Dikkat! Atlantik rüzgarları TL'yi hasta edebilir

Uzmanlar, ABD’de reel faizler artmaya başladığında dolara olan talebin de artacağını ifade ediyorlar.

Dünya piyasalarında sıkılaştırma eğilimi yayılmaya başlarsa likidite bolluğu azalacağı için Türkiye gibi dış kaynağa bağımlı ülkelerin finansman maliyetleri yükselecek. Çanlar, dış kaynağa dayalı büyüme modeli için çalıyor.

Küresel piyasalarda ve Türk piyasalarında ABD Merkez Bankası FED'den gelen açıklamaların etkisi sürüyor. Türkiye'de doları kuru önceki akşam gelen açıklama ile hızla yükseldi. Bütün dünyada dolar diğer para birimlerine karşı değerleniyor. Ünlü Menkul Değerler'in geçtiği piyasa notunda, FED üyelerinin üç ay önceki toplantıya göre belirgin bir şekilde şahinleştiği ifade edildi. Notta, “Powell daha önceki açıklamalarında FED’in hedeflerine ulaşmasına yönelik daha uzun bir var diye açıklama yapardı. FED üyeleri hedefe beklenenden daha erken ulaşacağı şeklinde bir yorum yaptı. Daha önce 'tapering' (piyasaya verilen pasaral desteğin azaltılması) konusu konuşulmazken, 'tapering' konuşmasını konuşma zamanı tartışması yapılmış. Piyasalar kısa vadede bunun mesajını aldı. Borsalar geriledi, tahvil faizleri yükseldi ve risk alma iştahı azaldı” denildi.

İÇERDE DÖVİZ TALEBİ SÜRÜYOR

Borsa İstanbul da son dört gündür satış yiyor. Dün günün içinde yine satış baskısı hakim oldu. Dolar kuru ise 8.70'in üzerinde tutunamayıp bir miktar geri çekildi. Alnus Yatırım'ın piyasa notunda dikkat çektiği üzere, altın, gümüş gibi emtia fiyatlarında ciddi düşüşler oldu. FED sonrası Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası perşembe günkü toplantısında faiz adımı atmasa da para politikası duruşuna ilişkin mesaja "sıkı" ve "kararlılıkla" ifadelerini ekledi. Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan, yaptığı yorumda şu ifadeleri kullandı: “Orta vadede yüzde 5 enflasyon hedefi sağlanana kadar para politikasında sıkılığın korunacağına dair taahhüde rağmen, TL genel düzlemde değer kaybetme eğilimini kırabilmiş değil. FED, resmi politika duruşunu değiştirmese de banka içerisinde 'tapering' sürecine geçişle alakalı değişimin sinyalleri piyasaya gönderildi. Yurt dışında likiditenin çekilme sürecine başlayacak olması, gelişmekte olan ülkelere ilişkin para hareketleri açısından risk teşkil ediyor ve ABD’de reel faizler artmaya başladığında dolar talebi de artacaktır. Ters para ikamesini sağlama konusunda TL getiri oranları birikim sahiplerine yeterli gelmiyor ve risk dengesi ile enflasyon belirsizlikleri dövizin halen talep edilmeye devam edilmesine neden oluyor.”

İKİNCİ EN ÇOK DEĞER KAYBEDEN

Dün BloombergHT'de yer alan haberde FED'in şahin faiz öngörülerinin, gelişmekte olan ülke para birimlerinde yeni bir baskı unsuru olduğuna dikkat çekildi. Piyasada oluşan algıdan Türk lirasının da olumsuz etkilendiği belirtilen haberde, “FED’in yayımladığı tahminlerde 2023 yılında iki adet faiz artırımı yapılması planlanırken önümüzdeki üç yıl için enflasyon beklentileri yukarı yönlü güncellendi. Böyle bir faiz artırımı takvimi ise sürecin piyasadaki bir çok aktörün beklediğinden daha erken başlayacağına işaret ediyor. Bu hafta dolar karşısında en fazla değer kaybeden gelişen ülke para birimi Macar forinti olurken Türk lirası en fazla değer kaybeden ikinci para birimi oldu. Türk lirası geçen hafta dolar karşısında en fazla değer kazanan para birimi olmuştu” değerlendirmesi yer aldı.

DOLARI YÜKSELTEN NEDENLER

İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, Kendime Yazılar adlı blok sitesinde dolardaki yükselişi yorumladı. “Doları yükselten beklentiler ve sonuçları” başlıklı yazısında Eğilmez, uluslararası dolar endeksinin son üç günde 90.5'ten 92 seviyesine çıktığını not etti. Dr. Eğilmez'in yazısındaki değerlendirmelerin özeti şöyle oldu: “Normal koşullarda bir paranın enflasyonla iç değer kaybı yaşaması halinde dış değer kaybına da uğraması ve yabancı para birimlerine karşı değer kaybetmesi beklenir. Oysa burada tam tersi oluyor ve dolar, yükselen enflasyon eğilimiyle içeride değer kaybederken yabancı paralara karşı değer kazanıyor. Bu durumun birkaç nedeni var. İlk olarak ABD ekonomisi Kovid-19 Salgınıyla büyümede kaybettiği ivmeyi yeniden yakalamış görünüyor. İkinci olarak ekonomideki bu büyümeye geri dönüş eğilimine paralel olarak işsizlik oranında düşüş söz konusu. Bu iki önemli gösterge ekonomide canlanma olduğunu ortaya koyuyor. Üçüncü olarak FED, her ne kadar enflasyondaki yükselişin geçici bir yükseliş olabileceği kanısında olduğunu açıklasa da son toplantı sonrasında iki önemli sinyal verdi: (1) Toplantı öncesine kadar faiz artırımı için en erken tarih olarak 2024 yılını öngörürken bunu 2023 yılına çekti. (2) Faiz artırımı başlamadan önce, varlık alımı yoluyla yaptığı piyasa fonlamasını azaltmaya başlayacağını (tapering) açıkladı. Başka nedenler de var kuşkusuz ama bu sayılan nedenlerin içeride hızlanan enflasyona karşılık doların dış değer kaybına değil kazanımına yol açtığı anlaşılıyor.”

TÜRKİYE'YE OLUMSUZ ETKİLERİ

Bu gelişmeden Türkiye ekonomisi için birkaç sonuç çıktığını da not eden iktisatçı Mahfi Eğilmez, şunları şöyle sıraladı: “FED’in varlık alımını azaltacağını açıklaması ve faiz artırım beklentisini öne çekmesi ABD’de faizlerin ileride yükseleceği anlamına gelir. Bu durumda bizim gibi dış kaynak ihtiyacı nedeniyle yüksek riske karşılık yüksek faiz öneren ülkelere gelmiş olan dövizler yavaş yavaş çıkmaya başlar. Ki bu da TL’nin değer kaybına uğramasına yol açar. Dünya piyasalarında sıkılaştırma eğilimi yayılmaya başlarsa likidite bolluğu azalacağı için bizim gibi tasarruf yetersizliği nedeniyle dış kaynağa bağımlı ülkelerin dış kaynak sağlama maliyetleri yükselir.”

Merkez Bankası'nın dün açıkladığı veriler göre, nisan sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2020 yıl sonuna göre yüzde 4.5 oranında artışla 144.7 milyar dolar oldu. Orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine bir yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku, 190.4 milyar dolara yükseldi. Türkiye'nin önümüzdeki dönemdeki riskleri görerek borçlanma ekonomisini ivedilikte terk etmesi gerekiyor.

Sonraki Haber