Devletin Alevisi nasıl olunur?

Ercan Geçmez ve ‘devletin Alevisi olmayacağız’ sloganının arkasına saklanan Alevi tabelalı örgütler de İslamcı teröristlerle aynı fikiri ve aynı talebi savunuyor! Nasıl oluyor da ‘devletin Alevisi’ olmaya karşı söylemlerin sahibi Geçmez, devletin kurumlarından milyonlarca TL destek alıyor?

PKK’ya yakınlığıyla bilinen kuruluşlar, 10 Aralık’ta İstanbul Kadıköy’de miting düzenledi. Bölücü taleplerin öne çıktığı mitinge katılımın az olması dikkat çekti.

Cem Vakfı’nın son anda aklı-selimle karar vererek katılmaktan vaz geçtiği 10 Aralık mitingi büyük bir fiyasko ile sonuçlandı.
İnkârcı bütün Alevi tabelalı örgütlerin yanında, PKK’lı teröristlerin resimleri ile kurultaylar yapan DAD adlı örgüt ve birkaç istisna dışında bütün sosyalist tabelalı örgütlerin de katılımıyla birlikte CHP ve HEDEP’in de destekleri Kadıköy iskelesindeki meydana ancak 1500-2000 kadar insan toplayabildi.
Türkiye çapında örgütlenmiş bir miting olmasını bir yana bırakalım, 14 Mayıs seçimlerinde, Kadıköy ilçesinde CHP 205.305, TİP 33.708, HEDEP (YSP) 10.987, TKP 732, SOL PARTİ 229 oy almıştı. Diğer sosyalist tabelalı örgütlerin oylarını yazmadım. Çünkü, isimleri dışında bir ağırlığı, toplumda da karşılığı olmayan örgütler bunlar.
Tabelasında Alevi yazan örgütleri ise, daha önce tanımlamıştım: Boş teneke çok ses çıkarır!
Fakat, yaklaşık %75 sol oy potansiyeli ile Kadıköy’de düzenlenen “Laik Eğitim, Demokratik Türkiye” başlıklı bir mitinge hepi topu 1500-2000 kişi katılıyorsa, bu üzerinde yorum yapılabilecek bir veridir. Yıllardır sürekli vurguladığım gibi, Alevileri temsil iddiasındaki tabela örgütlerinin Alevi inanç toplumunda bir karşılığı yoktur.
Alevilerin içerisinde de marjinalleşmiş, toplumdan soyutlanmış, kendi hayallerindeki gündemi topluma dayatma planları iflas etmiş, ama ellerindeki medya gücüyle çok ses çıkaran, çıkardıkları gürültü ile de varlıkları hakkında iddia sahibi olan bir kadrodan söz ediyoruz.

TABELALARINDA VAR, AMA GÜNDEMLERİNDE ALEVİLİK YOK!

Bu marjinal Alevi tabelalı örgütlerin gündemlerinde hiçbir zaman Alevilerin sorunları yoktur ve olmamıştır.
Bu örgütlerin tamamı 14 Mayıs seçimlerinde CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıkça desteklediler ve seçim propagandalarına katıldılar.
Ancak, CHP İbrahim Kabaoğlu, Özgür Özel, Veli Ağbaba ve Emine Gülizar Emecan’ın ağzından açıkça, yasal düzeyde Alevilerin temsil sorunu diye bir sorun olmadığını belirterek, açıkça Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından temsil edileceğini söylediler!
Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılsın diye slogan atan bu Alevi tabelalı örgütlerin hiçbirisi bu yoruma itiraz etmedi.
Üstelik, bu mitingin çağrıcıları arasında olan Alevi Canlar Federasyonu’nun düzenlediği bir panelde İbrahim Kabaoğlu görüşlerini yine açıkça ifade ettiği halde, dinleyici sıralarında ve panelistlerden tek bir Alevi dahi itiraz etmedi!
Seçim sonrasında CHP Genel Başkanı seçilen Özgür Özel’i kutlamaya giden yine bu Alevi tabelalı örgütlerden hiçbirisi, CHP’nin Alevilerin temsiliyeti konusundaki görüşünü değiştirmesi yönünde bir talepte bulunmadı!
Zaten, mitingi izleyenler de, düzenleyicilerin Alevilerin hakları konusunda herhangi bir talep duymadılar.

TABELASINDA ALEVİ YAZAN ÖRGÜTLERİN TALEPLERİ NELERDİ?

Mitingde neler talep edildi, yapılan ortak açıklamaya bakalım:
“Emperyalizm destekli İsrail Siyonizmi ile gerici ve şeriatçı Hamas arasında süren savaşın yükünü ve acısını yoksul ve mazlum Filistin halkı çekmektedir.”
“Suriye’de savaş suçu işleyenler Ortadoğu’da barış çağrısı yapamazlar.”
“…siyasal iktidar, halkın oyları ile seçilen belediyelere kayyum atayıp, milletvekillerini cezaevinde tutarak halkın iradesini yok saymaktadır.”
“Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımayıp, hukukçulara parmak sallamak darbeciliktir.”
“Siyasal iktidar, dağlarımızı ovalarımızı, akarsularımızı, esen rüzgarı dahi parsel parsel satıyor.”
“Zorunlu din derslerini kaldırın…”
“Diyanet İşleri Başkanlığını kaldırın.”
“Hükümeti, Türkiye’nin imzaladığı başta İstanbul Sözleşmesi, Çocuk hakları Sözleşmesi başta olmak üzere bütün uluslararası sözleşmelere uymaya ve uygulamaya, meclisi de imzasının arkasında durmaya davet ediyoruz.”
“Cumhuriyetin birinci yüzyılında ötekileştirilmiş bütün halklar olarak bir araya gelip, omuz omuza mücadele edecek ve bu ülkeyi birlikte özgürleştireceğiz.”

ORTAK AÇIKLAMAYA GARNİTÜR OLARAK EKLENEN ALEVİLİK

Tamamı siyasi bir parti bildirisinden farksız ortak açıklamanın içerisine serpiştirilmiş Alevilerle ilgili birkaç konu ise, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın kapatılması ve Osmanlı devletinden kalma dergahların asıl sahiplerine geri verilmesi.
Sözde Alevi talepleri başlığı altında öne sürülen “zorunlu din dersleri kaldırılsın” demenin bir anlamı yoktur. Çünkü, eğitim sisteminde zorunlu olan “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” dersidir ve bu derste bütün dinlerin özellikleri, tarihleri, dinler içerisinde ortaya çıkan farklılıklar ve mezhepler işlenmektedir.
“Çocuklarımıza zorla Sünnilik öğretiliyor” ön kabulü ile halkın istismar edildiği bu sloganı sürekli gündemde tutan Alevi tabelalı örgütlerin samimiyet testinde sınıfta kaldıklarını gösteren bu durum, aslında onların Alevilerin haklarını savunmak diye bir gayelerinin olmadığını da kanıtlıyor.
Çünkü, gerçekten Alevi öğrencilerin haklarını savunmak gibi bir gayeleri olsaydı, seçmeli din eğitimi derslerine Alevilik başlığının eklenmesini talep ederlerdi.
Yeri gelmişken belirteyim: Seçmeli din eğitimi derslerine Alevilik inanç dersinin de eklenmesini talep eden tek kuruluş Horasan Erenleri Dernekler Federasyonu’dur.

Ercan Geçmez

ALEVİLER İÇİN ANAYASAL DÜZENLEME GEREKLİ Mİ?

“Cemevlerimizi ve inancımızı anayasal güvence altına alın” ve “Eşit Yurttaşlık Hakkı” taleplerini ayrı tutuyorum. Çünkü, bu talepler sadece dinleyicileri yanıltmak üzere tekrarlanıp duruyor.
Birincisi “din ve vicdan hürriyeti” anayasal güvence altındadır. Aleviler için ayrıca bir anayasal düzenleme olmaz.
İkinci olarak ise, böyle bir talebi öne sürmek ya hukuk konusunda bilgisizliği gösterir, ya da bu cümleyi kuranların halkı yanıltmak yönünde başka bir ajandası vardır.
Çok tekrarlandığı için, kimilerinin kanıksadığı “Eşit Yurttaşlık Hakkı” kavramı için de aynı şey geçerlidir.
Çağdaş hukukun en önemli özelliği, bütün yurttaşları kapsayan haklar ve sorumluluklar belirlemesidir. Bizim hukukumuzda da herhangi bir zümreyi, etnik grubu veya inancı ayrıcalıklı kılan madde yoktur.
Ne anayasamızda ne de yasalarımızda böyle bir ayrımcılık, dışlanma olmadığı halde, “Eşit Yurttaşlık Hakkı” diye bir talepten söz etmek, açıkça söyleyeyim; halka yalan söylemektir.
Anayasa ve yasalarımızın gereğinin yerine getirilmeyişi başka bir konudur, anayasa ve yasalarımızda Alevi olmaktan kaynaklanan ötekileştirme, dışlanma olduğunu öne sürmek başka bir konudur.
Açıktır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisi ile sorunlu olanlar, devlet ile sorunu olanlar, bölücülerle ve teröristlerin sivil yandaşları ile yan yana yürüyenlerin yasaların eşit uygulanması talebi olamaz.
Halkı istismar edip kendi yanlarına çekebilmek için sorunun devlet sorunu olduğunun propagandasını yapacaklardır. Yapılan da budur!

DEVLETİN ALEVİSİ OLUNUR MU?

10 Aralık fiyasko mitingi dolayısıyla sormamız gereken bir konu ise, bu inkârcı çevrenin devlet ile ne sorunu olduğudur.
Ortak açıklamada “Devletin Alevisi olmayacağız” ifadelerine yer verilirken, miting meydanından canlı yayına katılan inkârcı örgütlerin liderlerinden Ercan Geçmez, “iktidarın Alevilere inat olsun diye Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurduğunu” iddia ederek şöyle diyor:
“Aleviler … ne zamanki Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilsin, bütçesi eşit bir şekilde sağlık bakanlığı ve eğitim bakanlığına devredilsin, daha doğrusu Aleviler Sünni yurttaşlar özgürleşsin, devletin dininden kurtulsun dedikçe, onlar Alevilerin dinlerini devletleştirmeye çalışıyorlar, kendilerine benzetmeye çalışıyorlar.”
Bu ifadelerin sadece Ercan Geçmez’in görüşü olmadığını düşünebiliriz. Alevi tabelalı örgütlerin “devletin Alevisi olmayacağız” sloganının arka planında “Sünni yurttaşların özgürleşmesi” de varmış!
Samimiyetle soruyorum: Dinin siyasallaştırılarak istismar edilmesi ve samimi dindar kitlelerin aldatılması tehlikesine karşı devlet sadece güvenlik tedbirleri ile yetinebilir mi?
İkincisi: devletin dini kurumları oluşturması, mesela “Sünni yurttaşlar”daki İslâm algısını hangi yönde bozmuştur?
Üçüncüsü: Bu insanlar daha az dindar mı oldular? Kur’an yerine başka kitaplara inanmaya mı başladılar? Sünni gelenekleri mi terk ettiler?
Dördüncüsü: Ercan Geçmez “Sünni yurttaşlar”ın hangi noktada özgürleştirilmesine katkıda bulunmak istemektedir?
Geçmez ve “devletin Alevisi olmayacağız” sloganının arkasına saklanan Alevi tabelalı örgütler de İslamcı teröristlerle aynı fikiri ve aynı talebi savunuyor!
Ercan Geçmez’in ifade ettiği bu “özgürleşme”yi siyasal islamcı terör örgütlerinin tamamı savunuyor!
Türkiye’yi “Dar’ul harp” olarak, yani kafir devlet, şiddet uygulanarak yıkılması gereken devlet olarak ilan eden bütün terörist örgütlerin temel eleştirisi, Türkiye devletinin İslâm’ı Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden kontrol ettiği yönündedir.
Peki, nasıl oluyor da, aynı Ercan Geçmez “Alevisi olmak istemediği” devletin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan ricacı olup, tam 2,5 milyon TL ödenek alıyor? Nasıl oluyor da, “devletin Alevisi” olmaya karşı söylemlerin sahibi Ercan Geçmez devletin Gençlik ve Spor, Aile ve Sosyal İşler, Kültür ve İçişleri Bakanlıkları vd. kurumları ile projeler yapıp, milyonlarca TL maddi destek alıyor?
Nasıl oluyor da, bu devletin ve iktidarın Alevilere zulmettiğini, asimilasyon yaptığını, Alevilerle inatlaştığını iddia eden Ercan Geçmez, AK Parti belediyelerinin en çok cemevi yapıp kendisine teslim ettiği kişi oluyor?
Nasıl oluyor da, iktidarın ülkeyi şeriata götürdüğünü iddia eden “Alevilerin her söyleminden sonra … siyasilerin dili daha nefret yüklü bir dil olmaya başladı” diyen Ercan Geçmez’in vakfına ait şubelerinde yüzlerce dede ve diğer çalışanlara AK Parti belediyeleri tarafından maaş ödeniyor?
Bu çelişkiyi başta Ercan Geçmez olmak üzere, hem tabelasında Alevi yazan örgütlerden ve hem de AK Parti cenahından açıklayacak varsa, dinlemeye hazırım.

Sonraki Haber