Dijital dönüşümün eşiğinde telif hakkı mücadelesi

WhatsApp’ın kullanıcılarından talep ettiği veri izni hakkında çıkan tartışmalar henüz soğumadan, bu defa Google ile Avustralya hükümeti arasında yaşanmakta olan telif hakkı tartışması gündeme taşındı.

WhatsApp’ın kullanıcılarından talep ettiği veri izni hakkında çıkan tartışmalar henüz soğumadan, bu defa Google ile Avustralya hükümeti arasında yaşanmakta olan telif hakkı tartışması gündeme taşındı. Avustralya hükümeti teknoloji şirketlerinin ülkesindeki haber içeriklerine telif ücreti ödemeleri gerektiğini belirtirken, ödemeyi kabul etmeyen Google arama motoru hizmetini sonlandırmak zorunda kalabileceklerini açıkladı.

Son zamanlarda daha net ortaya çıktığı üzere; kullandığımız araçların dijitalleşmesi iş süreçlerinin de değişmesini zorunlu hale getiriyor. Bu sebeple sıkça karşılaştığımız dijital dönüşüm kavramının stratejik seviyede ele alınması önemli.

Tartışma aslında ilk defa Avustralya hükümetinin talebiyle gündeme gelmedi. Avrupa Birliği (AB) 2019 yılında yeni tüketici davranışlarından doğan ihtiyaçlar ve dijital teknolojilerin yaratıcı içeriğin üretim, dağıtım ve erişim şeklini değiştirmesi sebebiyle, telif hakları yasasını güncellediğini açıklamıştı. Taslak hazırlığı öncesinde ve sonrasında da kanunların uygulanabilirliği konusunda birçok tartışma yaşanmıştı. Neticede çıkarılan yasa çerçevesinde dijital çağa uygun modern bir telif hakkı yasası ile üç temel amacı gerçekleştirmeyi hedeflediklerini belirttiler.

Bu amaçlar; çevrimiçi içeriğe daha fazla sınır ötesi erişim olması; telif hakkı alınmış materyalleri eğitim, araştırma ve kültürel miras alanlarında kullanmak için daha geniş fırsatlar sunulması ve son olarak, daha iyi işleyen bir telif hakkı pazarının oluşması olarak açıklandı.

Dijital platformlardan iş modellerini çok hızlı değiştirmelerini beklemek gerçekçi değil. Şu an tüm taraflar için sancılı bir adaptasyon süreci yaşansa da önümüzdeki yıllarda dijital dönüşümün hızlanmasıyla taşların yerine oturacağı öngörülebilir.

İçerik üreticilerinin çevrimiçinde haklarının korunmasına ilişkin koşulları müzakere etmelerini kolaylaştırmak ve “kullanıcı tarafından yüklenen içerik” modeline dayalı platformlarda hak edilen ücretin alınmasını sağlamak yasanın temel çıktılarından. Nitekim geçtiğimiz günlerde, karardan iki yıl sonra, AB ülkelerinden ilk olarak Fransa bu konuda önemli bir adım attı. Google ile Fransa’daki basın derneği L’Alliance de la Presse d’Information Générale (APIG) arasında yapılan anlaşmada haber yayıncılarına çevrimiçi içerik için ödeme yapılması konusunda anlaşmaya varıldı. Bu anlaşma dijital platformların çevrimiçi içerikler için ücret ödemesinin başlangıcı olarak değerlendiriliyor. Öte yandan bu durum diğer ülkeler ve başta basın kuruluşları olmak üzere tüm içerik sağlayıcıları için bir emsal teşkil etmekte. Bu sebeple önümüzdeki dönemde, kullanıcı tarafından yüklenen içeriklere dayalı iş modeli olan tüm teknoloji şirketlerinden aynı taleplerde bulunulması bekleniyor.

Diğer yandan, Avustralya hükümetinin teknoloji şirketlerinin haber içeriği için ödeme yapmasını istemesi ve şirketlerin buna itirazı üzerine konu ekonomik uzlaşma zemininden adeta politik bir çekişmeye evrildi. Konuyu dijital platformların gelir modelleri açısından ele alırsak; şirketler içerik sahiplerine ödeme yapmaya başladıklarında yıllık kârlarının azalacağını biliyoruz. Dolayısıyla borsada işlem gören bu şirketler kârlarının azalmaması için gelir modellerini güncellemek zorunda kalacaklardır. Bu durum platformların ücretli olmasından, telif hakkı ödenen içerik gösterimlerinin sınırlandırılmasına, ya da ülkedeki hizmetlerinin sonlandırılmasına kadar birçok farklı sonuç ortaya çıkarabilir.

Diğer bir deyişle; her gün milyarlarca ücretsiz içerik gösterimi yapan, web sitelerine trafik sağlayarak satış yapmalarını sağlayan platformların güncellenen kanunlardan sonra ülke yasaları ile ortak bir zeminde buluşmada zorlandıkları görülüyor. Fakat burada ülkeler nezdinde sorun olan mesele yalnızca gelir paylaşımı olarak değerlendirilmemeli. Aynı zamanda ülkelerin kültürel üretimlerinin sağlanabilmesi için her platformda eser üretiminin teşvik edilmesi isteniyor, zira kültürel üretim eser sahiplerinin üretmeye istekli olması ve buna olanak bulabilmesiyle sağlanabilir. Nitekim özellikle telif hakları konusunda hassasiyet gösteren ülkelerden biri olarak Fransa’nın ilk adımı atması bu açıdan şaşırtıcı değil. Öte yandan bugüne kadar belirli bir iş modeli ile büyüme göstermiş küresel şirketlerin iş modellerini hızlıca güncellemelerinin kolay olmadığını da göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Son zamanlarda daha net ortaya çıktığı üzere; kullandığımız araçların dijitalleşmesi iş süreçlerinin de değişmesini zorunlu hale getiriyor. Bu sebeple sıkça karşılaştığımız dijital dönüşüm kavramının stratejik seviyede ele alınması önemli. Son model telefon kullanmak tek başına dijital dönüşüm anlamına gelmiyor. Dijital dönüşüm daha çok yeni bir düşünme modeli anlamını taşır ve temelinde stratejik düşünce olduğu ifade edilir. Örnek olarak; daha önce merak edilen bir habere ulaşmak için farklı gazeteler satın alıp içlerinde ilgili haberi bulana kadar sayfaları tek tek çevirmek gerekiyordu. Oysa şimdi arama motoruna istenilen başlığı yazıp hızlıca birçok farklı yayıncının içeriklerine ulaşmak mümkün. İşte bugünkü tartışmaların temel sebebi; bu içeriğe ulaşmak için kullandığımız araçlar farklılaşmış olsa da dijital dönüşümü tetikleyecek iş yapış biçimlerinin yeni tüketici davranışlarına göre henüz tasarlanmamış olması. Geleneksel medyadan farklı olarak burada artık göz atılan arama motorları, bu içeriği yayınlayan kuruluşun kendi platformu değil. Aynı şekilde hak sahibinin başkası olduğu yazılar, videolar, resimler sahibinden izinsiz olarak bir başka mecrada paylaşıldığında ve bundan ticari bir gelir elde edildiğinde ortaya yine benzer bir sorun çıkıyor. Ayrıca bu içeriklerin hak sahipleri kendi çalışmalarını izinsiz yayınlandıkları platformlardan kaldırtmak istediklerinde birçok problem yaşamaktalar. 2019 yılında yapılan bir araştırmada, Avustralya’da son 10 yılda reklam gelirlerinin el değiştirmesi, yani teknoloji şirketlerine yönlenmesi sebebiyle, gazetecilikle bağlantılı üç bin işin kaybedildiği ortaya koyuldu. Bu ve benzeri gelişmeler, başta AB ve Fransa ve Avustralya gibi devletler olmak üzere içerik üreticilerinin telif hakkını korumak için mücadele etmelerine zemin hazırlamış oldu.

Bugün dünyada içerik üreticisinden daha çok içerik tüketicisi bulunuyor. Bu yüzden bu tartışmanın veri izni konusu kadar kullanıcıların odağında olmaması anlaşılabilir. Bununla birlikte, kültürel üretimin devamlılığını esas alırsak, içerik üreticilerinin ve eser sahiplerinin üretmeye devam edebilmeleri için çevrimiçi, çevrimdışı fark etmeksizin korunma talepleri her zaman olacaktır. Öte yandan büyük yatırımlar yaparak bu içerikleri geniş kitlelere yaymaya imkân veren dijital platformlardan ilk değişim sinyalleri de gelmeye başlamış durumda. Yine de platformlardan iş modellerini çok hızlı değiştirmelerini beklemek gerçekçi değil. Şu an tüm taraflar için sancılı bir adaptasyon süreci yaşansa da önümüzdeki yıllarda dijital dönüşümün hızlanmasıyla taşların yerine oturacağı öngörülebilir.

[Dr. Yeşim Esgin Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesidir]
Sonraki Haber