Dindar bir aydın: Yaşar Nuri Öztürk
Mesnevi’nin üçüncü defterinde diyor ki, Kuran ve din bir ipe benzer. İp insanı hem yukarı ve yükseklere kaldırabilir hem de kuyunun en aşağısına indirebilir. Suç ipte değil, onu kötü yönde kullananlarda.
Gözlerim her zaman kardeş ülke Türkiye’de olmuştur. Türkiye’nin olaylarına asla ilgisiz kalamamışım. Aslında benim üç memleketim var. Dünyaya gelip büyüdüğüm toprak, bugünkü İran’ın kuzeybatı bölgesi, yani Azerbaycan’dır. Azerbaycan benim vatanım sayılabilir. Uluslararası kurallara göre ve siyasal bakımdan ülkem İran’dır. Azeybaycan ve İran’ı her zaman memleketim diye anmışım. Ama iş burada bitmiyor. Benim bir başka memleketim de var. O ülke, benim anadilime ve atalarımızdan kalan kültür ve medeniyete olan merakıma kayıtsız kalmayan ülke, Türkiye’dir. Yirmi iki yaşımdan itibaren, eğitim için Tahran’a gittiğimden bir kaç ay sonra, Türk dili ve edebiyatı yani anadilimin edebiyatı uğraşım olmuş desem yalnış olmaz.
İran’da, nüfusu yaklaşık yüzde 35 Türk olan bir ülkede, Türk diliyle birçok kitap ve dergiler yayınlanıyor. Ben de bu kitap ve dergilerden az çok alıp okuyorum. Uydu aracılığıyla Türkiye televizyonlarını sürekli seyrediyorum. Benim en çok ilgilendiğim konu dinsel aydınlık (dini entelektüellik) oldu. Bu alanda olan eserler daha fazla dikkatimi çeker. İran’da İslami Devrim öncesi Dr. Ali Şeriati ve devrim sonrasi Dr. Abdülkerim Suruş, bu alanda en önde gidenlerden oldular. Ben Türkiye ile ilgilendiğimden beri, Türk dindar aydınlarını ne kadar arasam da maalesef bir kaç yıl önceye kadar somut bir sonuca varamamıştım.
YAŞAR NURİ'YLE NASIL TANIŞTIM?
Bir gün cuma günü Show TV’de ‘Saba Tümer ile Bugün’ programında, Dr. Yaşar Nuri ile tanıştım. Sanki aradığımı bulmuştum. Dr. Yaşar Nuri, Kuran’a ayet ayet tefsir yapıyor ve dinsel soruları yanıtlıyordu. Programı ve Yaşar Nuri’yi çok beğendim. Hemen her cuma, onu seyeder ve sonraları dikkatle izlemek amacıyla programı kaydederdim. O kayıtlar arşivimde duruyor ve hâlâ arasıra birini çıkarıp seyrederim. Yaşar Nuri ne zaman televizyona çıkarsa büyük ilgiyle onu seyrederdim. Bir süre Sokak TV’de ramazan boyu onu dinledim. Söz ve Işık’ı ve Işığa Çağrı’yı da izledim. Zaman zaman, az olsa da, bir bölüm eserleri ile sanal dünyada tanış oldum. Aydınlık gazetesinde son yazılarının bazılarını okudum. Bu tanışlıklar bana gösterdi ki Yaşar Nuri’ye kayıtsız kalınmaz ve ondan vazgeçilmez.
Onun din derdi vardı ve din dersi verdi. Din ve dindarlık ve dinde aydınlanma onun düşüncesi ve hurafelerle savaş onun görevi idi. Kitlenin Allah ve din ile aldatılmasına dayanamaz, dincilerin oyununa direnirdi. İslam dünyasında Kuran’a dönüş hareketinin öncüllerinden ve önemlilerinden sayılırdı. Kur’an’a dönüş mevzusu, bence kapalı ve belirsiz bir mevzudur. Kuran’a dönüş, arı ve ilk islama dönüş anlamına gelirse, bu ne mümkün, ne geçerli ve caizdir. Çünkü İslam bir bebek veya fidan gibidir. Bu bebek ya da fidan, bin küsur senelik yolculuğunda birçok aşamalardan geçmiş, her bölgenin kültür ve medeniyetinden etki alarak, birçok İslam bilgininin çabası sonucu bugün bu şekil ve biçimde bize ulaşmıştır. Şimdi bu uzun yolculuktan sonra, o bebek veya fidana dönüş düzgün olamaz. Hiçbir derde çare olamaz.
DİN İPE BENZER
Bence bugün İslam dünyasının sorunu Kuran’a dönüş değil de, din metinlerini ve Kuran’ı hangi görüş ve yorumla okumak ve tefsir etme sorunudur. Mevlana, Mesnevi’nin üçüncü defterinde diyor ki, Kuran ve din bir ipe benzer. İp insanı hem yukarı ve yükseklere kaldırabilir hem de kuyunun en aşağısına indirebilir. Suç ipte değil, onu kötü yönde kullananlarda. Kuran ve din de böyledir. Özgürlük, adalet ve diğer insani değerlere önem verenler, dinden de o değerleri onaylama ve teyit etme metinlerini çıkarırla. Dinciler ve dini ticaret yapanlar ve IŞİD (DEAŞ) gibi teşkilatlar da kendilerinin çıkarlarını onda bulurlar. Ahlaklı bir insan, Kuran’dan da ahlaki bir tefsir yapar ve onu kullanıp da başkasına teklif ve görev çıkarmaz. Din ve iman konusunda insanları özgür bırakır ve diğer insanların inancına, kendi inancına karşı gelse bile saygı duyar.
İran’da maalesef Yaşar Nuri hocayı çok az tanıyorlar. Yıllar önce sadece "Hallac" kitabı Farsçaya çevrilmiş. Ben İran’da yayılan üç aylık Goroob dergisinin 7’inci sayısında hocanın Ebu Hanife kitabının küçük bir bölümünü, üç sayfalık bir tanıtım ile beraber yayınladım. Sonraki sayıda da hoca anısına bir makale hazırladım. Türkiye’de, İran’ın bir çok aydınları yeterince tanınıyor ve eserleri Türkçeye çevrilmiş. İran’da,Türk aydınlarına bu iş yapılmamış ve onlar tanınmamış. Son senelerde elbette Türkçeden çevirmeler çoğalmış ama roman ve edebiyatla sınırlı olmuş. Bu yıl (2018) İran’da en çok satılan roman, Elif Şafak’ın "Aşk" isimli kitabı oldu. Türk aydınlarının eserleri ve özellikle rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün eserleri Farsçaya çevrilmelidir.
DİNSEL AYDINLANMADA TÜRKİYE'NİN ROLÜ
Başka bir açıdan bakılırsa, dinsel aydınlanma konusunda İslam dünyasında maalesef Türkiye’nin payı çok az olmuş. İran ile Mısır, bu mevzuda Türkiye’den ilerlemişler. Bugün İran’ın dindar aydınları, din, peygamber, vahiy ve onlardan kaynaklanıp beslenmiş. Fıkıh konularına başka bir teori ve paradigma ile bakıyorlar. İslam dininde peygamberin rolünü büyük ve önemli görüyorlar. Kuran’ı onun rüyada gördüğü, işittiği, duyduğu ve tattığı vahiy ve deneyim olarak biliyorlar. Vahyi, peygamber sadece kulakla duymuş değil. Kuran’da giden olayları gözüyle kutsal rüyasında görmüş. Hatta kokuları bile duymuş ve vahiy konusunda birinci rolü Cebrail ve herhangi başka birisi değil, kendisi üstlenmiş. Böylece Kuran’ı Allah’ın değil, Hz. Muhammed’in kitabı ve kelamı demek mümkündür. İslam dininde ne varsa Muhammed’e aittir ve onun manevi şahsiyetinden kaynaklanmıştır. Suruş’a göre peygamberlik bir tecrübedir. Bu tecrübe ilerledikçe büyüyor. Yani peygamber daha da peygamber oluyor. Düşleri gitgide daha düş, daha manevi, gizemli oluyor ve rüyada görüp sezdikleri daha da genişleniyor. Bu yüzdendir ki Kuran, İslam peygamberinin hayatıyla tam bağlıdır. Bizim elimize ulaşan bugünkü Kuran, Muhammed’in 23 yıl risaletinin sonucudur.
Hz. Muhammed’in yaşamı devam bulsaydı, rüyaları da devam edecekti ve neticede Kuran da genişletilmiş ve yeni olayları kapsamış olacak idi. Bu konuyla ilgilenenler Dr. Suruş’un vahiy hakkında son görüşleri olan "Muhammed, Peygamber Rüyalarının Anlatımcısı" makalelerini ve 20 yıl önce yayılan "Peygambere Özgü Deneyimin Genişlemesi" kitabını okumalılar. Bugün İran’da rahmetli Dr. Ali Şeriati ve Mehdi Bazergan ne kadar saygın olsalar da dinsel aydınlık konusu, İslami devrim sonrası olayların etkisi altında başka bir yön bulmuş ve din kaynakları Allah’a değil aziz peygamberimize atfedilir.
Dr. Suruş’tan başka, Prof. Muhammed Müçtehid Şebisterli ve Mustafa Melekiyan, dindar aydınlar ve reformcular arasında en önemlilerden sayılırlar.
ESERLERİYLE KALICI OLDU
Aziz hocamız Yaşar Nuri Öztürk de dindar aydınların grup ve zümresinde yer tutuyor ve görüşleri güçlü bir teori ve kurama dayanmasa da, Muhammed İkbal, Ali Şeriati, Nasr Hamid Ebu Zeyd ve Abdülkerim Suruş gibi düşünür ve aydınların grubuna mensup edilebilir. O bugün bizim aramızda yok ama eserleri var ve ebedi var olacaktır. Onları hem okumak ve hem eleştirmek gerekir. Söz ve sohbetlerinin özüne bakılırsa, dinin sapmalarına kurtuluş yolu gösteriyor. Bu you bulup devam etmek gerek. İslam dünyasının böyle Allah, akıl, ahlak ve dürüstlüğe önem veren aydınlardan beslemesi gerekir. İnsanlar dini, yaşamlarından dışlayamazlar. Madde ve fizik ötesi bir dünyaya kayıtsız kalamazlar. Din, o dünyaya bir yol aramaktır. Bu dünyadan madde ötesine bir baca ve pencere açmaktır. Yaşar Nuri her zaman bizim kulağımıza sesliyor. O diyor ki , din yolunda sakın dincilerin kirli oyununa düşmeyin. Dindarlığı , dincilikle karıştırmayın. Allah ile aldanmayın. Akıl ve düşünce kullanılıp dışlanmadıkça ,dinciler bir şey yapamazlar. Sözlerini ve isteklerini Allah ve peygamberin sözü ve isteği diye kitleye yürütemezler. Arapçılığı akılcılık yerine koyamazlar. Dini, fıkıhta özetleyemezler. Din, fıkıhtan daha büyüktür. Evrensel insanlık değerleri, din ve Allah adına çiğnenerek ayak altında ezilemez. Yaşar Nuri Öztürk yüksek sesle bunları bizlere söyledi. O bunları söyledi ve yapıtlarını geride bırakarak bu dünyadan gitti . Ona kulak verip vermemek bize kalmış. İslam dünyası bugünkü durumundan kurtuluş istiyorsa, Yaşar Nuri Öztürk’ü duymak ve onun eserlerini okumak zorunda...