‘ABD’nin kararı sahadaki gerçeklerle bağdaşmıyor’

Dışişleri Bakanlığı, ABD'nin Suriye'deki gelişmeler bağlamında 13894 Sayılı Başkanlık Kararnamesi'ni bir yıl daha uzatmasına ilişkin yaptığı açıklamada, kararın ‘sahadaki gerçeklerle bağdaşmadığını’ vurguladı

ABD, Türkiye'nin Suriye'deki faaliyetlerinin kendi ulusal güvenliğini tehdit ettiğini ileri sürerek 2019 yılında bir Olağanüstü Hal Kararnamesi yayınlamış ve “Ulusal Acil Durum” ilan etmişti. Söz konusu kararnamenin geçerlilik süresi, önceki gün bir yıl daha uzatıldı.

ABD’nin hem Türkiye’yi hem de Suriye’deki çözümü hedef alan bu kararına, Türk Dışişleri’nden tepki gecikmedi.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli, ABD'nin 13894 Sayılı Başkanlık Kararnamesi'ni bir yıl daha uzatması hakkındaki soruya yazılı yanıt verdi. ABD'nin Suriye'deki gelişmeler bağlamında ilk kez 2019'da yayımladığı 13894 Sayılı Başkanlık Kararnamesi'ni bir seneliğine uzatmasını, “Sahadaki gerçeklerle bağdaşmamaktadır.” şeklinde değerlendiren Keçeli, şunları kaydetti:

“Bu tür önyargılı tasarrufların tekrarı yerine Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini önceleyen politikalarının desteklenmesi, bölgesel istikrara katkı sağlayacaktır.”

BARIŞ PINARI KORKUTTU

Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi'nin 51. Maddesi’nden kaynaklanan meşru müdafaa hakkı kapsamında, güvenliğini tehdit eden terör örgütü PKK/YPG başta olmak üzere Suriye'nin kuzeyindeki teröristleri etkisiz hale getirmek ve sınır güvenliğini sağlamak için 9 Ekim 2019'da Barış Pınarı Harekâtı'nı başlatmıştı.

O dönemde DEAŞ ile mücadele adı altında terör örgütü ile işbirliği yapan ABD, Barış Pınarı Harekâtı’nın başlamasından hemen sonra Suriye’deki koşulların DEAŞ’la mücadeleyi sekteye uğrattığı iddiasıyla Başkanlık Kararnamesi ile Suriye’ye ilişkin “Ulusal Acil Durum” ilanında bulunmuştu. Söz konusu Kararname, ABD’ye yaptırım uygulama yetkisi tanıyor. Bu yaptırımlar, özellikle Suriye Hükûmeti’ni destekleyen kişi ve kurumları hedef alınıyor.

TRUMP’IN ÇÖPE GİDEN MEKTUBU

Başkanlık Kararnamesi’nin hemen öncesinde, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı bir mektup çok konuşulmuştu. Trump, mektubu operasyonun başladığı gün olan 9 Ekim'de gönderdi. Geleneksel diplomatik ifadelerden farklı bir üslupla yazılan mektuba, bir de terör elebaşı Mazlum Kobani'nin daha önce Trump'a gönderdiği mektup iliştirilmişti. Söz konusu mektupta şu ifadeler yer alıyordu:

“Sayın Başkan,
İyi bir anlaşmaya varalım! Binlerce insanın katledilmesinden sorumlu olmak istemezsiniz ve ben de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemem – ki bunu yaparım. Rahip Brunson sırasında size zaten bunun küçük bir örneğini gösterdim.

Bazı sorunlarınızı çözmek için çok çalıştım. Dünyayı hayal kırıklığına uğratmayın. İyi bir anlaşma yapabilirsiniz. [SDG Genel Komutanı] General Mazlum sizinle müzakere etmeye istekli ve geçmişte asla vermeyecekleri tavizleri vermeye de istekli. Onun bana yazdığı, benim yeni aldığım mektubun bir kopyasını size gönderiyorum.

Bu işi doğru ve insancıl bir şekilde hallederseniz, tarih sizi iyi hatırlayacaktır. İyi şeyler yaşanmazsa, tarih sizi sonsuza dek bir şeytan olarak hatırlar. Sert adam olma. Aptallık etme!
Seni daha sonra arayacağım…”

Daha sonra mektuba Türkiye'nin yanıtıyla ilgili konuşan bir Hükûmet yetkilisi ise, “Mektup Erdoğan tarafından reddedilerek çöpe atıldı.” ifadelerini kullandı. Ayrıca mektup, “diplomatik nezaketten yoksun” olarak nitelendi ve “Bu mektuba verilen en net yanıt aynı gün saat 16.00'da Barış Pınarı Harekâtı'nın başlatılmasıdır.” açıklaması yapıldı. Bunun üzerine Trump, bir kararname yayınlayarak Türkiye’nin Suriye’deki varlığını, ulusal güvenliğine tehdit ilan etti.

Sonraki Haber