Milli siyaseti Suriye ve Ukrayna'da görelim

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Milli Dış Politika Vizyonunu” ilerleteceğini söyledi. Bu vizyonun sınanacağı iki kriz sahası var: Suriye’de PKK’nın tasfiyesi için Şam’la işbirliği ve Ukrayna’da NATO ile uyum politikasından vazgeçmek. Bu siyasetler tehditleri boşa çıkarır ve Türkiye’nin önünü açar.

Dışişleri Bakanlığı görevini Mevlüt Çavuşoğlu'ndan devralan Hakan Fidan, milli dış politika vizyonunu ilerletmeye devam edeceğini söyledi.

Dışişleri Bakanlığında düzenlenen devir teslim töreniyle Hakan Fidan bakanlık görevini Mevlüt Çavuşoğlu'ndan devraldı. Fidan, burada yaptığı konuşmada, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığının ardından Dışişleri Bakanı olarak atanmasından dolayı kendisine gösterdiği güven ve takdir için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür etti. Fidan, Mevlüt Çavuşoğlu'ndan bu görevi devralmanın kendisi için bugünü ayrıca önemli kıldığını belirterek, Çavuşoğlu ile arkadaşlığının Bilkent Üniversitesindeki yüksek lisans yıllarına dayandığını söyledi. Kendisinin MİT Başkanlığı, Çavuşoğlu'nun ise bakanlığı döneminde çok büyük ve zorlu görevleri birlikte üstlendiklerine işaret eden Fidan, "Kendisi devlet adamı, siyasetçi ve en önemlisi insan ve dost olarak, her zaman üstün meziyetler ortaya koymuştur." diye konuştu.

'HER TÜRLÜ GAYRETİ GÖSTERECEĞİM'

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü Hariciye Teşkilatının temellerinin atılmasının 500'üncü yıl dönümünde Dışişleri Bakanlığına katılmaktan büyük mutluluk ve gurur duyduğunu dile getiren Fidan, "Bu görevim esnasında milletimizin büyük bir takdirini kazanarak yeniden seçilen sayın Cumhurbaşkanımızın vizyonuna ve temsil ettiği değerlere uygun şekilde, devletimizin ve milletimizin bütünlüğü, güvenliği ve refahı için elimden gelen her türlü gayreti göstereceğim. Devletimizin her türlü etki alanından bağımsızlığı ve milletimizin iradesinin egemenliği esasına dayanan, milli dış politika vizyonunu ilerletmeye devam edeceğim. Milletimize, devletimize, vatanımıza hayırlı uğurlu olsun. Allah mahcup etmesin." ifadelerini kullandı.

'BAYRAK YARIŞINA KATILMAK İSTEDİM'

Çavuşoğlu da devir teslim törenlerinin devlet için çok kıymetli bir gelenek olduğunu belirterek, "Hem bir vedadır hem de makam kim olursa olsun devlette devamlılığı gösterir, devletin bayrak yarışıdır." şeklinde konuştu. Uluslararası ilişkiler okumaya memleketi Alanya’da bir lise öğrencisiyken karar verdiğini aktaran Çavuşoğlu, "O günlerde hain terör örgütleri diplomatlarımızı şehit ediyor, her gün acı bir habere uyanıyorduk. Ancak şunu da görüyorduk, Türk hariciyesi bir an bile tereddüt, korku, tedirginlik göstermiyordu. Bayrak bir büyükelçiden bir büyükelçiye, bir başkonsolostan, bir memurdan diğerine geçiyor. Ben de bu bayrak yarışına katılmak, şanlı devletimizi ve milletimizi temsil şerefine nail olmak istedim." ifadelerini kullandı.

'TERÖR ŞEBEKELERİNE KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE ETTİK'

Dışişleri Bakanlığı ve MİT'in çalışma ilkeleri ve kurum kültürü itibarıyla birbirine benzeyen, büyük Türk milletinin hizmetkarı iki güzide kurum olduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu şunları söyledi:

"En zor coğrafyalarda, en hassas konularda devletimizin ve milletimizin bekasını birlikte koruduk. Başta FETÖ ve PKK olmak üzere yurt dışındaki terör şebekelerine karşı birlikte mücadele ettik. Kendisinin idaresinde Türk Hariciyesi, Türkiye'nin küresel aktör konumunu pekiştirme yönündeki yürüyüşüne kararlılıkla devam edecektir. Ben de her zaman Bakanlığımızın emrinde olacağım ve desteğe hazır olacağım."

TEHDİT VE RİSKLER

Fidan’ın dış politikada “milli politika vizyonunu” sürdüreceğine yönelik açıklamalarının sınanacağı iki önemli alan var: Suriye’de PKK'nın tasfiyesi için Şam yönetimi ile işbirliği yapmak ve Ukrayna’da NATO ile uyum politikasından vazgeçerek ABD’nin tehditlerini boşa çıkarmak.

Yeni Hükümet özellikle dış politikada, tehdit ve risklerin arttığı, bununla birlikte Türkiye için potansiyel olarak çok elverişli şartların oluştuğu bir uluslararası ortamda göreve başlıyor. Atlantik ile Avrasya’nın öncülüğünde yükselen gelişen dünya ülkeleri arasındaki mücadele sertleşiyor. NATO’nun doğuya doğru genişlemesi politikası, ABD önderliğindeki Atlantik’in gelişen dünyaya savaş politikasının bir uygulaması. Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Hürmüz Boğazı’nda, Umman Denizi’nde, Aden Körfezi’nde, Hint Okyanusu’nda, Güney Çin Denizi ve Tayvan Boğazı’nda, Baltık Denizi’nden ve Arktik Okyanusu’na kadar bütün denizlerde Atlantik, gelişen dünyaya karşı savaş tam tamları çalıyor. NATO’yu doğuya doğru genişletme politikası, Asya’ya doğru genişletme adımlarıyla sürüyor. NATO, ABD’nin çıkarlarının bekçisi olarak küresel bir savaş aygıtına dönüştürülüyor.

Buna karşılık, Atlantik’in öncelikli hedefleri olan Rusya ve Çin öncülüğünde gelişen dünya ülkelerinin inşa ettiği yeni bir inisiyatif giderek güçleniyor. Dünyanın çeşitli kriz bölgelerinde ülkeler, bölgesel ortaklıklar yoluyla sorunların çözümünü sağlıyor. Astana ortaklığı bunun en başarılı örneklerinden. Astana ortaklığının oluşturduğu zemin 30 yıldır Ermenistan işgali altındaki Karabağ’ın ve Azerbaycan topraklarının kurtarılmasını sağladı. Astana Suriye’de Atlantik hedeflerini bozdu. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde İkinci İsrail planının çökertmesini sağlayan zemin Astana ile oluşturuldu. Şimdi ise İkinci İsrail’i tarihe gömme imkanı ve şartları var. Yeni Hükümet’in “milli dış politika vizyonu”nun sınanacağı ilk alan burası olacak. PKK’nın arkasındaki ABD desteğini ortadan kaldırmak, ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki yasadışı işgalini sona erdirmek için uluslararası düzlemde bir siyasi ve askeri ağırlık oluşturmak gerekiyor. Bunu sağlamanın anahtarı, Suriye ile işbirliği. Türkiye ve Suriye için, PKK terörünün tasfiyesi öncelikli konu. Buna Rusya, İran, Çin ve başta Batı Asya’daki diğer ülkeler olmak üzere gelişen dünyanın desteğini sağlamanın koşulları var. Çin’in kolaylaştırıcılığında Suudi Arabistan ve İran arasında anlaşma ile Batı Asya’da dengelerin değiştiği bir yeni güvenlik ortamı oluşuyor. Bu koşullarda Ankara, ikircikli değil tutarlı bir dış politikayla Türkiye’ye yönelik tehditleri bertaraf edecek bir kuvvet oluşturabilir.

DENGE SİYASETİ KAYBETTİRİYOR

Bu konuda ikinci anahtar politika, Ukrayna’da Atlantik ile uyum politikasının terk edilmesi. Ortada savaşan iki ülke değil iki cephe var. Atlantik’in kuklası konumundaki Ukrayna, Asya’ya açılan savaşın ön cephesi durumunda. Bu savaşta tarafsızlık ya da denge adı altında sürdürülen politika, Türkiye’ye bir şey kazandırmıyor.

Tam tersine kaybettiriyor. Ankara’nın bu alanda Atlantik’e verdiği tavizleri gizlemek için denge adı altında sarıldığı politika Türkiye’ye hem Doğu Akdeniz’de hem de Suriye’de kaybettiriyor. Her iki cephede de ABD’nin Türkiye’ye karşı tahkimatlarını yoğunlaştırdığı görülüyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı ABD merkezli İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs arasındaki ittifak pekiştiriliyor. Bu kapsamda Güney Kıbrıs’a ABD askeri yığınağı yapılıyor. Ayrıca Ukrayna için düşünülen NATO-İsrail ortaklığına benzer model Güney Kıbrıs için de konuşuluyor.

Türkiye, yaşamsal çıkarları için, Doğu Akdeniz’den başlayıp Suriye’den Kafkasya’ya, oradan Çin’e uzanan hatta birbiriyle uyumlu, tutarlı bir politika izlemesiyle Atlantik tehditlerini bertaraf edebilecek bir kuvvet dengesi yaratabilir.

Sonraki Haber