'Doğu Akdeniz'de çözüm KKTC atağı'

Emekli Büyükelçi Uluç Özülker, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasını Aydınlık TV’ye değerlendirdi. Türkiye’nin kırmızı çizgilerinden taviz vermeden adımlar atması gerektiğini belirten Özülker, “Bölgedeki esas sorun Kıbrıs'tır. Artık KKTC’nin ilan edilme zamanı gelmiştir” dedi.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasını Aydınlık TV’ye değerlendiren Emekli Büyükelçi Uluç Özülker, Türkiye’nin “kırmızı çizgilerinden taviz vermeden”, “zeytindalı politikası” ile adımlar atması gerektiğini söyledi. Bölgedeki esas sorunun “Kıbrıs sorunu” olduğunu vurgulayan Özülker, “KKTC’nin ilan edilme zamanı gelmiştir” ifadelerini kullandı.

Özülker, Türkiye’nin Mısır ve Suriye ile dahası İsrail ile ilişkilerde duygusal değil karşılıklı çıkar odaklı bir politika izlemesi gerektiğinin altını çizdi. Özülker “Mısır’ın Arap alemi içinde prestiji ve yeri ayrı” dedi.

Özülker’in sorularımıza verdiği yanıtlar özetle şöyle:

'MISIR’LA ANLAŞMA PEK ÇOK SORUNU ÇÖZER'

Karşılıklı çıkar odaklı bir yaklaşım ile anlaşma sağlanırsa bundan Türkiye ne kazanır, Mısır ne kazanır?

Bugün normal olarak Mısır, Türkiye ile MEB anlaşması yapmış olsa, bölgede menfaatini büyütecek. Diğer tarafta Yunanistan… Türkiye’nin Mısır’la, İsrail’le bozuk olan ilişkilerinden istifade, burada ittifak sistemini, Türkiye’yi zaafa uğratma politikası üzerine bina ederek ortaya çıktı. Yunanistan bir Akdeniz ülkesi değil. Meis’ten ibaret olan Akdeniz’deki toprağını 41 bin kilometrelik bir kıta sahanlığı ile tamamlama peşine düşmek abesle iştigaldir. Mısır dahi ‘O kadar da olmaz’ dedi ve Meis’e rezerv koydu.

Yapılmak istenen Türkiye’yi, kendi karasularına hapsetme politikasıdır. Siz, normal şartlarda Mısır’la, İsrail’le, tıpkı Libya ile olduğu gibi, anlaşmalarınızı yapabilmiş olsanız, her iki taraf da kazan-kazan pozisyonuna geçer. Mısır’ın mevcut kilometrekaresi 19 bin daha büyüyecek ve işleri kolaylaşacak. İsrail de doğalgazını Mısır’a satacak. Yürür-yürümez, ama nereye kadar gidiyor iş? Libya’da 24 Aralık’taki seçimden sonra çözüme ulaşılabildiği takdirde, İsrail doğalgazını, sıvılaştırılmış şekilde Mısır’a nakledecek. Libya üzerinden geçen ve Sicilya üzerinden İtalya’ya ulaşabilecek yeni bir güzergah üzerinde de düşünmeye başladılar. Güney Kıbrıs, Yunanistan üzerinden ve en derin bölgelerden geçerek gidecek bir boru hattı ile doğalgazın Avrupa’ya ulaşmasının ekonomikliği yoktur.

Bu koşullar altında oturup hiç kimse burada petrol arayışına girmez. Bugünkü koşullarda ekonomik amaç ikinci plana itildi. Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu mutabakat, Girit ile Kıbrıs arasına bıçak gibi girmek suretiyle Yunanistan’ın menfaatlerini kesmiştir. Yunanistan Mısır’la Türkiye’nin bu adımını boşa çıkarabilmek için, ekonomik işbirliği anlaşmasını yapmıştır. Ama Mısır bundan da rahatsız.

Bütün bunlara baktığımızda Mısır eğer Türkiye ile doğru düzgün, medeni ölçülerde karşılıklı menfaat ilişkisine girmiş olsa, pek çok şey yerine oturacak.

'TÜRKİYE KENDİ HAKLARINI TESCİL ETTİREBİLECEK KONUMDA'

Bölgede esas sorun nedir?

Bu bölgedeki esas sorun Kıbrıs’tır. Kıbrıs sorununu çözmediğiniz sürece, ne Yunanistan’ın boş hayallerine bir set çekebilirsiniz ne de bu bölge gerçek anlamda huzura ulaşır. Mesela Karadeniz’de 405 milyar metreküp doğalgaz bulduk. Kimse ağzını açmadı. Çünkü burada ikili anlaşmalar yolu ile Karadeniz bölgesindeki sınırlar çizilmiş durumdadır. Doğu Akdeniz’de yapılması gereken şey de bu paylaşıma gitmek. Ülkeler bazında karşılıklı müzakereye girip hak ve menfaat kuralları kapsamında bu paylaşımı gerçekleştirmekle yaparsınız.

Mısır burada bir takım işaretler ortaya koydu. İlk koyduğu Meis’le ilgili rezerv ikincisi de 18. parsel. Bu tescil, ayağımıza basılmasının önüne geçmek anlamında değerlidir. Bütün bunları alt alta yazdığınızda Türkiye, Mısır, İsrail ve hatta Suriye… Suriye ile devamlı olarak Vatan Partisi’nden heyetler gittiler, görüştüler. Ulusal Kanal’da da konuştuk bunları… İlişki kurmaya onlar da hazır olduğunu, şartları ifade ettiler.

BBC’ye bir mülakat verdi Beşar Esad. Sordu muhabir, ‘Türkiye ile yakınlaşsanız işlerinizi çok daha kolay çözüp, toprak bütünlüğünüzü, egemenliğinizi kolaylıkla elde etmiş olmaz mısınız, niye yapmıyorsunuz?’ O da, ‘Ben buna dünden hazırım. Ama bir tek sıkıntı var, ben başıma yeni bir dini otorite istemiyorum’ dedi. Burada, mezhepsellik konusunda farklı bir tutuma girilmiş olması ve bunun da çıkarların önüne geçmiş olması büyük rol oynuyor. İki şeyden vazgeçmeniz gerekiyor, Mursi ve İhvan ön planda olamaz. Sisi makbul müdür? Sisi sütten çıkmış ak kaşık demiyorum. Tıpkı Netanyahu’nun ne kadar lider olduğunu kabul ediyorsak.

Karşılıklı çıkarlarımız duygusallığın önüne geçmelidir. Bu birlikteliğe girdiğinizde Yunanistan da biter, Kıbrıs sorunu da başka bir boyuta girer. Artık KKTC’nin ilan edilme zamanı gelmiştir. Bugüne kadar oyalandık.

Geçen gün İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, “Büyük bir hata yaptığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Burada öyle federasyon olacak ve yürüyecek durumda değildir” dedi, böyle açık bir beyanat verebilecek noktaya gelmiştir.

Orada ciddi bir kavgaya gireceğiz. Yunanistan’ı da piyon gibi kullanan Batı’nın Türkiye üzerindeki baskısını kırma mücadelesine gireceğiz. Gelişen bir Türkiye’ye, biat etmeyen bir Türkiye’ye Batı’nın tahammülü yok.

Bütün bunların aşılabilmesi için bir konferans toplanmalı, oraya KKTC de mutlaka katılmalıdır. Dört beş aydır ne yapıyoruz biz? Daha tehditkar ve sert bir tutum içinde, herkesle kavga etmeyi abarttık biraz. Şimdi ses tonumuz düşük ama bunun dışında dostluk ilişkisi kapsamında bir ‘zeytin dalı’ politikasına yöneldiğimiz de net bir şekilde görülüyor. AB zirvesinde de bu ortaya çıktı. Diyaloga daha yakın bir pozisyondayız.

Türkiye palazlandı, kendi haklarını da tescil ettirebilecek bir konuma geldi. Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da, Kafkaslar’da, Ege’de çok net bir biçimde Türkiye olmadan barış sağlanamadığı açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bunu herhalde Mısır da görüyor.

'DOĞU AKDENİZ KONFERANSI'NIN KOŞULU KKTC OLMALI'

Türkiye’nin kıyıdaş ülkelerle yapmak istediği uluslararası bir konferans çağrısı var. KKTC de buraya davet edilirse neler olur?

Eğer KKTC uluslararası konferansa kabul görürse, burada hiçbir sorun yoktur. Herkes birbiri ile anlaşmayı yaparsa, kolaylıkla sağlanır. Bugün İsrail ile Mısır zaten kendi aralarında anlaştı. Mısır eğer Türkiye’ye dönebilirse, avantajını alacak. Türkiye zaten sahasını ilan etti. Lübnan ve Suriye konusunda ise zaten sorun yok. Dolayısıyla KKTC ile ilgili sorun çözüldüğü andan itibaren, ekonomik anlamda tarafların uzlaştığı bir noktaya varmak mümkün olabilecektir. Ama bunu yapmak için evvela siyasi yönden buradaki havanın yumuşatılması, tarafların dıştan bir biçimde, karşılıklı çıkarları doğrultusunda adım atabilir konuma gelmesi lazım.

Toplanabilecek konferansın birinci esas koşulu KKTC olarak ortaya çıkmaktadır. Buraya AB’nin katılması vs diye düşündüğünüzde, bunlar da yine abesle iştigaldir. Doğu Akdeniz sorunu, kıyıdaş ülkelerin hak ve hukuku kapsamında çözümlenir. Yunanistan’ın burada hak ve hukuku yoktur. Kıbrıs’ı kendi toprağı olarak görmeye hakkı da yoktur. Geniş kapsamlı ele alınırsa bu konferanstan bir hayır çıkmaz.

'TÜRKİYE’Yİ KAYBETMEME KONUSUNDA HEMFİKİRLER'

AB ve Türkiye arasında zeytin dalı politikası mı işliyor?

AB’nin son bildirisi, zannediyorum ABD ile birlikte hazırlanan bir bildiri. ABD’nin politikası, havuç sopa politikası. Bunu bir zeytin dalı olarak değerlendiremem. Sebebi çok basit; ‘Ya buradaki haklarından vazgeç, ya da ben seninle ilişkiyi tam manası ile seni köşeye sıkıştıracak bir konuma getirme kararlılığındayım’ diyor. Son zirve toplantısında yine ABD’nin izini görmek lazım.

Halihazırda Türkiye üzerinde oynanan oyun iki yönlü olarak ortaya çıkıyor. Bu da AB ve ABD’nin, Türkiye’yi kaybetmelerinin, dengeler içinde ciddi bir zarara uğrama anlamı taşıyacağı hususunda hemfikir olduğu anlamına geliyor.

'ABD VE AB İMKANSIZI İSTİYORLAR'

ABD’nin AB üzerinde büyük bir etkisi var mı hâlâ sizce?

Eğer NATO yönü ile bakarsanız ve bunun Rusya ayağını öne çıkarırsınız, etkisi daha az. Oturup bir Almanya’ya bir Polonya’ya, ‘Rusya ile bozuş’ dediği anda buradan bir kazanç sağlayamaz ABD. Bugün ABD tek başına dünyanın hakimi değildir. Bunu beceremiyor artık. Dolayısıyla müttefike ihtiyacı var. Bu müttefik de AB ülkeleri.

Türkiye her iki taraf için de yeniden Batı’nın gücünün ihya edilmesi anlamında çok önem taşımakta. Bugünkü dünya koşullarında Batı’nın bunu sağlayabilecek gücü var mıdır? O da yoktur.

İşin diğer tarafı, bugün dünya Avrasya boyutu ile başka bir eksende gelişmeye başladı. Çin’le ilgili olarak ABD’nin söylemleri değişti. ‘Rusya baş düşman, Çin rakiptir’ diyorlar. Ne demektir bu? ‘Ben Çin’le istesem de savaş düşünemem, ama Rusya düşmandır.’

Bu bildiriyle ‘eğer cici çocuk olursan sana bir çikolatam var, eğer cici çocukluktan vazgeçersen sopayı yersin’ diyor. Türkiye’nin vazgeçmesi imkanı bulunmayan tavizleri vermesi talep ediliyor. Açmaz da burada.

Türkiye, kendi çevresinde var olan beka sorunu konularında geri adım atamaz. Fırat’ın doğusunda bir Kürt devleti kurulması kabul edilebilir değildir. ABD aklıselime dönmek mecburiyetindedir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayarak bir yere gidilemeyeceği net bir şekilde görülmeli. Mavi Vatan’dan vazgeçilemez.

Ege’de bir savaş ortamı yaratacak şekilde Türkiye’yi kuşatma politikasına gitmenin sonuç verici olmadığı, Türkiye’yi kaybetmenin bedelinin çok ağır olabileceği idrakı içinde, artık anlaşılmalıdır.

Kafkaslar’da Türkiye vardır, MİNSK grubu diye bir olay yoktur. Rusya’nın da varlığı ile bunu Türkiye, işbirliği halinde götürmek durumundadır, bu kabul edilmelidir. Her savaş müzakere masasında biter. Tavizleşmeye de hazır olarak masaya oturulabilmeli.

'ÇİN DIŞİŞLERİ BAKANI’NIN ZİYARETİ, BATI BASKISINA KARŞI BİR DESTEKTİR'

Türkiye AB toplantısı olurken Çin Dışişleri Bakanı’nı ağırladı. Bu fotoğraf ne anlatıyor sizce?

Türkiye’nin Çin’le yakınlaşması eşyanın tabiatında var. Doğaldır. Bakın İpek Yolu projesi ile ilgili Çin açıklama yaptı “Kafkaslar ve Türkiye bizim için olmazsa olmaz önemdedir” diye. Bugüne kadar tüccar olan Çin, şimdi yatırımcı tüccar Çin’e dönüştü. Ve bu yatırım politikası içinde Türkiye de var. Bu koşullarda Türkiye’nin Çin ile yakın ilişki kurması mutlaka gereklidir. Ve Çin de buna zaten dünden hazırdır.

Çin Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye ziyareti, çevreye, Türkiye üzerindeki Batı baskısına bir cevap oluşturuyor. En önemli tarafı ise, bir zeytin dalı politikası içinde, “Ey arkadaşlar ben geçmişte açmazlar yaratan politikalardan bir işbirliği anlayışı içinde bu işi götürmeye hazırım” diyoruz.

Sonraki Haber