Dijital ekonomi politik ve ortak refah

Teknolojik öncü konumuna gelen pek çok Çinli uluslararası teknoloji şirketi sahneye çıktı. Bu sıçrayış, Çin’in 70 yılı aşan büyük devriminin, özellikle Başkan Xi’nin 2012’den sonra açıklayıp uyguladığı 'yolsuzluk-yoksulluk-çevresel kirlilikle' mücadele programının başarısıyla da yakından ilgili

Çin ile ilgili özellikle Batı medyasında çıkan haberleri izlemek ayrı bir “keyif” veriyor doğrusu. Özellikle “ince” tarzda hazırlanmış olanlar, fiili bir durum içeren bir habere, özenle “ürün yerleştirme” yapan usta habercilik işleri.

Sıcak konu ise Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in “ortak refah” vurgusuyla yaptığı açıklamalar ve Çinli ileri teknoloji şirketlerinin toplumsal faydaya katkı çabaları. Başkan Xi, bu yıl, “ortak refah, sosyalizmin olmazsa olmaz bir gerekliliği ve Çin modernleşmesinin temel özelliğidir” yolunda ısrarla vurgu yaptıkça, kimi medya platformları, bu ortak refah, kamusal yarar kavramlarının sıkça dile getirilmesini, “Çin’de kapitalizmin sonu ya da Çin zenginleri öldürecek mi” gibi heyecan yaratan ifadelerle sunmaya devam ediyorlar. CNN, Reuters gibi köklü kuruluşlar ise daha “ince çalışıyorlar” elbette. Mesela CNN Hong Kong’dan bildiriyor: Ünlü Çinli teknoloji devi Alibaba şirketi, “Başkan Xi’nin bu ortak refah kampanyasına” katılmak için yaklaşık 15,5 milyar dolarlık bir katkı sunacakmış. Alibaba, 2025 yılına kadar toplumsal refaha katkı sağlamak için uygulayacağı politikaları açıklamış: “Teknolojide çığır açacak yenilikler, ekonomik gelişim, yüksek kaliteli istihdam, görece yoksul kalmış toplumsal grupları desteklemek ve özel amaçlı bir gelişim fonu kurmak.” Somut olarak da şirketin yapacaklarını anlatmışlar: “Çin’in nispeten fakir kalmış bölgelerine daha fazla yatırım yapmak, esnek (gig) ekonomi çalışanlarına daha fazla gelir yaratmak, küçük işletme sahipleri ile tarımda çalışan üreticilerin desteklenmesi.” Yetmemiş, bir de toplumsal refaha nasıl katkıda bulunuruz diye bir çalışma grubu kurup, başına da üst düzey yöneticilerini (CEO) geçirmişler! Bütün bu haberleri aktarırken de, CNN, kendi “kem gözünü” de, yine, devreye sokmuş. Çünkü Alibaba’nın toplumsal uyum ve eşitliğe büyük yarar sağlayacak bu somut adımları bile, sanki Çin Devlet Başkanı Xi’nin zorlamasıyla, halkın Çin Komünist Partisine desteğini devam ettirmek amacıyla, bir özel şirketin, bir tür tek adam ve parti şantajına maruz bırakılması olarak sunulmuş.

Alibaba böyle muazzam bir paket açıklar da, bir başka devasa Çinli şirket, Pinduoduo durur mu? Bu e-ticaret şirketi de, son çeyrekte yapacağı karın tamamını Çin’de kırsal bölgelerin kalkınma projelerine harcayacağını ilan etti. Derken Tencent, diğer bir Çinli teknoloji azmanı, eğitimde eşitsizlikleri azaltmak, fakirlikle mücadele gibi amaçlarla yaklaşık 8 milyar USD bir bütçe ayırdığını duyurdu.

Örnekleri çok, sözün kısası, Çinli teknoloji şirketleri milyarlarca dolarlık, toplumsal fayda amaçlı somut projelerle, art arda, adeta bir büyük seferberlik içine girdiler.

Çin dijital ekonomiyi kamusal aklın yönetiminde ve denetiminde kullanarak, daha eşit ve daha zengin bir toplum yaratmanın somut uygulamalarını gösteriyor.

ÇİN’DEN 'İLGİNÇ' TEKNOLOJİ HABERLERİ!

Bunların yanı sıra, yakın aylarda çıkan, birbiriyle ilintisiz görünen bir dizi haber, Çin’de, hem mikroekonomi hem de makroekonomik düzeyde de, bir şeylerin olup bittiğinin açık bir habercisi:

  • Çin’de özellikle teknoloji şirketlerinde yaygın “996” yani sabah dokuz akşam dokuz haftada 6 gün çalışma şekline karşı savaş açıldı, çalışanlar bu konuda kesinlikle zorlanmayacak!
  • Çin’de kripto para madenciliğini yapmak yasaklandı.
  • Çinli özel ileri teknoloji eğitim şirketleri artık temel eğitim alanında direkt faaliyette bulunamayacaklar yani okul sonrası dershanecilik yapamayacaklar, sadece dil öğretimi, mesleki eğitim, sanat ya da spor gibi özel alanlarda sınırlanacaklar.
  • Çin’de 18 yaşından küçük çocuklar, haftada sadece toplam 3 saat çevrimiçi video oyunları oynayabilecekler.

Peki, bu küçüklü büyüklü pek çok haberlerin arkasında ortak bir mantık ve hedef olabilir mi?

Teknolojiyi ve dolayısıyla Çin’i takip edenler farkındadırlar kuşkusuz, son yıllarda Çin’de ileri teknoloji “yaratım” sürecinde, inanılmaz hızlı ve güçlü bir gelişimin yanında, yeniden yapılanma ve düzenleme çalışmaları da var. Aslında, Çinli bu -yeni nesil- teknoloji devleri, çok değil, son 5-6 yılda dünya gündemine sıkça geldiler. 1990’lı yıllarda kurulan Huawei ya da Alibaba gibi çok önemli şirketlerden daha farklı ve hızlı bir gelişim gösterdiler. Örnekler vermek gerekirse, ileri teknolojik kapsamlı iş modeliyle Xiaomi bir cep telefonu üreticisinin çok ötesine geçip, günlük hayatta kullandığımız eşyaları da internete taşıdı. Shein markasını belki siz duymadınız ama yeni nesil gençler çok iyi biliyor, çevrimiçi moda perakendeciliğinde dünyada yeni bir çığır açtı. Tik Tok adlı video oluşturma, paylaşma ve canlı yayın imkânı sağlayan bir sosyal medya uygulamasını tüm dünyada bilmeyen kalmadı. Bu saydığımız şirketlerin piyasa değeri –on milyarlarca Amerikan Doları- ile ifade ediliyor ve hepsi nispeten, çok yeni tarihlerde kuruldu. Kısacası ürün, servis, piyasa ve iş modeli olarak farklı düzlemlerde yenilik yaratan, icatlar çıkaran ve teknolojik öncü konumuna gelen pek çok Çinli uluslararası teknoloji şirketi sahneye çıktı ve artan bir ivmeyle de çıkmaya devam ediyor.

İleri teknoloji üretiminde son yıllardaki bu “sıçrayış”, Çin’in 70 yılı aşan büyük devriminin, hep ulaşılması gereken temel bir amacı olarak arka planda yer alsa da, özellikle Başkan Xi’nin 2012’den sonra açıklayıp uyguladığı “yolsuzluk-yoksulluk-çevresel kirlilikle” mücadele programının başarısıyla da yakından ilgili. Çin’i yöneten siyasi irade yani Çin Komünist Partisi, kendi dinamik yapısıyla, geniş halk desteğiyle, kendine özgü demokrasisinin gücüyle yoksullukla mücadelede büyük bir başarı kazandı. Çin’de 2020 sonu itibariyle, mutlak yoksulluk içinde olan kimse hemen hemen kalmadı. (Bu konuda nispeten bağımsız Amerikan PBS televizyonun çektiği, oldukça objektif bir çalışmanın -Çin propagandası yapıyorlar tepkisi nedeniyle yayınlayamadığı- “Çin’in yoksullukla savaşı” belgeselinin linkini aşağıda bulacaksınız, mutlaka izleyiniz.) Merkezi ve yerel büyük bir koordinasyon gereken bu mücadelenin bence kritik iki bacağı var: Birincisi, insan faktörü; en ücra köylere kadar gidip, fakir insanların durumunu tespit edip, merkezi yoksullukla savaş sistemiyle iletişimini sağlayan, oralarda aylarca ve bazen yıllarca kalan, özverili, müthiş insanlar. (Bazıları ÇKP üyesi bazısı değil.) İkincisi ise ileri teknolojinin -halk için- kullanımı; kamu ya da özel “ileri teknoloji şirketlerinin” de inovasyonu yani teknolojik yaratıcılığı işin içine katarak, bu mücadeleye büyük destek vermesi. Mesela, özel bir şirketin (Pinduoduo) yani Çin'deki en büyük tarım odaklı teknoloji platformunun faaliyetlerini örnek gösterebiliriz. Bir çeşit toplu ve etkileşimli alışveriş deneyimi aracılığıyla çiftçileri –aracıyı ortadan kaldırıp- tüketicilerle doğrudan buluşturan bir dijital platform oluşturdular. Böylece, Çin’in milyonlarca fakir köylüsü, özellikle uzak kırsaldaki küçük üretici çiftçisi, meyve ve sebzelerini Pinduoduo kullanıcılarına tedarik edip para kazanmaya başladı. Elbette eş zamanlı olarak, devlet, en ücra köylere, ulaşım altyapısı götürdü; 5G iletişimi sağladı; köylülere mobil üzerinden e-ticaret platformlarına erişim imkânı için de bir eğitim seferberliği ilan etti ve muazzam bir lojistik ağ kuruldu. İleri teknoloji olmadan asla başarılamayacak bir başarı hikâyesi, üstelik insan onuruna aykırı bir “sadaka kültürü” oluşturmadan, alın teriyle çalışıp üreterek; eğitimle, teknoloji kullanımı ve altyapı yatırımları ile.

Elimizde çok devasa ve somut Çin örneği var: Demek ki, bir sürü laf kalabalığı ve safsatanın ötesinde, bugünün dijital dünyasında, ileri teknoloji, yoksullukla mücadele amacıyla, kullanılması mümkün çok önemli araçları da bizlere sunmakta. Ötesinde, yaratıcı teknoloji üreten tüm kamu ya da özel kuruluşların küresel işbirliği, yoksulluk sorununun –tüm dünyada- kökten çözümünün çok önemli bir anahtarı.

Şimdi Çin’de, mutlak yoksullukla mücadelede kazanılan bu başarıların sonrasında odaklanılan bir başka aşamadayız ve bu defa toplumsal eşitsizlikle, dengesizliklerle mücadele ön plana çıkıyor.

Çin Piyasa Düzenleme Devlet İdaresi (SAMR) tarafından aylardır uygulanan, özünde haksız rekabet, tekelleşme ve verilerin kötüye kullanılması yoluyla kazanç edilmesinin önüne kesmeyi amaçlayan ciddi yaptırımlar var. Yani yoksullukla savaşta kilit rol oynayan teknoloji şirketlerinin de, ulaştıkları bu gücü, sistematik bir şekilde kamu yararına kullanmaları için, adil bir kamusal denetim sisteminin kurulması amaçlanıyor. Yoksa 18 yaşın altına haftada 3 saat internette oyun oynama sınırlaması getirirken, Çin’in derdi -bazılarının alay ettiği gibi dünyanın en büyük dadısı olmak ya da çocuklara baskı uygulamak değil- o yaştaki çocukları, toplumsal bir hastalık haline gelen bir çeşit bağımlılıktan korumak için somut bir adım atmak olarak düşünülmeli. Bu uygulama, küresel Çinli oyun şirketlerinin kârlarına zarar verse de, çocukların ruhsal sağlığını korumak için gerekli bir düzenleme olarak değerlendirilmeli. SAMR tarafından hazırlanan ve kritik verilerin toplanmasına sıkı kurallar koyan, bu alanda haksız rekabeti yasaklayan, kullanıcı verilerinin izinsiz kullanımını kısıtlayan yani sıradan vatandaşın dijital haklarını savunmayı amaçlayan taslak yönetmelik çalışması da, şirketlerin ve kamuoyunun görüşüne açıldı; 15 Eylül itibariyle tüm aktörlerin katkı vermesi sonucu bir uzlaşma metni sağlandı. Tekelleşmenin önünü kesecek ve veri güvenliği sağlayacak ciddi ve kapsamlı yasal düzenlemeler halen devam etmekte.

Çin köylüleri meyve ve sebzelerini Pinduoduo kullanıcılarına tedarik edip para kazanmaya başladı.

TAM OTOMATİK LÜKS KOMÜNİZM!

Dijitalleşme konusuna, biraz daha teorik boyutta bakarsak, aslında, dünyada, geniş anlamda dijital ekonominin sıradan insanın hayatını nasıl değiştireceği ile ilgili yapılan tartışmaları iki farklı uçta özetleyebiliriz: Sarkacın bir ucunda, büyük bir iyimserlik ve pozitif beklentiler var. Tipik örneği, gazeteci, yazar Aaron Bastani; 2019 yılında yayınlanan “tam otomatik lüks komünizm” adlı kitabında, ileri teknoloji ile haftada sadece 10 saat çalışarak, lüks ve zenginlik içinde yaşayabileceğimiz bir dünya kurmanın mümkün olacağını öne sürüyor. Sarkacın diğer ucundaysa, tam tersine, derin bir korku ve çaresizlik görüyoruz. Orwell’in çok meşhur distopik romanının yani 1984’ün, dijital teknolojiyle gerçekleştirildiği bir otoriter gözetim toplumu. Elbette, sarkacın böyle bir karabasan tarafı olunca da -dijital diktatörlük ve yeni nesil kölelik sisteminin ülkesi denilerek- fırsatçı ve hayali bir yaklaşımla, Çin’i hedef alan bir karalama kampanyası yapıldığını da görüyoruz.

Bu olumsuz, basmakalıp, otoriter - totaliter bir devlet modeli üzerinden canlandırılan dijital diktatörlük senaryosu, bir de küresel şirketler işin içine katılınca, çok daha güçlü bir kurmaca haline geliyor. Düşünsenize, Çin’i yönettiği iddia edilen sözde “İngiliz üst-aklı” aynı zamanda batılı teknoloji şirketlerinin de sahibi ve doğudan batıya tüm dünyayı bir dijital faşizme doğru götürüyorlar. Yazık çünkü “her şeyin teorisi” peşinde onca fizikçi boşuna kafa yormuş ve yoruyor, bu arkadaşlar çoktan “formülü” bulmuşlar!

Oysa yukarıda aktardığımız, Çin’de olup bitenler yani “sahadaki gerçeklik” bambaşka. Devamlı “perde arkasında kim var” fantezisiyle meşgul kafalar elbette perde önünde yani gerçeklikte olan bitenden de koptukları için, bir tür uyuşturucunun -eylemsizlik- etkisinden tatmin arıyorlar. Çünkü dijitalleşme hem fırsat hem tehditleri içeren bir durum, tıpkı daha önce gelen diğer yeni teknolojiler gibi, yönetici ekonomik gücün, siyasi iradenin vereceği kararlarla, atacağı adımlarla, insan ve toplumun hayatını şekillendirecek bir konu. İşte şu an gerçeklikte yaşanan da bu: Bir tarafta büyük teknoloji şirketleri “sadece kar dürtüsüyle” dijital teknolojileri kullanarak büyük kazançlar sağlıyorlar; bencillik, bireysel çıkar, zaten kapitalizmin tam kalbinde yer alıyor, bu açıdan da son derece “eski bir hikâye”. Diğer taraftaysa, Çin’in pratik uygulamalarında olduğu gibi, dijital ekonomiyi -kamusal aklın yönetiminde ve denetiminde- kullanarak, daha eşit ve daha zengin bir toplum yaratmanın somut uygulamalarını, bütün olumlu sonuçlarıyla beraber görüyoruz.

Dijital ekonomiye, yukarıdaki sarkaç örneğinde olduğu gibi, duygusallıktan, önyargıdan uzak, daha soğukkanlı bir ekonomi-politik bakış açısıyla yaklaşmamızda fayda var. Çin’de yaşananlar da, bu tavrımızı destekliyor. Sarkacın salınması, devinim, dinamizm, zamanın ileri gitmesi gerekli bir yandan; diğer yandan da iki uç arasında yani bireysel girişimcilik, yaratım ucu ile kamusal üretim, paylaşım ucu arasındaki salınımın –düzenini- sağlayacak bir “akıllı güç” gerekli. Dijital ekonominin yönünü belirleyen de bu “aklın” kimin elinde olduğu gerçeği.

Çin’deki teknoloji ile ilgili sıcak günlük gelişmeleri gerçekten “hakkıyla” anlamak için -rastgele, bağlantısız, ilginç, keyfi ve otoriter uygulamalar yapılıyor- şeklindeki basmakalıp, yüzeysel yorumlara kapılmadan; toplumsal refahı artırıp eşitliği sağlamaya yönelik bir ekonomi-politik stratejinin bütünlüğünde gelişmeler olduğu bağlamında “okumanızı” öneriyoruz.

Çin’i yöneten siyasi irade yani Çin Komünist Partisi, kendi dinamik yapısıyla, geniş halk desteğiyle, kendine özgü demokrasisinin gücüyle yoksullukla mücadelede büyük bir başarı kazandı.

“China’s war on poverty” belgeseli için bakınız:

*Türk-Çin İş Geliştirme ve Dostluk Derneği

Sonraki Haber