Dış ticaret fazlasından ithalat bağımlılığına

Bizim yapmamız gereken şey; tekrar Atatürkçü yönetim modelini hayata geçirerek, uzun vadeli bir planlamayla kamucu anlayışı sürdürmek.

“Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz.” Mustafa Kemal Atatürk

Kurtuluş Savaşı ile kazanılan siyasi bağımsızlığı milli ekonomi programıyla iktisadi bağımsızlıkla taçlandıran Türk Devriminin, iktisat politikalarındaki temel ilkeler nelerdi?

1930’larda uygulanan kalkınma politikalarıyla hangi kazanımlar elde edildi? 1930’larda ihracatı, ithalatı karşılama yeteneğine sahip bir ülke olarak dünyanın en hızlı büyüyen iki ekonomisinden biriyken bu başarıları nasıl kaybettik?

İstanbul Arel Üniversitesi öğretim üyesi, iktisatçı Prof. Dr. Ali Akdemir, Cumhuriyetin 100. yılında Aydınlık’a anlattı.

  • Dönemin iktisadi koşulları dikkate alındığında cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan politikalar neyi amaçlıyordu?

Kurtuluş Savaşı sürecinde bile Büyük Önder Atatürk ekonominin dominant bir faktör olduğunu, siyasal bağımsızlık kadar ekonomik bağımsızlığın da önemli olduğunu düşünen bir liderdi. Kurtuluş Savaşı sırasında Ziya Gökalp başkanlığında bir ekonomik komisyon kurduğunu görüyoruz. Yanı sıra 1. İzmir İktisat Kongresini organize etmiş ve 1135 delege katılmış. Milli bir ekonominin yaratılması gerektiği kararına varılmış.

O dönemde iğneden ipliğe her şey ithal ediliyor. Sökükleri dikmek için bile ithal mallara ihtiyaç var. Gayri safi milli hasıla çok kötü. O tarihte 10 milyar dolar olarak hesaplanmış. 1923 yılında koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomisi 10 milyar dolar. 3312 kilometresi yabancılara ait olmak üzere 4112 kilometre demir yolu var. Çoğu yabancıların elinde. İhracatın, ithalatı karşılama kabiliyeti yüzde 58 civarında. Ekonominin neredeyse yarısı tarıma dayalı. Yüzde 11 oranında imalat sanayisi söz konusu.

1923’ten 1938’e kadar 61 tane kamu iktisadi teşebbüsü kurulmuş. KİT’ler de iki unsurdan oluşuyor. İktisadi devlet teşekkülleri ve nihayet kamu iktisadi kuruluşları. Kamu iktisadi kuruluşları tekel niteliğinde, devletin sahip olduğu işletmeler, diğerleri özel sektörle beraber faaliyette bulunan devlet sermayesindeki şirketler. Çok sayıda banka görüyoruz. Atatürk hakikaten neyin nasıl yapılacağı konusunda dersine iyi çalışmış.

Kamuculuk anlayışıyla amaç, özel sektörün yaratılması ve nihayet kamu iktisadi teşebbüslerinin kurulması. Özel sektör yabancıların elinde ve ithalata dayalı. O nedenle bir yerli sermaye yaratmamız gerekiyor. Atatürk döneminde kurulan çok sayıda şirketin, günümüzde büyük şirketler olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Atatürk'ün ve arkadaşlarının amacı milli bir ekonomi yaratmak. Ekonomiyi, siyasal başarının ivmelendiricisi yapmak.

Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celâl Bayar ve Fevzi Çakmak, Nazilli'deki Sümerbank Nazilli Dokuma ve İplik
Fabrikası'nın açılışına gidiyor. (1937)
  • Uygulanan kalkınma politikaları ne derecede başarılı oldu?

Büyük Atatürk 1938 yılında vefat edinceye kadar, on beş yıllık yönetim sürecinde bizim gayri safi milli hasılamız 10 milyar dolardan, 30 milyar dolara çıkmış. 4112 kilometre olan demir yolu ağı 6921 kilometreye çıkmış, yabancıların elinde olan demir yolu ağı da kamulaştırılmış. 1930 yılında ihracatın ithalatı karşılama kabiliyeti yüzde 102 olmuş. Yüzde 2 dış ticaret fazlası verilmiş. 1923’te bizim ihracatımızın ithalatı karşılama kabiliyeti yüzde 58. 1930 yılında yüzde 102 çıkıyor ve ithalata bağımlılıktan çıkılıyor. Şu anda bile bizim hedeflerimizden bir tanesi, ihracatın ithalatı karşılama kabiliyetimizin yüzde 100 olması. Ve hala uzun vadeli hedef. Hükümetin 2023 vizyonu vardı. 500 milyar dolar ihracat. O hedefin ancak yarısına varabiliyoruz. Günümüzde ihracatın ithalatı karşılama kabiliyeti çok gerilerde. 61 tane KİT, maden işletmesi, sanayi işletmesi kurulmuş. Bugün birçoğu özelleştirildi maalesef. Çimento fabrikaları, şeker fabrikaları, Devlet Su İşleri ve tekstil sektöründe faaliyet gösteren şirketler.

Devletçilik ilkesi gereği devlet şirketleri kuruluyor. Çünkü özel sektör yetersiz. Aynı zamanda özel sektör de destekleniyor. KİT’ler orta sınıfın yaratılmasına da aracılık ediyor. Devlette çalışanlar şimdiki gibi asgari ücretle değil yüksek ücretlerle. Ayrıca KİT’ler yönetici yetiştirilmesine katkı yapmış.

1938 itibariyle kümülatif olarak Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi yüzde 196 oranında büyümüş. Bu ne anlama geliyor? İki anlamı var. Birincisi, 1930’a kadar yıllık ortalama yüzde 9,6 büyümüş. Sonrasında 1929 ekonomik buhranın etkisi var. Ancak ona rağmen 1930-1938 arasında yıllık ortalama yüzde 6,9 büyümüşüz. Dolayısıyla 1930’a kadar yüzde 112 kümülatif büyüme var. 1923-1938 arasında yüzde 196 kümülatif büyüme var. O dönemde sadece Sovyet Rusya ve Türkiye ekonomileri büyümüş. Amerika yüzde 15 büyüyebilmiş. Almanya yüzde 40 oranında büyümüş. 1929 ekonomik buhranı Amerika'yı ve Avrupa'yı etkilerken Türkiye Cumhuriyeti, işte ulusalcı bakış açısıyla, kamucu model ile çok yönlü bir ekonomik kalkınma yaşamış.

  • İhracatımızın ithalatı karşılama kabiliyetimiz ne zaman ve hangi politikalar sonucu düştü?

Bizim yapmamız gereken şey; tekrar Atatürkçü yönetim modelini hayata geçirerek, uzun vadeli bir planlamayla kamucu anlayışı sürdürmek, mutlaka insanların yüksek teknolojili ürünler üretmesini temin edecek girişimcilik politikaları geliştirmek.

Genelde liderler kendi başarılarıyla değerlendirmeler yapar. Büyük Atatürk ise çok şey başarmış olmasına rağmen asıl başarının, muasır medeniyetler üzerine çıkıldığı zaman kazanılacağını söylemiş. O nedenle bizim politika olarak ihracata ve yüksek teknolojili ürün üretimine dayalı bir büyümeyi tercih etmemiz gerekiyor. 1923 ile 1938 arasında devasa ekonomik büyüme hızına ulaşılmasını, yerli üretim, tecrübeli insan kaynakları ve tabii ki eğitime önem vermekle açıklıyorum.

  • Yerli üretim vurgusu yaptınız. Günümüzde ise üretimimiz ithal girdi ve ara mal ağırlıklı. İhracatımızın ithalatı karşılama kabiliyetini yitirmesinde bunun da etkisi büyüktür değil mi?

‘Tam entegrasyon’. Ham madde aşamasından en mütevazı girdi aşamasından nihai mamul ve hatta pazarlama aşamasına kadar yerli şirketler kuruluyor. Günümüzde üretimimiz, ithal girdi ve ara mallar ile yapılıyor. Sadece ihracat yapıldı diye alkışlayamayız. A'dan Z'ye eğer üretiyorsak, yerli üretimse sizi alkışlayalım. Yüksek teknoloji ürünleri üretmemiz lazım. Şu anda bizim imalat sanayi ihracatımızın yalnızca yüzde 3,5’i yüksek teknolojili ürün. Çoğu orta yüksek, orta düşük teknolojili ürünlerden oluşuyor. O nedenle bir irade ortaya koymak gerekiyor.

Bazen ekonomi fuarlarına gidiyoruz. Ürününü sergileyen girişimciler ya da şirket yöneticileri diyor ki ‘Biz paraya kıydık. İthalattan korkmadık. Girdilerimizin tamamı ithal. Çok kaliteli ürünlerimiz var.’ Gurur tablosu olarak sunuyor. Ben de tebessümle karşılıyorum. Bireysel olarak başarı olabilir. Ama ulusal açıdan bir başarı değil. Girdilerin tamamını ithal ettiğin zaman kalkınmanın ilk yıllarında uygulanan montaj sanayi ile devam ediyorsun hala.

NİTELİKLİ İNSAN KAYNAĞI YETİŞTİRELİM

  • Geçen yüzyıla baktığınızda gelecek yüzyıl Türkiye'si için ülkeyi yönetmeye talip kadrolara ne mesaj vermek istersiniz?

Başaracağız, başarıyoruz, başardık gibi. Böyle kısa yollu bir bakış açısına sahip olmamamız gerekiyor. 50 yıllık, 100 yıllık planlar yapmamız gerekiyor. Sadece plan yapmak yetmez. Plandaki hedeflere ulaşmak için kısa, orta, uzun vadede neler yapılacağını da belirlemek gerekiyor.

Ekonomik reformlardan söz edilince insanların ihmal ettiği bir konu var. Ekonomik reformlar yapmanın yolu, eğitimde reform yapmaktan geçer. Duyarlı ve nitelikli girişimcileri, yöneticileri, genel müdürleri yetiştirmek için iyi üniversitelerden, donanımlı bir şekilde mezun olan kişilere ihtiyacımız var. Eğitimde reform yapmamız lazım. Yenilikçi, yaratıcı, üretken, sorun çözen insan kaynakları yetiştirmemiz lazım. Girişimciler yetiştirmemiz lazım. Sorun çözen. Yenilikçi, araştıran, yaratıcı, eleştirel bakabilen yöneticileri yetiştirmemiz lazım.

Hem ihracata dayalı ekonomik büyüme modelini tercih etmemiz lazım. Yüksek teknoloji ürün ihracatına dayalı ekonomi modelini tercih etmemiz gerekiyor. Hükümetin hükümete değişmeyecek uzun vadeli vizyonlar ortaya koymamız lazım. Rekabet avantajı sağlayacak ürünleri ve hizmetleri üretebilmek için nitelikli insan kaynakları yetiştirmemiz gerekiyor.

(Aydınlık 100. Yıl Özel Eki'nde yayımlanmıştır.)

100. YIL ÖZEL EKİNE BAYİLERDEN YA DA E-AYDINLIK'TAN ULAŞABİLİRSİNİZ

https://egazete.aydinlik.com.tr/

Sonraki Haber