin yabancıların elinde olması, sanayi kuruluşlarının çok ilkel bir düzene dayanması da engellerden bazılarıdır. Bu şartlarda genç Cumhuriyet korumacılıktan uzak fakat aynı zamanda da millîleşme içeren bir ekonomi programı uygulamıştır.
Böyle bir dönemde İktisat Vekilliği altında çalışan çeşitli grupların başkanlığını sürdüren, aynı zamanda mebus ve Ankara Hukuk Okulu’nda profesör olan Özkan’ın korumacı ve devletçi fikirleri, 1929 Büyük Buhranı’yla birlikte alan bulmaya başlamıştır. Dönemin zorluğunu gören Özkan, 1929 Buhranı ortasında yaptığı konuşmada liberalizme bayrak açmaktadır:
“İktisatta belirli egemen noktalar vardır. O egemen noktalara iktisadiyattan çıkmış olanlar, o ülkenin bireylerini çıkarlarına alet olarak kullanabilirler. İnsanın insan tarafından sömürülmesi budur. (...) Eğer o egemen noktaları liberalizmin kargaşa durumuna terk edecek olursak, efendiler, on yıldan beri üretilmiş olan sonuçların hepsi de bir yılda yok edilmiş olacaktır.”(4)
Türk Devrimi’ni bu denli anlamış ve ilerletmek için canla başla çalışan Özkan, İsmet Paşa’nın 1930’da kurduğu hükümette iktisat vekilliğine getirilir. Hükûmet programının görüşüldüğü toplantıda Özkan güncel durumu şöyle anlatmaktadır:
“Bir vakıtlar bu memlekette şimendiferler, bankalar, ticaret, sanayi milli şirketlerin hisse senetleri, hatta en iyi tarlalar ve şehirler dahilindeki en iyi emlâk Türklerin değil ecnebilerin elinde idi. Bugün bu memlekette bankalar teessüs etmiştir ki, doğrudan doğruya Türklerin elindedir. Şimendiferler tamamen devletin eline geçmiştir. Ticaret şirketlerinin ekserisini Türk sermayesi teşkil etmekte bulunmuştur. Bu memlekette artık toprak başından nihayetine kadar Türke ait bulunmaktadır ve bulunacaktır.”(5)
BÜTÇE VE DIŞ TİCARET AÇIĞIYLA MÜCADELE
Özkan’ın iktisat vekilliği, bütçe ve dış ticaret açığıyla mücadele içinde geçmiştir. İngilizlerin baş delegesi Lord Curzon, Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa’ya, “Aylardan beri arzu ettiklerimizden hiçbirisini vermiyorsunuz. Ama ne reddederseniz cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. Yarın geleceksiniz, kalkınmak için yardım isteyeceksiniz. O zaman bu cebime koyduklarımı birer birer çıkarıp size vereceğim.” demiştir.(6) O nedenle bütçe ve dış ticaret açığıyla mücadele, emperyalistlerin ellerini ceplerine atmalarını engellemenin tek yoludur.
Özkan, Türkiye’nin bütçe ve dış ticaret açığının 19. yüzyıl yarı sömürgeleşme süreciyle başladığını belirttiği bir konuşmasında, tarihî bir tespit yaparak ticaret açıklarını kimin kapattığını şöyle anlatır:
“Her sene daha ziyade açık veren ticaret muvazenesinin açığını rençper Türk kapatıyordu. Çünkü, zaten bir memleketin ticaret muvazenesinin açığını o memleket dahilinde yaşayanlardan daha az kazananlar öder. Çünkü, çok kazanmış olanlar, haddi zatında ferdi, şahsi istihsal ile istihlâklerini tevazün ettirdiklerinden, onların menkul kıymet stoklarından ayrıca ticaret muvazenesi için hiçbir şey ayrılmaz.
"Açık için ayrılan yine zati hayatında istihlâki ile istihsalini karşılaştıramıyan, kazancı ile masrafını denk getiremeyen kimselerin menkul kıymet stokundan ayrılır. O zamandan beri devam eden açık, Türk milletinin menkul kıymet stokunun sarfile kapatılagelmiştir.”(7)
“Bir memleketin ticaret açığını, o memleketin en az kazananları kapatır.” Bu tarihî bir tespittir. Bugüne bakarsak, AK Parti hükûmetinin “vergiyi tabana yaymak” olarak sistematize ettiği formül de tam olarak budur.
ÖZKAN’IN BAŞARISI
1930-1932 yılları arasında iktisat vekilliği görevinde bulunan Özkan, açıklarla mücadelede ve kalkınma seferberliğinde başarılı olmuştur. Özkan döneminde dış ticarete kontenjanlar konulmuş, devletin denetimi ve hâkimiyeti artırılmıştır. Dış ticaret açığı bu yolla kapatılmaya başlanmıştır. Endüstrileşme atılımını başlatmak üzere makineler alınmıştır.
Özkan’ın başarısındaki en büyük husus tarihten ders çıkarmayı bilmesidir. Özkan, 1931 yılında yaptığı konuşmada şöyle demektedir:
“Eğer bir millet üretim hususunda geri ise teknik güçler hususunda ilerlememiş ise, o memleketin dengesini vucüda getirmeyi uluslararası piyasanın düzenleyişine terk etmek, o memleketin yıkılışına göz yummak olur. Bilanço açığı senelerce devam ettiği takdirde memleket dâhilinde süsler ve değerli eşyalardan, ev ağırlıklarından başlayarak, nihayet o memleketin şimendiferlerinin, bankalarının, ticari ve sınai teşebbüslerinin, arazinin ecnebilere geçmesine kadar varabilir.”(8)
Cumhuriyet’in iktisat uygulamalarında, önce üretim faaliyetinin millîleştirilmesi, sonra ise endüstrileşmede atılım yapılmaya girişilmesi bu sözler ışığında düşünülmelidir.
Özkan’ın ileri görüşlülüğü de takdire şayandır. Üretim seferberliğinin içinde olan çiftçi ve işçilerin birliği ve hakları üzerine tasarladıkları maalesef yıllar sonra ve uygulamada aksaklıklarla gündeme gelebilmiştir.
1931 yılında yapılan CHP 3. Büyük Kongresi’nde Özkan, ziraat odaları kurulması gerektiğini açıklamıştır.
Fakat Ziraat Odaları Birliği ancak 1963 yılında kurulabilecektir. Yine Özkan’ın, işçiler için asgari ücret belirleme düşüncesi 1951 yılında, grev ve lokavt hakkı ise ancak 1963 yılında uygulamaya geçirilebilecektir.
ÖZKAN’IN TASFİYESİ
Her devrimci gibi Özkan da büyük psikolojik savaşlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Özellikle İş Bankası çevresi olarak bilinen, başını Celal Bayar’ın çektiği sermayedar ve özel girişim yanlısı grup, Özkan’ın tasfiyesi için çabaladı. Bu noktada İnönü’nün, Özkan’ın arkasında durduğunun altını çizelim. Özkan’ı tasfiye çabası iki olay sonucunda hararetlendirildi.
Birincisi, Özkan’ın iktisat vekilliğinin son döneminde ithalatı, bankalar üzerindeki denetimi, limanların işletmesinin devlet idaresine alınmasını ve Devlet Sanayi Ofisi’nin kuruluşunu ilan eden yasaların çıkarılması idi.(9) Bu yasalar aleni şekilde devletçilik yasalarıydı.
İkinci olay ise Celal Bayar’ın öncülüğünde İş Bankası’nın bir kâğıt fabrikası kurma girişimiydi. Özkan’ın başında bulunduğu İktisat Vekaleti, bu girişime izin vermedi. Çünkü Özkan, bu önemli yatırımı devletin yapması gerektiğini düşünüyordu. Bunun üzerine Bayar, Yalova’da bulunan Atatürk’ü ziyaret ederek durumu kendi pencerelerinden anlatmıştır.
Atatürk’ün Bayar’a ikna olması ve sonrasında Özkan’la görüşüp dolaylı yoldan istifasını istemesi Özkan’ın tasfiye sürecini tamamlamıştır. Kuşkusuz Atatürk’ün bu tasfiyeye onay vermesi düşündürücüdür. İki ihtimal olası gözüküyor. Birincisi Atatürk’ün Bayar tarafından ikna edilmesi ve Özkan’ı, iktisadi gelişmede bir engel olarak görmesidir.
İkincisi ise Atatürk’ün henüz devletçilikte Özkan’a göre daha ılımlı tavır alması, bazı adımların zamanının gelmediğini düşünmesidir.
Özkan’dan boşalan koltuğa Bayar oturmuş ve sermaye çevreleri rahatlatılmıştır. Atatürk de Bayar’ı uzun bir telgrafla kutlamıştır.
Bayar’ın iktisat vekilliğinde devletçilik tümüyle tasfiye edilememiştir fakat Özkan’ın attığı adımlar bir bir geri alınmıştır. Önce ılımlı bir devletçiliğe dönülmüş, sonra Atatürk’ün vefatıyla adım adım tekrardan dışa bağımlılığın pençesine düşülmüştür.
Acaba Özkan’ın iktisat vekilliği sürse ve hatta Özkan daha üst görevlere getirilse acaba toprak devrimi yapılabilir, Atatürk’ün vefatından sonra ve İkinci Dünya Savaşı sırasında daha doğru mevzilenebilir ve Türkiye’nin karşıdevrim sürecine girmesi engellenebilir miydi? Özkan bir kişi fakat Özkan’ın tasfiyesiyle devrimci bir kanadın tasfiye edildiğini de görmemek mümkün değil.
DİPNOTLAR
(1) Hasan Macit, Mustafa Şeref Özkan, Cumhuriyet Kitapları, 2023, s.319.
(2) Zafer Toprak, Türkiye’de Milli İktisat (1908-1918), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, s.191.
(3) Toprak, age, s.393.
(4) Macit, age, s.190.
(5) Bilsay Kuruç, Belgelerle Türkiye İktisat Politikası, c.1, Ankara Üni. SBF Yayınları, 1988, s.119.
(6) Yahya Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Yurt Yayınları, s.173.
(7) Kuruç, age, s.187 vd.
(8) Kuruç, Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi, Bilgi Yayınevi, 1987, s.33.
(9) İlhan Tekeli, Selim İlkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye’de Devletçiliğin Oluşumu, ODTÜ İdari İlimler Fakültesi Yayınları, 1982, s.111.