‘Dil İşçisi’ Macar Türkolog Edit Tasnádi: Romanımız, şiirimiz birbirini tanır

2024 Türk-Macar Kültür Yılı olarak ilan edildi. Bir Asırlık Dostluk ve İş Birliği temasının işlendiği yılda, Türkçe −Macarca, Macarca − Türkçe olarak hazırlanan sözlükler Türkiye’de hâlâ bulunmuyor.

Halide Edip Adıvar, Mustafa Macide, Ahmet Rasim, İskender Fahreddin ve Suat Derviş’in eserleri taptaze iken Macarca’ya çevrilmişti.

Eski Türk halk şiirlerindeki vezin (hece vezni), ezgi, uyak ve mecazlar Macar halk şiirinden tanıdık.

Kültürel alandaki bu benzerlikler, bu yıl anlamlı bir işbirliği ile gündeme getiriliyor. Bu amaçla düzenlenen, Türkiye ve Macaristan arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisinin 100. yılı çerçevesinde ilan edilen, 2024 Türk-Macar Kültür Yılı faaliyetleri halen devam ediyor. Bir Asırlık Dostluk ve İş Birliği temasıyla icra edilen Kültür Yılı çerçevesinde Macaristan’da, 100. yılında 100 etkinlik gerçekleştirilmesi hedefleniyor.

İki ülke arasında devam eden etkinliklerin yanı sıra iki önemli eser hâlâ Türk okura ulaşmadı. Edit Tasnádi, Prof. Dr. Zsuzsa Kakuk’un yönetiminde kapsamlı bir Macarca − Türkçe, sonra bir Türkçe−Macarca sözlük hazırlamış. Konuyla ilgili olarak Tasnádi; “Çok önemli bu iki eserin Türk−Macar kültür yılında Türkiye’de yayınlanmasını çok isterdim, ama ne yazık ki sarf ettiğimiz bütün çabalar şimdiye kadar sonuçsuz kaldı” diyor.

1942 yılında doğan Tasnádi, yükseköğrenimini Türkoloji alanında almış ve bu alanda birçok akademik çalışmalar yürütmüş. Eötvös Loránd Üniversitesinde ve Ankara Üniversitesi’nde Hungaroloji Anabilim Dalında çalışan Tasnádi aynı zamanda Türk Macar Dostluk Derneği üyesidir. Macar Türkolog Edit Tasnádi ile söyleştik.

n Sizi önce Varlık Dergisi’ndeki yazılarınızda tanıdık. Sonrasında ise radyo programcısı, çevirmen, araştırmacı, yazar, Türkolog, tarihçi, dil işçisi… Bütün bunlar hayatınıza nasıl girdi?

Bütün bu uğraşlar karmaşık görünse de aslında çok doğal olarak gelişen ve birbirine bağlı alanlar. Çocukluğumuz çok önemlidir. Annemin dil ve edebiyatseverliği ve özellikle Macar dil ve edebiyatı öğretmenimin etkisiyle üniversitede bu branşı ve yanına eski dil ilişkilerimiz nedeniyle Türkolojiyi seçtim.

Dilci olacaktım fakat iş koşulları beni Macar Radyosu’nun Türkçe yayınlarına ve gazeteciliğe götürdü.

İLK ÇEVİRİ YAŞAR KEMAL

Tercümanlık nasıl başladı?

Pratik dil bilgisini böyle edindikten sonra heyetlere tercümanlık yapmakla da ödevlendirildim ve bir gün bir Yaşar Kemal öyküsü bunu çevir diye elime tutuşturuldu...

Rejim değişikliğinden sonra dış yayınlarımız kapatıldı. Beş yıl boyunca Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Hungaroloji Bölümünde hocalık yaptıktan sonra radyomuzun arşivine döndüm. Bütün bunlardan günlerimize kadar hala devam ettiğim ve en sevdiğim uğraş haline gelen edebi çeviriler ve ara sıra yazı yazması işi kaldı.

Bir de Varlık dergisi yazarlığınız var…

Varlık dergisini hatırlatmakla tam 40 yıl öncesine götürdünüz beni. 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nde her şeyin Atatürk ile başladığı gibi benim çevirmen ve yazar serüvenim de onunla başladı.

1981’de, Atatürk’ün 100. doğum gününde Türk edebiyatında Atatürk diye bir bildiri istediler benden. Bu konuda materyaller aradığımda bir ortak arkadaşımız ricamı o zaman Varlık’ın baş redaktörü olan Kemal Özer’e aktardı. O da Macar şiirinden ham çeviriler ve dergiye yazılar istedi benden. Beklenmedik ölümüyle dördüncü ortak kitabımız doğmadan kaldı...

DİL İŞÇİSİ

Sizin bir de “dil işçisi” payeniz var. Bu paye yaptığınız Türkçe – Macarca çevirilerden ötürü mü verildi?

“Dil işçisi” sıfatını Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun taktı bana. Gurur duydum doğrusu. Sıraladığınız çalışma alanlarıma bir tanesini eklemeye izin verin. Eski profesörüm Zsuzsa Kakuk’un yönetiminde kapsamlı bir Macarca− Türkçe, sonra bir Türkçe−Macarca sözlük hazırladık.

Bu sözlük çifti ile Macar Türkolojisinin eski bir borcu ödenmiştir, diyebiliriz. Ekibimiz, sözlüklerin Macarların yanı sıra Türk kullanıcısının aynı derecede hizmetine uygun olmasına çalışmıştır.

Zira bu türden kapsamlı Türkçe−Macarca, Macarca−Türkçe sözlükler Türkiye piyasalarında hâlâ bulunmuyor. Çok önemli bu iki eserin Türk−Macar kültür yılında Türkiye’de yayınlanmasını çok isterdim, ama ne yazık ki sarf ettiğimiz bütün çabalar şimdiye kadar sonuçsuz kaldı...

TÜRK ŞİİRİ BİZE TANIDIK

Bir edebiyatçı olarak Türk edebiyatı ile edebiyatınız arasındaki benzerlikler konusunda neler söylersiniz?

Macar edebiyatçı olarak iki edebiyat arasında benzerlikler görmekteyim. Belki de en önemlisi şiirin uzun yüzyıllar boyunca her iki ülkede yönetici rol oynamış olmasıdır. Eski Türk halk şiirlerindeki vezin (hece vezni), ezgi, uyak ve mecazlar bize Macar halk şiirinden tanıdık.

Türk ve Macar şiir tarihinin başka bir benzerliği: Macaristan’da Hristiyanlığın kabulüyle nasıl eski pagan/şamanist geleneklerle halk edebiyatı arka plana itildiyse, İslam’ın kabulünden sonra Türk edebiyatında Fars ve Arap kültürlerinin etkisiyle sırf okumuşlara hitap eden zengin divan şiirinin oluşmasıyla halk dili ve edebiyatı hor görülmeye başladı.

Bu durumda Türk halk edebiyatının hazinesini – Macar halk edebi türleri ile paralellik gösteren halk masalları, türküleri, atasözleri, hatta Nasreddin Hoca fıkralarını da 19. yüzyılın son on yıllarında, sadece dünyaya değil, Türklere bile Macar Ignác Kúnos keşfettirdi.

TAPTAZEYKEN ÇEVRİLEN ROMANLAR

Bu benzerliklerin keşfi ne zamana dayanıyor?

En büyük şairlerimizden Bálint Balassi daha 16. yüzyılda iki halkın iç dünyalarındaki benzerlikleri de sezerek kendi ifadesine göre “Türk ezgisini göre” çevirdiği / yazdığı şiirleri ile Türk şiirinin ilk Macar çevirmeni sayılır. İlk büyük Türkologlarımız Vilmos Pröhle, Ignác Kúnos, Gyula Németh ve diğerlerinin sayesinde roman çevirilerimiz Türk romancılığı ile hemen hemen aynı yaşta: Halide Edip Adıvar, Mustafa Macide, Ahmet Rasim, İskender Fahreddin ve Suat Derviş’in eserleri taptaze iken Macarcaya çevrilmiştir.

Son olarak mükemmel Türk öykücülüğünü iki Türk hikayeleri antolojisinde, ayrıca dergi sayfalarında yayınlanan örnekleri Macaristan’da başarı ile temsil ettiğini hatırlatayım.

MACAR MÜLTECİLER OSMANLI’NIN PARÇASI

Tarihçi bir hocamız; rahmetli Halil İnalcık’ın yaptığı ve de belgeleriyle ortaya koyduğu araştırmaların sonucunda Balkanlar’ın Osmanlı’ya bakışını kökten değiştirdiğini görüyoruz. Balkanlar’ı da yaşamış biri olarak ne söylersiniz?

Türk Tarih Kurumu’nun kongresine davet aldığımda da şaşıp kalmış fakat o sıralardaki iş yerim sayesinde Macar Radyosu’nun arşivinde Türk Tarihi diye başkalarının yapamayacağı bir bildiri sunabilmiştim. Bu arşivin saklı değerlerinden burada bir tek örnek vermekle yetinmeliyim.

1990’da konferans vermek için Budapeşte’ye gelen Prof. Dr. Kemal Karpat ile radyomuzda yaptığım mülakatta Osmanlı’ya yerleşen Macar mültecilerinin Osmanlı cemiyetinin bir parçası olarak katkıları olduğunu vurguladıktan sonra ünlü tarihçi 1849/50’de Kütahya’da kalan Macar Özgürlük Savaşı liderleri Lajos Kossuth ile Şinasi’nin gazetecilik faaliyetleri arasında ilginç bir karşılaştırma yaptı: “...Kossuth daha evvel gazeteciliğe benzer bazı faaliyetlerde bulunmuştur, mektup yazarak ve mektupları yüzlerce kişiye çoğaltarak haber falan veriyordu, fakat hakiki manada gazeteciliği nitekim1841’de Pesti Hírlap büyük havadis gazetesiyle başlamıştır. Ve bu gazeteyi yayınlarken Kossuth diyor ki: ‘Gazete çıkarmaktan maksat yalnızca haber vermek değil, aynı zamanda bizim maksadımız halkı eğitmek, onlara geniş fikir vermek ve böylece daha geniş manada faaliyette bulunmak.’ Şinasi ile aynı şeyi söylüyor, birbirinden habersiz olarak ve diyor ki ‘Gazetecilikten bizim maksadımız, bir efkâr-ı umumiye, bir kamuoyu yaratmak, medeniyet hakkında halkımıza bilgi vermek ve onları gelecekte daha iyi insan ve vatandaş olarak yetiştirmek. Gazetemiz bu amaçla çıkıyor diye yazıyor Tasvir-i Efkâr.”

Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz?

Biz Macarlar ülkemizi ne coğrafi ne politik anlamda Balkan ülkesi sayarız. Elbette bu komşu bölge ile kaderimiz her zaman birbirine bağlıydı, ilişkilerimiz şimdi de çok yakın. Bendeniz bu bölgenin tarihi konusunda İlber Ortaylı’nın İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı adlı monografisini çevirirken çok şey öğrenmiştim.

‘VE YOKSULLUK, BIRAKIYOR ÂCİZ BAŞINI’

Dünyanın gidişatı konusunda neler söylersiniz?

Sorunuz, edebiyatçı – çevirmen olarak 1800 doğumlu Macar şair Mihály Vörösmarty’nin Önsöz başlıklı şiirini hatırlattı bana. Müthiş şiirin bir kısmını aktarayım:

Derin bir sessizlik oldu; mutat, her felaket öncesi

Koptu kıyamet işte. İnsanın, kanını donduran, eli

Top gibi göklere atıyordu insan kellelerini,

Ayaklarıysa insan kalpleri üstünde tepindi.

Nefesinden hayat soldu,

Söndü düşüncelerin ışığı

Ve kararmış göğün çehresinde

Vahşi ışıklı şimşekler çizdi

Düşman tanrıların öfkesini.

Ve felaket bağırdı durmadan

Kudurmuş, azgın bir canavar gibi.

Geçtiği her yerde, dehşetli izlerinde

Paramparça edilmiş halkların lanetleri

Kemik yığınlarından yükseliyor

Ve yoksulluk, bırakıyor âciz başını

Kül olmuş şehirlerin kalıntılarına...”

Yenilgiye uğramış1848/49 Özgürlük Savaşı’ndan sonraki tabloyu böyle çizen şair 21. yüzyıl tekniğiyle yürütülen savaşlarını sonuçları görünce, insanlığın tarihten ders almadığını dehşetle tespit ederdi...

Sonraki Haber